Bu Blogda Ara

21 Ocak 2025 Salı

Toplumsal Çöküşün İşaret Fişekleri-Cinnetin Sesi ve Sessizliği


Kıymetli kardeşlerim, bugün ele alacağımız mesele, ne sadece sokaklarda bağırarak türkü söyleyen insanların artışı ne de toplumun bir köşesinde sessizce büyüyen rahatsızlık. Bugün konuşacağımız konu, toplumun kalbinde yükselen bir çığlık: Çöküşün ayak sesleri.

Her gün geçip gittiğimiz çarşılarda, sokaklarda, hatta mahalle aralarında karşılaştığımız görüntüler, artık sıradan bir manzara olmaktan çıkıp derin bir sorun yumağına işaret ediyor. Bağırarak türkü söyleyenler, aniden horon tepmeye başlayanlar, hiç durmadan gezenler… Bu insanlar neden böyle? Bu eğlencenin, dışa vurulan coşkunun, hatta kontrolsüz hareketlerin ardında nasıl bir gerçek yatıyor? Daha da önemlisi, bu görüntüler, toplumun derinlerinde nelerin kaynadığını gösteriyor?

Bu yazıda, bu tür davranışların arka planına inerek, toplumsal cinnetin ekonomik sıkıntılar, ahlaki çöküntü, aile yapısının bozulması, uyuşturucuya yönelim, gasp, yalan ve hırsızlık gibi birçok etkisini kapsamlı bir şekilde irdeleyeceğiz. Sadece yüzeydeki belirtilere değil, bunların arkasındaki sebeplere ve çözüm yollarına odaklanacağız.

Bir Toplumun Nabzı-Sokaklarda Bağıran Türküler

Bağırarak türkü söyleyen insanların artışı, ilk bakışta basit bir olay gibi görünebilir. Ancak bu davranış, toplumsal bir alarmdır. Sokaklarda bu şekilde dışavurumlarda bulunan insanlar, genellikle iki uç durumda olabilirler: ya kontrolsüz bir mutluluk haliyle, tüm toplumsal kuralları hiçe sayarak kendilerini dışa vururlar, ya da derin bir içsel sıkıntının dışavurumu olarak bu şekilde davranırlar.

Bir düşünün: İnsan neden sokakta bağırarak şarkı söyler? Eğlenmek mi, dikkat çekmek mi, yoksa içinde biriken bir öfke ya da çaresizlikten kurtulmak mı? Aslında bu soruların her biri, bu davranışların altında yatan temel sorunları işaret ediyor. Çünkü toplumsal düzende bireyler, genelde sınırlarını bilir. Ancak bu sınırların yıkılması, toplumsal düzenin çöküşüne ve bireylerin kontrolsüz bir hal almasına neden olur.

Ekonomik Sıkıntılar-Çatlakların Derinleştiği Yer

Toplumun alt tabakasındaki ekonomik sıkıntılar, bu tür davranışların temel nedenlerinden biridir. İnsanlar, borçlarla boğuşurken, faturalarını ödeyemez hale gelirken ya da günlük yiyeceğini bile karşılamakta zorlanırken, bu baskıyı bir şekilde dışa vurma ihtiyacı hissederler.

Örneğin, Türkiye gibi ülkelerde giderek artan enflasyon, temel gıda fiyatlarının yükselmesi, işsizlik oranlarının artması gibi sorunlar, bireylerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik sağlığını da etkiliyor. Bir anne, çocuklarının karnını doyuramadığında; bir baba, kirayı ödeyemediğinde bu baskının bir yerden patlaması kaçınılmaz hale gelir.

Bu patlamanın bir sonucu, sokakta bağırarak gezmek, türküler söylemek ya da toplumsal normları umursamadan hareket etmek olabilir. Ancak bu, sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumun çatlaklarının derinleştiğini de gösterir.

Ahlaki Çöküş-Dalgaların Kıyıya Vurduğu An

Ekonomik sıkıntılar, genellikle ahlaki çöküşün zeminini hazırlar. Bir toplumda adalet duygusu zedelenmeye başladığında, bireyler arasında güven duygusu da azalır. İşte bu noktada, yalan, hırsızlık, gasp gibi suçlar artmaya başlar.

Özellikle büyük şehirlerde, sokaklarda işlenen suçlar, gasp olayları, dolandırıcılık gibi sorunların artışı, bireylerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki çöküntü içinde olduğunu da gösterir. Toplum, bireylerin güvenliğini sağlayamadığında, bireyler kendi çıkarlarını korumak için her yolu mubah görmeye başlar. Bu durum, toplumsal düzenin daha da bozulmasına yol açar.

Bir diğer önemli sorun, uyuşturucuya yönelimdir. Gençler arasında giderek artan uyuşturucu kullanımı, sadece bireysel bir problem değil, toplumsal bir çöküşün göstergesidir. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde olan bireyler, geçici bir kaçış yolu olarak uyuşturucuyu tercih eder. Ancak bu durum, sadece bireyin değil, aynı zamanda ailesinin ve çevresinin de çökmesine neden olur.

Aile Yapısının Dağılması-Çöküşün Merkez Üssü

Bir toplumun temel taşı ailedir. Ancak ekonomik sıkıntılar, ahlaki çöküntü ve bireyler arasındaki güvensizlik, aile yapısını da derinden etkiler. Evliliklerin boşanmayla sonuçlanması, çocukların ihmal edilmesi ya da istismara uğraması gibi sorunlar, toplumsal çöküşün merkezinde yer alır.

Örneğin, bir aile düşünün: Baba işsiz, anne çocuklarıyla ilgilenemeyecek kadar depresyonda, çocuklar ise sokaklarda başıboş dolaşıyor. Bu durumda, o çocukların suça yönelmesi ya da uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar edinmesi kaçınılmaz hale gelir.

Toplumun Çözülüşü-Üstten Gelen Dalgalar ve Alttan Gelen Tazyik

Toplumun üst katmanlarındaki yozlaşma, alt katmanlardaki tazyiki artırır. Bir ülkede yöneticiler, halkın refahını düşünmek yerine kendi çıkarlarını gözettiğinde, bu durum toplumun tüm katmanlarını etkiler. Adaletsizlik, yolsuzluk, nepotizm gibi sorunlar, halkın sisteme olan güvenini sarsar. Bu güvenin sarsılması, bireylerin daha radikal davranışlar sergilemesine neden olur.

Bir düşünün: Eğer bir genç, eğitimle ya da çalışarak bir yere gelemeyeceğine inanıyorsa, ne yapar? Büyük olasılıkla, ya suça yönelir ya da topluma tamamen sırtını döner.

Çözüm-Toplumsal Farkındalık ve Adaletin Sağlanması

Bu noktada, sorunun çözümü için öncelikle toplumsal farkındalığın artırılması gerekmektedir. İnsanlar, yalnız olmadıklarını, sorunlarının sadece kendi hatalarından kaynaklanmadığını anlamalıdır.

Eğitim, bu farkındalığın temel taşıdır. Eleştirel düşünmeyi öğreten, bireylerin haklarını savunmayı öğrenmesini sağlayan bir eğitim sistemi, toplumsal çöküşü engellemenin en önemli yoludur.

Bunun yanı sıra, adaletin sağlanması ve yolsuzlukla mücadele, toplumun güvenini yeniden kazanması için gereklidir. Halk, sistemin adil olduğuna inanmadığı sürece, toplumsal huzur sağlanamaz.

Bir Toplumun Sessiz Çığlığı

Sokaklarda bağırarak türkü söyleyenler, horon tepenler ya da umursamaz davranışlarda bulunanlar, aslında toplumsal bir çöküşün sessiz çığlığıdır. Bu çığlığı duymazdan gelmek, toplumsal düzenin daha da bozulmasına neden olur. Ancak bu çığlık, aynı zamanda bir fırsattır. Sorunları görmezden gelmek yerine, onları çözmek için adımlar atmalıyız.

Unutmayalım ki, toplumun üstündeki dalgalar ne kadar şiddetli olursa olsun, alttaki tazyik bir gün o dalgaları aşacak güce ulaşabilir. O noktada, ya yeni bir düzen kurarız ya da hep birlikte bu çöküşün altında kalırız. Seçim, hepimizin elindedir.

Erol Kekeç/20.01.2025/Namazgah/İST

20 Ocak 2025 Pazartesi

Gazze Ateşkesinin Arka Planı


İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bölgedeki diğer stratejik çıkarlarla bağlantılı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Özellikle Suriye üzerinde uzun süredir devam eden jeopolitik mücadeleler düşünüldüğünde, İsrail’in bu ateşkesi geçici bir soluklanma ve kaynaklarını farklı bir cepheye yönlendirme fırsatı olarak görmesi muhtemeldir. Gazze’deki Filistinli direniş gruplarına karşı sahip olduğu üstün askeri güç, İsrail’e istikrarlı bir avantaj sağlamaktadır. Bununla birlikte, Gazze üzerindeki kontrolünü sağlama alırken Suriye’deki hedeflerini daha agresif bir şekilde ilerletmek gibi bir strateji güdülmüş olabilir.

İsrail’in Gazze Politikası ve Suriye Bağlantısı

Gazze üzerindeki durum, İsrail için uzun süredir devam eden bir güvenlik meselesidir. Gazze’deki direniş gruplarının İsrail’e yönelik saldırıları, özellikle roket saldırıları, sürekli bir tehdit algısı yaratmaktadır. Ancak, bu tehdit İsrail’in bölgedeki askeri varlığını ve uluslararası destek arayışını gerekçelendirmek için de kullanılmaktadır. İsrail, Gazze’deki operasyonlarını genellikle çok boyutlu bir strateji ile yönetmektedir:

  1. Askeri üstünlük: İsrail, Gazze’yi sürekli olarak askeri baskı altında tutarak direniş gruplarının gücünü sınırlamaktadır.

  2. Diplomatik denge: İsrail, Mısır ve Katar gibi ülkeleri arabulucu olarak kullanarak ateşkesi yönetmekte ve Gazze’nin direniş kapasitesini kısıtlamaya çalışmaktadır.

  3. Uluslararası kamuoyu yönetimi: İsrail, Gazze’deki operasyonlarını genellikle “meşru müdafaa” adı altında sunarak Batı dünyasından destek almayı başarmaktadır.

Bu bağlamda, İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bir yandan bu bölgedeki tehdit algısını yönetme çabası iken, diğer yandan Suriye’deki stratejik hedeflerini ilerletmek için bir fırsat yaratma amacını taşıyor olabilir. İsrail, Suriye’deki İran varlığını ve Hizbullah’ın etkinliğini kendisi için büyük bir tehdit olarak görmektedir. Gazze’de nispeten istikrarlı bir durum yaratıldığında, İsrail’in dikkatini ve kaynaklarını Suriye’ye yönlendirme şansı artar.

Ateşkes ve Suriye Planları

İsrail’in Suriye üzerindeki hedefleri, İran’ın bölgedeki nüfuzunu azaltma, Hizbullah’ın askeri kapasitesini sınırlama ve Suriye’deki çatışma ortamından stratejik avantaj elde etme üzerine kuruludur. Bu bağlamda, ateşkes, İsrail’e Suriye’de daha geniş bir manevra alanı sunabilir.

  1. Askeri Operasyonlar: İsrail, Suriye’de İran’a ait olduğu iddia edilen hedeflere düzenli olarak hava saldırıları düzenlemektedir. Gazze’de ateşkes sağlanması, İsrail’in Suriye’deki operasyonlarına daha fazla odaklanmasına olanak tanıyabilir.

  2. Uluslararası Destek: İsrail, Gazze ile ateşkes yaparak Batı dünyasında barışçıl bir imaj yaratabilir ve Suriye’deki askeri operasyonlarına yönelik eleştirileri azaltabilir.

  3. Bölgesel İşbirliği: İsrail, Mısır ve Katar gibi ülkelerle işbirliği yaparak Gazze’de istikrarı sağlarken, aynı zamanda bu ülkelerin Suriye’deki politikalarını etkilemeyi hedefleyebilir. Özellikle Körfez ülkelerinin İran karşıtı duruşları, İsrail’in Suriye’deki stratejilerine dolaylı destek sağlayabilir.

ABD ve İsrail’in Suriye Üzerindeki Planları

ABD, İsrail’in Orta Doğu’daki en büyük müttefikidir ve Suriye konusunda da iki ülke arasında güçlü bir işbirliği bulunmaktadır. İsrail’in Suriye’deki hedefleri genellikle ABD’nin bölgedeki çıkarlarıyla uyumludur:

  1. İran’ın Nüfuzunu Azaltma: Hem ABD hem de İsrail, İran’ın Suriye üzerinden Hizbullah’a silah sağlamasını engellemeye çalışmaktadır. Bu amaçla, İsrail’in hava saldırıları ABD’nin bölgedeki politikalarıyla paralel hareket etmektedir.

  2. Enerji Koridorları: ABD ve İsrail, Suriye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji koridorları üzerindeki stratejik önemini göz önünde bulundurarak, bu bölgeyi kontrol altında tutmayı hedeflemektedir.

  3. Rejim Değişikliği Stratejileri: ABD’nin Suriye’deki rejim değişikliği politikası, İsrail’in güvenlik çıkarlarına hizmet etmektedir. İsrail, Esad rejiminin zayıflamasını veya İran etkisinden arınmasını istemektedir.

Ateşkesin Geleceği ve Pragmatizm

Bu ateşkesin uzun vadeli olmayacağına yönelik öngörüler, İsrail’in pragmatik stratejilerinden kaynaklanmaktadır. İsrail, Gazze üzerindeki kontrolünü tam anlamıyla kaybetmek istemez ve bu nedenle ateşkes sadece geçici bir nefes alma süreci olarak görülebilir. Pragmatizmin bu süreçteki rolü, İsrail’in kısa vadeli kazançlar elde etmek için farklı cephelerde farklı stratejiler uygulamasına dayanır.

  1. Ekonomik Faktörler: İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının maliyeti yüksektir ve bu ateşkes, ekonomik olarak bir rahatlama sağlayabilir. Ancak bu rahatlama, aynı zamanda kaynakların Suriye’ye yönlendirilmesi için de kullanılabilir.

  2. Bölgesel Denklemler: İsrail, Gazze’deki durumu kontrol altında tutarken, Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini hızlandırmayı hedefleyebilir. Bu süreç, Suriye üzerindeki stratejik hedeflere ulaşmak için de destek sağlayabilir.

  3. Halkların Manipülasyonu: Ateşkes, İsrail’in uluslararası alanda “barış yanlısı” bir görüntü çizmesine olanak tanıyabilir. Ancak bu durum, Filistin halkının daha fazla baskı altına alınması ve Suriye gibi diğer bölgelerdeki planların daha az dikkat çekerek ilerlemesine neden olabilir.

Geleceğe Dönük Öngörüler

  1. Gazze’de Yeni Çatışmalar: Bu ateşkesin uzun vadeli olması düşük bir ihtimaldir. İsrail, Gazze’deki direnişi tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediği için, yeni çatışmaların ortaya çıkması muhtemeldir.

  2. Suriye’de Daha Yoğun Operasyonlar: İsrail’in Suriye’deki hedeflerine daha fazla odaklanması beklenebilir. Özellikle İran’a ait askeri tesislere yönelik saldırılar artabilir.

  3. ABD-İsrail İşbirliği: ABD, İsrail’in Suriye’deki operasyonlarını desteklemeye devam edecektir. Bu durum, bölgedeki çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getirebilir.

  4. Arap Ülkelerinin Tavrı: Arap ülkeleri, İsrail’in politikalarına karşı daha fazla tepki göstermeye başlayabilir. Ancak bu tepkiler, genellikle sözde kalabilir ve somut bir eyleme dönüşmeyebilir.

  5. Halkların Tepkisi: Bölgedeki halklar, İsrail ve ABD’nin stratejilerinden giderek daha fazla rahatsız olabilir. Ancak bu rahatsızlık, örgütlü bir tepkiye dönüşmedikçe etkisiz kalacaktır.

İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bölgede sınırlı bir rahatlama sağlarken, esasen Suriye gibi çok daha karmaşık ve öncelikli hedeflere odaklanılması için bir zemin hazırlamış olabilir. Ateşkesin pragmatik bir araç olarak kullanıldığı bu tabloda, hem bölgesel hem de uluslararası dengelerin yeniden şekillenmesi kaçınılmazdır.

Bahadır Hataylı/16.01.2025/Sancaktepe/İST


Suriye ve Bölgesel Dinamiklerin Stratejik Analizi

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, kaderimiz coğrafyamızla çok derinden bağlı. Tarih boyunca bu topraklarda yaşanan güç mücadeleleri, medeniyetlerin çatışma ve uzlaşı alanı haline gelen coğrafyamızı, çalkantılı bir tarih yazgısıyla öne çıkarmıştır. Bugün ise bu kader, Suriye krizinin yarattığı karmaşa ile çok daha farklı bir boyut kazanmış durumda.

Suriye'de yıllardır devam eden savaş, bölge halklarını zalim Baas rejiminin baskısından kurtulma umuduyla başlasa da, zamanla şiddetli bir çöküşe ve kontrolsüz bir güç mücadelesine dönüştü. Ancak bugün Suriye'nin geldiği nokta, bir kurtlar sofrasında elleri ve ayakları bağlı, savunmasız bırakılmış bir öküzün aç kurtlar tarafından çembere alındığı trajik bir manzara sunuyor. Bu metafor, bölgedeki iç karışıklıkları ve dış müdahalelerle birleşen güç oyunlarının, halkları nasıl bir av gibi ortada bıraktığını acı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Bu karmaşaya üç büyük emperyalist güç; ABD, Birleşik Krallık ve İsrail yön veriyor. Colani ve HTŞ gibi yapıların, bu üçlüden bağımsız hareket ettiğini iddia etmek, gözümüzü ve kulağımızı kapatmamızı gerektirir. Bu emperyal güçlerin stratejileri, bölgeyi istikrarsız hale getirip çıkarlarına uygun şekilde yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor.

Türkiye’nin Rolü ve Sınırlardaki Tehditler

Türkiye, bölgede çıkarlarını koruma ve istikrarı sağlama konusunda kritik bir rol oynuyor. Ancak bu kolay bir görev değil. Türkiye’nin sınırlarında terörle mücadele ederken karşılaştığı zorluklar, emperyal güçlerin bölgeyi dizayn etme çabalarıyla daha da artıyor. ABD’nin YPG ve PYD’ye olan desteği, bu çabaların bir parçası. Kuzey Suriye’de YPG ve PYD’nin kontrolü altındaki enerji kaynakları, bölge ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. ABD’nin bu bölgede asker bulundurması ve yüzlerce tır silah göndermesi, bölgede kurulması planlanan adı konulmamış bir devleti desteklediğini gösteriyor. Bu destek, Türkiye'nin bölgedeki stratejik rolünü karmaşıklaştırırken, aynı zamanda bölgesel etkisini sınırlandırmayı hedefleyen bir hamle olarak değerlendiriliyor. Türkiye’nin bu durumu dengeleme çabaları, sadece askeri alanda değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik düzlemde de daha geniş bir strateji gerektiriyor.

Türkiye ise komşusu Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak istiyor. Ancak bu hedef, emperyal güçlerin planlarıyla çelişiyor. Bu çelişki, bölgede çok daha büyük bir çatışma potansiyeli taşıyor. ABD, YPG ve PYD’nin özerklik ilanına karşı çıkan Türkiye’yi diplomatik ve stratejik oyunlarla oyalamaya çalışıyor.

PKK ve Güney’deki Yapılanma

PKK terörü ile mücadele konusundaki çabalarının büyük bir başarı ile sonlandığı anlatısı, çözümün sadece yüzeysel bir mesajdan ibaret olduğunu düşünmemize neden oluyor. PKK unsurlarının güneydeki yeni yapılanmaya entegre edilmesi gibi bir ihtimal, örgütün aslında çekildiği ama tamamen yok olmadığı anlamına geliyor. Bu durum, Türkiye’ye içeride PKK tehdidinin sona erdiği mesajını vermek amaçlı diplomatik bir manevra olarak algılanabilir. Ancak güneydeki bu yapı, bölgedeki istikrarsızlığın bir kaynağı olmaya devam edecektir.

Emperyal Güçlerin Stratejik Hedefleri

ABD, Birleşik Krallık ve İsrail gibi ülkeler, bölgeyi istedikleri şekilde dönüştürmek ve güç dengelerini kendi lehlerine çevirmek için büyük bir plan uyguluyor. Bu planların özü, bölge halkları arasındaki etnik ve mezhepsel çatışmalardan yararlanarak çıkarlarına uygun bir coğrafi ve siyasi düzen kurmaktır. HTŞ gibi yapılar, bu planların uygulamasında kilit rol oynuyor.

Emperyal güçlerin çıkarları, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak yerine, bölgeyi parçalayıp kontrol edilebilir özerk yapılar oluşturmak üzerine yoğunlaşıyor. Bu strateji, bölgede uzun vadeli istikrarsızlık yaratırken, aynı zamanda bölge halklarının kendi geleceklerini belirleme hakkını da ellerinden alıyor.

Bölgedeki Aktörlerin Rolleri ve Türkiye’nin Stratejik Yaklaşımı

Suriye krizinde yer alan bölgesel aktörlerin her biri, kendi çıkarlarını maksimize etmek için farklı stratejiler izliyor. İran, Esad rejimine verdiği destekle bölgede nüfuzunu artırmayı amaçlarken, Rusya, Suriye’deki askeri varlığı üzerinden küresel bir güç olarak konumunu sağlamlaştırıyordu. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri ise, mezhepsel farklılıkları derinleştirecek politikalar izleyerek kendi bölgelerindeki hakimiyetlerini artırmaya çalışıyor. İsrail ise İran’ın bölgedeki etkisini sınırlandırmak için askeri operasyonlarını sürdürüyor.

Türkiye’nin bu denklemin içinde dengeli ve çok yönlü bir politika izlemesi hayati önem taşıyor. Hem sınır güvenliğini sağlamak hem de bölgesel istikrarı korumak adına Türkiye’nin atacağı adımlar, hem bölge halkları hem de uluslararası toplum için belirleyici olacaktır. Bu bağlamda Türkiye, şu stratejileri benimseyebilir:

  1. Diplomatik İnisiyatifler: Bölgedeki tüm aktörlerle diyalog kanallarını açık tutarak, barışçıl bir çözüm için liderlik rolü üstlenebilir. Astana ve Soçi süreçlerine daha aktif bir şekilde dahil olunmalı, uluslararası toplum nezdinde güçlü bir diplomasi yürütülmelidir.

  2. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma: Suriye’nin kuzeyinde ekonomik kalkınmayı destekleyen projeler geliştirilerek, bölge halkının Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurması sağlanabilir. Bu, terör örgütlerinin bölgedeki etkisini azaltmada önemli bir rol oynayacaktır.

  3. Askeri Kapasitenin Güçlendirilmesi: Türkiye, sınır güvenliğini artırmak için savunma sanayine yaptığı yatırımları sürdürmeli ve askeri caydırıcılığını korumalıdır. Özellikle insansız hava araçları ve siber güvenlik alanlarındaki başarılar, bölgedeki tehditlere karşı etkili bir çözüm sunmaktadır.

  4. Mülteci Politikaları: Suriye’den gelen mültecilerin insani koşullar altında yaşamlarını sürdürebilmeleri için daha uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar geliştirilmelidir. Ayrıca, güvenli bölgelerin oluşturulmasıyla mültecilerin gönüllü geri dönüşü teşvik edilmelidir.

Ortak Gelecek İnşası

Suriye krizinin çözümü, sadece askeri yöntemlerle değil, aynı zamanda uzun vadeli diplomatik, ekonomik ve insani çabalarla mümkün olacaktır. Bölge ülkeleri ve uluslararası aktörler, kısa vadeli çıkar hesaplarından vazgeçerek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve halkların barış içinde yaşamasını sağlayacak adımlar atmalıdır.

Türkiye’nin bu süreçteki rolü, sadece kendi güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrar için de hayati bir öneme sahiptir. Ancak bu hedeflere ulaşmak için Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada güçlü bir liderlik sergilemesi ve stratejik planlamayı öncelik haline getirmesi gerekmektedir.

Bahadır Hataylı/10.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!