1.Küresel Sistemin Görünmez Zincirleri
İnsanlık, tarih boyunca zincirleri tanıdı: Kimi zaman kalın demir halkalardı, kimi zaman prangaydı, kimi zaman da köleliğin aleni damgası… Bugün ise zincirler gözle görülmez, fakat daha güçlü, daha derin, daha kapsamlı. Artık boyunlara değil, zihinlere, kalplere ve iradelere vurulmuş zincirlerden bahsediyoruz. Çünkü küresel sistem, kaba kuvvetin yerine akıllıca tasarlanmış görünmez bağlarla kitleleri yönetmeyi, susturmayı ve yönlendirmeyi öğrendi.
Ekonominin Görünmez Kelepçeleri
Bugün herhangi bir toplumun bağımsızlığını yok etmek isteyenler, artık ordularıyla işgal etmiyor; bankaları, borsaları, kredi derecelendirme kuruluşlarını, IMF’sini, Dünya Bankası’nı devreye sokuyor. Ülkeler borçlandırılıyor, faiz cenderesine sokuluyor, kendi kaynaklarını işleyemez hale getiriliyor. Yani bağımlılık zinciri, ekmeğin, petrolün, elektriğin, hatta suyun fiyatıyla vuruluyor. Ulusların kaderi, Washington’daki ya da Londra’daki birkaç masa başı kararına bağlanıyor. Böylece zincir, bir ülkenin vatandaşının cebinde hissettiği enflasyonda, maaşında, işsizlikte somutlaşıyor. Görünmez ama her gün acısını hissettiren bir kelepçe bu.
Kültür ve Medya Prangası
Eğitim ve Bilim Maskesi
Küresel zincirlerin bir diğer halkası, eğitim sistemidir. Zihinler çocuk yaşta biçimlendirilir, hakikati arayan bir akıl değil, sisteme uyum sağlayan bir iş gücü yetiştirilir. Sorgulayan değil, ezberleyen; özgür değil, bağımlı bireyler oluşturulur. Bilim dahi tek bir kalıba sokulur: Pozitivizm adı altında sadece maddeye indirgenmiş, ruhu ve manayı yok sayan bir paradigma empoze edilir. Böylece insanlık, “bilim” maskesi altında tek tip düşünmeye mahkûm edilir. Bu zincir, en derin olanıdır çünkü insanın hakikati kavrama yollarını tıkar.
Hukuk ve İnsan Hakları Tuzakları
Zincirlerin bir kısmı ise “adalet” adı altında gizlenir. Uluslararası hukuk denilen yapılar, kâğıt üzerinde tüm insanlara eşitmiş gibi görünür. Ama gerçekte güçlünün çıkarını koruyan, zayıfı susturan bir mekanizmadır. Birleşmiş Milletler, insan hakları mahkemeleri, uluslararası anlaşmalar hep aynı gerçeği saklar: Adalet güçlü için bir silahtır, mazlum için ise bir oyalama aracı. İşte bu yüzden Filistin bombalanırken kararlar kâğıtta kalır, Yemen açlığa sürüklenirken bildiriler süslü cümlelerle geçiştirilir. Çünkü zincirin bir ucu da bu kurumlarla sabitlenmiştir.
İnsanlığın Esareti
Bugün zincirler görünmezdir ama etkilidir. Bir insanın cep telefonuna bağımlılığı, bir ülkenin dolar rezervine tutsaklığı, bir gencin sosyal medya beğenileri uğruna ruhunu satışı, işte hep aynı zincirin farklı halkalarıdır. İnsan, köle olduğunu fark etmediğinde köleliğin en koyusunu yaşar. Modern çağın en büyük aldatmacası da budur: “Özgürsün!” diyerek zinciri saklamak.
2.Pozitivizm Dini ve Modern Putlar
İnsanlık tarih boyunca putlarla imtihan oldu. Kimi zaman taşlara tapıldı, kimi zaman tahtlara, kimi zaman altına ve gümüşe… Bugün ise modern çağda putlar değişti ama mantık aynı kaldı: İnsanın kendi eliyle yaptığı şeye boyun eğmesi.
Artık insanlar elleriyle yonttukları taş heykellere tapmıyorlar belki; ama akıllarıyla kurguladıkları ideolojilere, bilim adı altında kutsallaştırdıkları dogmalara, teknolojiye ve hatta kendilerine tapıyorlar. İşte bu çağın en büyük putu: Pozitivizm dini.
Pozitivizmin Aldatıcı Mabedi
-
yüzyıldan itibaren Batı düşüncesi, Tanrı’yı hayattan uzaklaştırmaya, insanı tek ölçü kılmaya girişti. “Hakikat” artık gökten değil, sadece laboratuvardan aranacaktı. İnsanlığın ruhu, metafizik ve maneviyat, bilim adı altında süpürülüp atıldı. Bu anlayışa göre sadece ölçülebilen, tartılabilen, deneylenebilen şey gerçektir. Gözle görülmeyeni yok saymak, gaybı inkâr etmek, ahireti masal saymak… İşte modern çağın dini budur.
Pozitivizm aslında bir düşünce değil, bir inançtır. Ama ilginçtir ki, kendi dogmalarını “bilim” diye satarken, dinleri “hurafe” diye aşağılar. Bu ikiyüzlülük, bugün tüm eğitim sistemini, üniversiteleri ve modern zihinleri kuşatmıştır.
Modern Bilimin Putlaştırılması
Bilim hakikati anlamak için Allah’ın insana verdiği büyük bir nimettir. Ama pozitivizm bilimi araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirdi. Mikroskop, teleskop, bilgisayar… Bunlar Allah’ın kainata serpiştirdiği ayetleri okumak için birer vasıta olmalıydı. Fakat modern zihniyet, bu araçları hakikatin tek kaynağı haline getirdi.
Bugün genç kuşaklara şu telkin yapılıyor: “Laboratuvarda yoksa, kitaplarda kanıtlanmamışsa, gözle görülmüyorsa inanma.” Oysa aşkı, vicdanı, merhameti, adaleti hangi mikroskopla ölçebilirsin? Ruhun varlığını hangi teleskop gösterebilir? İşte bu çelişkiyi gizlemek için bilim “kutsallaştırılıyor.” Artık bilim adamı modern çağın peygamberi, laboratuvar ise mabedi haline getiriliyor.
Modern Putlar,Para, Teknoloji, Ego
Pozitivizm zihniyeti sadece bilimle sınırlı kalmadı; yeni putlar da türetti.
-
Para Putu: Artık değer, insanın kalbinde değil, banka hesabında ölçülüyor. İnsanlık “ekonomi tanrısına” secde ediyor. Borsanın iniş çıkışı, milyonların kaderini belirliyor.
-
Teknoloji Putu: Cep telefonları, yapay zekâlar, ekranlar… İnsan, kendi yaptığı makinelere bağımlı hale geldi. Teknoloji ilerledikçe özgürleştiğini sanıyor ama aslında zincirini daha da sıkılaştırıyor.
-
Ego Putu: Modern çağın en büyük putu belki de insanın kendi egosudur. “Ben yaparım, ben bilirim, ben hükmederim.” Oysa insan, kendi nefsiyle baş edemeyen bir varlıktır. Ama çağımızın ideolojisi, “kendi kendine yeterlilik” yalanıyla insanı kendisine tapar hale getirdi.
Görünmez İlahlar ve Sessiz Tapınma
Bugün bir üniversite amfisinde ders anlatan profesör, farkında olmadan pozitivizmin ilahlarına vaaz veriyor olabilir. Bir reklam panosundaki slogan, “Tüket, mutlu ol!” diyerek modern putlara çağrı yapıyor olabilir. Bir sosyal medya algoritması, insanı kendi nefsine kul yapıyor olabilir.
İşin en tehlikelisi, bu tapınmanın “sessiz” olmasıdır. İnsan putunun önünde secde ettiğini fark etmez. Çünkü o put artık taş veya ağaç değildir; ekran, marka, ideoloji ve para şeklindedir.
Kur’an’ın Uyarısı
Kur’an, cahiliye döneminde müşriklerin taşlara taptığını anlatırken aslında bize mesaj veriyordu: “Sakın siz de çağınızın putlarına kul olmayın.” Bugün Filistin’de, Yemen’de zulmü meşrulaştıran küresel sistemin temelinde de bu modern putlar vardır. Para için mazlum kanı dökülür, teknoloji putu uğruna insani değerler yok edilir, ego putu için milyonlarca insan feda edilir.
Oysa hakikat apaçık: Putlar hangi isimle anılırsa anılsın, sonunda yıkılacaktır. Firavun’un tanrılığı da, Nemrut’un ilah iddiası da çökmüştü. Bugünün putları da aynı akıbeti yaşayacaktır. Çünkü Allah’ın vaadi şaşmaz: Hakikat galip gelecek, batıl yok olup gidecektir.
3.Zulüm Coğrafyaları, Filistin’den Yemen’e
İnsanlık tarihi boyunca zulüm hep vardı. Firavun, Nemrut, Roma İmparatorları, Moğol istilaları… Her çağın kendi zalimleri, kendi kurbanları oldu. Ama bugünün zulmü farklıdır: Artık zulüm yalnızca tankla, topla, uçakla değil; medya ile, ambargo ile, diplomasi masalarıyla da yürütülüyor. Ve zulüm coğrafyaları arasında iki yer, insanlığın vicdanına en ağır yük olarak duruyor: Filistin ve Yemen.
Filistin, Asırlık Direnişin Kalbi
Filistin, yeryüzünde zulmün en çıplak yaşandığı topraktır. Sadece 1948’den bugüne değil, yüzyıllardır bu topraklarda işgal, sürgün ve katliam eksik olmadı. Ama 21. yüzyılın ortasında, canlı yayınlarla dünyanın gözü önünde çocukların, kadınların, yaşlıların katledildiği, hastanelerin bombalandığı, camilerin yıkıldığı bir başka yer yoktur.
Gazze bugün, modern çağın en büyük utanç belgesidir. Elektriği kesilmiş, suyu zehirlenmiş, ilaç ambargosuna alınmış bir topluluk; ama buna rağmen teslim olmamayı seçmiş bir halk… İşte Gazze’nin direnişi bu yüzden insanlığın kalbine dokunuyor. Çünkü Gazze, sadece topraklarını değil, aynı zamanda onurunu, imanını ve insanlığın şerefini koruyor.
Bugün Gazze’de bombaların altında yürüyen iman, işte bu ilahi vaadin canlı şahididir.
Yemen, Sessiz Çığlıkların Ülkesi
Dünyanın gözünden en çok saklanan zulüm coğrafyası ise Yemen’dir. Gazze’nin dramı ekrana taşınır, protestolara konu olur; ama Yemen, bilinçli bir sessizlikle görünmez kılınır. Oysa Yemen’de 2015’ten bu yana yaşanan, çağımızın en büyük insani felaketlerinden biridir.
Çocuklar açlıktan ölmekte, hastalıklar salgın gibi yayılmakta, ambargo yüzünden ilaç dahi bulunamamakta… Birleşmiş Milletler raporlarına göre Yemen dünyanın en ağır insani krizini yaşamaktadır. Ama küresel medya üç maymunu oynamaktadır. Çünkü Yemen’i ezen bombaların çoğu, Batı’dan satın alınan silahlardır; o bombaları atan uçakların çoğu, Batı üslerinden kalkmaktadır.
Ve işin daha çarpıcısı: Yemen halkı, tıpkı Filistin gibi, boyun eğmeyi reddettiği için cezalandırılmaktadır. Sömürge zincirlerini kırmak, bağımsız yaşamak, kendi kaderini tayin etmek istediği için hedef alınmıştır.
Zulüm Coğrafyalarının Ortak Kaderi
Filistin de, Yemen de aslında aynı zincirin farklı halkalarıdır. İkisinde de:
-
Mazlum halklar kendi onurları için direniyor.
-
Zalimler küresel sistemden destek alıyor.
-
Dünya sessiz, hatta çoğu kez suç ortağı.
-
En büyük acıyı masumlar – çocuklar, kadınlar, yaşlılar – çekiyor.
Ama asıl ortak nokta şudur: Her ikisi de, Allah’ın vaadinin sınandığı yerlerdir. Dünya gaflet içinde olabilir, zalimler güçlü görünebilir, mazlumlar zayıf düşebilir. Ama tarih şahittir ki zulüm devam etmez.
Firavun’un orduları da güçlüydü, Musa zayıf görünüyordu. Nemrut’un ateşi de büyüktü, İbrahim tek başınaydı. Ama sonuç hep aynı oldu: Hakikat galip geldi. Bugün Filistin ve Yemen’in mücadelesi de bu ilahi yasayı bir kez daha gösterecektir.
Vicdanların İmtihanı
Filistin ve Yemen sadece coğrafyalar değildir; aslında insanlığın vicdanıdır. Onlara bakınca şunu soruyoruz:
-
Gazze bombalanırken sustuk mu?
-
Yemen’de çocuklar açlıktan ölürken görmezden mi geldik?
-
Küresel düzenin zincirlerini kabullendik mi?
Eğer sustuysak, biz de bu zincirin parçasıyız. Çünkü zulüm karşısında sessizlik, zulmün ortağı olmaktır.
4.Sessizlik ve İnsanlığın Çöküşü
Zulmün kendisi kadar, hatta bazen ondan daha ağır olan şey, zulme karşı sessizliktir. Çünkü zalim tankıyla, topuyla, uçağıyla saldırır; ama onun cesaretini büyüten, arkasındaki sessiz çoğunluktur. İşte çağımızın en büyük trajedisi, zulmün küreselleşmesi kadar sessizliğin de küreselleşmesidir.
Sessizliğin Suçu
Gazze bombalanırken dünya ekran başında seyretti. Hastaneler yıkılırken sadece “kınama” bildirileri yayınlandı. Yemen’de çocuklar açlıktan can verirken, uluslararası toplum yardım yerine ambargo koydu. Bu durum aslında sessizliğin sıradan bir pasiflik olmadığını, bizzat bir suç ortaklığı olduğunu gösteriyor. Çünkü mazluma el uzatmamak, zalimin elini güçlendirmektir.
İnsanlığın Vicdan Krizi
İnsanlık bugün teknolojide zirveye çıktı. Akıllı telefonlar, yapay zekâ, uzay yolculukları… Ama ahlakta, vicdanda, merhamette dibe vurdu. Çünkü mazluma bakacak gözler köreldi, kulaklar sağırlaştı, kalpler taşlaştı.
-
Bir çocuğun cansız bedeni sahile vurduğunda birkaç gün konuşuldu, sonra unutuldu.
-
Bir hastane yerle bir edildiğinde birkaç gün protesto edildi, sonra gündem değişti.
-
Bir anne evladını enkaz altında kaybettiğinde birkaç fotoğraf çekildi, sonra o anne yalnız bırakıldı.
Bu unutkanlık, aslında modern çağın en büyük çöküşüdür: İnsan, insanı unuttu.
Sistematik Sessizlik
Sessizlik bireysel bir tercih değil, sistematik bir politikanın sonucudur. Küresel medya, zulmün çıplak yüzünü göstermemek için manipülasyon yapar. Uluslararası kurumlar, uzun raporlar yayınlayarak gerçeği eritir. Siyasiler, “denge” adı altında zalime göz yumar. Ve sıradan insanlar, bu oyunun figüranı olur.
İşte bu yüzden Gazze’nin çığlığı duyulmaz, Yemen’in gözyaşı görülmez. Çünkü dünya, “sessizlik konsensüsü” ile yönetilmektedir.
Çöküşün İşaretleri
İnsanlığın çöküşü, gökdelenlerin yükselmesiyle değil, vicdanların çökmesiyle ölçülür. Bugün:
-
Komşusu açken tok yatan toplumlar çoğaldı.
-
Çocukların kanı ucuz, silahların değeri yüksek oldu.
-
İnsan hakları kavramı, güçlülerin çıkarına göre eğilip bükülen bir slogana dönüştü.
Bu tablo, aslında medeniyetin dışarıdan parlak ama içeriden çürük olduğunu gösteriyor. Tarihte nice imparatorluklar böyle çökmüştü. Roma da, Endülüs de, Osmanlı da içeriden çürüdüklerinde yıkıldılar. Bugün de modern Batı medeniyeti, aynı çürümenin eşiğindedir.
Sessizliğe Karşı Sorumluluk
Sessizlik kader değildir. Her bireyin, her toplumun, her ümmetin bu zinciri kırması mümkündür. Bir söz, bir duruş, bir boykot, bir dua… Küçük görünen ama zalimin düzenini sarsacak eylemler… Çünkü zulüm, ancak sessizlik duvarı yıkıldığında yıkılır.
5.Dirilişin Umudu, Adaletin Dönüşü
Zincirler görünmez olsa da, putlar modernleşse de, zulüm coğrafyaları çoğalsa da; hakikat birdir: Adalet mutlaka geri döner. Tarih boyunca her karanlığın ardından bir aydınlık geldi, her zulmün ardından bir diriliş yaşandı. Çünkü Allah’ın vaadi budur:
“Allah, zaferi vaat etmiştir. Allah vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum 6)
Umudun Kaynağı İman
Gazze’de bombaların altında doğan bir çocuk, Yemen’de açlığa rağmen ayakta duran bir anne, işte dirilişin tohumudur. Onların elinde tank yok, uçak yok, servet yok; ama iman var. Ve iman, bütün modern silahların, bütün küresel zincirlerin ötesinde en büyük güçtür.
Bugün Gazze’deki direniş, sadece toprak mücadelesi değildir; insanlığın yeniden diriliş mücadelesidir. Yemen’deki sabır, sadece açlığa katlanmak değildir; adaletin geri dönüşünü müjdeleyen bir haykırıştır.
Adaletin Dönüşü
Adalet, yalnızca mahkeme salonlarında aranacak bir şey değildir. Adalet, yaşamın her alanında Allah’ın koyduğu dengeyi yeniden tesis etmektir. İnsanla tabiat arasındaki denge, zenginle fakir arasındaki denge, güçlü ile zayıf arasındaki denge… İşte bu denge bozulduğunda zulüm doğar.
Diriliş, işte bu dengeyi yeniden kurmaktır. Bu yüzden adaletin dönüşü, sadece bir siyasi değişim değil; aynı zamanda kalplerin dönüşümüdür. Kalpler merhametle dolduğunda, toplumlar adaletle dolacaktır.
Küresel Zincirlerin Kırılması
Adaletin dönüşü, aynı zamanda küresel sistemin görünmez zincirlerinin kırılmasıyla mümkündür. İnsanlık, paranın, teknolojinin, ideolojinin putlarını fark etmeli ve onlara secde etmeyi bırakmalıdır. Aksi halde özgürlük hayaldir.
Bir toplum IMF’ye boyun eğmekten kurtulmadıkça, tüketim kültürünün esiri olmaktan çıkmadıkça, medyanın manipülasyonlarını fark etmedikçe, gerçek bağımsızlık gelmeyecektir. Adaletin dönüşü, zihinsel devrimle başlar.
Mazlumların Duası
Adaletin en güçlü habercisi, mazlumların duasıdır. Bir annenin gözyaşıyla edilen dua, bir yetimin sessiz çığlığı, bir direnişçinin tekbirle haykırışı… Bunlar tarihin akışını değiştiren görünmez ordulardır. Firavun’un sarayını yıkan da, Nemrut’un ateşini söndüren de işte bu dualardı. Bugün de aynı dua, aynı inanç, aynı umut Filistin’de, Yemen’de yükselmektedir.
Dirilişin Müjdesi
Bugün dünya karanlık görünebilir. Medya yalanlarla dolu olabilir. Zalimler güçlü görünebilir. Ama tarihin yasası değişmez:
-
Zulüm baki değildir.
-
Sessizlik ebedi değildir.
-
Hakikat daima galip gelir.
Dirilişin umudu, işte bu gerçekte saklıdır. İnsanlık er ya da geç, zincirlerini kıracak, modern putlarını yıkacak, vicdanını yeniden keşfedecek. Ve adalet geri dönecek.
Son Sözüm şudur,
Gazze ve Yemen bize sadece acıyı değil, umudu da hatırlatıyor. Çünkü onlar en zor şartlarda bile direnişi, sabrı ve adaleti seçtiler. Onların direnişi bize şunu söylüyor:
“Dünya sessiz olabilir, zalimler güçlü olabilir. Ama Allah’ın vaadi haktır. Ve biz, adaletin dönüşünü göreceğiz.”
Erol Kekeç/19-20.05.2025/Sancaktepe/İST