Bu Blogda Ara

8 Mart 2025 Cumartesi

Lazkiye Katliamı ve Mezhep Çatışmalarının Gölgesinde Suriye Gerçeği

Suriye, tarih boyunca etnik ve mezhepsel farklılıkların iç içe geçtiği, her dönemde dış güçlerin ve iç dinamiklerin etkisiyle farklı mücadelelerin sahne aldığı bir coğrafya oldu. Son yıllarda ise bu mücadele, sadece siyasi bir çekişme olmaktan çıkıp, mezhepsel ayrışmaların ve dış müdahalelerin beslediği acımasız bir katliama dönüştü. Özellikle son günlerde Lazkiye’de yaşananlar, bu çatışmaların ne denli derinleştiğini ve insanlık dramına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Tarihsel Arka Plan

Suriye’nin bugünkü yapısını anlamak için geçmişe bakmak gerekiyor. Osmanlı’dan sonra bölgenin Fransız mandasına girmesiyle, mezhepsel ayrışmalar derinleşmeye başladı. Fransız yönetimi, Alevileri ve Dürzileri yönetime daha yakın tutarken, Sünni çoğunluğu daha fazla baskı altında tuttu. 1946’da bağımsızlığını kazanan Suriye, Soğuk Savaş yıllarında Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle sosyalist bir yönetime evrildi. Hafız Esad ile başlayan Alevi yönetimi, Sünni çoğunluğun içinde uzun yıllar süren huzursuzluğa yol açtı.

2011’de Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan halk ayaklanması, kısa sürede büyük bir iç savaşa dönüştü. Rejim güçleri ve muhalifler arasındaki mücadele, sadece bir iktidar savaşı olmaktan çıkıp, Şii-Sünni ekseninde şekillenen mezhepsel bir çatışmaya dönüştü. İran’ın desteklediği Şii milisler, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteklediği Sünni gruplarla çatışırken, ABD ve Rusya gibi küresel güçler de bu sahnede yerlerini aldılar.

Lazkiye’deki Son Katliam ve Mezhepsel Gerilim

Lazkiye, Suriye’deki Alevi nüfusun en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olması nedeniyle, savaşın başından beri Esad yönetimi için stratejik bir konumdaydı. Ancak burada yaşayan Sünni Araplar ve Türkmenler de savaş boyunca baskı altına alındı. Son günlerde Lazkiye’de yaşanan katliamlar, sadece mezhepsel değil, aynı zamanda bölgesel bir hesaplaşmanın sonucu olarak da değerlendirilebilir.

İki gün önce Lazkiye’de başlayan şiddet olayları, Alevi mahallelerinde büyük bir korkuya neden oldu. Sünni isyancı gruplar tarafından yapılan saldırılar, sivilleri hedef aldı ve Esad yönetimine bağlı güçler karşı saldırıya geçti. Ancak bu durum, sadece Lazkiye özelinde değil, tüm Suriye’de yeni bir mezhep savaşının fitilini ateşleme riski taşıyor.

Bu olayları anlamak için şu sorulara yanıt aramak gerekiyor:

  1. Neden şimdi? – 12 yıldır devam eden savaşta bu tür olaylar defalarca yaşandı, ancak Lazkiye gibi stratejik bir şehirde yeniden büyük bir katliam dalgası başlaması, yeni bir bölgesel çatışmanın habercisi olabilir mi?

  2. Kimler faydalanıyor? – Mezhep savaşları genellikle dış güçlerin bölgeyi kontrol etmek için kullandığı bir araç haline geliyor. Lazkiye’deki olaylar, Suriye’deki mevcut dengeleri nasıl değiştirebilir?

  3. Çatışmalar nereye evrilecek? – Eğer bu olaylar kontrol altına alınmazsa, sadece Suriye ile sınırlı kalmayıp Lübnan, Irak ve Türkiye gibi bölge ülkelerine sıçrayabilir mi?

Olası Senaryolar ve Çıkış Yolları

1. Çatışmanın Bölgeselleşmesi

Lazkiye’deki olaylar, Şii-Sünni eksenli bir çatışmayı tetikleyebilir ve İran, Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkelerin müdahalesine yol açabilir. Eğer mezhep savaşları daha da derinleşirse, Irak ve Lübnan da bu girdabın içine çekilebilir. Özellikle Lübnan’daki Hizbullah’ın Suriye’deki Alevilere destek vermesi, Sünni radikal grupları daha da kışkırtabilir.

2. İç Savaşın Yeni Bir Aşaması

Suriye’de rejim güçleri ile muhalifler arasındaki savaşın yeni bir boyuta evrilmesi mümkündür. Lazkiye’de başlayan şiddet, diğer şehirlerde de benzer mezhep temelli saldırıları tetikleyebilir. Bu durum, zaten yıllardır parçalanmış olan Suriye’yi daha da istikrarsızlaştırabilir.

3. Uluslararası Müdahale

Eğer çatışmalar hızla büyürse, Rusya ve ABD gibi küresel güçler yeniden sahaya inebilir. Bu durumda, Suriye bir vekalet savaşının merkezi olmaktan çıkıp doğrudan bir büyük güçler çatışmasına sahne olabilir. Özellikle Rusya’nın Lazkiye’de askeri üslerinin olması, bölgeyi kritik bir nokta haline getiriyor.

4. Barışın Tek Yolu-Mezhep Siyasetinden Uzaklaşmak

Suriye’deki bu çatışmalardan çıkış yolu, mezhep eksenli siyasetten uzaklaşmaktan geçiyor. Ancak bunu sağlamak, şu an için oldukça zor görünüyor. Çünkü mevcut liderler, iktidarlarını mezhep kimlikleri üzerinden güçlendirmek için bu ayrışmaları besliyorlar. Gerçek anlamda bir çözüm, tarafların ortak bir anayasal çerçevede buluşmasıyla sağlanabilir.

Lazkiye’de yaşananlar, Suriye’deki büyük mezhep savaşının sadece bir yansımasıdır. Ancak bu tür katliamların devam etmesi, bölgenin daha da kaosa sürüklenmesine neden olacaktır. Eğer uluslararası toplum bu çatışmaları durduramazsa, önümüzdeki yıllarda Suriye tamamen bölünmüş, mezhep çizgileriyle ayrılmış ve sürekli çatışma içinde bir ülke olmaya devam edecektir.

Bugün bize düşen en önemli görev, bu mezhep savaşlarının kimlere hizmet ettiğini sorgulamak ve savaşın gerçek nedenlerini anlamaktır. Çünkü tarih boyunca olduğu gibi, bu tür çatışmalar en çok mazlum halklara zarar vermiş, büyük güçlerin oyunlarına hizmet etmiştir.

Suriye’nin geleceği, mezhep eksenli bir savaşla değil, tüm tarafların ortak bir gelecek inşa etme iradesiyle kurtulabilir. Ancak bu irade, şu an için oldukça zayıf görünüyor.

Bahadır Hataylı/08.03.2025/Sancaktepe/İST

Yeni Dünya Düzeni-İnsanın Ruhuna Karşı Açılan Savaş

 

Dünya, küresel bir dönüşüm sürecine hızla ilerliyor. Bu dönüşümün arkasında, insanı kendi doğasından koparıp, biyolojik ve dijital bir varlığa dönüştürmek isteyen büyük güçler var. İklim yasaları, karbon ayak izi hesaplamaları, yapay etler, laboratuvar ortamında üretilmiş gıdalar, dijital para birimleri, biyometrik kimlikler, sosyal kredi sistemleri… Bunların her biri, insanlığa kurtuluş reçetesi gibi sunulsa da, gerçekte bir “modern kölelik” düzeninin altyapısını hazırlıyor.

Peki, bu düzenin gerçek amacı ne? İnsanları neden doğal yaşamdan koparıp, yapay bir düzene entegre etmek istiyorlar? Kimler bu projelerin arkasında ve bizleri nasıl manipüle ediyorlar?

İklim Yasaları ve Karbon Ayak İzi-Yeni Düzende Bir Kafes

İklim değişikliği adı altında sunulan politikalar, aslında bir ekolojik denge kurma çabasından ziyade, bireysel özgürlükleri kısıtlama ve halkları belirli kalıplar içinde kontrol etme projesidir.

Örneğin, karbon ayak izi ölçümü, bireylerin ve şirketlerin enerji tüketimini takip eden bir sistemdir. Günümüzde bu sadece bilgilendirme amacıyla kullanılıyor gibi görünse de, ilerleyen süreçte kredi kartlarınızın harcamalarına, seyahat etme hakkınıza, hatta yemek yeme alışkanlıklarınıza kadar müdahale eden bir sisteme dönüşebilir. “Çok fazla karbon harcadınız, bu ay uçak bileti alamazsınız”, “Fazla kırmızı et tükettiniz, haftalık gıda limitinizi aştınız” gibi kısıtlamalar gündeme gelebilir.

Küresel medya kuruluşları ve akademik çevreler, bu düzeni “dünyayı kurtarma” adı altında pazarlarken, gerçekte yeni bir kast sistemi inşa ediliyor. Üst sınıf yöneticiler ve küresel elitler istedikleri gibi hareket edebilirken, halk kontrollü bir hayat sürmeye zorlanacak.

Yapay Et, GDO ve Laboratuvar Gıdaları- Biyolojik Kırılmanın Eşiğinde

Son yıllarda yapay etler, böcek bazlı proteinler ve genetiği değiştirilmiş gıdalar, insan sağlığı için çok faydalı ve çevreci çözümler olarak tanıtılıyor. Ancak bu gıdalar, insan bedenine ve ruhuna nasıl bir etki yapacak?

Gerçek etin yerini alacak bu laboratuvar üretimi proteinlerin, insan vücudu üzerindeki uzun vadeli etkileri tam olarak bilinmiyor. Ancak, birçok uzman, bu tür gıdaların doğal olmayan bileşenler içermesi sebebiyle insan sağlığını bozabileceğini öne sürüyor.

Bunun yanı sıra, geleneksel tarım ve hayvancılığın tasfiye edilmesi, milyonlarca çiftçinin işsiz kalmasına, doğal besin kaynaklarının yok olmasına ve gıda üzerindeki kontrolün tamamen büyük şirketlerin eline geçmesine yol açacaktır. Bugün çiftçiler toprağı ekip biçebiliyorken, yarın laboratuvar lisanslarına bağımlı hale gelecekler.

Tarih boyunca insan sağlığına zarar verdiği anlaşılan birçok “bilimsel devrim” yaşandı. Sigaranın bir dönem doktorlar tarafından önerilmesi, trans yağların sağlıklı beslenme listelerinde yer alması, tarım ilaçlarının güvenli ilan edilmesi gibi hatalar, yıllar sonra felaketlere yol açtı. Yapay et ve laboratuvar gıdaları da benzer bir akıbetle karşılaşabilir.

Dijital Para- Ekonomik Kölelik Düzeni

Geleneksel paranın yerini alması planlanan dijital para birimleri, sadece bir finansal devrim değil, aynı zamanda büyük bir gözetim ve kontrol mekanizmasıdır.

Nakit parayla yapılan işlemler anonimdir ve bireylerin harcamalarını serbestçe yapmasını sağlar. Ancak dijital para sistemine geçildiğinde, tüm işlemler kayıt altına alınacak, belirli harcamalar yasaklanabilecek ve bireyler ekonomik olarak tamamen sistemin kontrolüne girecektir.

Çin’in sosyal kredi sistemi bu sürecin bir prototipidir. Bir bireyin hükümet politikalarına uyumu, harcamaları ve sosyal medya paylaşımları, puan sistemine tabi tutulmakta ve düşük puan alan kişiler belirli hizmetlerden mahrum bırakılmaktadır.

Bugün bir kişi, siyasi otoriteye veya küresel sistemin belirlediği “ahlaki” kurallara uygun davranmazsa, banka hesapları dondurulabilir, kredileri iptal edilebilir ve ekonomik olarak sistem dışına itilebilir. Dijital para, bu kontrolün en büyük aracıdır.

Medyanın Rolü- Modern Sihirbazlar

Firavun döneminde sihirbazlar, halkı illüzyonlarla yönlendirerek Firavun’un mutlak otoritesini pekiştiriyordu. Günümüzde ise medya, aynı rolü üstlenmiş durumda.

Yapay etin sağlıklı olduğu, karbon vergisinin dünyayı kurtaracağı, dijital paranın hayatı kolaylaştıracağı, sosyal kredi sistemlerinin toplum düzenini sağlayacağı gibi söylemler, her gün televizyon ekranlarından ve haber sitelerinden pompalanıyor.

Bunun yanında, bu sisteme karşı çıkan herkes, “bilim karşıtı”, “komplo teorisyeni”, “geri kalmış” ya da “fanatik” olarak yaftalanıyor. Oysa gerçekte, bu düzeni eleştirenler sadece daha fazla sorgulama yapılmasını, insanlığın doğal yaşam haklarının korunmasını istiyor.

Bir Kavşakta Duruyoruz

Bugün insanlık, geri dönüşü olmayan bir yola doğru itiliyor. Önümüzde iki seçenek var:

1. Bu düzeni sorgusuz sualsiz kabul edip, modern bir köle haline gelmek.

2. Bu gidişatı sorgulayıp, doğallığı ve insan onurunu savunarak alternatif yollar aramak.

Eğer ikinci seçeneği tercih edeceksek, öncelikle medya manipülasyonlarına karşı bilinçli olmalı, her anlatılanı sorgulamalı, geleneksel yaşam biçimlerini korumalı ve bağımsız bilgi kaynaklarına yönelmeliyiz.

Ey milletim!

Bindiğiniz trenin nereye gittiğini fark edin. Bu tren, sizi gelişime değil, özgürlüklerinizi kaybedeceğiniz bir sisteme taşıyor. Bugün seçim hakkımız varken, hangi yöne gideceğimizi düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Çünkü yarın, seçim şansı elimizden tamamen alınabilir.

Bahadır Hataylı/07.03.2025/Namazgah/İST

Açları Doyurmak mı Açlığı Sorgulamak mı?

Yaşadığımız toplumda bazı gerçekler öylesine garip, öylesine çarpık ki, insan bazen kendi aklıyla bile çelişkiye düşecek hale geliyor. Bir yanda vicdan sahibi bir insan olarak açları doyurduğunuzda kahraman ilan edilmek var, diğer yanda onların neden aç olduğunu sorguladığınızda hain ilan edilmek. Peki, bu çelişkinin kaynağı ne? İnsanlar neden açlığa mahkûm ediliyor? Daha da önemlisi, bu açlığın nedenini sorgulamaktan neden bu kadar korkuluyor?

Bu soruların cevapları bizi derin bir uçuruma sürüklüyor. Çünkü bir sorunu sorgulamak, sadece o sorunun görünen yüzüne değil, onu besleyen sistemlere, politikalarına, çarklarına bakmayı gerektirir. Ve o çarkları döndürenler, o çarkların görünmesini istemezler.

Yardımsever Kahraman mı, Tehlikeli Düşman mı?

Toplumun büyük bir kesimi, aç bir insanın karnını doyurduğunuzda size büyük bir övgüyle bakar. “Ne güzel insan!” derler. “Bu dünyada senin gibi iyi yürekli insanlar olmasa ne yapardık?” Oysa aynı insanlar, açlığın nedenlerini sorguladığınızda sizi bir anda farklı bir kategoride görmeye başlarlar. “Sen neden açlığın sebebini merak ediyorsun? Kimin adına konuşuyorsun?” sorularıyla karşı karşıya kalırsınız. Bir süre sonra etiketlenirsiniz: “Huzur bozucu, provokatör, bölücü...”

Peki, gerçek bölücü kimdir? Bir insanın temel ihtiyacı olan yiyeceğe ulaşamamasına neden olan sistem mi, yoksa bu sistemi sorgulayan kişi mi?

Açlığın Sebebi Bireysel mi, Sistemsel mi?

Açlık, sadece bireysel bir başarısızlık mı, yoksa sistemin bir ürünü mü? Bugünün dünyasında açlık, kıtlık yüzünden değil, yanlış yönetim, adaletsiz gelir dağılımı ve ekonomik sömürü yüzünden var. Milyonlarca insan, çalışmasına rağmen yoksulluktan kurtulamıyor. Yoksulluğun en büyük sebebi, üretimin ve kaynakların adil dağıtılmaması. Zengin daha zengin olurken, yoksul daha da yoksullaşıyor. Üstelik bu düzen bilinçli bir şekilde devam ettiriliyor. Çünkü yoksulluk, bazıları için bir yönetim aracı. Aç bir insan, sadece hayatta kalmaya odaklanır. Düşünmeye, sorgulamaya, hesap sormaya vakti kalmaz. İşte tam da bu yüzden, açları doyuran alkışlanır ama açlığın sebebini soran susturulmaya çalışılır.

Bir insanı aç bırakıp sonra ona bir parça ekmek verenler, kendilerini iyilik timsali gibi gösterirler. Oysa aslında yaptığı şey, kendi yarattığı sorunun geçici çözümüyle insanları kendine bağımlı kılmaktır. Gerçek iyilik, insanların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamaktır. Ama bu, mevcut düzenin işine gelmez. Çünkü bağımsız bireyler, güçlü bireylerdir. Güçlü bireyler ise hesap sorar.

Kimin Tarafındasın?

Sorgulamaya başladığınız an, kaçınılmaz bir soru ile karşılaşırsınız: "Kimin tarafındasın?" Oysa mesele taraf olmak değil, gerçeği görmek ve anlatmaktır. Ama işin garip tarafı, gerçeği dile getirdiğinizde bile sizi bir yerlere yamamaya çalışırlar. Çünkü sorgulayan bir akıl, köle olmaya uygun değildir. O yüzden, size illa bir taraf biçmeye çalışırlar.

Sistem, insanların bilinçlenmesini istemez. Çünkü bilinçli bir toplum, yönetenlerin en büyük korkusudur. İnsanlar neden aç? Neden bazıları doğuştan ayrıcalıklı, bazıları ise hep bir şeylere muhtaç? Gerçek şu ki, yoksulluk bir tesadüf değil, bir planın parçasıdır. Sistem, fakir insanları yönetmenin daha kolay olduğunu bilir. Aç insan, karnını doyurandan medet umar ve sorgulama yetisini kaybeder. Bu yüzden de bazıları için önemli olan, insanların aç kalmaya devam etmesidir.

Çarpık Değerler Sistemi

Bugün, birine balık vermek erdem sayılıyor ama balık tutmayı öğretmek tehlikeli görülüyor. Çünkü balık tutmayı öğrenen kişi, bağımsız olur. Ve bağımsız bireyler, düzene tehdit olarak görülür.

Eğer bir insana ekmek verirseniz, size minnettar olur. Ama ona neden ekmeksiz kaldığını anlatmaya başlarsanız, bir süre sonra sorgulamaya başlar. İşte asıl korkulan da budur.

Garip bir dünyadayız… İyilik yap ama fazla derine inme. Açları doyur ama neden aç olduklarını sorma. Düzene uy, fazla sorgulama. Yoksa hain ilan edilirsin.

Ama asıl hainlik, insanların aç kalmasına sebep olup, sonra onları bir lokma ekmekle kandıranlardır. Asıl hainlik, gerçekleri gizleyenlerdir. Ve asıl hainlik, adaletsizliği görüp de ona ses çıkarmamaktır.

Adam Gibi Yaşamak Zor!

Böyle bir ortamda, adam gibi yaşamak gerçekten zor. Haksızlığa karşı çıkarsan, başın derde girer. Soru sorarsan, düşman ilan edilirsin. Hakkını ararsan, düzeni bozan olursun.

Ama şunu unutmamak gerekir: Gerçek, susturulamaz. Bugün konuşan susturulsa da, yarın bir başkası konuşacak. Çünkü açlığın, sefaletin, adaletsizliğin üstü örtülemez.

İnsanları doyurmak elbette kıymetlidir. Ama daha kıymetlisi, insanları bağımsız kılmaktır. Bugün açları doyuran kahraman olur, ama açlığın sebebini soran tehlikeli bulunur. Çünkü insanlar, yardım edeni sever ama kendilerini uyandıranı sevmezler. Ama gerçek kahramanlar, insanların uyanmasını sağlayanlardır.

O yüzden, ne derlerse desinler, sormaya devam edeceğiz: İnsanlar neden aç?

Erol Kekeç/07.03.2025/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!