Ey insan !Neden ağlarsın niçin
moralin bozuk,yakışmaz senin gibi birine böyle durgunluk.Geçmişine bir bak
ileriye adımlar at,bu günü anlayarak yaşa.yoksa boğar seni bu dünyada oluk oluk
akan kan…
Ey insan! Sağam kafanla
düşün,yürek terazinle tart,vicdanın çırpınışlarını dinle,çık yüksekçe bir yere
alemi seeyreyle.Bak o zaman göreceksin yeryüzünde cirit atan şeytanlar,hangi
mazlumun kanını akıtmak için yeni tuzaklar peşinde…
Ey insan!Bak bu günler çok
karanlık,kaostan çıkar mı insanlık,halin perişan duyarsız kalmak değil sana
yakışan,şeytanla sakın olmasın muhabbetin,yoksa çeklerin hepsini peşin olarak
sen ödersin…
Ey insan!varlığın ince bir kıl
ipliğine bağlı,bu gün dargınlık bize muhabbet sana,eleştirmek bize bağışlamak
sana yakışır.Güçlünün haklı olduğu bir çağda,mazlumların vücudundan çıkan
kan,Fıratı taşırır buna inan.Fıratın coşkulu sularına nice türküler
yakıldı,Fırat kudurmadan bizi önüne katmadan,yamyamlar tepemizde
konaklamadan,baykuşlar gündüzleri ötmeye başlamadan,bir mesajım var sana,Allah
için buna inan…
Ey insan! Yaralı bir aslanım
ben,aslana gem vurulmadığına bütün kainat şahittir buna bir inansan.Oysa
çakallar korkunun hayvanlarıdır,kaybedeceklerini hesaba katarak,koro halinde
ulumadan,neden yaralı olduğumu bir sorsan,inanıyorum ki,bir an evvel
kurtulacaksın çakalların koro halinde nağmeli ulumalarından…
Ey insan! Bu
dünya yalan dolan, bak çirkef akıyor her yanından, bu çirkeflikler şirret
akıtıyor üstümüzden başımızdan. Sen insansın buna inanıyorum ben canı gönülden.
Çakalların ve sansarların tanımı bellidir lügatinde insanın. O lügati bir gün
olsun unutmadın sen, buna rağmen bu lügatin dışında neden yeni anlamlar
ararsın…
Ey insan!
İnsanlık terminolojisinde, epistemik ve determinist bağlantılar kurduğum zaman,
sizin yaptığınız tanımları ben bulamadım buna inan…
Ey insan! Düne
ait söylenenlerin hepsini mezara gömerek, yola çıktım ben. Kimseyi incitmek
değil benim amacım, kimsenin bahçesindeki ağaçların kırık dallarında
konaklamam, gönüllerin has bahçesinde uzanırım ben. Biliyorum ki, gönüllerde yankılanır
feryadı, yaralı aslanın…
Ey insan!
Sendeki has gönülde konaklamak için kaleme dokundum, birden alıp getirdi beni
kimseye adres sormadan. Sen her şeyin farkındasın, için kan ağlıyor senin,
alnına baktığımda korkusuzca okuyorum ben bunları alnından… Ama inanamıyorum olanlara,
bendimi çiğneyerek çıkıyorum ortaya. O zaman da acılar tıkanıyor boğazıma.
Yutkuna yutkuna ne hale geldim bir baksana halime. Meşe ağacı gibi çattılar,
etrafımı sıvadılar çamurlarla, sonra bir ateş koydular yüreğimin tam ortasına,
kapadılar hava alacak tüm açıkları, içimde yandım infilak ederek, bunu
söylemediler sana. Tütsüler kararttı her yanımı, sonrada satmak için pazara
çıkardılar, yanmadan kendini imha eden yüreğimi… Sakın siz almayın bunu, yoksa
yüreğimin kokusu siner yiyeceğiniz kebaba. O zaman sizde de başlar mide
bulantısı ve kusmalar…
Ey insan! Bu
mesaj yaralı aslandan etrafına tünemiş tüm çakallara armağan! Bunları mutlaka
sen hesaba katıyorsundur da, bazen gaflet bizi oyalıyor ya, işte o güne denk
gelebilir endişesiyle, bir dostun dosta hatırlatmasıdır, bunları istersen sen
hiç unutma!
Ey insan!
Senin ruhunda ruhunda çok değerli hazinelerin olduğunu biliyorum ben, ancak
hırsızların tümü hazır kıta bekliyor onları çalmak için. Onları çaldıklarında
içindeki hazinsini kaybetmiş, biri olarak çalınan hazinelerimi tekrar ele
geçirebilir miyim acaba diye, meşguliyetlerle dolu bir seni, sana armağan etmek
için, herkes ulumalarla kapanmış gönül kapına… Hani sen demiştin ya,”Bu baş
ancak Allah’ın önünde secdede eğilir” diye. İşte bunu kavradıklarından sana her
yer senin için secde yeridir diyerek aldatmacalarla geliyorlar karşına…
Ey has gönül
bahçesi! Senin o gönlüne seslenmek için, hiç el değmemiş gül tomurcuklarını
aldım yanıma, bir bakar mısın; Yezidin, kafasını uçurduğu, Peygamberimizin
sevgili torunu Hüseynin kanının karıştığı kumlara. Bu gül tomurcuklarını
birlikte ekelim ki, Hüseynin kokusu gelsin burnumuza, belki şahlanarak kalkarız
ayağa, o zaman destanlar yazarız Asya’nın her yanına…
Ey insan!
Hüseyin seni bekliyor, Kerbelanın kızgın kumlarında,gel bir damla su taşıyalım
korkusuzca ona;yoksa hasret kalırız tomurcuk güllerin kokusuna!...
17.05.2013(15.10-16.16)
ESENEVLER-ÜMR/İST
EROL KEKEÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder