Sözün Metaforu ve Günümüzle Bağlantısı
Bir söz vardır, Merhum Erbakan Hocanın söylediği: “Solcu hükümet ameliyata narkozsuz alır, bağırta çağırta keser ama ne kaybettiğini bilirsin. Sağcı hükümet ise din, kitap, Allah diyerek seni uyutur, narkozlar ve sen uyandığında bakmışsın her şeyini kaybetmişsin.” Bu söz, sadece bir siyasi eleştiri değil; toplumsal hafızaya kazınmış bir hakikatin ifadesidir. Çünkü tarih, açık acının da, gizlenmiş kaybın da örnekleriyle doludur. Biri seni acıtır ama fark ettirir; diğeri seni okşar, uyutur ve sonunda gözünü açtığında seni soyulmuş, yoksullaşmış, sessiz bir mahkûm haline getirir.
Bugün ülkemizin haline baktığımızda, bu sözün ne kadar yerinde olduğunu görmek mümkün. Ekonomiden adalete, eğitimden toplumsal değerlere kadar her alanda yaşadığımız kayıplar, narkozlu bir ameliyatın izlerini taşıyor. İnsanlarımız acıyı hissetmedi, çünkü din, iman, vatan, bayrak söylemleriyle uyutuldu. Ama şimdi uyandığında, mutfaktaki tencere kaynamıyor, çocuk işsiz, genç umutsuz, yaşlı çaresiz…
Narkozsuz Ameliyat Açık Acı ve Bilinçli Kayıp
Sol hükümetler genelde açık politikalar izler. Halkın karşısına doğrudan çıkar, vergisini koyar, zammını yapar, kararını açıklar. Bu karar bazen adaletsiz olabilir, halkı incitebilir; ama herkes ne olduğunu bilir. Acı çekilir ama bilinç açıktır. Bu yüzden halk, kaybının farkında olur ve ona göre tavır alabilir. Bu, “narkozsuz ameliyat” gibidir. Ağrı dayanılmaz olabilir ama insan neresinin kesildiğini, neyin elinden alındığını bilir.
Narkozlu Ameliyat Gizli Kaybın Tehlikesi
Sağ hükümetler ise toplumun en hassas değerlerini kullanarak hareket eder: din, iman, Allah, bayrak, millet… Bu söylemlerle halkın güvenini kazanır, vicdanını okşar. Sonra narkozu verir; yani acıyı hissettirmez. İnsan, kendini güvenli ellerde sanır. Fakat bu narkozun etkisi geçtiğinde, halk gözünü açar ve bütün organlarının sökülmüş olduğunu fark eder. İşte asıl trajedi buradadır: Gizli kayıp, fark edilmediği için telafisi imkânsız hale gelir.
Bugün yaşadığımız ekonomik çöküş, adaletin çürümesi, liyakatin yok edilmesi, toplumun yozlaştırılması hep bu narkozun sonucudur.
Ekonomi Üzerinden Örnekler
Bir milletin en temel gücü, sofrasındaki ekmektir. İnsan karnını doyuramıyorsa, o toplumda huzur da olmaz, adalet de. Bugün market raflarında fiyatlar her gün değişiyor. Bir hafta önce aldığı ürünü bir hafta sonra alamayan vatandaş, maaşını cüzdanına koymadan eriyip gittiğini görüyor.
Ama işin garip tarafı şu: Bu ekonomik yıkım, dini söylemlerle perde edildi. “Faiz haramdır” diyerek faiz artırmamak için direnenler, sonunda faizi tarihin en yüksek seviyelerine çıkardı. “İsraf haramdır” denirken, saraylarda yüzlerce odalı binalar inşa edildi. Halk, “sabır imandandır” diyerek teselli edildi. Sonuçta sofradaki ekmek küçüldü, maaş eridi, pazar filesi boşaldı. Ama insanlar ne olduğunu fark edene kadar çoktan yoksullaşmıştı.
Adalet Üzerinden Örnekler
Bir devletin temeli adalettir. Adalet çökerse, toplum çürür. Bugün Türkiye’de en büyük yara, adaletin kaybıdır.
Halk, “adalet Allah’ındır” denilerek susturuldu. İnsanlar mahkemelerde hakkını arayamaz oldu. Bir davanın sonucu, delillerden değil, siyasi iradeden çıkmaya başladı. Hukuk, bir grubun sopası haline geldi. Halk ise bunu görse bile, “büyüklerimiz bilir, Allah adaletlidir” denilerek uyutuldu.
Ve insanlar gözünü açtığında, artık hukuka güvenin tamamen yok olduğunu, hak aramanın imkânsız hale geldiğini fark etti. İşte narkozun en ağır etkisi budur.
Eğitim ve Gelecek Üzerinden Örnekler
Eğitim, bir ülkenin geleceğini belirler. Gençler iyi bir eğitim alamıyorsa, o ülkenin geleceği yoktur. Bugün Türkiye’de eğitim, sürekli değişen sistemlerle oynandı, niteliksizleştirildi. İmam hatipler çoğaltıldı, dini kurslar artırıldı. Gençler, modern bilimin ışığından koparıldı. Aileler, çocuklarının geleceği için özel derslere, dershanelere, sınavlara sürüklendi.
Ama aynı zamanda halka “dindar nesil yetiştiriyoruz” denildi. İnsanlar dini değerlerle avutulurken, gençler işsizliğe, umutsuzluğa mahkûm edildi. Üniversite mezunu gençler kahvehanelerde oturuyor, diplomalı işsizler ordusu büyüyor. Narkozlu toplum, çocuklarının geleceğini kaybettiğini ancak yıllar sonra fark etti.
Toplumsal Ahlak ve Değerlerin Kullanılması
Bir başka narkoz yöntemi de ahlak söylemi oldu. “Ahlaklı toplum, maneviyatlı gençlik” denildi. Fakat bu söylemlerin gölgesinde yolsuzluklar büyüdü, rüşvet normalleşti, torpil kurumsallaştı. İnsanlar, “helal-haram” kavramlarını dillerinden düşürmedi ama hayatın pratiğinde haramlar kutsallaştırıldı.
Bugün topluma bakıyoruz: İnsanlar birbirine güvenmiyor, sahte dostluklar, sahte işler, sahte sözler her yere yayılmış. Maneviyatla uyuşturulan toplum, aslında en büyük manevi değerlerini kaybetmiş durumda.
Tarihsel Deneyimler ve Karşılaştırmalar
Türkiye’nin siyasi tarihinde bu sözün doğrulandığı birçok dönem vardır. 1980 öncesinde sol hükümetlerin yanlışları, ekonomik krizleri vardı ama halk ne kaybettiğini bilirdi. 2000’lerden sonra ise sağcı hükümetler dini söylemlerle toplumu uyuttu. “Faiz düşecek, ekonomi uçacak, dış güçler kıskanıyor” denildi. Halk inandı, güvendi. Ama uyandığında gördü ki, ne ekonomi uçmuş, ne de refah gelmiş. Tam tersine, işsizlik artmış, borçlar büyümüş, ülkenin itibarı zedelenmiş.
Bugünkü Tablo Uyanışa Giden Yol
Şimdi ülke öyle bir noktada ki, insanlar narkozdan uyanmaya başladı. Pazar filesi boş, kiralar ödenemez, maaşlar yetmez durumda. Gençler “umut” kelimesini yitirdi. İnsanlar adalet arıyor ama bulamıyor. Devlet dairelerinde iş görmek için torpil arayan, liyakatin öldüğünü gören milyonlarca insan var. İşte narkozdan uyanış böyle bir tabloyla yüzleşmek demek.
Ama işin ironisi şu: İnsanlar hâlâ narkozun etkisi altında olduğunu kabul etmek istemiyor. Hâlâ umut ediyor, hâlâ “bir şeyler düzelecek” diyor. Oysa gerçek düzelme, kaybın farkına varmakla başlar.
Gerçek Acı mı, Gizli Kayıp mı?
Sözün özü şudur: Açık acı, gizli kayıptan daha iyidir. Çünkü açık acı, farkındalık getirir. Gizli kayıp ise fark edilmediği için bütün geleceği tüketir. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu, narkoz etkisinde yaşadığı kayıpları fark edememesi oldu. İnsanlar gözünü açtığında çok şeyini kaybetti: Ekmeğini, adaletini, umudunu, ahlakını, güvenini…
Asıl mesele şimdi şudur: Bu kaybı kabul edip yeni bir uyanış başlatabilecek miyiz? Yoksa narkozun uyuşturucu rahatlığında uyumaya devam mı edeceğiz?
Bir milletin kaderini belirleyen en kritik soru budur. Çünkü narkozun etkisiyle kaybedilen sadece bir organ değil; bütün bir gelecektir.
Bahadır Hataylı/11.08.2025/Sancaktepe/İST