Dikkatli olun! Bu çağda en tehlikeli düşman, elinde silah olan değil, gözyaşlarını silerken sizi izleyen, kurban rolünü oynarken kurbanları kurban eden, kendi yarattığı yangında en önde "su getirin!" diye bağırandır. Bu bir oyun değil, bu insan aklının ve vicdanının köleleştirilme operasyonudur. Adına mağduriyet tiyatrosu diyoruz. Ve bu tiyatronun başrol oyuncuları, soysuzlardır.
Bakın kardeşim,
Dünyada bir düzen kurulmuş. Bu düzenin şifrelerini çözmeden ne yaşadığımızı anlayamayız. Önce sorun yaratılır, sonra o sorunun yaratıcıları "mağdur" rolüne bürünür. Ve sonrasında siz, tüm iyi niyetinizle onlara omuz verirsiniz, para gönderirsiniz, kapınızı açarsınız, duygularınızı onların acıklı sahnelerine bağışlarsınız. Ama farkında değilsinizdir: O kapıyı siz açtığınızda içeri sadece bir "mazlum" değil, soyunuzu kurutacak bir ideolojinin, bir ahlaksızlığın, bir emperyalist programın ajanı girer.
Bu bir komplo teorisi değil. Bu yaşanmışlığın ta kendisidir. Hatırlayın...
Siyonizm'in Kurban Maskesi
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, dünya kamuoyunun en çok duygusal yatırım yaptığı konu ne? Yahudilerin mağduriyeti. Evet, insan olan hiç kimse bir topluluğun katledilmesini meşrulaştıramaz. Ama sorun şu: Bu gerçek acı, yıllar sonra bir başka halkın imha edilmesini meşrulaştırmak için kullanıldı. Filistin halkı katledilirken, tankların üstünde ağlayan İsrail askerleri dünyanın duygularına oynayarak, “Biz acı çektik, şimdi güvenliğimizi sağlamak için her şeyi yapabiliriz” demeye başladı.
Oysa o "acının arkasından doğan kibir, vicdanı köreltti. O kibir şimdi, Gazze'de çocukları öldürüyor. Ve dünya, hâlâ 1940'ların Yahudi mağduriyetine ağlarken, 2025'in Gazze şehitlerini görmüyor. İşte mağduriyetin suistimali tam da budur.
NATO'nun Müdahale Gözyaşları
Bosna'da müdahale etmediler. Ruanda'da kıl kıpırdatmadılar. Ama Irak’a gelirken, “Halk acı çekiyor, Saddam bir diktatör, özgürlük getireceğiz!” dediler. Gözyaşları döktüler. Ama o gözyaşları, petrol kuyularını yıkayacak kadar boldu. Onların gözyaşı değil, o mazlumların kanıydı sahnede parlayan.
Bugün Ukrayna’da da benzerini görüyoruz. NATO medyası, sanki gökten düşmüş melekler gibi Ukraynalı askerleri kutsuyor. Peki Yemen'de neden kimseyi kutsamıyorlar? Çünkü Yemen, Batı’nın çıkarını temsil etmiyor. Demek ki mağduriyeti değil, işlerine geleni kutsuyorlar. Bu da demektir ki: Bu bir kurgu!
Mağduriyetin Soysuz Ruhları
Soysuz dediğimiz kişi, soyunu inkâr eden değil sadece; karakterini, ahlakını, kökünü satılığa çıkarmış olan kişidir. Ve bu kişiler bugün, her yerde var. Evet, yaşadığı topraklarda bir sorun yaratır, sonra o sorunun tam ortasında poz verir: "Bakın bana ne oldu!" der. Ardından destek ister. Alır. Sonra gelir, sana dişini gösterir.
Suriye'de bunu yaşadık. İç savaş başladığında gelenler arasında gerçekten mağdur olanlar vardı. Ama aynı zamanda gelenlerle birlikte, Türkiye'nin iç dinamiklerini değiştirmeye çalışan, istihbarat bağlantılı, mezhep fitnesi güden, suç şebekeleri kuran unsurlar da geldi.
Ve sen "aman insanlık ölmesin" diyerek herkesi o safa koydun. Ama o sırada kimlik değişti, toplum değişti. Asayiş değişti. Dil değişti. Ve şimdi kendi ülkesinde tanınmaz hale gelen insanlar mağduriyetin yeni mağdurları oldu.
Kendi Yangınını Yakanlar
Bakın, bugün Avrupa'da öyle örgütler var ki, önce kendi içlerinde şiddeti körükler, sonra o şiddet karşısında “bizi dışlıyorlar, bize baskı yapıyorlar” diye dünyaya feryat ederler. Bu feryatlar medya aracılığıyla duyurulur. Farkında olmadan zalime yardım edersiniz.
Tarih boyunca bu yöntem kullanıldı. Önce sorun yarat, sonra ağla, sonra gelen yardımı ideolojik veya siyasi çıkarına göre kullan. İşte bu, soysuzların mağduriyet koreografisidir.
Güncel Bir Yalan-LGBT Mağduriyeti
Bir bireyin tercihlerine saygı duymak, insan olmaktır. Ama bunu küresel bir projeye dönüştürmek, ideolojik bir yayılmacılık ve çocuklara yönelik propaganda ile bir dayatmaya dönüştürmek, özgürlük değil, sömürüdür.
Bugün LGBT kisvesi altında yapılan pek çok faaliyet, “biz dışlanıyoruz, baskı görüyoruz” sloganıyla başlıyor. Ardından devletlere baskı yapılır, fonlar sağlanır, okullara programlar dayatılır. Sonuçta aile kavramı çökertilerek, toplumun temel taşları yerinden oynatılır. Bu da bir başka sahte mağduriyet örneğidir.
Psikolojik Sömürü Dönemi
Soysuzlar artık sadece devletlerde değil, bireylerde de sahne alıyor. Bir birey size gelir, "ben acı çektim" der. O kadar içli anlatır ki, gözünüzde birden meleğe dönüşür. Ama sonra bakarsınız, o kişi çevresindekileri sömürüyor, her ilişkisini kendi menfaati üzerine inşa ediyor, acısını bir güç haline dönüştürmüş. Acı çekmek, ahlakın kanıtı değildir. Acıyı ne yaptığınız önemlidir.
Bir kişinin acısı, ona haklılık değil, sadece dikkat kazandırır. Ama o dikkat bir silah gibi kullanılıyorsa, burada bir ahlak sorunu vardır.
Uyanın! Gerçek Mağdurlar Sessizdir
Bakın etrafınıza. Gerçekten acı çekenler konuşmaz. Ağlamaz. Hikâyesini her gün anlatmaz. Göstere göstere sahneye çıkmaz. Onlar susar, ama gözleri konuşur. İşte o gözlerdir sizin dikkatinizi hak eden.
Ama ekranlarda, kürsülerde, sosyal medyada en çok bağıranlar, en çok öykü paylaşanlar, en çok fon toplayanlar... bunlar genellikle mağduriyetin tüccarlarıdır. Ve bu tüccarların soyu yoktur. Çünkü kendi soyunu, yani insanlığı, yani vicdanı çoktan satmıştır.
Ne Yapmalı?
Her mağduriyet anlatısını analiz edin. Duyguya değil, veriye bakın. Bir acının ardında kim ne kazanıyor, ona odaklanın.
Kurbanlaştırılan figürleri kim parlatıyor? Medya neden birine sürekli spot ışığı tutuyor? Bu bir PR çalışması mı?
Gerçek mağdurlarla tiyatrocuları ayırın. Sessiz kalanlara kulak verin.
Her ağlayana mendil uzatmayın. Belki o mendili sizden alıp sizi boğmak için kullanacak.
Kendi acınıza sahip çıkın. Başkalarının trajedileriyle büyülenip kendi yaranızı unutmayın.
Tilkilere Bekçilik Yaptıranlar
Dünya bugün, tilkileri bekçi yapmış bir kümes gibi. Tavuklar, korkudan ses çıkaramıyor. Horozlar, susturulmuş. Tilkiler kürsüde nutuk atıyor. "Sizi biz koruyacağız" diyor. Ve her gün bir tavuk eksiliyor.
Bu çağ, sahte mağduriyetlerin, soysuz kurguların, ahlaki çöküşün çağından başka bir şey değil. Ve bu çağda uyanmayan herkes, kendi soykırımına alkış tutmuş olur.
Ey insanlık,
Duygularınızı çalanlara değil, size sessizce bakanlara bakın. Çünkü hakikat bağırmaz. Hakikat parlamaz. Hakikat sahneye çıkmaz. Ama hakikat, her zaman oradadır.
Ve unutmayın:
Soysuzların mağduriyet oyununa kanan toplumlar, kendi sonlarının zeminini hazırlarlar.
Erol Kekeç/19.05.2025/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder