Bu Blogda Ara

13 Mayıs 2025 Salı

Görünenin Ötesi- PKK ile Görüşmelerde Yüzeyin Altına İnen Gerçekler


"Bırak sular geçmişin acılarını ve barışın vaadini anlatsın."

Toplumsal ve siyasal sorunların doğası hiçbir zaman tek boyutlu değildir. Bu nedenle bu tür sorunlara yaklaşım da çok boyutlu, çok katmanlı ve etkenler arası ilişkileri dikkate alan bir perspektifle yapılmalıdır. Türkiye’nin son kırk yılına damga vuran en karmaşık ve trajik meselelerinden biri olan PKK sorunu, yalnızca terör, güvenlik veya Kürt meselesi gibi başlıklara indirgenemeyecek kadar kapsamlıdır. Devletin, kimi dönemlerde çözüm süreci adıyla kamuoyuna duyurduğu PKK ile görüşmeleri, birçok farklı dinamikten etkilenmiş ve sonuçları yalnızca açıklandığı haliyle değil, derin siyasal, sosyolojik ve psikolojik sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmelidir.

I. Sorunun Katmanlı Doğası Her şeyden önce PKK meselesi, yalnızca silahlı bir örgütün varlığı değil; aynı zamanda etnik kimlik, kültürel talepler, sosyoekonomik dışlanmışlık, uluslararası müdahaleler, istihbarat oyunları ve hatta küresel jeopolitik çıkar savaşlarının bir ürünü olarak değerlendirilmelidir. Bu çok katmanlı doğa, çözüm için de yalnızca silahların susması veya müzakere masasına oturulması gibi basitleştirilmiş çözümleri değil, bütünsel bir analiz ve strateji gerektirir.

Bu noktada, "suyun yatağından çıkması" benzetmesi oldukça öğretici bir çerçeve sunar. Su yatağından saparsa, siz onu bir noktadan engellediğinizi sanabilirsiniz ama o çoktan başka bir yolu bulmuştur. PKK sorunu da böyledir. Görünür olan bir eylem biterken, alttan alta başka dinamikler gelişebilir. Örneğin, çatışmaların azalması, örgütün kırsaldan çekilmesi gibi gelişmeler, şehir yapılanmalarının güçlenmesi, gençlerin başka tür radikal akımlara kayması ya da uluslararası arenada PKK’nin farklı kılıklar altında meşruiyet kazanması gibi sonuçlar doğurabilir.

II. Çözüm Süreci: Gerçekten Bir Çözüm mü, Yoksa Erteleme mi? 2013-2015 yılları arasında kamuoyunda büyük bir umutla karşılanan Çözüm Süreci, ilk bakışta büyük bir toplumsal rahatlama sağladı. Silahların susması, cenazelerin azalması ve Doğu illerinde ekonomik hareketlenme gibi etkiler halkta bir umut yarattı. Ancak süreç hem içerik hem de uygulama bakımından birçok açıdan eleştiriye açıktı.

  1. Sürecin Şeffaf Olmaması Görüşmelerin halktan ve hatta TBMM’den gizli yürütülmesi, sürece olan güveni zedeledi. Çözümün toplumsallaşması ve geniş bir mutabakat zemini oluşturması gerekirken, süreç neredeyse sadece Hükûmet-İmralı-Kandil üçgeninde yürütüldü.

  2. Devletin Pasif Görünmesi Örgütün şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapmasına göz yumulduğu iddiaları, devletin süreçte edilgen kaldığı ve terörün yeniden yapılandığı algısını güçlendirdi. Nitekim 2015’te hendek olayları patlak verdiğinde, bu iddiaların ciddi dayanakları olduğu görüldü.

  3. Toplumsal Kabulün Sağlanamaması Süreç, Kürt halkı içinde belirli bir destek bulsa da, Türk halkı arasında yeterince anlatılamadı ve kabul görmedi. Medyada kullanılan dil, çözümün bir "teslimiyet" olduğu algısını yaygınlaştırdı.

III. Sürecin Arkasında Yatan Gizli Ajandalar Çözüm Süreci'nin arka planında yalnızca barış ve kardeşlik çağrıları değil, aynı zamanda siyasal mühendislik, dış politik hamleler ve iç kamuoyu dizaynı gibi unsurlar da bulunmaktaydı. Sürecin en çok tartışılan yönlerinden biri de budur: Gerçekten samimi bir barış mı hedeflendi, yoksa siyasi çıkarlar mı gözetildi?

  1. Seçim Stratejileri Süreç, AKP'nin Doğu ve Güneydoğu'daki oylarını artırma, HDP'nin baraj altında kalması veya şekil değiştirmesi gibi hedeflerle örtüşüyordu. Bu yönüyle süreç, siyasi mühendisliğe kurban gitmiş olabilir.

  2. Dış Destek Arayışı O dönem Türkiye'nin Avrupa Birliği ve ABD ile olan ilişkileri sıkıntılıydı. Bu nedenle hükümetin çözüm süreci ile Batı'ya demokratikleşme mesajı vermek istediği de iddia edildi. Ancak Batı’nın beklentileri, PKK'nin silah bırakması değil; Türkiye’nin federatif bir yapıya evrilmesi gibi daha uzun vadeli beklentilerdi.

  3. Suriye Denklemine Hazırlık O yıllarda Suriye iç savaşı hızla derinleşiyordu. PYD'nin (PKK'nın Suriye kolu) ABD desteğiyle güçlenmesi, Türkiye'nin güney sınırında bir fiili devletçik tehdidini artırmıştı. Sürecin, bu tehdide karşı bir önlem olarak da gündeme gelmiş olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

IV. Bugün Geldiğimiz Nokta 2025 yılı itibariyle PKK sorunu ne çözülmüş ne de eskisi kadar görünürdür. Ancak görünür olmaması, sorunun çözülmüş olduğu anlamına gelmez. Örgüt, kırsalda ve sınır dışında varlığını sürdürmekte; şehirlerdeki yapılarını farklı isimler altında yeniden inşa etmektedir. Daha da önemlisi, Z kuşağı olarak adlandırılan genç Kürt nesli, kendisini bu çatışmalı sürecin dışında konumlandırsa da, sosyoekonomik dışlanmışlık ve kimlik talepleri nedeniyle yeni radikal kimliklerin inşasına açıktır.

V. Ne Yapmalı?

  1. Sorunu Tek Yönlü Değil Çok Katmanlı Ele Almak PKK ile görüşmeler, yalnızca askeri değil; eğitim, istihdam, dil hakları, kültürel aidiyet gibi alanlarda da çözüm politikaları içermelidir. Bu, yalnızca hükümetin değil; muhalefetin, sivil toplumun, üniversitelerin ve kanaat önderlerinin de içinde yer aldığı geniş bir platformla mümkündür.

  2. Toplumsal Hafızayı Onarmak Kürt halkı ile Türk halkı arasında zamanla oluşan güvensizlik duvarlarının yıkılması, karşılıklı acıların tanınması, geçmişin yüzleşmeyle aydınlatılması gerekmektedir. Bu bağlamda, resmi özürler, sembolik jestler ve ortak tarih yazımı gibi adımlar atılmalıdır.

  3. Uluslararası Etkileri Dikkate Almak PKK meselesi, sadece iç politik bir konu değil; aynı zamanda bir dış politika meselesidir. ABD, AB, İran, Irak ve Suriye’nin sürece etkileri göz önünde bulundurularak yeni bir jeopolitik denge kurulmalıdır.

Sonuç olarak, PKK ile yapılan görüşmelerin çözüm mü yoksa geçici bir sessizlik mi sağladığı meselesi, yüzeyin altına inmeden anlaşılamaz. Bu nedenle, suyun sadece aktığı değil, kaynadığı, yön değiştirdiği ve yeni yataklar oluşturduğu yerlere de bakmak gerekir. Tek bir patlak noktaya beton dökmekle sorunu çözdüğünü sanmak, ilerde çok daha büyük bir basınçla, çok daha büyük bir kırılma yaşanmasına yol açabilir. Türkiye'nin önündeki en büyük sorumluluk, bu sorunları tarihsel bağlamı içinde, toplumsal dokunun tüm hassasiyetlerini gözeterek ve hiçbir aktörü dışlamadan çözmeye çalışmak olmalıdır. Aksi halde çözüm diye sunulan her girişim, yeni krizlerin başlangıcı olabilir.

Erol Kekeç/12.05.2025/Sancaktepe/İST

Tüm bu sakıncaları dikkate alarak, İnşallah Ülkemiz için hayırlı olur demekten başka ne denebilir ki,...

PKK'nin Feshi

1.Siyasal, Bölgesel ve Uluslararası Perspektiften Tarihsel Bir Kırılma Anı

Bu çalışma, PKK'nin 2025 yılı itibarıyla kendisini feshettiğini açıklamasını, Türkiye'nin iç siyaseti, Kürt meselesi, bölgesel dengeler ve uluslararası yansımalar çerçevesinde çok yönlü olarak düşünülmelidir. PKK'nin feshi, yalnızca bir terör örgütünün sonu olarak değil, aynı zamanda 40 yıllık silahlı mücadelenin sona erdiği; ancak siyasallaşma, ideolojik yeniden konumlanma ve yeni aktörlerin ortaya çıkma ihtimalini barındıran karmaşık bir dönüşüm süreci olarak okunmalıdır. Buradaki amacım, PKK'nin feshi kararının ardındaki olası nedenleri, kararın çok katmanlı etkilerini ve gelecekteki senaryoları akademik bir bakışla ortaya koymaktadır.

Kürt sorununa ilişkin 1980'lerden itibaren silahlı bir yapıya dönüşen PKK (Kürdistan İşçi Partisi), 40 yılı aşkın süredir Türkiye'nin iç siyasetinde ve güvenlik politikalarında merkezî bir rol oynamıştır. 2025 yılında, PKK'nin kendisini resmen feshettiğini ilan etmesi, sadece bir örgüt karı kararı olarak değil; çok katmanlı siyasi, toplumsal, ideolojik ve diplomatik etkileri olan tarihsel bir olay olarak değerlendirilmelidir.

Burada, PKK'nin feshi kararının arka planında yer alan muhtemel nedenleri, kararın Türkiye iç siyasetinde ve Ortadoğu denkleminde yaratacağı etkileri ve uluslararası sistemdeki yansımalarını akademik bir yaklaşımla incelemektedir.

2. Fesih Kararının Niteliği ve Kapsamı

PKK'nin feshi, her ne kadar sembolik bir karar gibi görülse de, bu kararın kapsamı ve niteliği belirleyici öneme sahiptir. Örgüt sadece "ismiyle" mi feshedilmiştir, yoksa silahlı kanatlar, ideolojik yapı, finansal ve lojistik ağlar da bu fesih kapsamına dahil edilmiş midir?

Burada, "isim değişikliği" ya da "taktiksel geri çekilme" mi söz konusudur, yoksa kalıcı ve stratejik bir dağılma mı gerçekleşmiştir? Fesih karanın samimiyeti ve uygulanabilirliği, bu sorulara verilecek yanıtlarla daha net biçimde anlaşılabilir.

3. Fesih Kararının Muhtemel Gerekçeleri
Askeri ve Stratejik Baskının Etkisi
PKK'nin son yıllarda ciddi lojistik, personel ve hareket kabiliyeti kaybına uğradığı bilinmektedir. TSK'nın nokta atış operasyonları, MİT'in saha hakimiyeti ve teknolojik üstünlüğü PKK'yı fiziki olarak çok daraltmıştır.
Uluslararası Dış Baskı ve Değişen Çıkarlar
ABD ve AB, PKK'yı artık "külfet" olarak görmekte, Suriye'deki YPG/SDG yapısı üzerinden daha pragmatik bir iş birliği yürütmeyi tercih etmektedir. PKK bu denklemde fazlalık olarak görülmüş olabilir.
Türkiye ile Muhtemel Gizli Temaslar
PKK'nin feshi, şüphesiz ki şans eseri veya tek taraflı alınmış bir karar olmayabilir. Geçmişte Oslo, İmralı gibi süreçlerde görüldüğü gibi, şu an da Türkiye ile perde arkasında yürütülen bir diplomatik uzlaşının sonucu olabilir.

4. Türkiye İç Siyasetinde Olası Etkiler

Siyasi Pozisyonlanmalar İktidar partisi bu gelişmeyi "terörle mücadelede mutlak zafer" olarak sunacak, milliyetçi kamuoyunu konsolide edecektir.
Muhalefet ise "taviz verildi mi?", "gizli pazarlık yapıldı mı?" gibi soruları gündeme taşıyacak, şeffaflık talep edecektir.
Kürt Sorununun Yeni Fazı
PKK'nin feshi, silahlı mücadeleyi sona erdirmekle birlikte, Kürt sorununun sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi boyutlarını ortadan kaldırmaz. Bu yeni fazda HDP/DEM Parti ve yerel aktörlerin siyasallaşma talebi artacaktır.
Devletin Güvenlik Algısının Değişimi
Silahlı tehdidin azalmasıyla birlikte, devletin güvenlik politikalarında da yeni bir paradigma geliştirilmesi beklenmektedir.

5. Bölgesel Yansımalar- Irak, Suriye, İran Kandil dağının stratejik önemi azalmaya başlayabilir.
Suriye'de PYD/YPG, "PKK'dan bağımsızlaşma" çabalarıyla meşrulaşma stratejisini derinleştirebilir.
İran, PJAK üzerinden bölgedeki Kürt hareketini denetleme eğilimini sürdürebilir.

6. Uluslararası Sistem ve Gelecek Senaryolar
ABD ve AB'nin Yeni Yaklaşımı
PKK'nin dağılması, ABD için YPG'yi daha meşru hale getirme zemini olabilir. Avrupa'da "PKK terör listesinden çıkarılsın" tartışmaları başlayabilir.
Yeni Yapıların Doğması Olasılığı
PKK sonrasında, ideolojik ya da silahlı bazda yeni gruplar ortaya çıkabilir. Devletin sosyo-politik diyalog kanallarını açması bu riski azaltabilir.

7. Tarihsel Fırsat ve Kırılganlık

PKK'nin feshi, Türkiye için tarihsel bir fırsat olmakla birlikte, aynı zamanda dikkatle yönetilmesi gereken bir kırılganlık anıdır. Devlet, kapsayıcı ve adalet temelli politikalar geliştirmelidir.
Siyasi aktörler, popülist değil, yapılandırıcı dil kullanmalıdır.
Toplum, "barış ve birlik" zemini için yeniden inşa edilmelidir.

Bu süreçte başarı, yalnızca PKK'nın dağılmasıyla değil; Kürt sorununun yapısal ve sivil yollarla çözülmesiyle mümkün olacaktır.

Bahadır Hataylı/12.05.2025/Namazgah/İST

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Adaletin Tokmağı mı Despotun Asası mı?


 Hakikatin tokmağı kimin elinde olduğu değil ne için kullanıldığı önemlidir.

"Hakikatin tokmağını eline alanların da hak ve adaletten yana bir eylemleri olmadığı zaman o tokmağın kimin elinde olduğunun o kadar önemi yoktur."

Bu söz, bir çağın ayırıcı eşiğinde, tarihin fısıltılarına kulak vererek söylenmiş bir hakikat tokadıdır. Çünkü çağlar boyunca insanlık, adalet arayışını; kimi zaman kılıçla, kimi zaman kalemle, kimi zaman dua ile ve kimi zaman haykırışla dile getirmiştir. Ama bütün bu arayışlarda bir şeyi hep göz ardı etmiştir: Güç kimde olursa olsun, eğer o güç adaleti tesis etmek için kullanılmıyorsa, onun varlığı sadece zulmün rengini değiştirir; mahiyetini değil.

Tokmağın Sembolü- Güç, İktidar ve Adalet Üçgeni

Tokmak, burada bir semboldür. Gerçeği açıklayan, karar verici, hüküm kurucu bir gücün temsili. Mahkemelerdeki tokmak gibi. Vurduğunda karar kesinleşir. Ama ya o tokmağı vuranın niyeti eğriyse? Ya hak yerine güçlüyü, adalet yerine çıkarı koruyorsa? İşte burada mesele sadece kimin elinde olduğuyla ilgili değil; o elin ne yaptığıyla ilgilidir.

Bir ülkenin başına geçenin, geçmişte mağdur olmuş olması, onun adil biri olduğu anlamına gelmez. Mazlumdan zalim çıkar. Nitekim nice devrimler, adalet adına yola çıkmışken, sonunda yeni despotluklara dönüşmüştür. Çünkü tokmağı eline alanlar, geçmişteki acılarının hıncını adalet zannederlerse, adaleti tekrar tekrar çiğnerler.

Tarihten Günümüze Tokmağı Elinde Tutanlar

  • Hz. Süleyman'ın Tokmağı: Adaletin sembolüydü. Herkesin hakkını bilirdi, rüzgâr bile onun buyruğundaydı. Ama o, gücü adalet için kullandı. Dilsiz kuşun bile derdini dinledi. Çünkü o bilir idi ki, hak, sadece insana değil, tüm varlığa aittir.

  • Firavun ’un sopası: Bir tokmaktı ama zalimliğin tokmağıydı. Gücü halkı ezmek için kullandı. Musa karşısına dikilince, gücün hakka değil, heva ve hevese hizmet ettiğini gördük. Sonuç? Hüsran ve helak.

  • Modern Dünyanın Tokmakları: Bugün tokmak medyanın, sermayenin, algoritmanın ve siyasi elitlerin elinde. Kararları onlar veriyor. Kimin ne düşüneceğini, hangi bilginin yayılacağını, neyin doğru neyin yalan olduğunu onlar belirliyor. Ama bu tokmaklar adalet üretmiyor, bilakis çarpık bir gerçeklik inşa ediyor.

Günümüz Örnekleriyle Derinlemesine Sorgulama

  • Yargı Bağımsızlığının Çöküşü: Bir ülkede yargı tokmağını eline almış hâkimler, iktidarın memuruna dönüşmüşse, artık o tokmak hakikat değil; korkunun, suskunluğun, zulmün tokmağıdır.

  • Sözde Özgür Basın: Gerçeğin tokmağını elinde tuttuğunu iddia eden medya kuruluşları, manipülasyonun, algının ve dezenformasyonun aracı hâline geldiyse; artık gerçek diye sundukları, sadece belirlenmiş bir gündemdir. Bu durumda kimin sesi çıktığından çok, kimin susturulduğuna bakmak gerekir.

  • Sivil Toplumun Tokmağı: Dernekler, STK’lar, hak savunucuları… Hepsi birer tokmak taşıyor. Ama bu tokmak, yalnızca moda hâline gelen meselelerde indiriliyorsa, gerçek zulümler karşısında sessiz kalınıyorsa, bu tokmaklar da birer gösteridir sadece. Gerçekten adil olmak, popüler olma kaygısını reddetmeyi gerektirir.

Tokmağın Görevi Neydi? Hakikati Duyurmak!

Hakikat, sadece söylenmek için değil, yaşanmak için vardır. Tokmak ise bu hakikati hayata geçirme aracıdır. Yani karar alma, uygulama, adaleti sağlama gücüdür. Eğer bu güç, kişisel menfaat, grup aidiyeti ya da ideolojik bağlılık uğruna çarpıtılıyorsa; o zaman o tokmak, sadece yeni bir zalimin elinde şekil değiştirmiştir.

Bugün halklar, adalet diye umut bağladıkları yöneticilerin tokmağından çıkan kararlara değil; o tokmağın nasıl kullanıldığına odaklanmak zorundadır. Siyasi liderin kim olduğundan ziyade, onun adil olup olmadığına, güç karşısında eğilip eğilmediğine, mazlumu görüp görmediğine bakılmalıdır.

Sorgulamayan Tokmak-Sürüleştirilmiş Kitleler

Bir başka tehlike daha var: Tokmağı eline almasa da, onun sesinden korkan ya da onun sesine alkış tutan kitleler. Bu kitleler, adaletsizlik karşısında susar, baskı karşısında boyun eğer ve hatta zalimi alkışlarsa, o zaman tokmağın sesi sadece bir gürültüye dönüşür. Adalet, alkışlarla değil, cesaretle yaşanır.

Bugün birçok toplum, tarih boyunca defalarca kandırılmış, sömürülmüş, bastırılmış olmasına rağmen hâlâ aynı tokmakların sesine hayranlıkla bakıyorsa, orada büyük bir sorgulama eksikliği vardır. Çünkü insanlar, çoğu zaman “kendi tokmağı” olduğuna inandıkları bir gücün zulmünü görmezden gelir.

Tokmağın Sahibi Değil, Kullanımı Önemlidir

Bir ülkede sağcılar tokmağı eline aldığında solcular adaletsizlikten şikâyet eder. Sonra solcular tokmağı alınca sağcılar. Ama değişen bir şey yoktur. Çünkü adalet, sadece kimlik değiştirmiştir; öz aynı kalmıştır. Hakikat yerinden oynamamıştır. Çünkü mesele “kim” sorusu değil, “ne için” sorusudur.

Kendine “hakikat savaşçısı” diyenlerin bile, çoğu zaman kendi ideolojileri dışında kalanlara adalet göstermediği bir dönemde, artık şunu sormalıyız:

“Tokmağı eline alan sen, gerçekten ne için indirdin onu? Bir zulmü durdurmak için mi, yoksa kendi hükmünü kabul ettirmek için mi?”

Yeni Bir Tokmak Kültürü

Toplumların uyanışı, artık kimlikler üzerinden değil, değerler üzerinden olmalıdır. Gerçek hakikat tokmağı; mazlumun, yetimin, sessizin ve unutulanın sesi olmalıdır. O tokmak, sadece düşmanı dövmek için değil; dostu da uyaracak kadar cesur olmalıdır.

Ve en önemlisi:

Tokmağı elinde tutanlar değil, o tokmağın ne için kullanıldığını takip eden uyanmış halklar; asıl değişimi başlatır.

Bugün bize gereken, tokmağı alkışlayan değil, onu sorgulayan, denetleyen ve gerektiğinde elinden alan halktır. Çünkü adalet, yalnızca kurumlarla değil, bilinçli vicdanlarla yaşar.

Son sözüm şudur,

Eğer bir toplumda adaleti sağlayacak tokmak, sadece güçlünün sesiyle iniyorsa; bilin ki orada hakikat çoktan susturulmuştur. Biz, artık tokmağın sesine değil, vicdanın sesine kulak vermeliyiz. Ve o sesi yükseltmek için, her birimiz bir tokmak olmalıyız: Sessizler adına konuşan, ezilenler adına direnen, hakikat adına yükselen bir ses.

Adalet, tokmağın değil, kalbin yön verdiği yerde başlar.

Erol Kekeç/11.03.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!