Bu Blogda Ara

7 Haziran 2025 Cumartesi

Trafik Cezaları İnsan Psikolojisi ve Sistemsel Tıkanmışlık


 Akıl ve Vicdan Arasında Bir Çığlık

Günümüz Türkiye’sinde pek çok bireyin hayatını doğrudan etkileyen, sosyal medyada ve kahvehane sohbetlerinde sıkça dile gelen meselelerden biri haline gelen trafik cezaları, artık salt bir idari düzenleme veya disiplin aracı olmaktan çıkmış, toplumsal bir huzursuzluk ve psikolojik bir travmaya dönüşmüştür. Özellikle son dönemde ardı ardına kesilen cezalar, bu uygulamaların yalnızca sürücü hatalarını değil, aynı zamanda insan aklını, psikolojisini ve özgürlük hissini de cezalandırır hale geldiğini düşündürmektedir.

Eğer bu cezalar gerçek bir zekânın ürünü ise o zaman bu zekâ, insanı anlamayan, hayatı kavramayan ve toplumu bir makine gibi işlemeye zorlayan bir zekâdır. Eğer bu cezalar yapay zekâ destekli sistemlerle oluşturuluyorsa, insanın iradesini, sezgisini ve psikolojik doğasını sıfırlayan, algoritmalarla hareket eden bir otoriteye teslim olmuşuz demektir. O halde sorulması gereken ilk soru şudur: Gerçek zeka neden işe yaramıyor ve neden biz insanlar, hayatın içinden süzülen gerçekleri değil, bir sistemin matematiksel emirlerine tabi hale getiriliyoruz?

Ceza Değil, Kaosun Programlanması

Modern trafik düzenlemelerinin temel amacı, elbette can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Fakat mesele sadece niyetle değil, yöntemle de ilgilidir. Eğer bir sistem, insan doğasını, psikolojisini ve davranış mekanizmasını dikkate almadan uygulanıyorsa, en iyi niyetli düzenleme bile zulme dönüşebilir. Özellikle uzun yollarda, şehiriçi-şehirdışı geçişlerde, aniden değişen hız limitleriyle sürücünün zihinsel dengesiyle alay edercesine uygulanan radar kontrolleri ve kamera sistemleri, kişide sadece “acaba nerede ceza yiyeceğim?” kaygısını oluşturur.

Bu da beraberinde şu psikolojik tuzağı getirir: İnsan beyni, sürekli alarm halinde yaşarken, odaklanması gereken temel meseleleri kaçırmaya başlar. Yani sürücü, yolu, trafiği ve potansiyel tehlikeleri izlemek yerine, radar var mı, kamera var mı, kaç kilometre hızla gitmeliyim gibi konularla zihinsel enerjisini tüketir. Bu, kazalara doğrudan davetiye çıkaran bir durumdur.

İnsan Zihni ve Algıda Seçicilik

İnsan zihni, aynı anda birçok uyarana maruz kaldığında, doğal olarak bazılarına odaklanır ve bazılarını dışlar. Bu, algıda seçicilik olarak bilinen bir psikolojik ilkedir. Trafik gibi hayati önem taşıyan bir alanda, sürücünün dikkatini en çok neye verdiğini düşünmek gerekir. Eğer sistem sürücünün dikkatini sürekli cezaya, radar noktasına ya da hız limitinin nerede değiştiğine odaklamışsa, bu durumda asli dikkat noktaları -örneğin yaya, karşıdan gelen araç, yolun fiziksel durumu- ikinci plana düşecektir.

Ayrıca, sistemin sürücüye sunduğu bilgi net değilse, örneğin 110 km hızla gitmekte olan bir araç, bir anda 70 km’ye düşmesi gereken bir bölgeye giriyorsa ama bu geçiş yeterince önceden bildirilmemişse, sürücü refleksif değil cezai kaygıyla fren yapar. Bu ani hız düşüşleri, zincirleme kazaların sebeplerinden biridir.

Ceza Psikolojisi ve Ekonomik Stres

Ceza sadece bir kağıt parçası değildir. Özellikle ekonomik darboğazdaki vatandaş için bu cezalar, ay sonu dengesini bozacak kadar ağır sonuçlar doğurabilir. Ceza alan bir birey sadece parasal bir kayıp yaşamaz; aynı zamanda öfke, haksızlık duygusu ve sistem karşısında çaresizlik hissiyle de boğuşur. Bu, toplumda yavaş yavaş güven bunalımına yol açar.

Sürücü, aldığı cezanın mantıksız olduğunu düşündüğünde, sistemle bağını duygusal olarak keser. Bu, bireyde “zaten haklı olsan da cezalandırılıyorsun” duygusunun oluşmasına neden olur. Sonuçta ortaya çıkan şey; bilinçli bir sürücü değil, tedirgin, stresli ve reaksiyonel bir bireydir.

Her Yönüyle Zihinsel Yüklenme

Sistem, sürücüyü cezadan korkan bir yapay zekâya dönüştürmek istiyor gibi. Oysa insan, makine değildir. İnsan düşünen, hisseden, odaklanan ve yeri geldiğinde hata yapabilen bir varlıktır. Sistem, insanı kusursuz bir robot olarak kabul ettiğinde, onun doğasına karşı savaş açmış olur. Sonuç: Zihinsel yorgunluk, odaklanma kaybı, kaza riski, öfke nöbetleri.

Bir örnek: Uzun yolda giden bir sürücü, otoyol levhasında hız sınırının 120 olduğunu görüp ona göre ilerlerken, bir anda 82 ile gittiği bir noktada radar tarafından yakalanıyor. Ancak sürücü oranın kaçla gidilmesi gereken bir yer olduğunu bilmiyor. Çünkü yeterince net, görünür ve zamanlı uyarı yapılmamış. Bu durumda ceza kesen sistem, aslında yönlendirme görevini yerine getirmediği için cezalandırılması gereken odak haline gelmelidir.

Hedef Belirsizliği- Güvenlik mi, Tahsilat mı?

Trafik düzenlemeleri ve cezaların amacı nedir? Eğer bu cezalar, kamu güvenliği içinse, neden cezaların bu denli ani, yaygın ve kitlesel olduğu sorusu gündeme gelir. Öyle ki, artık insanlar radar değil, “tuzak” diyor. Çünkü amaç caydırıcılık değil, yakalama gibi algılanıyor.

Yol kenarına park edilen sivil radar araçları, gizli noktalara yerleştirilen kameralar, yeterince uyarı levhası olmayan yerlerde aniden uygulanan hız değişiklikleri… Bunlar güvenliği değil, ceza tahsilatını önceleyen hamleler gibi görünüyor.

Bu da sistemin şeffaflığını ve niyetini sorgulatıyor. Eğer bu sistem gerçekten kamusal fayda hedefliyorsa, cezaları bir uyarı ve eğitim aracı olarak sunmalıdır. Ama görünen o ki, cezalar artık bir gelir kapısı, vatandaş ise potansiyel müşteri gibi konumlanmış durumda.

Toplumsal Sonuçlar ve Güven Krizi

Bu uygulamaların doğuracağı en tehlikeli sonuçlardan biri, sistemle halk arasında oluşacak güven krizidir. Vatandaşın devletine güveni, adalet hissiyle ve ortak akılla şekillenir. Ancak keyfi cezalar, mantıksız uygulamalar ve öngörülemez yaptırımlar, insanları devletten soğutur, uzaklaştırır ve sonunda isyana sürükler.

Bu sistemde cezalandırılan sadece araç kullanımı değil, insanın düşünce özgürlüğü, hata yapma hakkı ve bireysel alanı da cezalandırılmış olur. Sistem, insanı değil, bir kalıbı merkeze alırsa, o zaman toplumda yabancılaşma başlar.

Çözüm Arayışı-Cezalandıran Değil, Rehberlik Eden Devlet Anlayışı

Devletin görevi, yalnızca kuralları ihlal edenleri cezalandırmak değil, vatandaşına yol göstermektir. “Nerede hata yaptın?” sorusunu sormadan, doğrudan para tahsil eden bir sistem, pedagojik olmaktan uzaktır. Oysa ideal bir yönetim, vatandaşın niyetini, ihlalin bağlamını ve eğitici-önleyici işlevleri önceler. Bir radarın ceza yazmadan önce sürücüye uyarı göndermesi mümkündür. Bir kamera, önce bir bilgilendirme ışığıyla hatırlatma yapabilir. Sistem, insanı tuzağa düşüren değil, onu koruyan olmalıdır.

Cezayı ilk ve tek seçenek olarak benimseyen sistem, adalet duygusunu aşındırır. Cezanın eğitici değil de “ganimet” gibi algılandığı bir düzende, devletin vicdanı tartışılır hale gelir. Oysa vicdan, devletin temel taşıdır. Devlet, vatandaşını müşteri olarak değil, emaneti olarak görmelidir.

Hukuki ve Ahlaki Meşruiyetin İnşası

Meşruiyet yalnızca hukuki bir çerçeveye değil, aynı zamanda toplumsal vicdana dayanmalıdır. İnsanların büyük çoğunluğu, hak etmediğini düşündüğü cezaları kabullenmez; bu cezalar ne kadar yasal olursa olsun, meşru sayılmaz. Bir uygulamanın halkta karşılık bulması için onun sadece yasal değil, aynı zamanda adil, açık, insani ve ikna edici olması gerekir.

Bu yüzden trafik cezaları, yalnızca “yasa böyle” diyerek savunulamaz. Bu, duvar gibi konuşan bir devletin dilidir. Oysa devlet, gerektiğinde insan gibi düşünmeli, halkın ruhuna, sesine ve gerçekliğine kulak vermelidir.

Topyekûn Bir Farkındalık Seferberliği

Çözüm, sadece sistemi değiştirmek değil, aynı zamanda toplumun trafik kültürünü dönüştürmekten geçer. Bu da eğitimle, farkındalıkla ve karşılıklı güvenle mümkündür. Herkesin radar gibi ceza kesmediği ama herkesin birbirini uyardığı bir kültür inşa edilmelidir. Yol kenarında sadece polis değil, vicdan durmalıdır.

Bu anlamda devletin yapması gerekenler:

  • Radar noktalarını açıkça belirtmek ve caydırıcılığı görünür kılmak

  • Hız limiti değişimlerini daha önceden ve net şekilde duyurmak

  • Sürücülere uyarı temelli uygulamalar geliştirmek

  • Keyfi uygulamalara karşı denetim mekanizmaları oluşturmak

  • Ceza sonrası itiraz yollarını sade, şeffaf ve erişilebilir hale getirmek

  • Medyada trafik eğitimi ve saygılı sürüş kültürünü desteklemek

Vicdan ve Hukuk Arasında Sıkışan Vatandaş

Bugün Türkiye’de pek çok insanın yaşadığı şey, vicdanı ile hukuku arasında kalmaktır. “Bu ceza yasal olabilir ama adil değil” cümlesi, yaygın bir iç sızısı haline gelmiştir. Bu duygunun yayılması, aslında devletin temel işlevlerinden birinde zafiyet yaşandığını gösterir: Adalet.

Adalet; yalnızca suçluyu cezalandırmak değil, masumu da korumaktır. Devlet, bunu başaramıyorsa, zamanla vatandaşının gözünde meşruiyetini kaybeder. Devletin gücünü değil, adaletini öncelemesi gerekir. Aksi takdirde güçlü ama sevgisiz, korkulan ama güvenilmeyen bir otoriteye dönüşür.

İnsan Odaklı Sistem, Medeniyetin Temelidir

Eğer bir sistem, insanı makine gibi işlerse, sonunda ortaya çıkan toplum da ruhsuz bir makine toplumuna dönüşür. Trafik cezaları meselesi, bir semptomdur; arkasında yatan hastalık ise daha derindir: İnsanı değil, prosedürü merkeze koyan bir akıl. Bu akıl değişmeden; daha çok ceza, daha fazla radar, daha fazla stres üretmeye devam edecektir.

Ama biz, hâlâ sorabiliriz:

“Devlet baba mı, banka mı?”
“Yol gösteren mi, yok eden mi?”
“İnsanı yaşatmak isteyen mi, bütçeyi büyütmek isteyen mi?”

Ve asıl soru:

“Bu sistemde hâlâ insan var mı?”

Erol Kekeç/06.06.2025/Sancaktepe/İST 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!