AKP iktidarının savunma, kolluk, hukuk ve ekonomik gücü elinde bulunduruyor olması, onu hukuk dışı uygulamaları gerçekleştirerek bunları hukuk çerçevesinde savunma ve koruma yoluna gitmeye itmiştir. Bu durum, bir sistemin yıkılışının çarpıcı bir göstergesidir. Geldiğimiz noktada, insanın temel değerlerine ve hukuk kurallarına aykırı olan bu uygulamaların meşrulaştırılması için hukukun bir paravan olarak kullanıldığını ve geniş kitlelerin manipüle edilerek ikna edildiğini görmekteyiz.
Hukukun Araçsallaştırılması ve Algı Yönetimi
AKP iktidarı, hukuku kendi lehine dönüştürülebilir bir araç haline getirerek bu gücü kitleleri kontrol altında tutmak için kullanmıştır. Hukuk dışı uygulamaların dini referanslarla meşrulaştırılma çabası, toplumsal ahlak ve din üzerinde derin bir yozlaşmaya neden olmuştur. Muhalif bireyler ve gruplar, ekonomik, sosyal ve psikolojik baskılarla susturulmaya çalışılmış, bu baskılar sistematik bir şekilde devreye sokulmuştur.
Muhaliflere yönelik bu baskılar, şu şekillerde ortaya çıkmıştır:
Ekonomik Baskılar: Muhalif kişiler ve kurumlar üzerinde ekonomik yaptırımlar uygulanarak, ayakta kalmaları engellenmiştir. Özellikle bağımsız medya organlarına reklam ambargoları konulmuş, bu da birçok medya kuruluşunun kapanmasına veya tarafsız yayın yapma imkanını yitirmesine yol açmıştır. İş insanlarına yönelik vergi incelemeleri ise maddi baskı yaratarak muhalefetin ekonomik destek mekanizmalarını ciddi şekilde zayıflatmıştır. Örneğin, belli medya kuruluşlarının reklam gelirleri kesilerek susturulmaya çalışıldığı veya iş insanlarının ticari faaliyetlerinin engellenerek iflas sürecine itildiği pek çok vaka yaşanmıştır. Bu yöntemler, ifade özgürlüğünü baskılayan bir sistemin parçası haline gelmiştir.
Hukuki Manipülasyonlar: Bağımsız yargının zayıflatılması ve hukukun siyasallaştırılması sonucu, çok sayıda muhalif isimlere uzanan süreçlerde, adil olmayan nedenlerle hapsedilmiş veya yıllarca yargı sürecinde sürünmeye terk edilmiştir. Bu davalar, ulusal ve uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırmış ve hukuk sistemine olan güveni derinden sarsmıştır.
Medyatik Linç ve Algı Operasyonları: Muhaliflerin itibarsızlaştırılması için medyada yürütülen karalama kampanyaları, toplumsal algıyı şekillendirmek amacıyla yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Örneğin, İktidara yönelik her eleştiri ve yanlışı söyleme vatan hainliği gibi bazı bireylerin "terörist" olarak damgalandığı veya muhalif gazetecilere yönelik itibarsızlaştırma çabalarının, onların mesleki kariyerlerini sonlandırdığına dair pek çok örnek bulunmaktadır. Bu durum, birçok bireyin toplum nezdinde tamamen dışlanmasına neden olmuş ve ifade özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlamıştır.
Sayıştay Raporları ve Denetim Mekanizmaları
Devletin denetim mekanizmaları da bu dönemde zayıflatılmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Sayıştay raporlarının önemsizleştirilmesi, raporları hazırlayanların hain ilan edilmesi ve bu çalışmalara kulp takılması gibi uygulamalar, denetim mekanizmasının işlevsiz hale geldiğini göstermektedir.
Denetimsiz bir yönetim, beraberinde suiistimalleri ve toplumsal yozlaşmayı getirir. Bu durum, devletin meşru otoritesini ciddi şekilde zedelemiş ve kamu kurumlarına olan güveni sarsmıştır.
Dini Referanslarla Meşrulaştırma ve Toplumsal Yozlaşma
AKP iktidarının dini referansları sıkça kullanarak uygulamalarını meşrulaştırma çabaları, dini değerleri yozlaştırmış ve toplumda dine karşı bir nefret oluşturmuştur. Özellikle, ülkedeki dindar olmayan kesimler, dini sembollerin siyasallaştırıldığını ve dini manipülatif bir araç olarak kullanan iktidarın bu yaklaşımıyla uzaklaşmıştır. Bu durum, toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmıştır.
Bir Çağrı- Toplumsal Sorumluluğa Sahip Çıkmak
Bugün geldiğimiz nokta, sadece bireysel hak ve özgürlüklerin kaybının ötesinde, bir toplumun etik, ahlaki ve hukuki anlamda yıkılışını ifade etmektedir. Bu durum, herkesin sorumluluk alarak harekete geçmesini gerektiren bir çağrıdır. Hangi siyasi görüşe sahip olunursa olunsun, bu çürümüş yapıya karşı durmanın bir insanlık görevi olduğu açıktır.
Özetle:
Hukukun siyasallaştırılması ve manipüle edilmesi toplumun adalet algısını yıkmıştır.
Muhaliflere yönelik ekonomik, sosyal ve psikolojik baskılar, toplumsal dayanışmayı zedelemiştir.
Dini değerlerin siyasallaştırılması, dini yozlaşma ve kutuplaşmayı artırmıştır.
Devletin denetim mekanizmalarının işlevsiz hale gelmesi, hesap verilebilirliği ve şeffaflığı yok etmiştir.
Toplumsal dayanışmanın, adaletin ve ahlakın yeniden inşası için, her birey ve kurumun bu yozlaşmaya karşı durması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, geleceğe daha umutla bakabileceğimiz bir toplumsal yapı oluşturabiliriz. Bu mücadele, hem bireysel bir sorumluluk hem de kolektif bir görevdir. İnsanlık onuru ve toplumsal barış için herkesin bu çağrıya kulak vermesi hayati önem taşımaktadır.
Bahadır Hataylı/21.01.2025/Namazgah/İST