Bu Blogda Ara

6 Temmuz 2025 Pazar

Hakikat ve Batıl Arasındaki Savaş

Bir Tefekkür 

İnsanın doğasında, arayış ve sorular vardır; hayatın anlamını, varoluşunu, eylemlerinin sonuçlarını sorgular. Bu soru ve sorgulamalar, insanın en temel özelliklerinden biridir. Sebe Suresi'nde de bahsedilen hakikat ve batıl arasındaki mücadele, insanın içsel yolculuğunda karşılaştığı en büyük ve sürekli savaşlardan biridir. Ayetler, gerçeğin kesin zaferini, batılın her zaman çöküşünü vurgularken, insanın doğru yolu ararken karşılaşacağı engelleri de gözler önüne seriyor.

Bu yazıda, Sebe 47-49 ayetlerine odaklanarak, hakikat ve batıl arasındaki ilişkiyi, insanın bu yolda karşılaştığı bahaneler ve zihinsel engelleri, Allah’ın hidayet ve azap mesajını sorgulayıcı bir bakış açısıyla detaylı bir şekilde ele alacağız. Bu yazı, derin bir tefekkür, öğüt, ve uyarı mesajı taşır. Yazının amacı, bu ayetlerin günümüze ne kadar derin bir çağrıda bulunduğunu ve bireylerin, toplumsal yapıların bu mesajları nasıl anlaması gerektiğini açıklığa kavuşturmak olacaktır.

"Sebe 47-49" Ayetlerinin Temel Mesajı

Bu ayetlerin ilk kısmı, Allah'ın gönderdiği mesajları doğru bir şekilde aktaran peygamberin, ücret ve çıkar için hareket etmediğini vurgulamaktadır. Bu, nefsin arzularına ve dünya çıkarlarına bağlı bir yaklaşım değildir. Peygamberler, yalnızca Allah’ın iradesini aktarmak için varlardır ve hakikat onların en temel amacı ve varoluşudur.

Ayetlerin devamında, hakikat ve batıl arasındaki zıtlık açıkça ortaya konmaktadır. Hak geldiğinde, batıl asla gerçek bir karşılık oluşturamaz. Batıl, yalan ve yanıltıcı her şey gibi geçici ve geçersizdir. Allah’ın gerçekleri karşısında batıl her zaman yok olmaya mahkûmdur.

Rüya gibi gelen geçici zevklerin ardında bir gölge olduğunu anlamak, insanın farkındalık seviyesini yükseltir. Ve nihayetinde, suçluların, Rablerinin huzurunda boyunlarını bükerek, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik” dedikleri an, kötülerin pişmanlık duyacağı ama geç kalacakları o anı ifade eder.

Gerçek ve Batıl Arasındaki Çatışma

Hak ve batıl, her zaman iki karşıt kutup olmuştur. Bir insanın gerçek ile yüzleşme süreci de bazen bu iki kutup arasında gidip gelir. Batıl, insanları aldatmaya, yanıltmaya, huzurdan uzaklaştırmaya çalışırken; hakikat, insanı sadece huzura götürmekle kalmaz, onu doğruya yönlendirir. Batıl, çoğu zaman görsel ve duygusal aldatmacalarla, insanları meşgul eder. Ve bu meşguliyet, insanı gerçekten uzaklaştırır. Tıpkı, dünya hayatının geçici zevklerine kapılıp, sonuçlardan habersiz kalmak gibi.

Ayetler, batılın yok olmaya mahkûm olduğunu net bir şekilde belirtir. Gerçek, zamanın testinden geçer, dayanır, ama batıl geçici olarak var olsa da sonunda kesin olarak yıkılacaktır.

Bu bağlamda, insan her zaman doğruyu ararken, yanlış yönlendirmelere karşı temkinli olmalıdır. Duygusal, maddi veya geçici arayışlar, insanı batılın tuzağına düşürür. İnsan, batılın maskesini görmekte zorlanabilir çünkü batıl çoğu zaman güzel bir yalan gibi gelir.

Gerçek ve Yanılgı Karşısında İnsanların Bahaneleri

İnsanın varoluşu boyunca karşılaştığı en büyük engellerden biri kendini kandırma ve bahane üretme yeteneğidir. Ayetlerde, batıla saplanmış ve gerçeği reddeden kişilerin pişmanlık anındaki halleri anlatılmaktadır. İnsan, dünya hayatında işlediği hataları ya da yanlışları fark ettiğinde, o an geri dönüşün mümkün olmadığını kabul eder. Bu noktada da insanın zihinsel engelleri ve ürettiği bahaneler devreye girer.

"Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, Salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız" diyen suçlular, aslında geç kalmışlardır. Bu insanlar, ömürlerini batılın peşinden koşarak geçirmişlerdir. Ancak ölüm ve ahiret gerçeğiyle yüzleştiklerinde, pişmanlıkları ne kadar derin olursa olsun, geç kalmışlardır.

Bahane üretmek, insanın içsel huzursuzluğunun ve sorumluluk almak istememesinin dışa yansımasıdır. Batıl, her zaman bir mazeret bulur. Örneğin, "bunu yapmadım çünkü…", "şunu başaramadım çünkü…" gibi cümleler, insanın gerçek sorumluluğundan kaçma çabasıdır.

Bu ayetler bize şunu gösteriyor ki: Bahaneler, insanın sadece zihinsel kısıtlamalarıdır ve Allah’ın gerçekleri karşısında hiçbir geçerliliği yoktur. İnsan, gerçekle yüzleşmeli ve sorumluluk almalıdır.

Hidayet ve Azap-Allah’ın Kararı

İnsana, yaşamında en büyük seçimi yapma fırsatı verilir. Bu seçim hidayet ile sapma arasında bir tercihtir. Ayetler, Allah’ın hidayet ve azap kararının kesinliğini ortaya koyar. Allah, hidayetini dilediğine verir, ancak azap, inkarcılar ve suçlular için kaçınılmazdır. Bu noktada, hidayet bir lütuf iken, azap ise bir adalet gereği olarak işlenir.

Allah’ın hidayetini almak, yalnızca ruhsal bir kabul değil, aynı zamanda insanın yaşamına yansıyan bir eylem gerektirir. Gerçek inanç, kalpteki kabul ile başlar ama ancak salih amellerle tamamlanır. Ayetlere secde etmek, Rabbe hamd etmek, ibadetler ve ameller yalnızca dışsal davranışlar değil, içsel bir dönüşümün, ruhsal olgunlaşmanın da göstergesidir.

Duyarlı ve Sağlıklı Bir Yola Çağrı

İnsanın batılın tuzağından kurtulup, hakikate yönelmesi için gereken ilk adım farkındalıktır. Farkındalık, insanın kendi içindeki gerçekle yüzleşmesi demektir. Allah’ın mesajlarını yalnızca duymak değil, anlamak ve hayatımıza uygulamak gerekmektedir. İnsanın günlük yaşamında karşılaştığı zorluklar ve bahaneler, ona sınavlar sunar. Bu sınavlar, kişinin inancını ve ahlakını test etmek için vardır.

Bir insan, yalnızca gerçekten arayışta olduğunda, batıl yavaşça yok olur ve hakikat ışığı, karanlıkları aydınlatır. Gerçek, bir zamanlar zor gibi görünse de, sonunda tek başına kalıcı olur. Batıl, geçici zevklerin peşinden gitmenin ötesinde, insanı manevi yozlaşmaya sürükler. Secde, hamd, ve tezkiye gibi ibadetler, insanın ruhunu arındırır ve doğru yolu bulmasına yardımcı olur.

Sebe Suresi’nin 47-49 ayetleri, hakikat ve batıl arasındaki mücadelenin sonsuzluğunu gözler önüne serer. İnsanın ruhsal yolculuğu, doğru yolu bulma çabası, sürekli bir test ve sınavdır. Batıl her zaman cazip ve aldatıcı olabilir, ama gerçek, zamanla her türlü yanlışın üstesinden gelir. İnsan, gerçeği görmek ve ona teslim olmak zorundadır. Bu teslimiyet, sadece sözde değil, amelde de olmalıdır. Azap, ancak gerçeği reddedenlere gelir; hidayet ise salih amellerle örülür.

Bahadır Hataylı/01.07.2025/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!