Bu Blogda Ara

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Ahlakın Boğulduğu Değerlerin Tükendiği Bir Döneme Tanıklığımız

 


Bir çağın sonuna tanıklık ediyoruz.

Köy meydanlarında oynanan sek sek oyunlarının yerini TikTok meydan okumaları aldı. Sobalı odada büyüklerle içilen demli çayların yerini, alışveriş merkezinde yudumlanan pahalı kahveler. Ninemizin dizinin dibinde dinlediğimiz hikâyelerin yerini, yabancı dizilerden kopyalanmış yapay kimlikler. Biz artık kendi medeniyetimizden değil, başkalarının yozlaşmasından beslenen bir “kimliksizliğin” içindeyiz.

Ve bu kimliksizlik en çok da çocuklarımızı yutuyor.

Çocukluk Erken Bitti, Ama Olgunluk Hiç Gelmedi

Eskiden çocuklar çocuktu. Erkekler bilye oynar, kızlar ip atlar, toprakta büyürdük. Göz göze bakmak bile mahcubiyetti. Şimdi 12 yaşında çocukların makyaj videoları, 14 yaşında kızların estetik planları, 15 yaşında erkeklerin “kız tavlama” teknikleri konuşuluyor. Ve biz buna sadece izleyici kalıyoruz.

Çünkü medya, internet ve sosyal ağlar, henüz karakteri oluşmamış genç dimağlara “çürümeyi” cazip bir hayat olarak sunuyor.

Ve ne acıdır ki; biz, evlatlarımızın içten içe çürüyüşünü süsleyip “özgürlük” diyoruz.

Ahlaki Kaosun Eşiğinde

Artık gençler ilişki yaşıyla değil, ilişkisizlikle alay konusu oluyor. “Henüz sevgilin yok mu?” sorusu, “Kitap mı okuyorsun, hâlâ mı bakirsin?” cümleleri birer hakaret cümlesi hâline geldi. Bekaret bir erdem değil, “aptallık” gibi sunuluyor. Zina normal, sadakat tuhaf; iffet gerilik, arsızlık marifet sayılıyor.

Sosyal medyada 14 yaşında bir çocuğun paylaştığı müstehcen içerikler, binlerce beğeni ve övgü alıyor. Ama aynı çocuk, namaz kılarken görüntülense, “ne gerici” diye aşağılanıyor.

Bu nasıl bir çelişki?

Yasalar Ahlakı Koruyamıyor

Yasal yaş sınırları, ahlaki çökmeyi engelleyemiyor. 18 yaş altına nikâh yasak, ama cinsellik “özgürlük” sayılıyor. Evliliğe “çocuk istismarı” deniyor, ama 15 yaşında sevgililik, övgüyle karşılanıyor. Bu bir akıl tutulması değil de nedir?

Kanun, nikâha karşı ama zinaya sessiz.

Medya, iffeti küçümsüyor ama şehveti kutsuyor.

Sistem, eğitimi dijitalleştiriyor ama değerleri buharlaştırıyor.

Toplumun gözü önünde gençlik ahlaki bir yangının ortasında yanıyor, ama itfaiye çağırmak bir "müdahale" sayılıyor.

Aile Kurumu-Dağılan Kale

Aile, toplumun kalesiydi. Artık kalmamış bir kale gibi ortada. Anne-baba kavramı, artık sadece biyolojik birer etiket. Çocuklar, anneleriyle arkadaş; babalarıyla mesafeli; dedeleriyle ise hiçbir bağ kurmadan büyüyor.

Eskiden evlenmek bir sorumluluktu, şimdi ise eğlenceyi kısıtlayan bir kelepçe gibi görülüyor. Boşanmalar artıyor çünkü evlilik “sevgiyle değil”, “eğlenceyle” başlatılıyor. İnsanlar artık ömürlük bağlar yerine, “deneysel birliktelikler” arıyor.

Evlilik, "aşk bitince bırakılacak bir oyun" hâline getirildi. Gençler "evliliği" değil, "eşya paylaşımını" konuşuyor.

Aile dağıldıysa, toplum çökmeye başlamış demektir.

Eğitim Var Ama Terbiye Yok

Modern eğitim, bilgi veriyor ama hikmetten uzak. Matematik öğretiyor ama merhamet öğretmiyor. Kod yazdırıyor ama kalemle mektup yazmayı unutturuyor. “Okulda değerler eğitimi var” diyorlar, ama çocuklar hâlâ ağzından küfrü eksik etmiyor.

Çünkü eğitim sistemimiz ahlaksızlığa karşı donanımsız.

Çocuklarımıza geleceği planlatıyoruz, ama insan olmayı unutturuyoruz.

Şiir ezberletiyoruz ama saygıyı, sadakati, vefayı anlatmıyoruz. Bilgi arttıkça, vicdan azalıyor. Sertifika büyüyor, ruh küçülüyor.

Medya, Sessiz Yıkımın En Büyük Sorumlusu

Bugün bir televizyon dizisinin en fazla izlenen sahneleri; yasak ilişkiler, ihanetler, şehvet dolu bakışlar. "Sapkınlık" ekranlarda "romantizm" gibi süsleniyor. Diziler aileleri değil, fantezileri teşvik ediyor.

Sosyal medya, gençliğe başka bir hayat biçiyor. Gerçek değil, sanal ilişkiler kurduruyor. Gençler yüz yüze bakamıyor ama saatlerce ekran başında "tanımadığı" biriyle flört ediyor.

Bu medya düzeni, iffeti ayıplıyor; ahlaksızlığı alkışlıyor. Artık çocuklarımızın rol modelleri “öğretmenler” değil, “influencerlar”.

Peki biz ne yapıyoruz?

Peki, Çözüm Nerede?

Yıkılan bu değerler sistemini ayağa kaldırmak için tek tek her fert bir harç taşımalı.

Her anne-baba:

  • Evladının ekran süresini değil, kalp süresini ölçmeli.

  • Onlara giydirilen kıyafetten çok, aşılanan ruhu önemsemeli.

  • “El âlem ne der?” diye değil, “Allah ne der?” diye düşünmeli.

Her öğretmen:

  • Sadece müfredatı değil, merhameti de anlatmalı.

  • Ahlakı, vatanı, emaneti birer ders konusu yapmalı.

  • Çocuklara sadece zihin değil, karakter kazandırmalı.

Her kanaat önderi:

  • Çocukların genç yaşta zina batağına sürüklenmesine karşı çıkmalı.

  • Nikâhı küçümsememeli, evliliği teşvik etmeli.

  • Gençlere ahlaki yönlendirmeler yapmalı, "önleyici rehberlik" sunmalı.

Her devlet yetkilisi:

  • Sosyal medya içeriklerine karşı koruyucu filtreler uygulamalı.

  • Cinsel içerikli yayınlara yaş kısıtlaması değil, “manevi tedbir” getirmeli.

  • Değerler eğitimi sadece müfredatta değil, fiilen hayata geçirilmelidir.

Ahlak, Modern Çağda Tekrar Diriltilebilir mi?

Zor ama imkânsız değil.

Çünkü hâlâ yüzü secdede çocuklar var. Hâlâ annesinin elini öperken gözleri dolan gençler. Hâlâ giydiği kıyafetle değil, taşıdığı iffetle değerli olduğunu bilen kızlar. Hâlâ gözünü haramdan koruyan erkekler. Hâlâ ağlamayı utanılacak değil, bir erdem bilen kalpler var.

Ve bu kalpler, birbirini buldukça bir toplum yeniden inşa edilebilir.

Uyanmak tek çaremiz....

Toplumun çöküşü sessiz başlar. Önce çocukların oyunları değişir. Sonra kahkahalar azalır. Sonra aile sofraları eksilir. Sonra gözler yere değil, ekrana bakar. Sonra kalpler hissizleşir, kelimeler ruhsuzlaşır. Ve en sonunda, insanlar evlerde değil; yalnızlıklarında yaşar.

Bugün hâlâ umut var. Hâlâ “ben bu gidişi değiştirebilirim” diyen yürekler var. O hâlde;

 Ahlak için ses ver.
Vicdan için konuş.
İffet için dua et.
Nesil için savaş!

Çünkü bir milletin gerçek gücü, tankında, topunda değil; terbiyesinde ve ahlakındadır.

Erol Kekeçç/13.07.2025/Sancaktepe/İST

Batı’nın İslam’a Yönelik Savaşı

Terörle Mücadele Maskesi Altında Küresel Dizayn Girişimi

Bugün “İslam’a karşı açılan savaş” başlığı altında yürütülen çok katmanlı saldırılar, yüzeyde terörle mücadele görüntüsü verse de, aslında çok daha derin ve sistemli bir dönüşüm hedefini içinde barındırmaktadır. Bu savaş, doğrudan İslam’ın özüne, direniş ruhuna, adalet ve ahlak merkezli yaşam anlayışına yönelmiştir. Çünkü İslam, yozlaşmaya karşı köklü bir itirazdır; çünkü İslam, para ile satın alınamayan, sisteme entegre edilemeyen bir hakikat iddiasıdır.

Bu yazı, Batı imparatorluk aklının İslam’a yönelik stratejik savaşını, bu savaşın tarihsel arka planını, bugünkü taktiklerini ve ulaşmak istediği sonuçları somut örnekler, tarihsel veriler ve güncel gelişmeler ışığında açıklamayı amaçlamaktadır.

1. İslam Neden Hedefte?

a) Satın Alınamayan Ahlaki Duruş

İslam, ekonomik sistemlerin, ideolojilerin ve çıkar odaklarının üzerine bina edildiği pragmatist anlayışa itiraz eden bir duruşu temsil eder. İslam’ın temelinde "kul olma" bilinci vardır; bireyin hayatını Allah’a adaması, ilahi emirlere bağlı bir şekilde yaşaması esastır. Bu anlayış, bireyin ekonomik, sosyal ya da siyasi baskılara boyun eğmesini engeller. Çünkü İslam, kula kulluğu reddeder. Bu özgürleştirici ruh, Batı’nın ekonomik ve kültürel hegemonya projeleri için en büyük engellerden biridir.

b) Yozlaşmaya Karşı Direniş

Kapitalist sistemin temel dinamikleri, sürekli tüketim, bireysel haz, çıkarcılık, sınıfsal ayrışma ve değer aşınmasıdır. İslam ise bu süreci doğrudan hedef alır. Faize karşıdır, israfa karşıdır, tefekküre ve kanaatkârlığa çağırır. Sadaka, zekât ve infak gibi sosyal adalet temelli ekonomik ilkelerle sınıfsal uçurumu kapatmayı amaçlar. Bu nedenle İslam, sadece Batı’nın değil, onun işbirlikçisi olan yerel sermaye sınıflarının ve yönetici elitlerin de düşmanıdır.

2. Batı’nın İslam’a Yönelik Stratejik Dönüşüm Politikası

a) Düşman İnşası "İslami Terör" Algısı

Batı, İslam’ı doğrudan hedef alamayacağını bildiği için, 11 Eylül sonrasında İslam ile terörü eşitleyen bir küresel algı operasyonu başlatmıştır. ABD öncülüğünde yapılan bu hamle, medya, akademi, sinema, edebiyat ve politik söylem üzerinden yürütülmüştür. Bugün “İslami terör” ifadesi, birçok Batılı ülkede zihinlere kazınmış bir sabit fikir haline getirilmiştir.

Oysa terör, bir dinin değil, bir stratejinin ürünüdür. Terör örgütleri, çoğu zaman küresel istihbarat oyunlarının taşeronları olarak sahneye çıkar. El-Kaide, DEAŞ ve benzeri örgütlerin ortaya çıkış süreçleri, finans kaynakları ve kullanılan silahlar incelendiğinde, arka planda kimin bu oyunu kurduğu açıkça görülür.

b) İslam’ı Ehlileştirme Projesi Ilımlı İslam

Batı’nın bir diğer stratejisi ise “ılımlı İslam” projesidir. Bu proje ile İslam, sistem içine entegre edilmeye çalışılmıştır. Namaz, oruç, hac gibi ritüellere indirgenmiş, sosyal ve siyasal yönleri tırpanlanmış bir İslam anlayışı pompalanmaktadır. İslami duruşun ahlaki ve politik yönleri törpülenerek, İslam bireysel bir ibadet alanına hapsedilmek istenmiştir.

Bu doğrultuda, bazı ülkelerde “hükümet destekli din adamları”, rejimle uyumlu hutbeler vermekte, ayetler ve hadisler sistemin meşruiyeti için yeniden yorumlanmaktadır. Oysa İslam, adaletsizliğe karşı kıyam etmeyi emreder; zalime karşı susmamayı, mazlumu savunmayı esas alır.

c) İslam Coğrafyasının Bölünmesi ve Etkisizleştirilmesi

Batı, İslam dünyasını sürekli olarak parçalayarak, mezhebi ve etnik çatışmalarla içe kapanık hale getirerek etkisizleştirme stratejisi uygulamaktadır. Arap Baharı gibi süreçlerin nasıl iç savaşlara dönüştüğü, Suriye, Irak, Libya ve Yemen örneklerinde açıkça görülebilir. Türkiye dâhil birçok İslam ülkesi, “iç tehdit” algısıyla baskıcı yönetimlere mahkûm edilmekte, özgürlük ve adalet arayışı kriminalize edilmektedir.

3. Örneklerle Batı’nın İslam’a Savaş Açma Yöntemleri

a) Askerî Müdahaleler

  • Irak (2003): ABD’nin “kitle imha silahları” yalanı ile başlattığı işgal, yüz binlerce sivilin ölümüyle sonuçlandı. İşgalin ardından mezhebi çatışmalar kışkırtıldı ve DEAŞ gibi örgütlerin sahneye çıkmasına zemin hazırlandı.

  • Afganistan (2001-2021): Taliban bahanesiyle girilen ülkede 20 yıl boyunca sürdürülen işgal, ülkeyi enkaz haline getirdi. Eğitim, sağlık ve altyapı çökerken, Batı’nın “özgürleştirme” vaadi koca bir yıkımdan ibaret kaldı.

b) Kültürel Savaş ve Islamofobi

  • Avrupa’da camilere yönelik saldırılar artarken, Müslüman kadınların başörtüsü, kıyafetleri ve inançları hedef alınmakta.

  • Fransa gibi ülkelerde Kur’an’ın bazı ayetlerinin “aşırı” bulunduğu açıklamalar yapılmakta.

  • Medyada Müslüman karakterler sürekli olarak terörist, yobaz ya da aşırı gelenekçi tiplemelerle temsil edilmekte.

c) Ekonomik Müdahale ve Finansal Bağımlılık

İslam ülkeleri Batı merkezli finans sistemine mahkûm hale getirilmiştir. Borçla yönetilen ekonomiler, faiz lobilerine bağımlı hale gelmiş, kendi kaynaklarını işletemeyen yönetimlerle Batı'nın kontrolüne girmiştir. Bu durum, İslam ülkelerinin bağımsız kararlar almasını imkânsız hale getirmiştir.

4. İslam’a Yönelik Bu Savaşın Nihai Hedefi Nedir?

a) Küresel Sermayeye Direnç Gösteren Son Kale Olarak İslam’ın Tasfiyesi

Kapitalist sistem, her şeyi metalaştırmak ister. Din de dâhil. Ancak İslam, hâlâ içinde metalaştırılamayan, şirketleştirilemeyen, özelleştirilemeyen bir “ahlaki direniş” barındırmaktadır. Zekât sistemiyle servet birikimini denetler, faiz yasağı ile tefeciliği yasaklar, ahiret inancı ile hesap verme duygusunu canlı tutar. Bu nedenle Batı için en büyük tehlikedir.

b) Yeni Dünya Düzeninde "Homojen Din" Modeli

Yeni dünya düzeni, farklılıkları değil, tek tip insanı hedefler. Tüm dünyada bireyciliğin, çıkarcılığın, sekülerleşmenin yaygınlaştırılması, dinin ise bireyin iç dünyasında kalacak kadar küçültülmesi planlanmaktadır. Bu bağlamda, İslam’ın siyasal, toplumsal ve ahlaki etkilerinin ortadan kaldırılması elzem görülmektedir.

5. Ne Yapmalı?

a) İslam’ın Hakikat Yüzüyle Yeniden Tanıtılması

Bugün Müslüman toplumlar, önce kendi özlerine dönmek zorundadır. İslam, sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda adalet, dayanışma, şeffaflık, özgürlük ve sorumluluk ekseninde yaşanan bir hayat modelidir. Bu bilinç, yeniden inşa edilmelidir.

b) Müslümanların Birbirine Sırt Çevirmemesi

Mezhepçilik, etnisite, sınıfsal ayrım gibi yapay fay hatları üzerinden parçalanan İslam dünyası, yeniden ümmet bilinci etrafında bir araya gelmek zorundadır. Ortak düşmana karşı ortak bir duruş gereklidir. Bu sadece siyaseten değil, ahlaken de zaruridir.

c) Yerel İktidarların İslam’ı Araçsallaştırmasına Karşı Durmak

İslam’ı kendi iktidarını tahkim etmek için kullanan yerel yönetimlere karşı da uyanık olunmalıdır. Din, hükümetlerin değil, hakikatin tarafıdır. Hakkı söylemekten çekinen bir din adamı, zalime methiye düzen bir kanaat önderi, İslam’a değil, iktidara hizmet eder.

İslam’a karşı açılan savaş, bir güvenlik ya da terör sorunu değil, küresel bir tahakküm projesidir. Bu savaşta hedef alınan, İslam’ın yozlaşmaya, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve sömürüye karşı verdiği direniştir. Batı, bu direnişi ya dönüştürmek ya da tasfiye etmek istemektedir.

Ancak bilinmelidir ki, İslam parayla satın alınamaz. İslam hükümetlerin değil, halkların sesidir. İslam, tüm baskı ve operasyonlara rağmen, tarihin en güçlü direnişidir. Çünkü İslam, adalettir. Çünkü İslam, zulme başkaldırıdır. Ve çünkü İslam, hakikat uğruna canını verenlerin yoludur.

Bahadır Hataylı/15.07.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!