Uluslararası Hukuk mu, Ulusal Egemenlik mi?
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası, Türkiye’nin hukuk düzeni açısından son derece kritik bir meseleyi gündeme getirmektedir: Uluslararası anlaşmaların iç hukuka üstünlüğü. Ancak bu düzenleme, ulusal egemenlik açısından büyük riskler taşımakta ve Türkiye’nin hukuk sisteminin dış etkenlere karşı ne derece savunmasız olduğunu göstermektedir.
Bu yazıda, Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasının detaylarını inceleyerek, Türkiye’nin bağımsız karar alma mekanizmalarının nasıl zayıflatıldığını, küresel güçlerin bu düzenlemeyi nasıl kullandığını ve ülkemizin hukuki işgal sürecine nasıl sürüklendiğini örneklerle açıklayacağım.
1. Anayasa’nın 90. Maddesi: Uluslararası Anlaşmaların Üstünlüğü
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası şöyle der:
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
Bu hüküm, uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile Türk kanunları arasında bir çelişki oluştuğunda, uluslararası sözleşmelerin esas alınacağını belirtir.
İlk bakışta demokratik ve hukukun üstünlüğünü savunan bir düzenleme gibi görünse de, gerçekte Türkiye’nin yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığına doğrudan bir darbe niteliğindedir. Çünkü uluslararası anlaşmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından değil, çoğunlukla dış baskılarla ve hükümetlerin inisiyatifiyle onaylanmaktadır. Bu durum, hukuki işgalin temel taşlarından biridir.
2. Hukuki İşgalin Mekanizması
Türkiye’de bir yasa yapıldığında, bu yasa halkın iradesini temsil eden TBMM tarafından kabul edilmek zorundadır. Ancak uluslararası anlaşmaların iç hukuka üstün olması demek, Türkiye’de yapılan yasaların bir anlamda geçersiz sayılması anlamına gelir.
Bunun nasıl işlediğini adım adım inceleyelim:
1. Küresel Güçler ve Uluslararası Örgütler
Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği (AB), NATO ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi uluslararası örgütlerin baskısı altında hareket etmek zorunda bırakılmaktadır.
Bu örgütler, belirli hukuk normlarını dayatarak Türkiye’nin iç hukukunu şekillendirmeye çalışmaktadır.
2. Uluslararası Anlaşmaların Dayatılması
Türkiye, uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve ekonomik anlaşmalara zorla taraf olmaktadır.
Bu anlaşmalar çoğu zaman halkın ve TBMM’nin iradesine aykırı şekilde, siyasi ve ekonomik baskılarla kabul ettirilmektedir.
3. Yerli Hukukun İşlevsiz Hale Getirilmesi
Türkiye’de bir yasa çıkarıldığında, eğer bu yasa uluslararası bir anlaşmaya aykırıysa, mahkemeler doğrudan uluslararası hukuku esas almak zorundadır.
Böylece, Türkiye’nin hukuk sistemi yabancı mahkemelerin ve uluslararası kuruluşların etkisine açık hale getirilmektedir.
3. Örnekler Üzerinden Değerlendirme
3.1. İstanbul Sözleşmesi ve Aile Yapısına Müdahale
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi bahanesiyle Türkiye’ye dayatılmış bir uluslararası anlaşmaydı. Ancak uygulamada:
Türk aile yapısını hedef alan düzenlemeler içeriyordu.
Cinsiyetsizleşmeyi teşvik eden bir hukuki çerçeve sunuyordu.
Mahkemeler, Anayasa’nın 90. maddesine dayanarak İstanbul Sözleşmesi’ni yerel yasalardan üstün tuttu.
Sonuç olarak, Türkiye bu anlaşmadan çekilmek zorunda kaldı ancak benzer mekanizmalarla yeni anlaşmalar dayatılmaya devam edilmektedir.
3.2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararlarının Bağlayıcılığı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’ye karşı sık sık kararlar almaktadır. Ancak bu kararlar, Türkiye’nin egemenliğini hiçe sayarak iç hukuk düzenlemelerinden üstün tutulmaktadır.
Örnek:
FETÖ ve PKK bağlantılı kişilerin AİHM’ye başvuruları sonucunda, Türk mahkemeleri Anayasa’nın 90. maddesi gereği bu kararları uygulamak zorunda kalmaktadır.
Türkiye’nin güvenliği ve milli çıkarları göz ardı edilerek, dış müdahaleler hukuki bir zemine oturtulmaktadır.
Bu durum, hukuki işgalin en somut göstergelerinden biridir.
4. Ekonomik ve Hukuki Bağımsızlık Erozyonu
Anayasa’nın 90. maddesi sadece siyasi ve hukuki konularla sınırlı kalmamaktadır. Ekonomik bağımsızlık açısından da büyük riskler taşımaktadır.
Dünya Bankası, IMF ve AB ile yapılan ekonomik anlaşmalar, uluslararası hukuk kapsamında olduğu için Türkiye’nin ekonomik karar alma mekanizmalarını kısıtlamaktadır.
Yerel kalkınma politikalarının belirlenmesi yerine, küresel finans kuruluşlarının dayattığı ekonomik reformlar zorunlu hale getirilmektedir.
Bunun sonucunda, Türkiye kendi ekonomik çıkarlarını gözeten kararlar almak yerine, dış yönlendirmelerle hareket etmek zorunda kalmaktadır.
5. Çözüm: Hukuki Bağımsızlık İçin Ne Yapılmalı?
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası derhal kaldırılmalı ya da yeniden düzenlenmelidir.
Çünkü:
Ulusal egemenlik, halkın seçtiği meclis tarafından belirlenmelidir.
Türkiye’nin iç hukukunun dış baskılarla şekillendirilmesi kabul edilemez.
Uluslararası anlaşmaların, yerel yasaları geçersiz kılmasına izin verilmemelidir.
Ayrıca, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalara taraf olma süreçleri sıkı denetime tabi tutulmalı ve halkın onayı alınmalıdır.
Ulusal Egemenliğimizi Geri Kazanmalıyız
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası, Türkiye’nin bağımsızlığını zedeleyen bir hukuki işgal mekanizması olarak işlev görmektedir.
Eğer bu düzenleme devam ederse,
Türkiye’nin hukuk sistemi uluslararası kuruluşların ve mahkemelerin kontrolüne girecektir.
Milli irade zayıflayacak, TBMM’nin yetkileri anlamsız hale gelecektir.
Ülkenin ekonomik ve sosyal politikaları yabancı devletler ve örgütler tarafından belirlenecektir.
Bu nedenle, Türkiye hukuki bağımsızlığını yeniden kazanmak için Anayasa’da ciddi değişiklikler yapmalı ve uluslararası baskılara karşı güçlü bir duruş sergilemelidir.
Ulusal egemenlik, ancak kendi hukuk sistemimize ve değerlerimize sahip çıkarak korunabilir!
Bahadır Hataylı/28.12.2024 /Ümraniye /İST