Mezbeleden Doğan Gerçeklik
Bir sabah erken saatlerde, gri şehirlerin bir kenarında, elinde yıpranmış bir çuval, çöpleri karıştıran yaşlı bir adam… Aynı sokakta biraz ileride ise, akşamdan kalma lüks restoran artıklarının çöpe savrulduğu bir çöp konteyneri... Ve birkaç adım ötesinde, Porsche marka arabasının bagajından atık alışveriş torbalarını çöpe bırakan bir başka adam... İşte bu üç sahne, aynı şehirde aynı anda yaşanabiliyorsa; orada artık ne adaletten, ne merhametten, ne de insani bir düzenin varlığından söz edilebilir. Bu, çürümüş bir dünyanın en yalın özetidir. Bu, devrimin kaçınılmaz olduğu bir dünyadır.
I. Çöpten Beslenenlerin Sessiz Çığlığı
Görünmez bir sınıfın adıdır onlar: Çöpten beslenenler. Kimisi yaşlı, kimisi çocuk; kimisi göçmen, kimisi işinden atılmış bir baba... Ortak noktaları, hayatın kıyısına sürülmüş olmalarıdır. Onlara dair resmi veriler yoktur çoğu zaman; çünkü sistem onları tanımaz. Sosyal yardımların dışında kalırlar, seçmen listelerinde unutulurlar, medyada yüzleri sansürlenir. Çünkü onlar, yüzleşilmek istenmeyen gerçeğin bizzat kendisidir.
Bir insan neden çöp karıştırır? Lüks uğruna israf edilen yemekler neden bir başkasının akşam yemeğine dönüşür? İşte bu sorular, bir toplumun adalet terazisini altüst edecek kadar ağırdır.
II. Çöpe Atanların Şımarıklığı ve Doyumsuzluğu
Diğer tarafta ise doyumsuzluğun resmi vardır. Hiç giyilmeden çöpe atılan kıyafetler, sadece ambalajı zarar gördüğü için çöpe atılan yiyecekler, "modası geçti" diye atılan eşyalar, sırf dolaplar dolsun diye alınan fakat kullanılmayan onlarca ürün... Bu çılgınlık, modern kapitalist sistemin zafer marşıdır.
Kapitalizm, yalnızca eşya değil, insan da tüketir. Bir eşyayı satın alırken hissedilen o anlamsız tatmin duygusu, boşluğu bir nebze olsun örter. Fakat o boşluk büyüdükçe, tüketim de büyür. Sonunda insanlar, yedikleri kadar çöpe atmaya başlar, giydiklerinden çok fazlasını harcarlar ama hâlâ "tatminsizdirler."
III. Aynı Sokakta, İki Uç Hayat
Aynı mahallede yaşayan iki çocuk düşünün: Biri okuldan sonra çöpten karton toplayarak annesine yardım ediyor, diğeri ise özel derslerden sıkılıp iPad'inde oyun oynuyor. Biri üç kardeşiyle aynı yatağı paylaşıyor, diğeri akıllı yatağını beğenmeyip yenisini istiyor. İşte bu uçurum, yalnızca sınıfsal bir fark değil, insanlık onuruna açılmış bir yaradır.
Bu farklar, sadece ekonomik eşitsizliğin değil; aynı zamanda bir bilinç, ahlak ve yönetim krizinin de sonucudur. Çünkü bir toplumda çocuklar çöpten ekmek toplarken, başka çocukların doğum günlerinde tonlarca pasta israf ediliyorsa; orada adaletten söz etmek, sadece bir şakadan ibarettir.
IV. Dünya Mezbeleliği ve Küresel İhanet
Bu çürümüşlük sadece yerel değil, küreseldir. Gıda israfı konusunda dünya devlerinin birincilik yarışında olduğu bir çağda yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre her yıl dünya genelinde 1.3 milyar ton gıda israf ediliyor. Aynı zamanda 800 milyondan fazla insan, her gece yatağa aç giriyor. Bu tablo, sistemin sadece başarısız olduğunu değil, ahlaken çöktüğünü de gösterir.
Modern devletler; kâr hırsıyla doğayı talan ederken, fabrikalar zehir üretirken, tarım ilaçları toprağı öldürürken, tohumlar patentlenip açlık bir silaha dönüştürülürken, insanlık çöpe dönüşüyor. Artık sadece eşyalar değil, insanlar da çöp gibi görülüyor. Kullanılınca atılan, işe yaramazsa yok sayılan, muhalifse susturulan...
V. Yönetimlerin Günah Galerisi
Bu çürümüş düzende yöneticiler, halkın iradesinden değil, elitlerin ve sermaye gruplarının emirlerinden beslenirler. Halka “tasarruf” telkin edenler, lüks araç konvoylarıyla gezer. Açlıkla boğuşan halkın gözünün içine baka baka, ‘ekonomi tıkırında’ açıklamaları yapılır.
Sosyal yardımlar, birer propaganda aracına dönüştürülmüştür. Yardım yapılırken bile insan aşağılanır, sisteme minnet borcu yüklenir. Oysa gerçek bir yönetim anlayışı, insanı dilenci haline getirmeden, hakkını verir. Bugün ise halk, hem yoksul hem borçlu hem de susturulmuş hâlde yaşamaya mahkûm edilmiştir.
VI. Devrimin Kaçınılmazlığı
İşte tam bu noktada, tarihsel bir gerçek devreye girer: Eğer çöpten karın doyuranlarla çöpe servet dökenler aynı sokakta yaşıyorsa; orada adalet iflas etmiş demektir. Ve adaletin iflas ettiği her coğrafyada, devrim kaçınılmazdır.
Devrim, sadece sokaklara dökülmek değildir. Devrim; önce vicdanlarda başlar. Açlığa göz yuman gözlerin uyanmasıdır. Paylaşmaya yanaşmayan ellerin kırılmasıdır. Sessizliğin lanetlendiği, hakkın haykırıldığı bir diriliştir. Devrim, çöpe atılanların, çöpleri yönetenleri sorgulamasıdır.
VII. Sessiz Çığlıklar ve Kopacak Fırtına
Sistemin duvarlarına çarpa çarpa yankılanan sessiz çığlıklar birikiyor. Her aç yürek, her çöpe uzanan el, her aşağılanan insanlık değeri; bu düzenin tabutuna bir çivi daha çakıyor. Ve bu tabut dolduğunda, halk artık mezarlığa değil, meydanlara akın edecek.
Bu fırtına öfke değildir yalnızca; adaletin gecikmiş yankısıdır. Bu öfke; kendisine verilen 'sadaka' değil, hakkını isteyenlerin haykırışıdır. Bu öfke; kendisini çöp gibi görenlere karşı insan olmanın ilanıdır.
VIII. Umudun Küller Altındaki Işıltısı
Ama her devrim aynı zamanda bir doğuştur. Devrim, sadece yıkmak için değil; yeniden inşa etmek için de gereklidir. İnsan onuruna yakışır bir yaşam, adil bir paylaşım, kardeşçe bir dayanışma ancak bu çürümüş sistemin yerine kurulabilir. O da ancak halkın uyanışıyla mümkündür.
Bugün çöpten ekmek toplayan çocuğun gözündeki umut, yarının devrim tohumudur. Bugün çöpe atılan her lokma, gelecekte bir öfke silahına dönüşecektir. Bugün açlıktan susan diller, yarın meydanları titretecek sözlere gebedir.
Mezbeleden Direnişe, Sessizlikten Kıyamete
Ey insan! Çöpleri sadece kokan artıklar olarak görme. Onlar, sistemin utanç belgeleridir. Onlar, sömürü düzeninin arkasına attığı hesap defterleridir. Çöpü karıştıran elleri değil, onları o hâle getirenleri sorgula. Çöpe servet atanların lüksünü değil, o servetin kimden çalındığını hatırla.
Dünya, bir mezbeleliğe dönüşmüş olabilir. Ama mezbele, aynı zamanda toprağın en bereketli yüzüdür. Eğer yeterince cesur olursan, o çöplerin altından filizlenecek bir başka dünya vardır. Ve bu dünya, hakikatin, adaletin ve insanlığın dünyasıdır.
Çöpten karın doyurmanın ayıp değil, ayıplı olanın çöpe atılacak kadar fazlası olan düzenin ta kendisi olduğunu unutma. Ve bil ki, mezbeleden yükselen devrim, en haklı devrimdir.
Erol Kekeç/13.06.2025/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder