Bir ülke düşünün; dünyanın en stratejik konumlarından birinde, dört mevsimi yaşayan, bereketli topraklara, genç ve dinamik bir nüfusa, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip... Ama aynı ülke, gelişmek yerine sürekli fakirleşiyor; üretim yerine tüketim, liyakat yerine sadakat, hak yerine rüşvet ve torpil, adalet yerine korku ve sessizlik hâkim. Bu çelişki, sıradan bir yönetim sorunu değil, daha derin bir ihanetin, daha sistemli bir çöküş planının sonucudur.
Burada, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal çöküşü, diğer ülkelerle yapılan kıyaslamalar üzerinden ele alacak, bu çöküşün nedenlerini ve arkasındaki güç dinamiklerini analiz edecek, halkın neden sessiz kaldığını ve bu sessizliğin nasıl cehennemî bir ortam yarattığını irdeleyeceğiz.
ÜLKELERİN GELİR KAYNAKLARI-ÜRETEREK ZENGİNLEŞENLER ve SÖMÜREREK AYAKTA KALANLAR
Çin, devasa fabrikaları ve dünya ticaretine entegre üretim gücüyle büyüyor.
Hindistan, yazılım, otomotiv ve biyoteknolojiyle kalkınma yoluna girmiştir.
Almanya, sanayi devriminin mirasını teknolojiyle birleştirerek otomotiv ihracatında dünya lideridir.
Japonya, dijital teknoloji, inovasyon ve disiplinli iş gücüyle refahını sürdürmektedir.
Ve Türkiye? Gelir kaynakları arasında üretimden çok cezalar, noter tasdikleri, bedelli askerlik, imar affı gibi kısa vadeli, sürdürülemez uygulamalar yer alıyor. Bu tablo, bir devletin vatandaşını nasıl "müşteri "ye dönüştürdüğünün ve ekonomik idare yerine idare-i maslahatla günü kurtardığının açık göstergesidir.
HAKİKATİN ÜZERİNE ÖRTÜLEN PERDE-MEDYA, YARGI, EĞİTİM
Bir ülkenin düşüşü yalnızca ekonomiyle açıklanamaz. Medya gerçekleri söylemek yerine yandaşlık yapıyorsa, yargı adalet dağıtmak yerine talimat alıyorsa, eğitim ezberci ve köhne bir yapıya mahkûmsa orada halkın uyanışı mümkün değildir. Gerçeklerin üzeri örtülür, halk manipüle edilir, sefalet normalleştirilir. İşte bugün Türkiye’de olan budur.
CEZALANDIRILAN ÜRETİCİ, ÖDÜLLENDİRİLEN RANTÇI
Üretim yapmak, fabrika açmak, istihdam sağlamak giderek zorlaşırken; kısa yoldan zenginleşmenin yolu hâlâ kamu ihaleleri, arsa rantı ve siyasal bağlantılarla açılıyor. Tarım üreticisi borç içinde, sanayici bürokrasiyle boğuşurken; ithalatçılar, müteahhitler, AVM zincirleri servetlerine servet katıyor. Bu ekonomik düzen değil, bilinçli bir sömürü planıdır.
HALKIN SESSİZLİĞİ-CEHALET Mİ, ÇARESİZLİK Mİ, YOKSA ALIŞILMIŞLIK MI?
Halkın önemli bir bölümü açlık sınırında yaşıyor, en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ama buna rağmen neden kitlesel bir direniş, bir hesap sorma arzusu oluşmuyor? Bunun nedenleri karmaşıktır:
Yıllardır süren sistematik korku politikaları,
Eğitimle bastırılmış sorgulama refleksi,
Dinsel ve milliyetçi manipülasyonlarla inşa edilmiş sahte aidiyet duygusu,
Devletin kutsallığına duyulan koşulsuz inanç,
Ve en önemlisi, Umutsuzluk.
CENNETİ CEHENNEME ÇEVİRMEK-NASIL BAŞARDILAR?
Türkiye’nin jeopolitik, doğal ve kültürel kaynakları açısından bir cennet olduğu inkar edilemez. Ancak bu cennet, liyakatsiz kadrolarla, cehaletle, yozlaşmayla, ahlaki ve hukuki erozyonla sistematik olarak cehenneme çevrilmiştir. Ülkenin potansiyeli, birkaç zümrenin çıkarı uğruna heba edilmiş, gelecek nesillerin yaşam hakkı bugünün yolsuz düzenine kurban edilmiştir.
BİR İHANETİN ANATOMİSİ-SİSTEM NASIL ÇALIŞIR?
Siyaset, halka değil rant gruplarına hizmet eder.
Bürokrasi, şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzaktır.
Diyanet ve medya, halkı uyutmak için birer araç olarak kullanılır.
Halk ise sistemden pay almak için ya susar ya da küçük çıkarlar uğruna büyük ihaneti görmezden gelir
BU DÜZENİ SÜRDÜREN MEKANİZMA-KORKU ve MENFAAT
Toplum, hak aramak yerine korkuyu ve biati seçerse, zalimin değil mazlumun tarafında durmak yerine konfor alanını korumayı tercih ederse; adaletsizliği değil, adalet isteyenleri suçlamaya başlarsa orada cehennem kaçınılmaz olur.
UYANMAZSAK BİRLİKTE YANACAĞIZ
Allah’ın nimetleriyle donatılmış bir coğrafyada cehennemî bir hayat yaşanıyorsa, bu yalnızca yönetenlerin değil, aynı zamanda yönetilenlerin de sorumluluğudur. Korkuyla değil umutla, öfkeyle değil bilinçle, yıkmakla değil inşa etmekle bir uyanış mümkündür. Ama bu uyanış gelmeden; trafik cezaları, noter tasdikleri ve poşet satışlarıyla ayakta durmaya çalışan bir ekonomi, sadece halkı değil, tüm bir geleceği yakacaktır.
Türkiye'nin yeniden bir cennet olması için önce halkın kendi değerine uyanması, devlete kul olmaktan çıkıp insan olmayı seçmesi gerekir. Çünkü cehennem, yalnız ateşle değil; suskunlukla, ilgisizlikle ve korkuyla da mümkündür.
Tilhabeşlifilozof/16.04.2025/Sancaktepe/İST