Bu Blogda Ara

8 Haziran 2025 Pazar

Tanrı tasavvurunun kör düğümü-Kendi Tanrılarını yaratanların karanlığı

İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba, tarihin en derin tartışmalarından birine, Tanrı tasavvuru meselesine dönüşmüştür. Fakat bu mesele, sadece bir inanç konusu olmanın ötesinde, bireylerin ve toplumların zihinsel dünyalarının, kültürel kodlarının ve varoluşla kurdukları ilişkinin aynasıdır. Bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: İnsanların Tanrı inancı kendi dünyası kadardır.

Kendi Tanrılarını yaratanların dünyası

Her birey, yaşadığı çevrenin etkisinde, toplumsal kabullerin gölgesinde ve kişisel çıkarların izdüşümünde bir Tanrı inşa eder. Bu Tanrı, kimi zaman adaletin, kimi zaman korkunun, kimi zaman da mutlak kudretin simgesidir; ama çoğu zaman hakikatin değil, bireyin kendi gerçekliğinin yansımasıdır. İnsanlar, iç dünyalarında kurdukları dünya kadar bir Tanrı'ya inanır. Bu Tanrı, kimi için affedicidir, kimi için cezalandırıcı. Kimi onu sadece ölüm korkusuyla hatırlar, kimi onu adaletsiz düzenin sopası yapar. Bu durum, Tanrı’nın hakiki mahiyetine dair idraksizliğimizin en açık göstergesidir.

Tanrıların savaşı- zihinsel kodların çatışması 

Tanrı tasavvurlarının bireysel ve kültürel farklılıklar üzerinden şekillenmesi, zamanla insanların kendi Tanrılarını birbirine düşürmelerine yol açmıştır. Oysa Tanrı bir ve tektir. Fakat insanlar, kendi zihinsel kalıplarına göre bir Tanrı anlayışı geliştirdiklerinde, bu anlayış evrensel bir ölçü gibi sunulmuş; bu da toplumlar arasında, hatta bireylerin arasında bile "Tanrı adına" çatışmalara neden olmuştur.

Bugün dünyada yaşanan pek çok savaş, mezhep çatışması, fikir ayrılığı ve ideolojik gerginlik; insanların kendi Tanrı tasavvurlarını mutlaklaştırmaları, diğer tüm yaklaşımları şeytanlaştırmaları yüzündendir. Herkes kendi doğrularını Tanrı’nın buyruğu gibi sunarken, hakikat adına değil, ego adına savaşlar yürütülür. Neticede hakikat susturulur, zulüm kutsanır, insanlar Tanrı adına insan öldürür hâle gelir.

Yaratılanın yaratıcı rolüne soyunması 

En büyük kırılma noktası ise şudur: Yaratılanlar, yaşama Tanrı yerinden bakmaya devam etmektedir. Bu, en temel anlamıyla varlık sınırlarının ihlalidir. İnsan, yaratılmış olmanın acziyetini unutup, Tanrı adına hüküm vermeye başladığında, tüm ahlakî zemin sarsılır. Zira yaratılmış bir varlık, kendi algısal sınırlarının ötesine geçemediği hâlde, yaratıcı bir bakışla yaşamı yargılamaya kalkar. Bu kibirli tutum, en başta kendini ilahlaştırmadır.

İşte bu yüzden, her grup, her klik, her ideoloji kendi Tanrısı adına konuşur. Kendi söylemlerini Tanrı kelamı yerine koyar. Kendisine muhalif olanları, Tanrı’nın düşmanı ilan eder. Bu durum, insanın hakikate değil, güce tapar hâle gelmesinin açık göstergesidir. Hakikatin ölçüsünü kendi çıkarları, kültürü ya da tarihsel birikimi üzerinden belirleyen insanlar, böylece Allah adına hüküm vererek aslında Allah’tan uzaklaşırlar.

Cihat ayeti  ve donkişotluk 

Kur’an’da yer alan cihat ayetleri, ne yazık ki bu bağlamda en çok istismar edilen metinler arasında yer almıştır. İnsanlar, bu ayetleri kendi Don Kişotluklarının dayanağı yapmış; Allah adına savaş açtıkları her durumun meşruiyetini bu ayetler üzerinden üretmeye çalışmıştır. Oysa Kur’an’ın cihad anlayışı; zulme karşı durmayı, hakikati savunmayı, nefsiyle mücadele etmeyi ve adaleti tesis etmeyi esas alır. Ne var ki bu incelik, bireysel tanrı tasavvurlarının mutlaklaştırıldığı bir dünyada kolayca göz ardı edilir.

Bu noktada bir başka tehlike baş gösterir: Cihat, bireyin hezeyanlarına alet edilir. Kendi öfkesini, kinini, intikam arzusunu Tanrı adına yürütülen bir savaş gibi sunanlar; aslında Tanrı’ya değil, kendi tanrılarına ibadet etmektedir. Tanrı, bu durumda sadece bir meşruiyet aracıdır. Bu da insanı, Allah’a değil, kendi egosuna kul eder.

“Sizler hakkı ile tanımadınız "

Kur’an, bu hakikati şöyle haykırır: “Onlar, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler...” (Zümer/67). Bu ayet, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda insanlığın Tanrı tasavvurundaki kırılmanın en veciz ifadesidir. Allah’ın kudreti, ilmi, merhameti, adaleti ve mutlaklığı; insanların dar bakışlarında eriyip gitmiştir. İnsanlık, O'nu anlamak yerine, O’nu kendine benzetmiş, O'nu anlamak yerine kendi anlayışlarını O'na mal etmiştir.

Eğer insanlar, Allah’ı Allah’ın istediği şekilde tanımaya, O’nu kendi zihin dünyalarıyla değil, O’nun vahyiyle kavramaya yönelseydi; bugünkü kadar büyük bir sapkınlık, karanlık ve çıkmazla boğuşmak zorunda kalmazdı. Allah’ı kendi gözlüğümüzle değil, Allah’ın gösterdiği yerden görmeliydik.

Varlık Metafizik ve Dine Felsefi bir Yaklaşım 

Felsefi açıdan meseleye yaklaştığımızda, Tanrı tasavvuru hem ontolojik (varlıkla ilgili), hem epistemolojik (bilgiyle ilgili), hem de aksiyolojik (değerlerle ilgili) boyutlarda değerlendirilebilir. Din felsefesi, Tanrı inancını sadece bir 'inanç meselesi' olarak değil, aynı zamanda bir ahlaki sorumluluk ve ontolojik bağlılık olarak görür.

Tanrı’nın varlığına inanmak, sadece bir Tanrı’nın olduğuna inanmaktan ibaret değildir. Bu inanç, varoluşun merkezine bir aşkın gücü yerleştirmek; bu güce karşı sorumluluk duymak ve bu sorumluluğun hayatın tüm alanlarına yansımasını istemektir. Ancak insan, bu aşkın gücü kendi sınırlı dünyasına hapsederse, o zaman Tanrı değil, bir put inşa etmiş olur. Bu put, görünürde Allah’ın adıyla anılır; ama aslında sahibinin çıkarlarını, korkularını ve hezeyanlarını temsil eder.

İnsan, Tanrı’yı kendi şekline soktuğunda; artık Tanrı’yı değil, kendini tapınır hâle gelir. Metafizik düzlemde bu, mutlak ile görece olanın yer değiştirmesidir. Varlık düzeninde bu, Yaratıcının yerine yaratılmışı koymaktır. Ahlaki zeminde bu, sorumluluğu Tanrı’ya atmak, kendi kirli eylemlerini ilahi iradeye mal etmektir. İşte modern insanın en büyük metafizik krizi budur.

Çıkış yolu Tevhit ve Teslimiyet 

Bu kördüğümden kurtulmanın tek yolu vardır: Tevhid bilinci. Tevhid, sadece Allah’ın birliğini kabul etmek değil, aynı zamanda O’nun dışındaki her şeyi O’na boyun eğdirmek, kendi egosunu, arzularını ve kibrini Allah’a teslim etmektir. Tanrı tasavvuru, ancak bu teslimiyetle hakiki hâline kavuşur. Tevhid, Allah’ı hak ettiği şekilde tanımak ve O’na göre yaşamaktır.

İnsanlık, Tanrı’ya değil, kendi tanrılarına tapmaktan vazgeçmedikçe; bu dünyada adalet, merhamet, barış ve hakikat tecelli etmeyecektir. Çünkü insanların tanrıları; kendi korkularının, öfkelerinin, çıkarlarının ve menfaatlerinin şekil bulmuş hâlidir. Gerçek Tanrı ise bütün bu sınırlamaların ötesindedir.

Ey insanlık! Tanrı adına birbirinizi boğazlamayın. Tanrı’yı kendi çıkarlarınıza meze etmeyin. O’nun adını kendi karanlık emellerinize perde yapmayın. Allah birdir, tektir ve yücedir. O’nu anlamak, O’na göre yaşamak ve O’na göre düşünmek, sadece dille değil; kalple, akılla ve bilinçle mümkündür.

Kendi tanrılarınızı yaratmaktan vazgeçin. Kendi inşa ettiğiniz tanrılara tapmaktan kurtulun. Gerçek Tanrı, sizin korkularınızın, geleneklerinizin, coğrafyanızın ya da siyasî söylemlerinizin sınırlarına sığmaz.

Allah’a dönün. O’nu O’nun vahyiyle tanıyın. Tevhid ilkesine sarılın. Aklınızı, kalbinizi ve vicdanınızı kirleten her türlü putu kırın. Çünkü ancak o zaman kurtuluş mümkün olacaktır.

Hakikati değil, kendi tasavvurunu mutlaklaştıran herkes için bu bir çağrıdır: Tanrı adına değil, Tanrı için yaşayın.

Erol Kekeç/27.12.2024/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!