Bu Blogda Ara

9 Temmuz 2025 Çarşamba

Türk Töresinin Unutulan Nefesi Üzerine-Göçebe Gölgelerden Göğe Uzanan Betonlara

  


Düşün ki ufuk çizgisinin insan yüreği kadar geniş olduğu bir bozkırdasın. Toprak göğün eteğini kavramış, şafak kızıllığıyla alnına sürme çekmiş. Göz alabildiğine serili ak otağlar bulutlarla kardeş olmuş,çitlenmiş çadır ipleri rüzgârın tellerinde bir kopuz sessizliği çalıyor. İşte bizim medeniyetimizin ilk harfi bu boşlukta yankılanır: “Dünya geçicidir.” Bu cümleyi çadır direklerine oyar gibi oyduk zihnimize. Huzuru bozacak, gönlü ağırlaştıracak, kul ile Hâlık arasına kibir duvarı çekecek her türlü fazlalığı terk ettik. Atın yelesine tutunduk, toprağı misafir bildik, eşyaya hükmedip esiri olmadık. Ne zaman ki otağ yerini saraya, yün kaytan yerini beton şeride bıraktı; çadır direğine işlediğimiz o cümle de mazinin kavruk sayfalarına tıkılıp kaldı.

Göçebe Ruhun İnşası

Türk boylarının barınak ihtiyacı, sıradan bir mimari mesele olmaktan ziyade, dünyaya bakışlarının derin bir yansımasıydı. Otağ, yalnızca rüzgârı içeri alıp yağmuru dışarıda tutan bir örtü değildi; fani âleme çizilmiş tevazu sınırıydı. Bir direğin üç ayaklı istikrarına yaslanan yurt, ‘dünyanın direği’ olsaydı da yıkılacak kadar faniydi. Bu bilinç, insanı at sırtında değil gönül üzerinde taşıdı: “Misafirsiniz, eşyaya bağlanmayın.”

Göçerken toprağı yaralamadık; yarın geldiğimizde bereket bulalım diye. Ne zaman konakladıysak su gözelerinin başında barış tohumu ektik; devlete, ilme, söze, töreye. Tarih, Türk’ün girdiği yerde; hayvanına su yolu, insanına ticaret yolu, zulme uğrayanına adalet yolu açtığını yazar. Zira otağ kurduğun yerde barış, otağ söktüğün yerde izzet bırakmak, atalarımızın yazısız kanunuydu.

Kibir Kapısından İçeri Girerken

Ancak asırlık takvimde bir yaprak sararıp koptu: Osmanlı’nın gerileme dönemi. Batı’nın sanayi borazanından yükselen buhar, tüfek, banknot ve vitrin ışıkları, uzak dalgalar gibi payitaht surlarına çarptı. Top güllesiyle yıkamadıkları kaleyi, tüketimle içerden çökerttiler. Çadır direğinin gölgesi saray koridorlarına uzandı, orada yitirildi. Yün keçelerin yerine barok perdelere özenmek, otağını söküp köşke sığınmak, ruhu dairesel huzurundan dikdörtgen yalnızlığına hapsetmek demekti.

Modernleşme uğruna göçebe mantığa ‘ilkel’, yerleşik düzene ‘ilerleme’ damgası vuruldu. Oysa mesele yerinden olmak değil, yerini unutmak, ev bark edinirken edebini kaybetmekti. Taş ev değil, kalbe örülen taş duvar tehlikeliydi.

Seküler Dünyanın Plastik Cenderesi

Bugün şehir siluetlerine bak; Çelik gökdelenler göğe meydan okur, ama ruhsuz dururlar. Yağmur yağdığında otağ bezini kokutan toprak artık asfalt kokusuyla karşılar bizi. Beton kolonlar sağlam görünebilir; ama İstanbul’u İstanbul yapan gönül sütunlarıdır, Topkapı’nın avlusunda yankılanan “Eyvallah” sedasıdır.

Kapitalizm, insanı sonsuz ihtiyaç üreticisi, doyumsuz tüketici kıldı. “Ebedî yaşarmışçasına” alışveriş yapan kalabalık, aslında mezar taşına kredi borcu yazar. Malların, markaların, meşgalelerin yedeğinde ömür tükenir; kâinatın misafiri olduğunu unutan varlık, kendini saray sahibi sanar. Çadırının kapısını şafakla açan, güneşle toplayan nenelerimizin kanaatkâr duası yerini, ‘indirim kuyruklarında ezilmeyi’ kutsayan reklam mottolarına bıraktı.

Töre Neyi Emrederdi, Biz Ne Yaptık?

  • Adalet: Timur otağı nereye kursa, en önce kadıyı, toy meclisini kurardı. Bugün adalet sarayları devasa, adaletin kendisi cüce.

  • Merhamet: Yaz kış ordugâhta aş ocağı tüter, yolcu doyurulurdu. Şimdi sokakta aç yatan çocuğu, ‘görüntü kirliliği’ diye bez afişle saklıyoruz.

  • Zalime Başkaldırı: Ergenekon’dan çıkan millet, zincire tahammül etmedi. Şimdi küresel şirketlere, finans kartellerine, medya baronlarına eklemlenmiş itaat yıldızı taşırken özgürlük narası atıyoruz.

Töre, insanı sıradanlaşmaktan değil, zulme ortak olmaktan korurdu. Evler yükseldi, gönüller çölleşti; ekranlar büyüdü, hikmet küçüldü; şehirler kabardı, merhamet kurudu. Hâlbuki otağda çay karıştıran tahta kaşık, altın kaşıktan daha yüksek bir hatıra saklar: Toprak kokusunu, ortak sıcaklığı, sohbeti.

Kapı Önünde Bekleyen Hesap

Bu gidiş nereye? Beton kulelerimiz, plastik oyuncaklarımız, tek kullanımlık mutluluklarımız var. Ama otağ direğine kazınan uyarı hâlâ geçerli: “Dünya geçicidir.” Toprağa çivi çakıp sonsuzluk taslamak, yılkıya bırakılmış atın yularını unutmak gibidir; o at bir gün sahibini arar. Ruh, otağını kaybedince nereye sığınır?

Faturası ağır olacak bir savruluşun eşiğindeyiz. Tüketim tanrısına adak diye sunulan zamanımız, infak etmediğimiz heybeden eksilecektir. Göçebeyken rüzgâr yönümüze secde ederdi; şimdi klima pervanesi altında bir tutsaklığın soğuğu titretir içimizi.

Yık Betonu, Yasla Dizini Toprağa!

Ey kendini sonsuza dek yaşayacak zanneden şehirli! Ayağındaki ayakkabıyı çıkar, tümsekli bozkır toprağına bas. Dizindeki pantolonu sıva, çömel, avuçla kudret denen o çamuru. Hisset: Senin asıl kalıbın toprak, otağın sema, yoldaşın rüzgârdır.

  • Töreye Dön: Modernlik adını verdiğin taklidi sök at. Yeniden kanaat öğren, az eşyayla çok bereket mevsimine gir.

  • Mazluma Omuz Ver: Kredi kartıyla değil, gönül kartıyla borç öde. Aç komşu varken tok yatan, otağdan değil, beton mezarından farksızdır.

  • Zalime Meydan Oku: Tüketim devlerinin reklam koridorlarına kurutulmuş bozkır otu savur. Suyu haksızca satana, havayı plastik poşete hapseden sisteme “dur” de.

  • İhlaslı İmar: Yurt kurmak yine mümkündür; yurt, yürek demektir. Binayı yık demiyorum; betonuna merhamet, çimentosuna adalet, penceresine pudak yüzü koy diyorum.

Yeniden Otağ Kurmanın Yedi Adımı

  1. Eşyayı Azalt: Her fazla eşya, kalbine çakılmış bir çividir. O çiviyi sök, kanaat çadırını ger.

  2. Tüketimi Düzene Sok: “İhtiyaç” sandığın şeylerin büyük kısmı nefsine kurulmuş pazar tezgâhıdır. Kapattığın her tezgâh, mazlumun sofrasına düşen ekmek demektir.

  3. Dijital Göçebe Ol: Cihazlara esir değil, onları yörük kıl; işini görsün, ruhunu kemirmesin.

  4. Toprakla Barış: Bir saksı da olsa toprağa tohum koy, her filiz otağ ipidir; seni yere bağlar, göğe yükseltir.

  5. İnfakı Dirilt: Atalar yola çıkarken kapıya bir tas aş asar, "Yoldan geçen nasiplensin" derdi. Maaş gününde mazlumun payını ayır, modern zekâtını artır.

  6. Sözü Temiz Tut: Töre, dilde başlar. Lüzumsuz lafı at, hikmetli kelamı yeşert. Sosyal medya bağırışını otağ bahçesinde dua sessizliğine çevir.

  7. Direniş Kültürü İnşa Et: Krediye, faize, haram kazanca “hayır” demek, tarihte Hun kalkanı kadar şerefli direniştir.

Geleceğe Çakılan Direk

Çadır direğini bugün uzaya fırlattığımız metal roketlerle kıyaslama. O direk, göğün semtine uzanan manevi bir paraboldü. Ahşap olmasına rağmen yıldızlarla bağ kurdu. O direk sayesinde kutup yıldızını pusula, gece göğünü çatı kıldık. Göçebe ruhun asıl hedefi, haritayı değil kaderi okumaktı.

Bugünün çocukları, gökdelen camında yansıyan kendi hayaletlerini izliyor. Otağda büyüyen çocuk ise kapı eşiğinde göğe bakar, yıldız sayar, kaderle konuşur. Beton bizi yıldızlardan kopardı; ekranlar gök kubbenin yerini aldı. Ve hepimiz, oyun bitince fişi çekilebilecek sanal varlıklar hâline geldik.

Hesap Vakti-Yanan Çadırın Dumanı

Unutma, Otağ yanarsa dumanı dümdüz göğe yükselir, seccade olur, dua olur. Beton yanarsa, karbondioksit bulutu olup ciğerine iner, felaket olur. Hangisini tercih edeceğini sen bilirsin. Dünya geçici deyip çimen üstünde oturmak mı, yoksa geçiciliği unutturan plazalarda faniliği ertelemek mi?

Tarih, ‘dünyevileşirken ruhunu kaybeden milletlerin’ ibret sayfalarını gösteriyor. Kudüs’ü, Semerkant’ı, Endülüs’ü göğe kaldıranlar, adaleti ve tevazuyu mimarinin harcına katmışlardı. Bu harç zayıflayınca abide de, medeniyet de çöktü.

Bugün kapitalizmin serap vadisinde koşan bizler, aynı yanılgının eşiğindeyiz. Tüketimin kof kahramanlığına övgüler dizen medya sihirbazı, kalın cüzdanlı ama boş kalpli “küresel gezgin” figürünü önümüze kahraman diye koyuyor. Oysa hakikî kahraman, otağını yüreğinin üstüne kurup mazluma yurt olandır.

Yerine Bir Bozkır Fermanı

Ey insan!
Çadırdan saraya, saraydan betona, betondan sanal ekrana savruldun. Her yeni konakta eskiyi unuttun. Otağını söktüğün yere merhamet tohumu ekmeyi terk ettin. Şimdi bu kelimeleri, kapanmak üzere olan bozkır ufkuna son bir ferman gibi yazıyorum:

Ya çadır direğini yeniden dikersin, ya beton mezarının çatısını kendi ellerinle sıvazlarsın.

Bu bir tehdit değil, hatırlatmadır; bir öfke değil, uyandırmadır. Çünkü dünya gerçekten geçici — otağ kadar geçici, kulak ver! Sana emanet bırakılan her şey, gönlündeki otağın ipidir. O ip koparsa, rüzgârın zift kokar, akşamın nurunu kaybedersin.

Bugün, göçebe atalarına layık olmanın tek yolu;

  • Adaleti yeniden diriltmek,

  • Merhameti civanmertlikle süslemek,

  • Tüketimi dizginleyip paylaşmayı çoğaltmak,

  • Beton kulelere değil, göğe açık gönül çadırlarına sığınmaktır.

Gecenin karanlığında otağa düşen son kıvılcım sönmeden uyan! Her kıvılcım yeni bir dirilişin ocağıdır. Diriliş, çadırlarda doğdu; beton odalarda doğamayacak kadar narindir. Şimdi son nefesini değil, ilk nefesini alır gibi derin, yürekten bir “Bismillah” çek ve direğini göğe dik.

Bozkır rüzgârı ipini çözmeden, gök kubbe çadırını indirmeden, tüketim ateşi otağını tutuşturmadan; hatırla ki sen misafirsin. Ve misafir, ev sahibine karşı edep sancağı taşır. O sancak düşer, töre yıkılırsa; ne saray, ne beton, ne çelik kalır. Yıkılacak olan yalnızca eşyaların değil, ruhunu tutsak eden zincirlerin olur. Zincir kırılır; otağ yeniden kurulur. Otağ kurulur, insan yeniden insan olur.

Son sözüm, Otağını kur, ruhunu kurtar!

Erol Kekeç/20.07.2023/Sancaktepe/İST

NOT: Dedem Hacı Burhan ve Babamın nasihatleri ve töremiz hakkında onlardan öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim....Babamın Bana dediği işte evladım Türk budur... 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!