11.06.2008
Ahmet KEKEÇ - STAR
Her şeye muhalefet edenler (AB’ye, demokratikleşmeye, uzlaşmaya, özgürlüklere, hukuk devletine, serbest piyasa ekonomisine, köprüye, baraja, otoyola, limana, her şeye...) Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminde TBMM’ye kontenjan tanınmasına da muhalefet ediyorlar.
Ne beklenirdi ki?
İdeolojik asabiyetle kalkışan Ahmet Necdet Sezer, ‘Solda Katılım Partisi’ Genel Başkanı Serruh Kaleli’yi ‘üye’ olarak atayabiliyor, ama ‘irade-i milliye’nin tecelli ettiği kurum olan TBMM ‘çeyrek üye’ bile atayamıyor.
Dikkatinizi çekerim; kurtuluş savaşını gerçekleştiren, Cumhuriyet’i kuran, Mustafa Kemal Atatürk’ü Cumhurbaşkanı seçen Meclis’ten söz ediyorum.
TBMM’ye kontenjan tanınmasına karşı çıkanlar (CHP ve bürokratik elit), Anayasa Mahkemesi’nin ‘bağımsız’ bir kuruluş olduğunu, birincil karakteri bağımsızlık olan kuruluşlara siyaset(çi) müdahalesinin yargıyı, özelde Anayasa Mahkemesi’ni siyasallaştıracağını öne sürüyorlardı.
Görünüşte doğru ve haklı bir gerekçe...
Bakalım öyle mi?
Anayasa yargısı organları, ‘mahkeme’ biçiminde örgütlenmişlerdir ama, bildiğimiz anlamda mahkeme değillerdir. Bu kurumlar, devlet tahakkümünü sınırlamanın meşru araçlarıdır; yani kazanılmış hakları ve hukuk devleti güvencelerini devletin (ve kimi zaman çoğunluk iktidarının) muhtemel tecavüzlerinden korurlar; korumaları gerekir.
Demek ki, Anayasa Mahkemesi, yapısı ve işlevi gereği basbayağı ‘politik’ bir
kurummuş.
Peki, Türkiye’deki anayasa yargısı organının ‘hukuk devleti güvenceleri’ karşısındaki pozisyonu nedir?
Tartışmamız gereken asıl konu bu bence.
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, bizdeki gibi, olağanüstü yetkilerle donatılmış ve kafasına göre kural ihdas eden yargı kurumlarına rastlayamazsınız.
Nerden bakarsanız bakın, karşımızda, kuruluşuyla, varlığıyla, kimilerine göre aldığı stratejik ve politik kararlarla (parti kapatma davalarını, 367’yi, anayasa değişikliğinin esastan görüşülmesini buna örnek gösterebiliriz) spekülatif ve bazen de ‘sorun üreten’ bir kurum var.
Mustafa Erdoğan hocamın da belirttiği gibi, Türkiye’de hukuk fikri/nosyonu yeterli olmadığı, hukukun ‘haklarla olan bağlantısı unutulduğu ya da yok sayıldığı için, Anayasa Mahkemesi, ‘hukuk devleti güvenceleri’ni hiçe saymak pahasına, kendisinde ‘kural ihdas etme hakkı’ görebilmektedir.
Mesela, bir eski Anayasa Mahkemesi Başkanı (Ahmet Necdet Sezer) öncelikle ‘haklarla ilgili olması gereken başörtüsü meselesinin, Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarına göre çözüme kavuştuğunu söylüyordu.
Bu konuda artık düzenleme yapılamazmış.
Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin kararları yerine göre ‘dogma’ hüviyeti de taşıyabiliyormuş.
Bir şeyin (üstelik hukuk devleti güvenceleri kapsamında olması gereken bir şeyin) Anayasa’yla bağdaşıp bağdaşmadığını belirleyecek olan Anayasa Mahkemesi’nin ‘değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ kuralları mıdır?
Bir anayasa yargısı organı, kendisini ‘yasama organı’ yerine koyup kural ihdas edebilir mi? Bu kuralı ‘yerleşik’leştirebilir mi?
Nasıl bir hukuk mantığıdır bu?
Demek ki, Türkiye’deki anayasa yargısı organının hukuk devleti güvenceleri karşısındaki pozisyonu hiç de iç açıcı değilmiş...
Peki, TBMM’nin seçim sürecine dâhil edilmesi bu sorunu çözer mi?
İşin ‘halk iradesi’ boyutunu tartışmayı zül addediyorum.
Elbette üye seçiminde TBMM’ye de kontenjan tanınmalıdır...
Hemen. Şimdi. Hiç vakit geçirmeden!
Ahmet kekeç
star gazetesi
Bu Blogda Ara
12 Haziran 2008 Perşembe
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!