Hortum Geliyor- Susturulmuş Seslerin, Bastırılmış Gazların ve Uyutulmuş Toplumların son uyarısı...
“Gaz birikir... sessizlik büyür... ve sonra bir gün yer, Rabbinin emriyle konuşur.”
Bugün bir uyarıyla başlıyorum. Belki kimileri buna "kehanet" diyecek, bazıları "aşırılık", bir kısmı ise "paranoya"... Fakat tarih boyunca hakikati haykıranların söyledikleri ilk anda hep alayla karşılandı. Hz. Nuh'a gülmüşlerdi. "Heyhât! Ne kadar uzak bu söylediklerin!" demişlerdi. Oysa tufan geldiğinde onların kahkahaları boğulmuştu.
Ben de bu çağın ortasında, bu suskun coğrafyada, bastırılmış ve unutulmuş bir sese kulak vererek haykırıyorum:
Bir gaz sıkışması var-Ve bu sıradan bir sıkışma değil.
Bunu sadece ekonomik ya da politik krizler üzerinden okuyamazsınız. Sosyolojinin, psikolojinin, siyasi analizlerin sınırlarını çoktan aşmış bir gerilimden bahsediyoruz. O kadar derinden birikmiş ki bu gaz, yüzeydeki en küçük kıvılcımda patlamaya hazır. Bu gaz, sadece bir toplumun değil; bir coğrafyanın, hatta bir çağın altını üstüne getirecek kadar güçlü.
Uyutulmuş Toplumlar ve Geviş Getiren Zihinler
Toplumlar vardır; düşünür, hisseder, sorgular. Bir de toplumlar vardır; verileni yer, sindiremediğinde geviş getirir, ama yine de şükreder. Bu çağ, ikinci tip toplumların hüküm sürdüğü bir çağ. Ne sunulursa ona razı olan, gerçeğin değil algının peşine düşen, gazla şişirilen, sonra başka bir gazla sönümlendirilen insan toplulukları... Evet, bu çağda insanlar düşünmüyor, hissetmiyor. Sadece tüketiyor. Hem de neyi tükettiğini bilmeden, kimin verdiğini anlamadan.
Bu toplumlar artık yeni bilgiye, yeni hakikate kapalı. Çünkü zihinleri tıka basa dolu. Ama dolu olan hakikat değil; sloganlar, mezhep taassubu, medya manşetleri, siyasal manipülasyonlar... O yüzden bu zihinler, yeni bir şey öğrenemez; sadece daha önce verilmiş olanı tekrar çiğner durur. Tıpkı bir ineğin geviş getirişi gibi.
Ve işte bu uyutulmuş kitleler, asıl tehlikeyi doğurur. Çünkü farkında olmadan biriktirdikleri gaz, sessizliğin içinde büyür. Her bastırılmış çığlık, her yutkunulan adalet, her görmezden gelinen zulüm bu gazı besler.
Gaz Birikir, Hortum Doğar
Bunu bir felaket metaforu olarak değil, hakikatin fiziği olarak söyleyeyim: Baskılanan enerji yok olmaz, birikir. Sosyal olaylar da böyledir. Bastırılan öfke, söndürülmeye çalışılan adalet talebi, görmezden gelinen acılar bir hortum oluşturur. Bu hortum öyle bir anda patlar ki, onun yönünü, hızını, kapsamını hiçbir bilimsel analiz kestiremez.
Hatırlayın 6 Şubat depremini... Yer sarsıldı. Ve yıllardır yapılan haksızlıklar, denetimsizlikler, imtiyazlar, plansızlıklar, rant düzeni bir anda çöküverdi. Ama bu seferki "gaz" başka. Bu seferkinin merkezinde yer değil, insan var.
İnsan sarsılıyor.
İnsan adaletsizlikle, yoksullukla, anlam kaybıyla, inanç boşluğuyla sarsılıyor.
Ve bu sarsıntı, sadece bir ülkeyi değil, tüm bölgeyi, hatta dünya sisteminin kendisini yerle bir edecek bir hortuma dönüşmek üzere.
Emperyalizmin Kalbiyle Atanlar
Bugün İslam coğrafyasında öyle zihinler var ki, emperyalistlerin diliyle konuşuyor, onların kavramlarıyla düşünüyor, onların düşmanlarını düşman, dostlarını dost kabul ediyor. Kalbi emperyalistlerin attığı yerde atıyor. Bir halk kendi özgürlüğü için ayağa kalktığında hemen “fitne” diye yaftalıyor. Bir lider ümmeti birleştirmek için çabaladığında “otoriter” ya da “radikal” etiketi yapıştırılıyor.
Ve en acıklısı, bu yaftaları yapıştıranlar, kendilerini İslam’ın safında sanıyor. Oysa mezhepçiliği din edinmiş, hizbini Allah’ın emrine üstün tutmuş, Amerika'nın gölgesinde ayet ezberleyen bir zihniyetin Hakk'la ne ilgisi olabilir?
Bugün mezhepçiliği iman, emperyalist işbirliğini hikmet, zulme sessizliği basiret sananlar; yarın o hortumun ilk kurbanları olacaklar. Çünkü tarih hep böyle yazıldı. Zulme sessiz kalanlar, zulmün gövdesine ilk çarpanlardır.
Sürgünde Yaşayan Aklın Feryadı
Bu çağda düşünen insan bir sürgündedir. Ne ailede anlaşılır, ne toplumda kabul görür, ne devlette yer bulur. Düşünen insan bu çağda yalnızdır. Ama yalnızlığı hakikatin bekçiliğidir. Çünkü:
-
Düşünmeyen toplumlar kolayca yönetilir.
-
Sorgulamayan halklar kolayca yönlendirilir.
-
Konuşmayan nesiller kolayca susturulur.
Ama bir gün gelir, yer konuşur. Tıpkı Kur’an’ın dediği gibi:
“Yer sarsıldıkça sarsıldığı zaman, içindeki ağırlıkları dışarı attığı zaman, insan ‘ne oluyor buna!’ dediğinde...”
O gün geldiğinde hesap sorulur. O gün geldiğinde “neden sustunuz?” diye sorulur. Ve hiç kimse artık kaçamaz.
O Gün Geliyor
Evet, ben her gece yatağa girdiğimde bu soruyla uyuyorum: Bugün nasıl bir gazapla kuşatılacağız? Çünkü gaz sıkışması artık fiziki sınırlarını aştı. Ruhlar daraldı, kalpler taşlaştı, merhamet kurudu, zihinler yandı. Bu bir çöküşten çok daha fazlası. Bu bir infilak.
Ve o infilakın adı hortumdur. O hortumun hedefi sadece zalimler değil, zalime göz yumanlardır. O hortum sadece bir devletin değil, bir sistemin çöküşüdür. Çünkü bu sistem çürümüş, çözülmüş ve çöküşünü gizleyemez hale gelmiştir.
Bu bir kehanet değil. Bu bir gözlemdir. Bu, kalbini Allah’a teslim etmiş bir vicdanın çığlığıdır. Bu, Hz. Nuh’un “Gemiyi yap!” emrine uyan fıtrattan gelen bir sestir.
Sessiz Güçlere Çağrı
Bu yazı sessiz güçleredir. Hâlâ kalbinde biraz merhamet, biraz akıl, biraz iman taşıyanlara… Hâlâ bir şeyler yapmak için içinde kıpırtı duyanlara… Hâlâ sadece kendini değil, ümmeti düşünenlere…
Uyanın!
Susmayın!
Mezhep değil, merhamet savunun!
Emperyalist değil, mazlumların tarafında olun!
Allah için, adalet için, insanlık için haykırın!
Çünkü bu hortum geldiğinde sizi sessizliğiniz kurtarmayacak. O gün hiçbir siyasi aidiyet, hiçbir sosyal statü, hiçbir diplomatik ilişki sizi o fırtınadan saklayamayacak.
Ve Son Söz...
"Bunlar birer haberdir. Ama her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. O zaman çok yakındır."
Bu manifestoyu bir çığlık olarak yazdım. Bir uyarı, bir haykırış, bir haber. İster "kehanet" deyin, ister "delilik", ister "abartı"… Umrumda değil. Umrumda olan tek şey: Hakkın sesi kaybolmasın. Çünkü bir toplumun sesi susarsa, onun toprağı konuşur. Ve konuşan toprak, artık sadece hikâye anlatmaz; hesap sorar.
Erol Kekeç/08.05.2025/Namazgah/İST