Kapitalist Çağda Müslümanların İnfakla İmtihanı
Kur’an-ı Kerim’de Hadîd Suresi 10. ayet, şu açık ve sarsıcı ifadeyle bizleri derin bir sorguya davet eder:
"Göklerin ve yerin mirası Allah’a ait olmasına rağmen, ne oluyor size ki infak etmiyorsunuz? İçinizden, fetihten önce infakta bulunup savaşan (kimse, böyle olmayanla) bir olmaz. Bunlar Allah katında, fetihten sonra infak edip savaşanlardan daha büyük bir dereceye sahiptir. (Bununla beraber) Allah, hepsine güzellik vadetmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."
Bu ayet, infakın sadece maddi değil aynı zamanda ahlaki, vicdani ve imani bir sorumluluk olduğunu açıkça ortaya koyar. Ne var ki, günümüzde özellikle kendini Müslüman olarak tanımlayan toplumlar arasında, bu ilahi çağrının ruhuyla yaşamak bir yana, tam zıddı bir yaşam biçimi neredeyse makbul ve doğal hale gelmiştir.
Kapitalizmin Kutsadığı Eşya Tanrısı
İçinde yaşadığımız dünya, her şeyi meta haline getiren, değeri yalnızca piyasadaki fiyatıyla ölçen bir sistemin, yani kapitalizmin kuşatması altındadır. Bu sistemde başarı, yığmakla; değer, sahip olmakla; mutluluk, tükettikçe gelir. Ne yazık ki bu anlayış, İslam dünyasına da sirayet etmiş ve ayette sözü edilen infak ruhunu âdeta boğmuştur.
İnfak, Allah için vermek; malı, zaman ve emeği hak yolunda harcamaktır. Oysa bugün, Müslüman bireyler servetlerini artırma, mülk edinme ve zenginliği koruma yarışına girmiştir. Zekât bile, yılda bir kez verilen asgari bir yükümlülük olarak küçümsenmekte; sadaka, gösterişin aracı haline gelmektedir. Birçok zengin, lüks arabalarına bine bine camiye gelirken, caminin kapısında açlıktan yüzü sapsarı olmuş bir çocuk görse, belki ona acır ama cebindeki servetin binde birini vermeyi düşünmez.
Açlıkla Sınanan Kardeşler, İsyanla Boğuşan Kalpler
Bugün Gazze'de, Yemen'de, Somali'de, Afganistan'da, Sudan'da binlerce çocuk açlıktan, susuzluktan ölüyor. Peki bu çocuklara yardım elini kim uzatıyor? Müslüman ülkelerde milyar dolarlık savunma bütçeleri, lüks oteller, saraylar, futbol kulüplerine aktarılan paralar varken; neden bu kardeşlerimize adil bir infak ulaşmıyor? Cevap acı ama net: Kalplerimiz taşlaştı. Merhametimiz çıkarımıza bağlandı. Allah’ın verdiği malı, sanki kendi kudretimizle kazanmışız gibi sahiplendik.
Bu durum, Hadîd 10’un ruhuna doğrudan aykırıdır. Ayet, mülkün Allah’a ait olduğunu, bizimse sadece onun geçici emanetçileri olduğumuzu açıkça bildiriyor. O halde, kendini mülkün sahibi sanan kişi, aslında Allah’a karşı hırsızlık yapıyor demektir. Bu, sadece maddi bir suç değil; aynı zamanda imani bir ihanettir.
Fetihten Önce ve Sonra Müminin Sınavı
Ayetin dikkat çekici yönlerinden biri de, fetihten önce infakta bulunan ve mücadele eden müminlerin üstünlüğüne vurgu yapmasıdır. Çünkü gerçek imtihan, ortalık karanlıkken Allah’a güvenerek adım atmaktır. Zaferden sonra infakta bulunmak, herkesin alkışladığı bir ortamda iyilik yapmaktır ki, bunun değeri kuşkusuz fetihten öncekiyle bir tutulamaz.
Bu bağlamda, günümüz dünyasında fetihten önce infakta bulunmanın karşılığı, kriz zamanlarında, açlığın, zulmün kol gezdiği anlarda malı, zamanı ve enerjiyi Allah için harcamaktır. Bugün dünyada açlıktan kırılanların olduğu bir vakitte, alışveriş merkezlerinde binlerce liralık harcamalar yapan, evinde 3 klima, 4 televizyon, 2 araba olan Müslümanlar, acaba Allah katında fetihten önce infakta bulunanlardan mı sayılır, yoksa lüks ve rehavetle imtihanı kaybedenlerden mi?
Müslümanın Kapitalistleşmesi Ayetle Zıt Bir Hayat
Kapitalist sistemin en büyük etkisi, Müslümanların, hayatı kazanma-yığma döngüsüne sıkıştırmasıdır. Yani öyle bir anlayış oluşmuştur ki, insanlar zengin olmayı “Allah’ın lütfu” olarak görüp yoksulluğu “kendi suçu” gibi yorumlamaya başlamışlardır. Oysa İslam’a göre asıl lütuf, verilen nimeti paylaşma ahlakıdır.
Zenginliğin sınanması, infakla olur. Hz. Osman, Tebük Seferi’nde tüm servetini ortaya koyduğunda, Allah Resulü onu “cennetle” müjdelemişti. Bugün o servetin yüz katına sahip olanlar, bırakın servetini vermeyi, bir lokma paylaşmayı bile zül kabul eder hâle geldiler. Sosyal medya hesaplarında “yardım ettikleri” kişilerin görüntülerini paylaşarak, sadakalarını bile gösteriye çevirdiler.
Modern Müslümanın Bahaneleri
Bugün Müslümanların infak etmemesi için sayısız bahaneleri var:
“Kime yardım edeceğimiz belli değil, dolandırıcı çok.”
“Önce kendi ailemi geçindirmem lazım.”
“Zaten devlet yardımlar yapıyor.”
“Ben de zor geçiniyorum.”
Ancak bu bahaneler, ayetin önüne konduğunda buhar olur gider. Çünkü Allah sorar: “Göklerin ve yerin mirası bana aitken, siz neden infak etmiyorsunuz?”
Bu sorunun cevabı yoktur. Çünkü infak etmek bir seçenek değil; iman edenler için bir zorunluluktur. İmanı olanın, imkanı da vardır. Azdan verir, çoktan verir ama mutlaka verir.
Ne Yapmalı?
İlk Adım: Gönül Temizliği – Malın gerçek sahibinin Allah olduğunu kabul ederek işe başlamalıyız. Her şeyin bir gün bizden alınacağını, bize sadece bir süreliğine verildiğini içselleştirmeliyiz.
Düzenli İnfak Alışkanlığı – Maaş gelirinin veya kazancının belli bir kısmını düzenli olarak paylaşmak gerekir. Bu, yalnızca zekâtla sınırlı olmamalı; sadaka, vakıf, burs, yardım gibi alanlara da yönelmelidir.
Gizli ve Sessiz Yardım – Yardım ettikçe reklamını yapmamalı. “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” anlayışı içselleştirilmelidir.
İsrafa Son Vermek – Lüks harcamalardan kaçınıp ihtiyaç fazlasını infaka yönlendirmek, gerçek bir dönüşüm sağlar. Bu, hem bireyi hem toplumu arındırır.
Mazlumların Yanında Olmak – Gazze, Yemen, Afrika gibi yerlerde yardım bekleyen kardeşlerimiz için hem dua hem maddi destek esirgenmemelidir. Onlara yardım etmek, sadece insani değil; imani bir görevdir.
Hadîd Suresi 10. ayet, yalnızca bir nasihat değil; bir uyarıdır. Bugün lüks içinde yaşayan, mal yığan, infakı unutan Müslümanlar; yarın bu ayetin hesabıyla karşılaşacaklardır. O gün "ben bilmiyordum" demek kurtarmaz.
Unutmayalım:
“Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah onu kat kat artırır.” (Bakara /245)
Bugün ihtiyacımız olan şey, kapitalizmin öğrettiği bencillikten sıyrılıp Kur’an’ın çağrısıyla kardeşliği yeniden inşa etmektir. İnfak etmeyen bir toplum, sonunda yığdığı malın altında kalır ve yok olur. Bu, sadece ekonomik bir çöküş değil; ahlaki ve imani bir iflastır.
O yüzden soralım:
Ne oluyor bize ki infak etmiyoruz?
Erol Kekeç/23.05.2025/Sancaktepe/İST