Bu Blogda Ara

18 Haziran 2025 Çarşamba

Uyan! Bu Sessizlik Bir Felakettir





Bir milletin çöküşü her zaman toplarla, tüfeklerle başlamaz. Çöküş; aklın teslim alınmasıyla, kalbin körelmesiyle, vicdanın susturulmasıyla başlar. Bu topraklarda bir süredir sessizlik hüküm sürüyor. Göz göre göre gelen felaketlere karşı ya susuyoruz ya da olan biteni hamasete boğarak anlamını yitiriyoruz. Oysa düşmanın yeni silahı sessizliğimizdir. Sessizliğimizin üzerimizdeki zaferidir bu yaşananlar.

Afgan Göçü-Bir Tesadüf Değil, Bir Senaryo

Afganistan’da savaş durduğunda, savaşanların bir kısmı ortada kaldı. Ancak bu savaşçılar öyle sıradan insanlar değildi. Birçoğu, Amerikan ordusunun çeşitli kademelerinde sahada görev almış, eğitilmiş, yönlendirilmiş kişilerdi. ABD adına savaşan bu Afganlar, Afgan halkından çok farklıydı. Onlar bir ideolojiye değil, bir amaca hizmet ediyorlardı: Kaosun taşeronu olmak.

Bu insanlar savaş sonrası Pakistan’a teklif edildi. Ama Pakistan kabul etmedi. Neden mi? Çünkü Pakistan bu yükün aslında bir savaş artığı değil, ileride kullanıma hazır bir aparat olduğunu biliyordu. Sonra İran üzerinden Türkiye’ye geçiş sağlandı. Bugün sınırlarımızı geçip içimize yerleşen bu grupların gelişini “zulümden kaçış” diye anlatmak, işin sadece vitrinidir. Gerçekte bu insanlar sistemli bir şekilde buraya yönlendirildi. Bu gelişin arkasında ne kadar ödeme yapıldı, hangi pazarlıklar döndü, hangi vaatler verildi bilemeyiz ama şunu biliyoruz: Hiçbir şey karşılıksız değildir.

Hiçbir devlet, yüz binlerce insanın ülkesine bu kadar rahat girmesine izin vermez. Hele hele bu ülke yıllardır terörle mücadele eden, iç güvenlik zaafları yaşayan, ekonomik darboğazda bir ülkeyse… Eğer bu geçişler bu kadar rahatsa, ya bir planın parçasıdır ya da bir gafletin sonucu. Ama her iki durumda da bedel milletin omzundadır.

Suriyeliler, Afganlar ve Kimliğin Silinişi

Suriyeliler üzerinden yaşadığımız sosyolojik kırılma henüz tamir edilmeden, şimdi Afgan dalgası... Üstelik bu yeni gelenlerin kim olduklarını bilmeden, neye hizmet ettiklerini anlamadan onları sokaklarımıza, mahallelerimize, şehirlerimize alıyoruz. Toplumun yapısı sessizce değişiyor. Alışkanlıklarımız, güvenliğimiz, geleceğimiz tehdit altında.

Tarihte nüfus mühendisliği hep iki şekilde yapılmıştır: Kılıçla ve göçle. Bugün artık sınırdan gelen bir ordudan çok, içimize sızdırılan bir yapı söz konusu. Biz bu gerçeği göremezken, büyük fotoğrafı okuyamazken, birileri taşları çoktan dizmiş durumda.

Bakın, Suriye karıştığında dünyanın dört bir yanından gelen radikal unsurlar Suriye'yi savaş meydanına çevirdi. Bugün aynı senaryo Türkiye için sahneleniyor. ABD'nin bölgedeki çıkarları değişmedi, sadece araçları değişti. Afganistan’da kullandığı bu unsurlar şimdi başka coğrafyalarda "uyuyan hücreler" olarak görev bekliyor olabilir mi?

Bu soruyu sormadan, kendimizi sorgulamadan, sadece acındırma edebiyatıyla meseleleri geçiştirmek, geleceğimizin karanlığını büyütür.

“Kurtarıcılar” mı, “Yıkıcılar” mı?

Biz her geleni mazlum olarak tanıdık, her geleni kardeş bildik. Oysa kimlikler, aidiyetler, ideolojiler değişmişti. Savaş sadece tankla top ile değil, kılık değiştirmiş insanlarla da yapılır. Göç adı altında ülkeler yeniden şekillendirilir.

Afganistan’dan gelenlerin tamamı elbette suçlu değil. İçlerinde gerçekten zor durumda olanlar da olabilir. Ancak gözden kaçan gerçek şudur: Gelenlerin çoğunluğu savaş çağındaki erkeklerden oluşuyor. Kadın, çocuk, yaşlı neredeyse yok. Peki bu ne demek? Bu, “sivil halk” göçünden çok, farklı bir organizasyonun yansıması olabilir mi?

Sahada savaşmış, ABD ordusunun taşeronu olmuş bu gruplar, ileride bir “iç aparat” olarak kullanılmak üzere içimize mi yerleştirildi?

Bu sorunun cevabını ileride yaşayarak öğreneceğiz. Ama o gün geldiğinde çok geç olacak.

Halkı Uyarırken Taşlananlar

Bu tehlikeyi yıllar önce dile getirenler “ırkçı”, “insanlık dışı”, “komplo teorisyeni” olmakla suçlandı. Oysa bu insanlar sadece uyarıyordu. Göz göre göre gelen bir tsunamiye karşı “duvar örün” diye feryat ediyordu. Ama her devirde olduğu gibi bu dönemde de gerçeği söyleyen taşlandı. Vicdanlar susturuldu, akıllar iptal edildi. Oysa o günlerde yükselen çığlıklar bugünlerin habercisiydi.

Bugün sokaklarımıza, caddelerimize, parklarımıza baktığınızda değişimin sadece kültürel değil, güvenlik açısından da ne anlama geldiğini anlıyoruz. Suç oranları, güvenlik endişesi, toplum içindeki huzursuzluk... Bütün bunların temelinde kontrolsüz göç ve bilinçli nüfus kaydırmaları var.

Göz Boyayan Mehterler ve Unutulan Gerçekler

Biz hâlâ mehter marşlarıyla avunuyoruz. Tarihi kahramanlık destanlarıyla içimizi kabartıyor, sonra tekrar uykuya dalıyoruz. Oysa düşman artık toprağa değil, akla saldırıyor. Damarlarımızdan girmiyor artık, ekranlarımızdan giriyor. Zihinlerimizi işgal ediyor, çocuklarımızın ideallerini satın alıyor.

Süleyman Peygamber’in asasının çürümesi gibi, bu milletin de direnç noktaları çürütülüyor. Ve biz hâlâ dimdik ayakta olduğumuzu sanıyoruz. Gerçekte ise düşmanın gözünde çoktan çöktük. Ama biz bunu ancak yere düştüğümüzde anlayacağız. Tıpkı Süleyman'ın ölümünü anlamayan mahlukat gibi…

Yangına Odun Taşımak

Bugün yaşadıklarımız sadece bir sonuçtur. Ama asıl acı olan şu: Yangını söndürmek yerine, birçok insan bu yangına odun taşıyor. Bilmeden, düşünmeden, sorgulamadan… Sözde “insani yardım” adı altında yapılanlar, aslında bir ulusun genetiğini değiştirme operasyonuna dönüşüyor. Her gelen, buradaki değerleri değil kendi değerlerini dayatıyor.

Ve biz hâlâ misafirlik edebiyatıyla bu süreci açıklamaya çalışıyoruz. Oysa bu artık misafirlik değil, iskan planıdır.

Çözüm Ne Olmalı?

Bu yazı sadece bir eleştiri değil, bir çağrıdır. Hepimizin ortak geleceği için yapılmış bir uyarıdır. Peki ne yapılmalı?

  1. Sınırlar Gerçek Anlamda Korunmalı: Giriş-çıkışlar kontrol altına alınmalı, kimse “savaş mağduru” etiketiyle sınırsız şekilde ülkeye sokulmamalı.

  2. Gelenlerin Kimliği ve Geçmişi Sorgulanmalı: Her gelenin geçmişi, eğitimi, ilişkileri detaylıca incelenmeli.

  3. Ulusal Kimlik ve Kültür Korunmalı: Toplumun demografik yapısı, değerleri, gelenekleri göç politikalarına kurban edilmemeli.

  4. Vatandaşlık Dağıtımı Durdurulmalı: Doğuştan bu ülkeye bağlı olmayan birine, bu kadar kolay vatandaşlık verilmemeli.

  5. Toplumsal Farkındalık Artırılmalı: Halk olan biteni sorgulamalı, korkmadan konuşmalı.

Son Sözüm budur,

Bu bir öfke değil, bir acı yazısıdır. Bu millet uyutuluyor. Göz göre göre içimize yerleştirilen potansiyel tehditler, ileride elimizi kolumuzu bağlayacak. Bugün Suriye’de yaşananlar, Libya’da olanlar, Irak’ta dökülen kanlar birer senaryoydu. Şimdi o sahnelerin yeni adresi Türkiye olabilir.

Bu yüzden artık susmamak gerekiyor. Çünkü bu suskunluk, geleceğimizi susturacak. Bu hipnoz, milletin hafızasını silecek. Ve bir gün uyandığımızda ne mahallemiz, ne sokağımız, ne vatanımız tanıdık olacak.

Tarihi destanlarla değil, akılla, uyanışla, irfanla korunur vatan. Gerçek kahramanlık da budur: Uyuyanları uyandırmak....

Erol Kekeç/2025 NOT:Afgan dalgası üzerine yazdığım yazımın özeti geçmişte yazıldı.. .

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!