İsrail'in Ortadoğu’daki politikaları ve bölgeye yönelik tavrı, tıpkı azgın bir tekenin davranışları gibi, hem kendi halkı hem de bölgedeki tüm toplumlar için yıkıcı bir döngü haline gelmiştir. Bölgedeki stratejik noktaları ele geçirme çabası, bu güç gösterilerinin kontrolsüz saldırganlığa dönüşmesine neden olmaktadır. Her saldırı, sözde güvenlik bahanesi altında başlasa da, esasında İsrail’in genişleme arzusu ve egemenlik hırsının ürünü olarak kendini göstermektedir. Tüm bu politikaların sonucunda, İsrail bölgeyi bir kargaşanın ortasına sürükleyip varoluşunu daha büyük bir belirsizlik ve tehlike altına atmaktadır.
Bir toplumun kendini koruma güdüsü, doğal bir içgüdü olarak kabul edilebilir. Ancak İsrail’in attığı adımlar, kendi sınırlarını savunmak için değil, bölgedeki dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmek, kendi ideolojisini dayatmak adına yapılmaktadır. Bu durum, İsrail’in yalnızca kendini değil, tüm bölgeyi hedef alarak gücünü artırmaya çalıştığını, bu doğrultuda saldırgan bir tutum sergilediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu saldırganlık, ne bölgedeki barışı sağlamaya yönelik bir adımdır ne de uzun vadede İsrail’in varlığını garanti altına alabilecek bir stratejidir. Tersine, bu tutum tüm Ortadoğu’da sürekli bir çatışma ve istikrarsızlık yaratarak bölgenin huzurunu tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.
Ortadoğu’da İsrail’in "azgın teke" misali yaptığı her hareket, bölgedeki devletleri zayıflatmak, halkları yerlerinden etmek, kültürel dokuları yıpratmak ve yaşam alanlarını tehdit etmek gibi sonuçlar doğurmaktadır. İsrail, gücünü artırmak ve yerel direnişi bastırmak amacıyla attığı her adımda, yalnızca bölgeyi değil, kendi toplumsal yapısını da büyük bir risk altına sokmaktadır. Bir yandan, güvenlik bahanesiyle yapılan bu saldırılar, bölgenin her geçen gün biraz daha istikrarsız hale gelmesine yol açmaktadır; diğer yandan İsrail'in uluslararası arenada yalnızlaşmasına ve bu stratejilerin kendi toplumunda bile güvensizlik yaratmasına neden olmaktadır.
Bu saldırganlık ve yayılmacı politika, İsrail için kaçınılmaz bir son hazırlamaktadır. Kendisine düşman olarak gördüğü her unsur, bir süre sonra bu azgınlığın kurbanı olmuş olsa da, İsrail’in kendine zarar vermekten başka bir sonuç doğurmamaktadır. Attığı her adımda bir sonraki darbeye hazırlanır gibi davranması, sadece etrafında yeni düşmanlar yaratmasına ve bölgedeki karşıt güçleri harekete geçirmesine yol açmaktadır. Bu stratejik hatalar, kaçınılmaz olarak İsrail’in bu bölgede sürekli bir tehdit unsuru olarak algılanmasına ve yalnızlaşmasına neden olmaktadır.
İsrail’in Ortadoğu’daki saldırgan politikaları, tıpkı "azgın teke" misali sürekli olarak güç gösterisi yaparak kendini tüketen bir döngü yaratmıştır. Bu politikaların sürdürülemezliği, İsrail’in giderek daha yalnız ve izole bir hale gelmesine neden olmaktadır. Eğer İsrail bu stratejisini değiştirmez ve saldırganlık politikalarından vazgeçmezse, bölgedeki varlığı uzun vadede tehlikeye girecektir. Çünkü bu topraklarda halkların ve toplumların barış içinde yaşama isteği, İsrail’in yıkıcı politikalarından daha güçlü bir geleceğe işaret etmektedir. Bu durumda, İsrail’in bu bölgedeki varlığı, kendi halkına dahi zarar veren bir yük haline gelecek ve sonunda yalnızca kendisini yıkan bir stratejiyle yüz yüze kalacaktır.
Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi, tüm halkların ortak çıkarına hizmet ederken, İsrail’in sürdüğü bu azgın teke misali yol, kaçınılmaz bir biçimde bölgenin değil, en çok kendisinin felaketine yol açacaktır.
Bahadır Hataylı/Ekim-2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder