Bir milletin varlığı, yalnızca sınırlarla çizilmiş toprak parçalarından ibaret değildir. Asıl vatan, insanın ruhunda yaşar; onun karakterinde, iradesinde, vicdanında kök salar. Ne var ki tarih boyunca nice milletler, düşmanlarının kılıçlarından önce, kendi içlerinden gelen ihanetin zehriyle çökmüştür. En büyük tehlike, her zaman dışarıdan gelen saldırılar değildir; bazen en yıkıcı darbeler, içeriden, gafletin, dalaletin ve hatta hıyanetin pençesinde kıvrananlardan gelir.
Bugün de bu gerçek, bütün çıplaklığıyla karşımızda durmaktadır. Milletin iradesini ve geleceğini koruma vazifesi, sadece cephede savaşanların değil, aynı zamanda kalemiyle, sözüyle, duruşuyla hakikatin yanında duran herkesin sorumluluğudur. Bir millet, düşmanın değil, ona kapılarını açanların, onunla işbirliği yapanların ihanetine karşı koyamazsa yok olmaya mahkûmdur. İşte bu yüzden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi, asli görevimiz, vatanımızı yalnızca dış tehditlerden değil, içeride müstevlilerin (istilacıların) emelleriyle kendi menfaatlerini birleştirenlerden de korumaktır.
Gaflet, Dalalet ve Hıyanet-İçimizdeki Tehdit
Gaflet, dalalet ve hıyanet… Üç kelime ama bir milletin çöküşünü anlatmaya yeten üç büyük tehlike.
Gaflet: Kendi gerçeğini görememek, düşmanın planlarını fark edememek, olan biteni umursamamak… En tehlikeli düşman, farkında olunmayan düşmandır. Bir toplum, içinde bulunduğu durumun ciddiyetini kavrayamazsa, kendisini bekleyen felaketi de önleyemez. Bugün insanlarımız, günlük telaşların, tüketim çılgınlığının, bireysel hırsların girdabında boğulurken, asıl büyük meseleleri göremiyorlar.
Dalalet: Yanlış yolda ısrar etmek, hakikati bildiği hâlde göz ardı etmek… Çoğu zaman gaflet içindeki insanlar, dalalet içinde olanlar tarafından yönlendirilir. Bir milletin başındaki yöneticiler, eğer kendi çıkarlarını milletin menfaatlerinden önde tutuyorsa, halkı yanlış yönlendiriyorsa, bu toplumun geleceği karanlıktır.
Hıyanet: En büyük felaket, en sinsi düşman… Bile bile, isteyerek, düşmanın safına geçenler, vatanını kendi menfaatleri için pazarlık konusu yapanlar… Tarih boyunca her milletin en büyük kayıpları, dışarıdan gelen saldırılardan değil, içerideki hainlerin ihanetiyle olmuştur. Bugün de milletimizi zayıflatmaya çalışanlar, yabancı güçlerle işbirliği yapanlar, kendi halkını yoksulluğa mahkûm ederken kendilerine servetler biriktirenler, tam da bu ihanetin içindedir.
Müstevliler ve Onların İşbirlikçileri-Geçmişten Günümüze Bir Oyun
Bir ülkeyi işgal etmenin, onu sömürgeleştirmenin tek yolu, askerî güç kullanmak değildir. Bugün modern dünyada milletler artık tanklarla, toplarla işgal edilmiyor. Bunun yerine medya, ekonomi, kültür ve siyaset üzerinden kontrol ediliyorlar.
Büyük güçler, bir ülkeyi ele geçirmek istediklerinde önce oradaki yönetimi etkilerler. İçeriden birilerini satın alarak, onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak o ülkeyi ele geçirirler. Kimi zaman ekonomik bağımlılık yaratılır, kimi zaman medya yoluyla halkın algıları yönlendirilir, kimi zaman eğitim sistemine müdahale edilerek nesiller bilinçsiz bırakılır.
Bugün yaşadığımız dünya düzenine baktığımızda, birçok ülkenin bağımsızlığı kâğıt üzerinde varlığını sürdürse de, gerçekte küresel güçlerin kontrolü altına girdiğini görebiliriz. Ekonomik sistemler, ticaret anlaşmaları, askeri paktlar, medya kontrolü… Tüm bunlar, milletlerin kendi kaderlerini tayin etme yetilerini ellerinden almak için kullanılan araçlardır.
Bu oyun yüzyıllardır oynanıyor ve bugün bizim coğrafyamız da bu oyunun tam merkezinde yer alıyor. Ancak daha acı olan, bu oyuna bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden, milletin içinde yer alan gafiller ve hainlerdir.
Vatanı Korumak-Sadece Cephede mi Olur?
Bir milletin savunması yalnızca savaş meydanlarında, cephelerde olmaz. Bugün vatanı korumanın en önemli yollarından biri, onun ruhunu, kimliğini, değerlerini korumaktır.
Eğitim cephesinde mücadele vermek zorundayız. Bilinçli, sorgulayan, düşünen nesiller yetiştirmeliyiz. Bilgisiz, tarihini bilmeyen, dünyayı anlayamayan gençler, bir milletin en zayıf halkasıdır. Onları yozlaştıran bir eğitim sistemi, aslında o ülkenin en büyük düşmanıdır.
Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık mümkün değildir. Bugün yerli üretimi bitiren, ülkenin kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çekenler, nereye konmalıdır. Bir milletin ekonomisini başkalarının eline bırakırsanız, onun geleceğini de teslim etmiş olursunuz.
Medyaya hâkim olmayan bir millet, kendi kaderini yazamaz. Dışarıdan beslenen medya organları, halkın algısını yönlendirmek, onu uyutmak, asıl meselelerden uzaklaştırmak için kullanılır. Gerçek gazetecilik, halkı uyandırmak için vardır. Ama bugün birçok medya kuruluşu, halkı uyutmak, yönlendirmek için çalışmaktadır.
Kültürel yozlaşmaya karşı direnmeliyiz. Bir milleti en hızlı çökerten şey, onun kültürel değerlerini kaybetmesidir. Eğer bir milletin dili bozulursa, ahlakı yozlaşırsa, gelenekleri unutulursa, ona artık yabancı bir kimlik giydirilmiş demektir. Bugün, özellikle gençlerimizin maruz kaldığı kültürel saldırılar, onların milli kimliklerini kaybetmelerine neden olmaktadır.
Bu Toprakları Hak Etmek İçin Ne Yapmalı?
Atalarımız bu toprakları bize miras bırakmadı, emanet etti. Eğer bu emanete sahip çıkmazsak, eğer mücadele etmezsek, elimizden kayıp gider.
Öncelikle uyanmalıyız. Gaflet içinde uyuyan bir millet, kolayca yönetilir, yönlendirilir. Okumalı, araştırmalı, sorgulamalıyız.
Kendi tarihimize ve kimliğimize sahip çıkmalıyız. Başkalarının tarihini ezberlemek yerine, kendi tarihimizin bilincinde olmalıyız. Nereden geldiğimizi bilmezsek, nereye gittiğimizi de bilemeyiz.
Dayanışmayı artırmalıyız. Bireyselleşen, birbirinden kopan toplumlar kolayca bölünür ve yönetilir. Güçlü bir millet, birbirine kenetlenmiş bireylerden oluşur.
Hak ve adalet mücadelesinden asla vazgeçmemeliyiz. Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz, adaletin olmadığı yerde güven olmaz. Bir millet, adaleti tesis edemezse, kendi içinde çürümeye başlar.
Sonuç olarak, vatanı korumak sadece dış düşmanlara karşı savaşmak değildir. Asıl mücadele, içerideki gaflet, dalalet ve hıyanetle yapılmalıdır. Bize düşen görev, Atatürk’ün de dediği gibi, müstevlilerin emelleri ile kendi çıkarlarını birleştirenlere karşı mücadele etmek, bu vatanı onlardan korumaktır. Çünkü vatan, yalnızca toprak değil; aynı zamanda bir ruhtur, bir inançtır, bir ülküdür. Ve bu ülküyü savunmak, bizim en büyük vazifemizdir.
Bahadır Hataylı/28.02.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder