Bu Blogda Ara

23 Mayıs 2025 Cuma

Kukla Yöneticiler ve Sessiz İşgallerin Hikâyesi



İçten Pazarlıklı Yöneticiler ve Halkın İflası

(Görünenin Ötesinde Bir Yönetim Gerçeği)

Modern ticaretin ve siyasetin iç içe geçtiği coğrafyalarda, yöneticilik artık yalnızca bir şirketi büyütmek veya bir halkı kalkındırmak anlamına gelmiyor. Yönetici pozisyonuna getirilen birçok kişi, aslında bir şirketin ya da kurumun değil, o bölge ticaretine yön veren derin ekonomik güçlerin taşeronudur. Görevi sadece organizasyonel verimlilik sağlamak değil; aynı zamanda bu ekonomik ağın, gölgede kalan mimarlarının stratejilerine sadakatle hizmet etmektir.

Bu yazıda, yöneticilik adı altında sistemli bir tasfiye ve yönlendirme süreci nasıl işletiliyor, bu sürecin arkasındaki niyetler nelerdir, buna neden olan yapılar nasıl çalışıyor ve sonuçta toplumlar nasıl kandırılıyor; tüm bu sorulara ikna edici, sorgulayıcı ve akılcı cevaplar sunacağız.

1. Yönetici mi, Taşeron mu? Görev Tanımının Ötesi

Bir şirkete, kuruma ya da kamu birimine atanan yönetici, görünüşte bağımsızdır. Fakat çoğu zaman bu bağımsızlık bir illüzyondan ibarettir. Özellikle "bölgesel ticaret"i belirleyen bir merkezin, çıkarlarını gözeterek yaptığı bir atama söz konusuysa, yöneticinin kaderi çoktan belirlenmiştir.

Bu tür yöneticilerden beklenen:

  • Rakip firmaların zayıflatılması,

  • Kendi destekledikleri firmaların güçlendirilmesi,

  • Kamuoyunda başka bir izlenim yaratılması,

  • Ve gerekirse “sistemle kavga ediyor” imajı verilmesidir.

Yani yöneticilik, sadece bir idari sorumluluk değil, aynı zamanda ekonomik manipülasyonun parçası haline getirilmiştir. İçten içe başka planların yürütücüsüdür.

2. "Ben Bildiğimi Okurum" Yanılgısı-Sözde Bağımsızlık

Birçok yönetici, ilk başta bu sistemin farkında olmayabilir ya da "Onların isteklerine tamam derim ama sonra kendi bildiğimi yaparım" gibi bir yanılgıya kapılır. Oysa sistem buna izin vermez.

Çünkü yöneticinin her icraatı, yukarıdan gelen “ticari menfaat” süzgecinden geçirilir. Her karar, bir başka taşın hareketini etkiler. Ve çoğu zaman “kendi bildiğini okuduğunu sanan” yönetici, yaptığı her şeyin aslında gölgelerde planlanmış senaryonun bir parçası olduğunu fark ettiğinde, iş işten geçmiş olur.

Yani aslında okuduğu kendi kitabı değil, eline tutuşturulan ezber metindir.

3. Rakip Firmalar-Sistem Dışı Olanların Tasfiyesi

Bu tür sistemde rakip firmalar, oyunun kurallarını bilmiyorsa kısa sürede tasfiye edilir. Çünkü yeni yönetici, görünürde tarafsız davranır ama icraatları hep belirli firmalara yarar sağlar. Rekabet gibi görünen süreç, aslında sistemin lehine kurgulanmış bir tasfiye planıdır.

Sistem şu şekilde işler:

  • Rekabet serbesttir ama rekabetin yönü belirlenmiştir.

  • Tedarik zinciri görünürde açıktır ama bazı firmalar hep önceliklidir.

  • Kredi ve destekler herkese sunulmuştur ama ulaşılabilirliği ayrılmıştır.

  • Medyada herkes konuşur ama algı bir merkezin elindedir.

İşte bu yapı, adeta görünmez bir ticaret diktatörlüğüdür.

4. Psikolojik Tuzak- “İki Arada Bir Derede Kaldım” Hissi

Bu sistemin içinde görev yapan bir yönetici, kısa sürede bir ikilem yaşamaya başlar. Çünkü rakip firmaların eleştirisi büyürken, yukarıdan gelen baskı da artar. Yönetici, bir yandan "kendi bildiğini yapıyor" gibi görünmek ister ama diğer yandan sistemin devamı için “uyumlu” olmak zorundadır.

Bu noktada sistem yöneticiyi yalnız bırakmaz. Hemen bir "yeni senaryo" devreye sokar:

  • "Bize istediğini söyleyebilirsin, istersen küfret bile…"

  • "Yeter ki bizim ticaretimize zarar verme."

  • "Sana güveniyoruz, sen bizim için bir önemlisin."

Yani yöneticiye "rol yapma hakkı" tanınır. Ama bu rol, sadece ticari çıkarların korunması için izin verilen bir maskedir. Bu, aynı zamanda halkın gözünde bir "bağımsız yönetici" imajı oluşturmanın yöntemidir.

5. Bayilere Mesaj: Sistemden Korkanlar İçin Yeni Umut

Birçok yönetici, pozisyonunu koruyabilmek için alt kademe iş ortaklarını da sistemin parçası haline getirmek zorunda kalır. "Bunlar zaten batacak, benimle yürürseniz sizi kurtarırım" diyerek sadakat sağlar.

Bu tavır, aslında şu mesajı içerir:

  • "Sistem çökecek, ama çöküşten önce en iyi pozisyonu alan kurtulur."

  • "Ben sistemin yöneticisiyim ama aynı zamanda sigortanızım."

  • "Ben gittiğimde sizi kimse tanımaz ama ben varsam sizi yeni düzene taşırım."

Bu tür yöneticiler, sistemin çöküşünün yükünü de alt kademelere taşıyarak kendilerini sağlamlaştırır. Aslında kendi kurtuluşlarını, başkalarının korkusuna bağlamışlardır.

6. Tablonun Coğrafyadaki Yansıması: Halkın Sessiz İflası

Bu süreç sadece bir şirket meselesi değildir. Aslında bu, coğrafyamızda yaşanan siyasi ve ekonomik yönetim anlayışının bir izdüşümüdür.

Yani:

  • Görünen liderler aslında atanmış kuklalardır.

  • Yapılan tüm politikalar, bölgesel veya küresel güçlerin çıkarına hizmet eder.

  • Halk, bu yönetimlerin ‘yerli ve milli’ olduğuna inanır ama onlar sadece sistemin onayladığı oyunculardır.

Tıpkı yukarıda bahsettiğimiz yönetici gibi…

Onun yaptığı her şey sistemin işine yaramaktadır. Halk ise bu yöneticiyi bazen kahraman, bazen muhalif, bazen kurtarıcı zanneder. Oysa aslında o, halkı kandırmakla görevli bir ikna memurudur.

7. Gerçekle Yüzleşmek: Kurtuluş Nedir?

Bu yazının sonunda sorulması gereken en önemli soru şudur:

“Bu yöneticilerden, bu sistemden kurtulmanın yolu nedir?”

Cevap şudur:

  • Gerçek liderleri atanmışlar değil, seçilmişler belirler.

  • Ticari politikalar, halk yararına değil rant ağına hizmet ettiğinde sorgulanmalıdır.

  • “Bize hizmet ediyor” gibi görünen yöneticiler, aslında hangi çıkar ağlarına hizmet ediyor, bu sorulmalıdır.

  • Ve en önemlisi: Maskelere değil, maskenin altındaki gerçek yüzlere bakılmalıdır.

Kör Kuyuda Kandırılmış Bir Hayat

Yukarıda anlattığımız yöneticilik modeli, sadece ticari firmaları değil, ülkeleri, halkları, kurumları, eğitim sistemlerini, belediyeleri, medyayı ve hatta dini yapıları bile yönetmektedir.

Bugün yaşadığımız “modern sistem” aslında, küresel çıkar merkezlerinin yerli taşeronlar eliyle halkları sömürdüğü kurgulanmış bir sahnedir.

Bu sahnede yönetici, oyuncudur.

Halk, seyircidir.

Ve büyük illüzyon budur: Halk, kendi geleceğini izlediğini sanırken aslında başkalarının senaryosunda figüran olmayı seçmektedir.

Bahadır Hataylı/23.05.2025/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!