Kur’an’ın apaçık ayetleri, mazlumlara yapılan saldırılar karşısında bir müminin ne yapması gerektiğini açık ve net bir şekilde ortaya koyar. Özellikle Tevbe Suresi’nin 13. ve 14. ayetleri, zulme uğrayanlara karşı takınılması gereken tavrı belirginleştirir. Bu ayetlerde, yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya çalışan ve saldırının ilk fitilini ateşleyen bir topluluğa karşı savaşıp savaşmamanın sorgulanması, imanla doğrudan ilişkilendirilir. Zira ayetin sonunda açıkça şu ifade yer alır: "Eğer müminlerseniz, Allah’tan korkmanız gerekir." Bu, iman iddiasının bir sınavıdır. Dolayısıyla bu ayetler, sadece tarihsel bir bağlamda değil, evrensel ve ahlaki bir yükümlülük olarak tüm zamanlara hitap eden ilahi direktiflerdir.
Gazze’de yaşananlar da tam olarak bu ayetlerin tarif ettiği türden bir zulmü gözler önüne sermektedir. Sivillerin hedef alınması, kadınların, çocukların katledilmesi, hastanelerin, ibadethanelerin bombalanması, halkın açlığa ve susuzluğa mahkûm edilmesi bir soykırım politikasıdır. Bu şartlar altında, saldırıya maruz kalanların direnmesi, kendilerini savunmaları, inançları ve varlıkları için mücadele etmeleri Kur’an’a göre meşru değil, zorunlu bir tavırdır.
Ancak ne gariptir ki, bugün bazı kesimler bu mazlum direnişi eleştirmekte, onları "ateşi tırmandırmakla" suçlamakta, hatta daha da ileri gidip bu insanların yurtlarından çıkarılmalarını "hicret" olarak tanımlamaktadır. Bu, sadece Kur’an’ın emrine değil, insanlığın vicdanına da aykırıdır. Hicret, zulümden kaçmak zorunda kalanlara bir çıkış yolu sunan bir kurtuluş olabilir ama mazluma "hicret et, direniş gösterme" demek, zalimin zulmüne sessizce boyun eğ demektir. Bu da ancak zihinlerdeki çürümenin, kalplerdeki imanın zayıflığının ve zulüm karşısında tarafsız kalmanın açık bir göstergesidir.
Tevbe Suresi 14. ayet bu tutumu daha da netleştirir. Ayette Allah, müminlerin eliyle zalimleri azaba uğratacağını, onları rezil edeceğini, inananların gönlünü ferahlatacağını ve onlara yardım edeceğini vaat etmektedir. Bu ayet, müminin eliyle yapılacak adalet mücadelesinin ilahi bir emir olduğunu ifade eder. Zira adaletin tecellisi için sadece dua etmek yetmez; harekete geçmek, cesur olmak ve Allah’a güvenmek gerekir. Aksi halde korkunun, teslimiyetin ve suskunluğun adı iman olmaz.
Bugün Gazze’de yaşananlara karşı “gücün kadar tepki ver” diyerek mazlumu pasifleştirmeye çalışanlar, bu ayetlerin ışığında yeniden düşünmelidir. Ayet, saldırının kimden geldiğini belirtir: "Saldırıyı ilkin onlar başlattı." Durum nettir: Saldırgan bellidir, mazlum bellidir. Savaşın da meşruiyeti bellidir. Burada yapılması gereken şey, güç hesapları yapmak değil, safını belli etmektir. Çünkü Allah’ın safı, her zaman mazlumun safıdır. Kim zalime söz geçiremiyorsa, bari mazluma taş atmasın.
Peki bu tür tavırların arkasında ne yatar? Bu sorunun cevabı çok katmanlıdır. İlki, korkudur. Ayet bunu açıkça sorgular: "Korkuyor musunuz onlardan?" İşte bu korku, mümin kimliğini sarsan en büyük tehlikedir. Allah’a güvenmek yerine zalimin gazabından korkan bir kalp, iman açısından sorgulanmalıdır. Çünkü gerçek mümin, zulüm karşısında yalnız kalsa bile Allah’ın yardımına güvenerek ayağa kalkar.
İkinci bir sebep ise menfaat endişesidir. Mazlumun safında yer almak, güçlü olanla ilişkileri zedeleyebilir. Ticari, siyasi, diplomatik çıkarlar tehlikeye girebilir. İşte burada Kur’an, iman ile dünya menfaatlerinin çatıştığı bu zeminde, mümini tercihe çağırır. Ya Rabbin rızası, ya dünyanın aldatıcı menfaati. Ayet, bu noktada şunu söyler: "Eğer müminlerseniz..." Yani bu bir inanç testidir.
Üçüncü bir neden ise zihinsel sömürge halidir. Zihinleri Batı merkezli etik normlara ve siyaset anlayışına teslim olmuş bazı Müslümanlar, hakikati sorgulamak yerine güçlü olanın dilini tekrar ederler. "Barış" ve "çözüm" adı altında aslında mazluma teslimiyeti öğütleyen bu bakış, Kur’anî bir bakış değildir. Çünkü Kur’an, barışı ancak adalet temelinde onaylar. Zulmün devam ettiği yerde barış bir aldatmacadır.
Dördüncü bir neden, İslam’ın mücadeleci yönünün yeterince kavranmamış olmasıdır. Kur’an’da geçen cihad, sadece silahlı mücadele değildir. Bir duruş, bir taraf olma, bir haksızlığa itiraz etme, bir mazluma siper olma bilincidir. Zalimle arasına mesafe koyamayanlar, isterse kılıç kuşansın, gerçek mücahit olamaz. Zira müminin kılıcı da, kalemi de, sesi de zalime karşı yönelmelidir.
Son olarak, inançta samimiyet meselesi karşımıza çıkar. Ayetler apaçık olmasına rağmen, iç dünyasında bu ayetlere inanmayan veya onları sadece tarihsel birer olay olarak görenler, zulüm karşısında sessiz kalmayı normalleştirirler. Oysa Kur’an’ın bu ayetleri kıyamete kadar geçerlidir. Zaman ve mekan üstü mesajlardır. Onlar, her çağın zalimine karşı direniş çağrısıdır.
Bu nedenle bugün Gazze’deki direnişi eleştirenler, bu direnişi pasifize edenler, Kur’an’ın çağrısına kulak tıkamaktadırlar. Korkuya teslim olmuş, zalime yaranma derdine düşmüş, imanı dilde bırakmış bir zihniyetin ürünüdür bu tavır. Ve bu zihniyet, mazlumu bir kez daha yalnız bırakmakla kalmaz, Allah’ın rızasını da kaybeder.
Ayetin sonunda geçen "Ve inananlar toplumunun göğüsler
ine şifa ulaştırsın" ifadesi, direnişin sadece maddi değil, manevi bir etkisinin de olduğuna işaret eder. Bir müminin kalbi, zalime karşı duran bir başka mümini gördüğünde ferahlar, iman tazelenir, ümmet bilinci güçlenir. İşte bu yüzden Gazze’nin çığlığı, sadece bir bölgenin değil, bütün ümmetin kalp atışıdır. Oradaki bir çocuk direnirken, buradaki bir mümin de kendini gözden geçirir.
Sonuç olarak, Tevbe Suresi’nin bu iki ayeti, bize çok net bir şey söylüyor: Safını seç! Ya zalimin karşısında, mazlumun yanında durursun ya da zalimin susturduğu kalabalıklardan biri olursun. İmanın, ahiret inancının, adalet arayışının ve insanlık onurunun bir imtihanı bu. Allah’ın rızasını mı, dünyanın suskun ve korkak konforunu mu tercih edeceksin?
Zaman, zalimin propagandasına değil, Kur’an’ın çağrısına kulak verme zamanıdır. Ayet açık, mesaj net: “Savaşın onlarla! Sizin elinizle Allah onlara azap etsin!” Eğer bu mücadelede yer almazsan, en azından susturmazsan direnenleri. Çünkü bu ayetler sadece geçmişi değil, bugünü de hükmü altına alır. Bugün Gazze’de mazlum bir çocuk sapan taşıyorsa,bu ayet onun yanındadır. Ve ona taş atan değil, onunla taş atanlar kurtulacaktır.
Erol Kekeç/18.06.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder