Terörle Mücadele Maskesi Altında Küresel Dizayn Girişimi
Bugün “İslam’a karşı açılan savaş” başlığı altında yürütülen çok katmanlı saldırılar, yüzeyde terörle mücadele görüntüsü verse de, aslında çok daha derin ve sistemli bir dönüşüm hedefini içinde barındırmaktadır. Bu savaş, doğrudan İslam’ın özüne, direniş ruhuna, adalet ve ahlak merkezli yaşam anlayışına yönelmiştir. Çünkü İslam, yozlaşmaya karşı köklü bir itirazdır; çünkü İslam, para ile satın alınamayan, sisteme entegre edilemeyen bir hakikat iddiasıdır.
Bu yazı, Batı imparatorluk aklının İslam’a yönelik stratejik savaşını, bu savaşın tarihsel arka planını, bugünkü taktiklerini ve ulaşmak istediği sonuçları somut örnekler, tarihsel veriler ve güncel gelişmeler ışığında açıklamayı amaçlamaktadır.
1. İslam Neden Hedefte?
a) Satın Alınamayan Ahlaki Duruş
İslam, ekonomik sistemlerin, ideolojilerin ve çıkar odaklarının üzerine bina edildiği pragmatist anlayışa itiraz eden bir duruşu temsil eder. İslam’ın temelinde "kul olma" bilinci vardır; bireyin hayatını Allah’a adaması, ilahi emirlere bağlı bir şekilde yaşaması esastır. Bu anlayış, bireyin ekonomik, sosyal ya da siyasi baskılara boyun eğmesini engeller. Çünkü İslam, kula kulluğu reddeder. Bu özgürleştirici ruh, Batı’nın ekonomik ve kültürel hegemonya projeleri için en büyük engellerden biridir.
b) Yozlaşmaya Karşı Direniş
Kapitalist sistemin temel dinamikleri, sürekli tüketim, bireysel haz, çıkarcılık, sınıfsal ayrışma ve değer aşınmasıdır. İslam ise bu süreci doğrudan hedef alır. Faize karşıdır, israfa karşıdır, tefekküre ve kanaatkârlığa çağırır. Sadaka, zekât ve infak gibi sosyal adalet temelli ekonomik ilkelerle sınıfsal uçurumu kapatmayı amaçlar. Bu nedenle İslam, sadece Batı’nın değil, onun işbirlikçisi olan yerel sermaye sınıflarının ve yönetici elitlerin de düşmanıdır.
2. Batı’nın İslam’a Yönelik Stratejik Dönüşüm Politikası
a) Düşman İnşası "İslami Terör" Algısı
Batı, İslam’ı doğrudan hedef alamayacağını bildiği için, 11 Eylül sonrasında İslam ile terörü eşitleyen bir küresel algı operasyonu başlatmıştır. ABD öncülüğünde yapılan bu hamle, medya, akademi, sinema, edebiyat ve politik söylem üzerinden yürütülmüştür. Bugün “İslami terör” ifadesi, birçok Batılı ülkede zihinlere kazınmış bir sabit fikir haline getirilmiştir.
Oysa terör, bir dinin değil, bir stratejinin ürünüdür. Terör örgütleri, çoğu zaman küresel istihbarat oyunlarının taşeronları olarak sahneye çıkar. El-Kaide, DEAŞ ve benzeri örgütlerin ortaya çıkış süreçleri, finans kaynakları ve kullanılan silahlar incelendiğinde, arka planda kimin bu oyunu kurduğu açıkça görülür.
b) İslam’ı Ehlileştirme Projesi Ilımlı İslam
Batı’nın bir diğer stratejisi ise “ılımlı İslam” projesidir. Bu proje ile İslam, sistem içine entegre edilmeye çalışılmıştır. Namaz, oruç, hac gibi ritüellere indirgenmiş, sosyal ve siyasal yönleri tırpanlanmış bir İslam anlayışı pompalanmaktadır. İslami duruşun ahlaki ve politik yönleri törpülenerek, İslam bireysel bir ibadet alanına hapsedilmek istenmiştir.
Bu doğrultuda, bazı ülkelerde “hükümet destekli din adamları”, rejimle uyumlu hutbeler vermekte, ayetler ve hadisler sistemin meşruiyeti için yeniden yorumlanmaktadır. Oysa İslam, adaletsizliğe karşı kıyam etmeyi emreder; zalime karşı susmamayı, mazlumu savunmayı esas alır.
c) İslam Coğrafyasının Bölünmesi ve Etkisizleştirilmesi
Batı, İslam dünyasını sürekli olarak parçalayarak, mezhebi ve etnik çatışmalarla içe kapanık hale getirerek etkisizleştirme stratejisi uygulamaktadır. Arap Baharı gibi süreçlerin nasıl iç savaşlara dönüştüğü, Suriye, Irak, Libya ve Yemen örneklerinde açıkça görülebilir. Türkiye dâhil birçok İslam ülkesi, “iç tehdit” algısıyla baskıcı yönetimlere mahkûm edilmekte, özgürlük ve adalet arayışı kriminalize edilmektedir.
3. Örneklerle Batı’nın İslam’a Savaş Açma Yöntemleri
a) Askerî Müdahaleler
-
Irak (2003): ABD’nin “kitle imha silahları” yalanı ile başlattığı işgal, yüz binlerce sivilin ölümüyle sonuçlandı. İşgalin ardından mezhebi çatışmalar kışkırtıldı ve DEAŞ gibi örgütlerin sahneye çıkmasına zemin hazırlandı.
-
Afganistan (2001-2021): Taliban bahanesiyle girilen ülkede 20 yıl boyunca sürdürülen işgal, ülkeyi enkaz haline getirdi. Eğitim, sağlık ve altyapı çökerken, Batı’nın “özgürleştirme” vaadi koca bir yıkımdan ibaret kaldı.
b) Kültürel Savaş ve Islamofobi
-
Avrupa’da camilere yönelik saldırılar artarken, Müslüman kadınların başörtüsü, kıyafetleri ve inançları hedef alınmakta.
-
Fransa gibi ülkelerde Kur’an’ın bazı ayetlerinin “aşırı” bulunduğu açıklamalar yapılmakta.
-
Medyada Müslüman karakterler sürekli olarak terörist, yobaz ya da aşırı gelenekçi tiplemelerle temsil edilmekte.
c) Ekonomik Müdahale ve Finansal Bağımlılık
İslam ülkeleri Batı merkezli finans sistemine mahkûm hale getirilmiştir. Borçla yönetilen ekonomiler, faiz lobilerine bağımlı hale gelmiş, kendi kaynaklarını işletemeyen yönetimlerle Batı'nın kontrolüne girmiştir. Bu durum, İslam ülkelerinin bağımsız kararlar almasını imkânsız hale getirmiştir.
4. İslam’a Yönelik Bu Savaşın Nihai Hedefi Nedir?
a) Küresel Sermayeye Direnç Gösteren Son Kale Olarak İslam’ın Tasfiyesi
Kapitalist sistem, her şeyi metalaştırmak ister. Din de dâhil. Ancak İslam, hâlâ içinde metalaştırılamayan, şirketleştirilemeyen, özelleştirilemeyen bir “ahlaki direniş” barındırmaktadır. Zekât sistemiyle servet birikimini denetler, faiz yasağı ile tefeciliği yasaklar, ahiret inancı ile hesap verme duygusunu canlı tutar. Bu nedenle Batı için en büyük tehlikedir.
b) Yeni Dünya Düzeninde "Homojen Din" Modeli
Yeni dünya düzeni, farklılıkları değil, tek tip insanı hedefler. Tüm dünyada bireyciliğin, çıkarcılığın, sekülerleşmenin yaygınlaştırılması, dinin ise bireyin iç dünyasında kalacak kadar küçültülmesi planlanmaktadır. Bu bağlamda, İslam’ın siyasal, toplumsal ve ahlaki etkilerinin ortadan kaldırılması elzem görülmektedir.
5. Ne Yapmalı?
a) İslam’ın Hakikat Yüzüyle Yeniden Tanıtılması
Bugün Müslüman toplumlar, önce kendi özlerine dönmek zorundadır. İslam, sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda adalet, dayanışma, şeffaflık, özgürlük ve sorumluluk ekseninde yaşanan bir hayat modelidir. Bu bilinç, yeniden inşa edilmelidir.
b) Müslümanların Birbirine Sırt Çevirmemesi
Mezhepçilik, etnisite, sınıfsal ayrım gibi yapay fay hatları üzerinden parçalanan İslam dünyası, yeniden ümmet bilinci etrafında bir araya gelmek zorundadır. Ortak düşmana karşı ortak bir duruş gereklidir. Bu sadece siyaseten değil, ahlaken de zaruridir.
c) Yerel İktidarların İslam’ı Araçsallaştırmasına Karşı Durmak
İslam’ı kendi iktidarını tahkim etmek için kullanan yerel yönetimlere karşı da uyanık olunmalıdır. Din, hükümetlerin değil, hakikatin tarafıdır. Hakkı söylemekten çekinen bir din adamı, zalime methiye düzen bir kanaat önderi, İslam’a değil, iktidara hizmet eder.
İslam’a karşı açılan savaş, bir güvenlik ya da terör sorunu değil, küresel bir tahakküm projesidir. Bu savaşta hedef alınan, İslam’ın yozlaşmaya, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve sömürüye karşı verdiği direniştir. Batı, bu direnişi ya dönüştürmek ya da tasfiye etmek istemektedir.
Ancak bilinmelidir ki, İslam parayla satın alınamaz. İslam hükümetlerin değil, halkların sesidir. İslam, tüm baskı ve operasyonlara rağmen, tarihin en güçlü direnişidir. Çünkü İslam, adalettir. Çünkü İslam, zulme başkaldırıdır. Ve çünkü İslam, hakikat uğruna canını verenlerin yoludur.
Bahadır Hataylı/15.07.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder