Bu Blogda Ara

24 Ekim 2024 Perşembe

Adalet Maneviyat ve Toplumsal Dönüşüm Manifestosu


Beni tanıyanlar, yüzeyde sade görünen ama derinlerde karmaşık olan ruhumu bilirler. Hayat yolculuğum, basit hedeflerin peşinde koşmaktan ibaret değil, aksine, toplumun içine düştüğü çöküşü düzeltme arzusuyla yanan bir ateşin peşinde koşuyorum. Herkesin göz ardı ettiği, görmezden geldiği ya da kabullenmeye razı olduğu adaletsizlikleri, çürümüşlüğü ve yozlaşmayı görmek benim için bir lanet değil, bilakis, bir sorumluluk. Babamın bana öğrettiği değerler—hak etmediğim yere oturmamak, hakkımı teslim etmeden asla kalkmamak—hayatımın mihenk taşları oldu.

Bu hayatta, bana biçilen rollerin dışına çıkmayı, zor olanı tercih etmeyi seçtim. Sorumluluğum, sadece kendi vicdanımla sınırlı değil; toplumun dönüşümüne, geleceğin inşasına katkıda bulunmak. Bu dünya, herkesin yolcu olduğu, geçici bir konaklama yeri olabilir, ama ben burada kalıcı izler bırakmayı hedefliyorum. Adaleti yeniden tesis etmek, insani değerleri hatırlatmak ve insanları ruhsal bir uyanışa çağırmak; bu, benim manifesto’m.

Toplumun ruhsal uyanışı, bireyin ahlaki duruşuyla başlar. Namaz, benim için sadece bir ritüel değil; bireyi yücelten, ruhu disipline eden, içsel bir uyanışın sembolüdür. Toplumun her bir bireyinin içsel barışa ulaşması, geniş ölçekte ahlaki ve toplumsal bir devrimin temelidir. Bu yüzdendir ki, namaz gibi kavramların yozlaşmış şekillerde değil, özüne uygun biçimde yaşanmasını istiyorum. Ruhunu kaybeden toplumlar, maddi dünyaya yenik düşerler. Benim mücadelem, toplumun materyalist tuzaklardan kurtulup, manevi değerleri hatırlaması üzerinedir.

Sadece ahlak ve maneviyat değil; bir toplumun ayakta kalabilmesi için adalet, liyakat, ve dürüstlük de şarttır. Yönetici sınıfının ve karar alıcılarının, toplumun çıkarlarını düşünmeden, kendi cebini doldurmayı amaçladığı bir dünyada, benim mücadelem adaletsizliğe karşıdır. Kendi emeğimle, alın terimle, hak ettiğim yere varmayı öğrendim ve bu düsturu başkalarına da öğretmeye çalışıyorum. Beni ben yapan, adalete olan inancım ve bu inancın toplumun her bir ferdinde yeşermesini istememdir.

Savurganlıktan sürdürülebilirliğe olan yolculuğum da bu ideallerin bir parçası. İnsanların tüketim çılgınlığına kapılıp, ruhlarını boşaltmaları karşısında durmak istiyorum. Toplumun her kesimine, insanlık onurunu, sade ve anlamlı bir yaşamın değerini hatırlatmak benim için bir görevdir. Bu dünya geçici, ama bıraktığımız miras kalıcı olacak. Bu yüzden, insanlara sadece bugünü değil, yarını düşünmeyi öğretmek istiyorum. Herkesin tüketime, israfa yöneldiği bir dünyada, benim duruşum sürdürülebilirliktir, sadece çevresel değil, ruhsal ve toplumsal anlamda da.

Teknolojinin insanın hizmetinde olması gerektiğini savunuyorum, insanın hizmetinde değilse o teknoloji yıkım getirir. Dijitalleşme ile insanlığın izolasyonu arasındaki ince çizgi beni endişelendiriyor. Herkes bağlantıda, ama kimse birbirine gerçekten yakın değil. Benim vizyonum, teknolojiyi insanı insandan koparan değil, insanı insana yaklaştıran bir araç olarak kullanmak. Bilimin sınırlarını zorlamak güzel, ama her şeyin bir sınırı var ve bu sınır, insanın onuru, manevi değerleri ve ruhsal sağlığıdır.

Kendimi toplum için bir ayna olarak görüyorum. Bir lider gibi değil, bir hatırlatıcı, bir yol gösterici. Bu dünya yalan olabilir, ama insanın kalbinde taşıdığı doğrular baki kalır. Öyle bir gün gelecek ki, herkes yaptıklarının hesabını verecek. İşte ben, o gün yüreği huzurlu, vicdanı rahat olanlardan olmak istiyorum. Benim mücadelem, dünya nimetlerinin peşinden değil, insan onurunun ve hakikatin peşinden gitmektir.

Benim manifesto’m, insan olmanın erdemine, adaletin kudretine, maneviyatın derinliğine ve toplumsal dönüşümün gücüne olan sarsılmaz inancımı yansıtır. Yolculuğum, bu inançların ışığında; adaletsizlikle, yozlaşmayla, haksızlıkla savaşarak sürecek. Bu dünya geçici olabilir, ama benim hedefim, kalıcı iyiliği tesis etmektir.

Bahadır Hataylı/Ekim-2024

23 Ekim 2024 Çarşamba

Geçmişten Günümüze Siyasi Dinamikler

Dünya, tarih boyunca pek çok ilginç ve karmaşık olaylara sahne olmuştur. Bu olayların arka planında yatan sosyo-politik dinamikler, günümüz uluslararası ilişkilerini şekillendirmede önemli bir rol oynamaktadır. 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi ve ardından Fethullah Gülen’in ABD’ye gitmesi gibi olaylar, bu dinamiklerin anlaşılmasında kritik öneme sahiptir. Bu süreçlerin arkasındaki sebepleri ve bağlantıları irdelemek, bizi daha büyük bir resme götürebilir.

1999 yılında Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi, PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) silahlı mücadelesinin sona ermesi yönünde bir adım olarak görülmüştür. Bu olay, aynı zamanda uluslararası arenada Türkiye’nin güvenlik kaygılarının da ön plana çıkmasına neden olmuştur. Öcalan’ın yakalanmasının ardından, PKK’nın güç kaybetmesi ve bölgedeki dengelerin değişmesi, Türkiye’nin iç politikasında büyük bir değişim yaratmıştır.

Öte yandan, Fethullah Gülen’in ABD’ye gitmesi, Türkiye’nin sosyo-politik yapısında başka bir kırılma noktasıdır. Gülen hareketinin büyümesi ve uluslararası arenada destek bulması, Türkiye’deki siyasi iktidar üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Bu iki olayın zamanlaması ve birbirleriyle olan ilişkisi, araştırılması gereken bir başka boyuttur.

Uluslararası suç örgütlerinin yaşaması, genellikle devletlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen ilişkilerle mümkündür. Bu noktada, Apo ve Feto olaylarının bağlantıları, suç örgütlerine sağlanan desteklerle daha net bir şekilde görülebilir. Özellikle, bu gruplara yönelik uluslararası desteklerin varlığı, bu grupların güçlenmesine ve uluslararası platformda meşruiyet kazanmasına yol açmıştır.

Ayrıca, günümüzde Abdullah Öcalan’a af çıkarılması talebi ve Devlet Bahçeli’nin “Öcalan’ı konuşturacağız” açıklamaları, kamuoyuna verilmek istenen sübliminal mesajlarla ilgili ipuçları sunabilir. Bu tarz açıklamaların, devlet politikalarında ve toplumda yaratmak istediği etki, dikkatle analiz edilmelidir.

Orta Doğu Haritaları ve Jeopolitik Oyunlar

Orta Doğu’da yıllardır çizilen ve dağıtılan toprak haritaları, küresel güçlerin stratejik çıkarlarını korumak adına yeniden şekillendirilmektedir. Bu bağlamda, Öcalan ve Gülen olaylarının, bu haritaların meşruiyet kazanmasına yönelik bir adım olarak değerlendirilmesi mümkündür. Özellikle, bölgedeki etnik ve mezhepsel farklılıklar, harita üzerindeki dengelerin alt üst olmasına neden olmuştur.

Bunun yanı sıra, hangi ülkelerin topraklarının bölünmesi ve hangilerinin küresel bir gücün kontrolüne verilmek istendiği sorusu, günümüz uluslararası ilişkilerinin ana eksenlerinden birini oluşturmaktadır. Bu karmaşık denklemler, sadece bölgedeki ülkeleri değil, dünya genelindeki güç dengelerini de etkileyen unsurlar taşımaktadır.

Geçmişte yaşanan olayların ışığında, günümüz olaylarını anlamak için tarihsel sürecin iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin iç dinamikleri, uluslararası ilişkileri ve toplumsal yapısı, geçmişten günümüze sürekli bir değişim göstermiştir.

Tüm bu karmaşık ilişkileri irdelemek, sadece tarihsel olayları değil, aynı zamanda toplumsal yapıların da analiz edilmesini gerektirir. Toplumların nasıl etkilendiği, yöneticilerin politikaları karşısında nasıl bir tepki verdiği ve bu tepkilerin nasıl bir değişim yarattığı, sosyolojik bir sorgulama ile ortaya konulabilir.

Bütün bu tartışmaların sonunda, gelecekte hangi ülkelerde karışıklık çıkabileceği, hangi toprakların bölüneceği ve hangi ülkelerin küresel güçler tarafından kontrol edileceği soruları önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, çok yönlü bir yaklaşım benimsemek ve bu sorulara cevap aramak, sadece Türkiye için değil, dünya için de büyük bir önem taşımaktadır.

Bahadır Hataylı/22.10.2024/Namazgah/İST

22 Ekim 2024 Salı

İTİRAFLARIM!

Bu satırları yazarken yüreğimde sönmeyen bir ateş var. Gözlerimde, mazlumların ahlarıyla aydınlanan bir umut. Kısacık ömrümü, basit bir yaşanmışlıkla harcayamam; ruhum, madde ve eşyanın sınırlarını çoktan aşmış bir özgürlüğün kıvılcımıyla yanıyor. Hayatımda taşıdığım sorumluluk, sıradan bir yolcunun yükü değil; ben mücadeleyle, ateşle, sınavlarla yan yana yürüdüm hep. Karanlık bir dünyaya teslim olmaktansa, ışığımı son nefesime kadar taşımaya yeminliyim.

Ey bu devrin zalim tüccarları! Siz ki insanlığın değerlerini pazarlık konusu edenler, sizden hiçbir ışık beklemem. Yollarınız kaygan, menfaatleriniz çıkmaz sokak. Kendi yolumu, yüreğimdeki özlemi büyüterek adım adım yürümekten başka seçeneğim yok. Çilekeş yoldaşlarla omuz omuza, her anın kıymetini bilerek yürümek için kararlıyım.

Bu yolda her adım bir sınav, her nefes bir mücadele. Yoldaşlarım azalabilir, yollar mayınlarla dolu olabilir, ama ben yürümeye devam edeceğim. Yüreğimdeki ateş, dışarıdan körüklenen bir alev değil; içimden yükselen, her gün beni daha fazla ısıtan bir ateştir. Her patlama, her mücadele beni daha da güçlendiriyor. Bu ateş, dışardan gelen bir yangın değil; içimdeki hakikat için yanıyorum. Kalbimdeki volkanlar patladıkça, daha da güçleniyorum. Dışarıya sığmıyorum, kabım taşmak üzere.

Ey zaman! Hakkın yolunda, dikenli yollara aldırmadan yürümeye yemin ettim. İnsanların kınamaları, alayları beni durduramaz. Bu yolda asla geri adım atmayacağım, kalbimdeki inancı her sabah yeniden tasdik ederek yürüyorum. Herkes uyusa da, herkes kör olsa da, ben hakikatin ışığında yol alıyorum. Kalbimdeki iyilik, sahtekârlığın, nifakın köklerini söküp atacak kadar güçlü bir silah.

Biliyorum, her gün biraz daha kınıyorlar beni. Ancak ben, onların kınamalarına inat, kalbimdeki ışığı söndürmemeye ant içtim. Hayatımı maddeye, dünya nimetlerine teslim etmektense, kalbimde taşıdığım ahlaka, imana, sadakate sarılarak yaşamayı seçtim. Zamanın karanlığına, karamsarlığına inat, her an kalbimde iyilik ve doğruluk için mücadele eden bir askerim ben.

Gökyüzünde süzülen sığırcıklar, sonsuzluğa özlem duyan turnalar! Ben de bir yolcuyum, ama bu yolda kimsenin ayak izini takip etmiyorum. Kendi izimi, kendi adımlarımı atıyorum. Kendi yolumu bulurken, umutlarım içimde patlayan volkanlar gibi büyüyor. Bu umutlar, dışardan alınan bir umut değil, içimde fışkıran bir kaynaktır. Her gün daha da büyüyor, her adımımda içimden taşarak büyümek istiyor.

Yalvarırım, Rabbim! Senin yolunda yürürken, bana sabır ve metanet ver. İlahların tasallutunu reddettim, emperyalizmin tuzaklarına mayın döşedim, şeytanın oyunlarını sana havale ettim. Dünyanın maddi isteklerini, arzularını kalbimden söküp atmak için savaşıyorum. Kanlarımın yeryüzüne dağılarak insanlığın dirilişine vesile olmayan, basit bir ölüm olmasını istemiyorum. Şehadeti istiyorum, Şehadet, bir ödüldür, layık olana verilen. Ben de o ödüle layık olabilmek için mücadele ediyorum.

Benim için şehadet, sadece kanla yazılan bir destan değil; insanlığın dirilişine ışık tutacak bir rehberdir. Bu yolda yürürken, tatmin olmayı değil, mutmain olmayı dileyen biriyim. Hayatımın her anında, insanlara sunulan sahte tatminleri reddediyor, hakikatin peşinden koşuyorum. Dünya beni tatmin etmiyor; benim kalbimdeki huzur, bu dünyanın ötesinde, sonsuz bir hakikate ulaşmakla mümkün.

Ey zamana tanıklık edenler! Ben kararımı verdim, gidiyorum. Yalnızım, ama yalnızlık korkutmuyor beni. Allah’tan başka kimsem yok, ama O’nun yolunda yürümeye kararlıyım. Zamanın diliyle, yüreklerin yeniden dirilmesi için haykırıyorum: Diriliş anı geldi! Uyuyanlara, zulme boyun eğenlere, kalpleri taşlaşmış olanlara, sesleniyorum: Uyanın! Çünkü ben, bu yolun yolcusuyum ve kararımı verdim.

Rabbim, bu dünyada mazlumların, kimsesizlerin ahları beni yakıyor. Gözlerim, onların acılarına tanıklık ediyor. Bu acılar, insanlığın onuru için mücadele etmemi emrediyor bana. Bu dünyanın zalimlerine karşı savaşmaya, son nefesime kadar, zalimlerle mücadele etmeye yemin ettim. Rabbim, yeryüzünde hüküm senin olana kadar, bu yolumdan sapmadan yürümeme yardım et.

Ey zaman! Ben söz verdim; Rabbimden başka hiçbir isteğim, hiçbir arzum olmayacak. Hayatımda hakikatten sapmadan, yalana bulaşmadan, amipsel bir hayata teslim olmadan yaşayacağıma dair ant içtim. Böylesi büyük bir sözün altında, her gün yeniden güç bulmak için, Rabbimden yardım diliyorum. Sabır, metanet ve inançla, bu yolun sonuna kadar yürümek için dua ediyorum.

Ve bil ki, Rabbim; bu yolda yürürken, asla geri adım atmayacağım.

Erol Kekeç/Şubat-1995/Elazığ

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!