Siyasal Projeksiyon, Stratejik Yönelimler ve Geleceğe Dönük Analiz
Türkiye’nin yüz yıllık modernleşme tarihine damgasını vuran temel meselelerden biri, Kürt meselesidir. Bu sorun yalnızca etnik temelli bir hak arayışından ibaret olmamış; devletin yapısal dönüşüm süreçleriyle, ideolojik yönelimleriyle ve rejim tartışmalarıyla doğrudan ilişkili olagelmiştir. Son yıllarda HDP’li milletvekillerinin zaman zaman “100 yıldır Kürtlere zulüm yapılıyor” şeklindeki çıkışları, bir etnik yakınma olarak değil, aslında çok daha geniş bir tarihsel ve siyasal zeminin yeniden yorumlanması olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde, MHP’nin PKK sorununu dillendirme biçimi ile HDP’nin Cumhuriyet eleştirilerini dillendirme tarzı arasında kurulan paralellikler, yeni bir siyasal mühendisliğin izlerini taşıyor olabilir.
Bu makalede; söz konusu söylemlerin hangi siyasal düzleme oturduğu, yeni anayasa tartışmalarının bu denklemdeki rolü, AKP iktidarının MHP ve HDP’yi hangi stratejik bağlamlarda işlevsel kıldığı, "Yeni Osmanlıcılık" benzeri tahayyüllerin bu denklemdeki yeri, Kürt meselesinin gelecekteki rejimsel dönüşümlerle olan bağlantısı ve Türkiye'nin olası siyasal geleceği değerlendirilecektir.
1. Kürt Meselesi-Etnik Talepten Siyasal Stratejiye
Kürt meselesi, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana zaman zaman bastırılmış, zaman zaman ise kontrollü biçimde gündemde tutulmuş bir problem alanı olmuştur. Bu bağlamda, HDP gibi partilerin meclisteki varlığı sadece temsil hakkı bakımından değil, siyasal rejim tartışmalarının kontrollü biçimde dillendirilmesi açısından da önemlidir. "100 yıllık zulüm" söylemi, yalnızca Kürtlere yönelik baskıların değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu paradigmasının tartışmaya açılmasıdır. Bu söylemin HDP gibi partiler üzerinden yükseltilmesi, aynı zamanda devletin belirli aktörleri tarafından kontrollü biçimde gündemleştirilmesi olarak da yorumlanabilir.
2. MHP ile PKK, HDP ile Cumhuriyet Tartışmalarının Stratejik Aynılığı
AKP iktidarının siyasal mühendisliği, krizleri yönetme ve yeniden yapılandırma üzerine kuruludur. MHP ile birlikte PKK meselesini gündemde tutmak, özellikle güvenlikçi politikaların meşrulaştırılması ve milliyetçi kamuoyunun mobilize edilmesi bakımından işlevsel olmuştur. Benzer şekilde, HDP eliyle Cumhuriyet eleştirilerinin dillendirilmesi, farklı bir kamuoyunu test etme ve yeni bir anayasal zemin oluşturmanın psikolojik hazırlığını yapma yönünde değerlendirilebilir. Böylece AKP; hem milliyetçi, hem muhafazakâr hem de etnik farklılıklar üzerinden şekillenen tüm toplumsal dinamikleri kendi siyasal inşası için araçsallaştırmış olur.
3. Yeni Anayasa ve Yeni Rejim Arayışı
Yeni anayasa tartışmaları basit bir hukuk reformu değildir. Bu tartışmaların arka planında yatan temel motivasyon, Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleriyle hesaplaşmak, bu ilkeleri aşındırmak ve yerine daha esnek, daha kimliksel, daha otoriter bir rejim inşa etmektir. Kürt sorununun çözümü ya da yeni bir birliktelik çerçevesi gibi sunulan anayasa değişiklikleri, aslında Türkiye’nin üniter yapısının, laik yapısının ve halk egemenliğine dayalı siyasi sisteminin tasfiyesi anlamına gelebilir.
Yeni anayasayla birlikte federatif ya da özerklik esaslı bir yönetişim yapısı oluşturulursa, bu sadece Kürt meselesi için değil, Türkiye'nin genel siyasal bütünlüğü için de radikal bir kırılma olacaktır. Bu süreçte HDP’nin işlevi, yeni anayasanın etnik temelde gerekçelendirilmesini sağlamak; MHP’nin işlevi ise bu anayasanın güvenlik gerekçesiyle topluma kabul ettirilmesini sağlamaktır.
4. Yeni Osmanlıcılık-Gölgedeki İdeolojik Motivasyon
Yeni Osmanlıcılık, son 15 yıldır dış politikada olduğu kadar iç politikada da bir yönelim olarak kendisini göstermektedir. Bu anlayış, Osmanlı’nın çok milletli, çok dinli yapısını nostaljik bir şekilde yeniden üretmeye çalışırken; mevcut ulus-devlet modelini “dar kalıplı” ve “baskıcı” olarak göstermektedir. HDP’nin Cumhuriyet eleştirileri ile MHP’nin üniter yapıyı savunan söylemleri arasındaki gerilim, aslında Yeni Osmanlıcı zihniyetin “denge siyaseti” olarak okunabilir.
Yeni Osmanlıcılık, bir yönüyle Kürt kimliğini tanıma gibi görünse de, esasında tüm kimliklerin üstünde bir sultanî otoriteye meşruiyet üretme hedefi taşır. Bu bağlamda HDP’nin söylemleri, sadece etnik haklar değil, aynı zamanda merkeziyetçi ve otoriter bir yapının yeni meşruiyet zemini olarak da işlev görmektedir.
5. Geleceğe Dönük Siyasal Projeksiyon- Muhtemel Senaryolar
a. Kontrollü Çözüm, Kontrollü Kriz: Kürt sorununun çözümü asla mutlak olmayacak şekilde kontrollü olarak sürdürülecektir. Çünkü bu sorun, sürekli gündem yaratma, ittifak kurma ve iç meşruiyet üretme aracı olarak kullanılmaktadır.
b. Yeni Anayasa ile Yeni Rejim: Yeni anayasa ile Türkiye’nin üniter yapısı ve laik rejimi aşındırılabilir. Bu, çok kimlikli, esnek otoriter bir rejim doğurabilir.
c. HDP’nin Anayasal Rolü: HDP, anayasal meşruiyetin etnik gerekçelendirmesi olarak kullanılabilir. "Kürtlere yapılan zulüm" söylemi, yeni anayasanın zemini olarak pazarlanabilir.
d. MHP’nin Güvenlikçi Rolü: MHP, halkın güvenlik kaygılarını manipüle ederek yeni rejime toplumsal rıza üretebilir. Terör tehdidi, anayasa değişikliğinin zorunluluğu olarak gösterilebilir.
e. Yeni Osmanlıcı Rejim: AKP, bu ittifaklarla yeni bir Osmanlı modeli kurmaya çalışıyor olabilir. Etnik çeşitliliğe dayalı görünse de, otoriter, merkezî ve saray eksenli bir rejim bu hedefin merkezindedir.
6. Toplumsal Algı ve Psikolojik Hazırlık
Toplumun hem etnik hem dini hem de sınıfsal olarak kutuplaştırılması, anayasa değişikliği gibi büyük rejim dönüşümlerine psikolojik zemin hazırlar. HDP'nin sürekli gündeme taşıdığı tarihsel mağduriyet söylemi, bu psikolojik altyapının bir parçası haline getirilmiştir. Bu söylemler, geçmişe yönelik bir öfke biriktirirken, gelecekteki rejim değişikliğine dair bir umut olarak pazarlanabilir.
Siyasal Mühendisliğin İnşası ve Uyarı
Türkiye, tarihî bir kavşakta bulunmaktadır. HDP ile Kürt meselesi üzerinden, MHP ile güvenlik politikaları üzerinden yürütülen bu çift kutuplu siyasal mühendislik; yeni bir anayasa zemininde birleşerek, mevcut rejimi köklü biçimde dönüştürme hazırlığı olabilir. Bu süreçte hem milliyetçi hem etnik hem de dini duyarlılıkların araçsallaştırılması, siyasal stratejinin temel dayanağıdır.
Toplumun bu süreci iyi okuması; Kürt meselesinin çözümünün sahici, demokratik ve adil bir zeminde olması; anayasa değişikliklerinin geniş toplumsal mutabakata dayanması; ve rejim değişikliği gibi kritik dönüşümlerin günübirlik siyasi mühendisliklere alet edilmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye, görünüşte çeşitliliği barındıran ama özünde merkezileşmiş bir otoriter rejime doğru sürüklenebilir.
Bu nedenle tüm taraflarca daha dikkatli, daha ilkeli ve daha sahici bir siyasal tartışma ortamı inşa edilmelidir.
Bahadır Hataylı/13.05.2025/Sancaktepe/İST