Yaratılış özüyle iyice yoğrulmadan, üzerindeki toprağı atmaya çalışan bir tohumun o toprağın altından
yeryüzüne filiz çıkarması nasıl ki imkânsız ise, insanın kendini tanımadan
kendi yaratılış fıtratındaki kökleşme sürecini tamamlamadan bir duruş sahibi
insan olması da mümkün değildir.Toprağa atılan bir tohum önce yerin
derinliklerine kadar fıtratıyla hasbihal etmek için temlik, yani damarlar
oluşturur, orada sağlam ve dayanıklı bir zemin oluşunca, onun verdiği güç ve
kuvvetle, üzerindeki toprağı al aşağı eder ve yeryüzüne çıkar. Kainattaki bu
dengeye bakın ki, onun gelişimi, kocaman bir beden, dal budak yaprak, derken,
tomurcuk, çiçek ve meyveye dönüşüp ihtişamlı büyüsünü ortaya çıkarması için
aldığı gıdaları sadece
gövdesinde bırakmıyor, en uç noktalarındaki bir dalın ucundaki tomurcuğa kadar
adil olarak görevini yerine getiriyor. Bu durum o ağacın bünyesine
yerleştirilen fıtrat donanımına uygun adalet mekanizmasına göre tecelli etmektedir.
Bu örnekten alacağımız ve çıkaracağımız önemli bir uyarı olduğunu bilerek
yolumuza devam etmeye çalışalım.
İnsan kendi yaratılışını, nasıl böyle gelişerek, dünyanın
yörüngesini değiştirecek duruma geldiğini görmeden ve kendisine bu donanımları yükleyen yaratıcı ile
arasındaki muhabbeti kurmadan, atacağı her adımda yeryüzünü ifsat etmekten
başka bir eylem ortaya koyamayacaktır. Nereden geldiğini bilenler, nasıl ve
niçin yaşayıp nasıl bir sonuca hazırlıklı olmaları gerektiğini idrak
edebilirler. Bu melekeleri gelişen insanın ancak yeryüzünde bir duruşu ve
yaşamının anlamı olabilir. Yaşamı anlamlı kılacak insanların hayatlarında
görülecek değerler tüm insanlığın yaşamına ışık olacak evrensel değerler olur.
İnsan yaratılmışlar içinde bir duruş ortaya koyacak tek
canlıdır. Bu duruş onun akıl ve muhakeme vasıflarından kaynaklanır. Akıl
insanın insani donanımına yüklenmiş insani bir yazılımdır. Eğer bu yazılıma
uygun hareket etmezseniz, her zaman ve her ortamda zikzaklar çizen, nerede ne
zaman nasıl parçalanacağı ve hangi kazalara sebebiyet vereceği belli olmayan
bir yaşamın kurbanı olmaya hazırlıklı olmalısınız.
Müslümanca yaşamak, şahit olmaktır. Hakkı ayakta tutmaktır.
Merhametli olmaktır. Adaleti ikame etmektir. İnsanların tamamını inanç ve
düşüncelerine takılmadan yeryüzü ölçeğinde ahiretteki hesaplarını dürüyormuş
gibi davranmadan aynı yakınlıkta ve aynı ölçüler içinde dikkate almak gerekir.
İnsanları bu dünyanın varlıkları olarak değil de farklı bir atmosferin
varlıklarıymış gibi ve kendimizi de oradaki bir hesap memuru gibi düşleyip,
burada yapılması gerekenlere göre konumlandırırsak yanlış yapmaktan kendimizi arındıramayız.
Doğamızla barışarak yeryüzünde bir omurga sahibi olarak yaşamak zorundayız.
Omurgasızlık tamamıyla duruş belirleme disklerinin dağılmasından ve içindeki
bilyenin taneciklerinin çarkın dışında kalması ve yaşamsal donanıma uygun
hareket etmemesinden kaynaklanır.
Yukarıdaki ağaç örneğinde olduğu gibi, insanlar da yaşamın
herhangi bir noktasında güç ve kuvvet sahibi olarak yer işgal ettiklerinde,
kendi varlıklarının devam etmesi için, türlerinin varlığının devam etmesini de
sağlamaları gerekir. Sadece ben var olayım ve herkes benim varlığımı gündem
yaparak onunla meşgul olsunlar diye bir beyinsizlik içinde olursa, bunun bedeli
kendisini imha etmek olur. Nasıl ki, bir ağacın tek başına bedeninin bir anlamı
yoksa, insanlık aleminde bir varlığın odunlaşarak kendisini koruyacağını
sanması da çok aşağılık bir tavırdır. Yeryüzünde yaşayan tüm cinslerinin
varlığının devam etmesi için, yaratıcının kendisine bağışladığı imkanları
kullanması, kullanmayı düşünmesi ve yakınında olanlara da harcaması
kaçınılmazdır. İnsan ancak o zaman ne adına yaşadığını anlar ve omurgalı bir
varlık olarak kendi duruşunu ortaya koyar.
Adil olan bir yaratıcının ruhundan üflenen varlığın hayatında
adil olmayan yaşam belirtileri kök salmaya başlamışsa hayat kendi
donanımlarının ötesinde, sahte, sanal ve yalancı bir dünyanın yazılımına göre
işletiliyor demektir. Kendi köklerinden gelen ve ruhuna üflenmiş olan bir
yazılımı hayatınızdan çıkarıp tamamıyla fesada gitmiş yaşamların size dikta
ettiği programlara göre kendi duruşunuzu ve yaşamsal hareketliliğinizi
belirliyorsanız, nereye ve kim adına yolculuk yaptığınızı yolun sonuna
gelinceye kadar siz de anlamazsınız. Bunun en anlaşılır yolu ve tavır
konulmasının şartı; insanın yaratıldığı öz ile, ruhuna üflenen yaratıcının
yaratma gerekçesini anlamaktan geçer.
Kendi arkhesini anlamaktan aciz bir beyin, varlık evreninin
içindeki yerinin neresi olduğunu ve hangi yörüngede yolculuk yaparsa bu varlık
evreninde, o evrenin tevhidi bir yasaya göre hareket etmesine katkı sunacağını
kavrarsa bir anlam ifade eder. Bu gerekçeyi anlamayan bir varlık, dünya
zindanın daha da kararmasına kendisi de sadece katkı sunar. Bu yaşamsal
paradokstan kurtulmadan hangi iklime ve coğrafyaya nasıl bir fidan dikeceğimizi
düşünmek sadece geçen zamana biraz daha olumsuz katkılar sunmak olur.
İnsan yeryüzünün halifesidir. Burada halifelik makamında
bulunmak yaratıcının yeryüzündeki naibi olmaktır. Yani yaratıcının merhametini,
adaletini, şefkatini, Rezzaklığını ve kimseye zulmetmemesini, tüm canlıların
haklarını gözettiğini bilerek, ona uygun bir görev üstlenmektir. Yeryüzünün
halifesi olan İnsan! Senin bu durumdan aşağı yuvarlanmanın hangi yollardan
geçtiğini bilmiyor musun? Bu kadar beynimi ve zihnimi zorlayarak kalp
atışlarımdan gelen enerji ile zihnimden gelen oklar birleşince sana bir şeyler anlatacağımı bil. Bu anlattıklarım hakikatin kendisi, ancak sen hala reel
yaşam farklı ama diyerek, amalarını çoğaltarak kendini temize çıkarma derdindesin.
Reel yaşamda olsa, hakikatte olsa, yaratıcının yeryüzündeki naibi olan ve
hilafet görevini üstlenen varlık, hakikatin sahibinin buyruklarını gönül
kapısından içeriye koymalı, kendisinin bile anlamadığı amalar üzerine kurduğu bir hayatın sahte ve gaddar
acımasız paçavralarını, bir zindanın giriş kapısı olarak algılayıp en derin
çukurlara gömmeli. İşte o zaman yolculuk başlar…
Adalet mekanizmasının tüm kollarını açarak, benlik
zindanından çıkıp, hakikat okyanusunda Nuh’un gemisinde bir yolculuk yapmak
için, hep birlikte yeryüzü yaşamlarının ihtişamlı gemilerinden inmek için, ey
kaptan! gelen limanı beklemeden durdur gemiyi, inecek var diyecek yürekliliği
taşıyor muyuz…?
Erol KEKEÇ/02.11.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder