GAZZE’DE yanan sadece çocuklar değil biziz usta...
Sokaklarda yürüyorsun… Etraf sakin… Bir kafede insanlar kahvelerini yudumluyor, çocuklar oyun oynuyor, telefon ekranlarında bir sonraki tatilin planı yapılıyor. Ama bir başka yerde – Gazze’de – çocuklar gökyüzüne bakamadan toprağa giriyor. Bir yerden bomba düşüyor, başka bir yerden çığlık yükseliyor. Yetmiş yıllık acı, bugün yeniden sahneleniyor. Ve sen hâlâ yürüyorsun usta. Sahi, biz ne yaptık da bu kadar karardık?
Artık bu karanlık gece değil sadece; bu karanlık, sabahların içine sızmış bir gecedir. Ne güneş aydınlatıyor içimizi, ne de yıldızlar şefkatle göz kırpıyor. Çünkü içimiz yanmış, çünkü içimiz çürümüş.
Gazze yanıyor ama biz değilmişiz gibi yaşıyoruz. Hatta bazılarımız "Gazze'de de çocuklar ölüyorsa bu savaşın gereğidir" diyor. Bir füzeyle Ukrayna’daki hastane vurulunca tüm Avrupa ayağa kalkıyor: “Bu bir savaş suçudur!” diyorlar. Ama aynı Avrupa, Gazze’de binlerce çocuğun ölümüne gözlerini kapıyor: “İsrail’in kendini savunma hakkı var” diyorlar.
Bu ne yaman çelişki usta! Bu ne vicdansız bir sahne! Bu nasıl bir ikiyüzlülük tiyatrosu!
Ama bu sadece Batı’nın değil, bizim de çöküşümüz. Artık merhamet gözümüzü terk etti, kalbimizde insaniyet susuzluktan çatladı.
"Usta, biz ne yaptık?" diye sorma. Çünkü cevabı zaten içimizde saklı:
Biz her gün haberlerde ölen çocukları gördük, ama yemeğimizi ağzımızdan düşürmedik. Biz sokakta gülerek yürüdük, ama bir annenin gözyaşına dokunmadık. Biz sosyal medyada ağlayan çocuğun fotoğrafını paylaştık ama o çocuğun sesini duymadık.
Sadece görür gibi yaptık, duyar gibi yaptık, hisseder gibi yaptık…
Ve işte, asıl budur insanlığın sonu, hissedemez hale gelmek!
GÜNEY Afrika'da ışık, Avrupa'da Karanlık
Dedik ya, her yer karardı sanıyorsun ama Güney Afrika’da siyah yüzlü çocukların alnından bir nur parlıyor. Çünkü onlar rengiyle değil, vicdanıyla aydınlatıyor insanlığı. Onlar Gazze’deki acıya "bizden değildir" demiyor. Onlar yürüyüş yapıyor, haykırıyor, gözyaşı döküyor.
Ama beyaz efendiler sessiz. Medeni geçinenler suskun. Vicdan, derilerinin altında küflenmiş gibi… Onlar beyaz değil; onlar belki de karanlığın ta kendisi.
Kur'an ne diyordu
"Vay onların haline ki onlar ölçüde hile yaptılar...."
Ölçü ve tartı deyince aklına kantar gelmesin usta. Bu, sadece pazarda yapılan hile değil. Bu, en çok adalette yapılan hile. Bu, Gazze için bir gözyaşı dökmeyip Ukrayna için konferanslar düzenlemek. Bu, Yemen’de açlıktan ölen çocukları görmezden gelip Paris’teki bir bombayı insanlık dramı diye sunmak.
Batı’nın terazisi bozuk usta. Ama biz de o teraziyi alkışlıyoruz. Onların CNN’ine, BBC’sine inanıyoruz. Bizim terazimiz de eğildi artık.
GAZZE değil, asıl yanan biziz
“Gazze yanıyor usta” diyoruz ama asıl yanan biziz.
Çünkü:
Biz suça ortak olduk sessizliğimizle.
Biz zalime hizmet ettik konforumuzla.
Biz sustukça bir başka çocuğun mezarını kazdık.
Duyarsızlık bir yangındır usta. Ve bu yangın artık sadece Gazze’yi değil, kalbimizi, ahlakımızı, onurumuzu da küle çevirdi.
Bugün su değil ateşle yıkanıyoruz. Ne Nil’in suları, ne Fırat’ın dalgaları bu karanlığı temizleyemez. Çünkü bu ne zeytin karası, ne de kömür… Bu yürek karasıdır.
Bu karanlığı ne deterjan çözer, ne propaganda. Bu karanlığı ancak bir tevbe arındırır. Ama tevbe etmek için önce utanmak gerekir.
Kime dua ediyoruz, kime yakarıyoruz ?
Soruyoruz: "Neden Allah yardım etmiyor?"
Oysa Allah Kur’an’da çok açık söylüyor:
"Size hakikati görecek kadar zaman vermedik mi? Uyarıcı da geldi. Artık yakarışınız fayda vermez." (Fâtır /37)
Yakarış fayda etmez çünkü:
Biz Gazze’yi unutup tatile çıktık.
Biz mülteci çocuklarla alay ettik.
Biz adaleti değil, ekran gösterilerini alkışladık.
Biz zalimle aynı sofraya oturduk.
Bugün çağırdığımız dostlar kim? Paranın dostluğu mu? Gücün, konforun dostluğu mu? Onlar şimdi neredeler? Allah bize diyor ki: “Çağırın bakalım o dostlarınızı, hadi kurtarsınlar sizi!”
Yaşayan ölüler ülkesi
Artık yaşayan ölüler gibiyiz. Damarlarımızda kan değil, çıkar akıyor. Kalbimizde sevgi değil, gösteriş dolaşıyor. Vicdan, dolapta unutulmuş bir eşya gibi küflenmiş.
Biz öldük usta, farkında değiliz. Nefesimiz gidiyor ama ruhumuz bitmiş. Çünkü bir çocuk ağladığında duymuyorsak, gözyaşı akıtan bir anneye kayıtsız kalıyorsak, biz çoktan cehenneme doğru yol almışız.
Bir söz söyle ki vicdanları tarumar etsin be usta...
Yeter artık bu karanlık usta. Bize bir ültimatom ver:
Ya uyanacağız ya da hep birlikte yanacağız!
Ya susan diller uyanacak ya da tüm insanlık yok olacak!
Ya Gazze’nin çığlığına ses vereceğiz ya da kendi çığlığımızı duyamayacak kadar sağır olacağız!
Bize de ki:
“Ey insanlar! Allah’ın adaletine dönün! Adalet; Arap’ın, Türk’ün, Batı’nın değil, Allah’ın adaletidir. O’na sarılın, yoksa birlikte çürürsünüz.”
Gazze’de yanan sadece çocuklar değil. Gazze’de yanan sadece binalar değil. Gazze’de yanan, bizim insanlığımızdır.
Ve asıl cehennem, ölenlerin değil, hissedemeyenlerindir!
Gazze bizim son aynadır usta. Ya o aynada kendimizi görürüz… Ya da o ayna paramparça olur ve geriye bakacak yüzümüz kalmaz!
Şimdi soruyorum tekrar usta: “Ne yaptık biz?”
Ne yapacağız?”
Erol Kekeç/28.05.2025/Sancaktepe/İST