Bir Toplumun Köklerinden Koparılması
2006 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, tarım sektörünü modernleştirmek ve tohum üretimini belirli standartlara bağlamak amacıyla yürürlüğe girmiştir. Ancak, bu yasa bazı kesimler tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmış ve yerel ata tohumlarının kullanımını kısıtladığı, dolayısıyla ülkenin tarımsal bağımsızlığını tehdit ettiği gerekçesiyle tepki çekmiştir. Bu yazıda, ilgili yasayı detaylıca ele alarak, getirdiği düzenlemelerin sosyo-ekonomik etkilerini ve ata tohumlarının geleceğini nasıl şekillendirdiğini eleştirel bir perspektiften değerlendireceğiz.
5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu
Bu yasa ile birlikte tohumculuk sektöründe birçok yeni düzenleme getirilmiş ve sertifikalı tohum kullanımı zorunlu hale getirilmiştir. Sertifikasız tohumların ticari amaçla satışı yasaklanmış, bu durum da özellikle yerel ve ata tohumları açısından büyük bir kısıtlama getirmiştir. Yasanın gerekçesi olarak şu hususlar öne sürülmüştür:
1. Verimli ve kaliteli üretim: Standartlara uygun sertifikalı tohumlarla tarımsal verimliliğin artırılması hedeflenmiştir.
2. Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık: Genetik olarak belirlenmiş ve test edilmiş tohumların kullanımının, tarımsal hastalıkların önüne geçeceği savunulmuştur.
3. Uluslararası rekabet gücünün artırılması: Küresel piyasalarda rekabet edebilmek adına, dünya çapında tanınan ve belgelenmiş tohumların kullanımına ağırlık verilmiştir.
Ancak, bu düzenlemeler beraberinde ciddi sorunları da getirmiştir. Özellikle yerli çiftçilerin ata tohumlarını kullanarak üretim yapmalarının önüne engeller konulmuş ve küçük ölçekli tarım işletmeleri zor durumda bırakılmıştır.
Ata Tohumları Neden Önemlidir?
Ata tohumları, binlerce yıllık doğal seleksiyon süreciyle gelişmiş ve tarım toplulukları tarafından korunarak günümüze kadar gelmiştir. Genetik çeşitlilik açısından zengin olan bu tohumlar, bölgesel iklim koşullarına uyum sağlamış, yüksek besin değerine sahip ve doğal yollarla yetiştirilmeye uygun yapılarıyla bilinmektedir. Ancak, 5553 sayılı yasa ile bu tohumların ticareti yasaklanarak tarım şirketlerinin tekelinde bulunan hibrit ve GDO’lu tohumlara yönelim teşvik edilmiştir.
Bu durumun toplumsal ve ekonomik etkileri ise şu şekildedir:
1. Tarımsal Bağımlılık: Yerel tohumların yerine, çok uluslu tohum şirketlerinin ürettiği ve her yıl yeniden satın alınması gereken tohumların kullanımı çiftçileri ekonomik olarak bağımlı hale getirmiştir.
2. Biyolojik Çeşitliliğin Azalması: Tek tip endüstriyel tohum kullanımının artması, genetik çeşitliliği tehdit etmiş ve tarımsal hastalıklara karşı kırılganlığı artırmıştır.
3. Gıda Egemenliğinin Zedelenmesi: Çiftçilerin kendi tohumlarını üretip kullanma haklarının kısıtlanması, ülkenin gıda üretiminde dışa bağımlılığını artırmış ve küresel gıda tekellerinin etkisini güçlendirmiştir.
Meclis Süreci ve Tartışmalar
5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun meclisten geçiş süreci oldukça tartışmalı olmuştur. Kanunun görüşmeleri sırasında bazı milletvekilleri, bu yasanın Türkiye’nin tarım politikalarını çok uluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde şekillendirdiğini belirtmiş ve sert eleştirilerde bulunmuştur. Ancak, yasaya destek verenler ise küresel ticaretin gerekliliklerini ve modern tarım uygulamalarına uyumu gerekçe göstererek düzenlemenin kaçınılmaz olduğunu savunmuştur.
Tartışmaların temel noktaları şunlardı:
Yerel tohumların ticaretinin yasaklanmasının sonuçları: Çiftçilerin yalnızca sertifikalı tohum kullanmaya zorlanması ve yerel tohum ticaretinin yasaklanmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı üzerine yoğun tartışmalar yaşanmıştır.
Çok uluslu şirketlerin etkisi: Bu düzenlemelerin büyük tohum şirketlerine avantaj sağlayacağı ve çiftçileri bu şirketlere bağımlı hale getireceği eleştirileri getirilmiştir.
Biyogüvenlik ve sürdürülebilir tarım: Yasanın, ekolojik tarım uygulamalarını nasıl etkileyeceği ve biyolojik çeşitliliği nasıl tehdit edebileceği üzerine endişeler dile getirilmiştir.
Eleştirel Değerlendirme
Bu yasa, her ne kadar modern tarım tekniklerine uyum sağlamak adına düzenlenmiş olsa da, uygulamada birçok soruna yol açmıştır. Özellikle kırsal bölgelerde geleneksel tarım yapan çiftçilerin üretim özgürlüğünü kısıtlamış, biyolojik çeşitliliği azaltmış ve gıda bağımsızlığını zayıflatmıştır.
Bu noktada şu soruları sormak gerekmektedir:
1. Gerçekten modern tarımın gerekliliği mi, yoksa küresel şirketlerin dayatması mı?
2. Yerel çiftçilerin korunması için alternatif politikalar neden geliştirilmedi?
3. Ata tohumlarının kullanımını teşvik edecek sürdürülebilir modeller neden benimsenmedi?
Bu sorular ışığında, tarım politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve yerel üreticilerin haklarının korunması gerektiği açıktır. Ayrıca, organik ve ekolojik tarımı teşvik eden, çiftçilerin kendi tohumlarını üretmesini destekleyen yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, Türkiye’nin tarım sektöründe köklü değişiklikler getirmiştir. Ancak, bu düzenlemeler uluslararası şirketlerin lehine sonuçlar doğurmuş, yerel çiftçileri dezavantajlı hale getirmiş ve ata tohumlarının geleceğini tehlikeye atmıştır. Tarımsal bağımsızlık ve gıda güvenliği açısından yeniden değerlendirilmesi gereken bu yasa, yerel tarım üreticilerinin sesinin daha güçlü duyulmasını gerektiren bir konudur. Ata tohumları yalnızca bir üretim aracı değil, aynı zamanda kültürel mirasımızın da önemli bir parçasıdır. Bu mirası koruyarak gelecek nesillere aktarmak, yalnızca bir tarım politikası meselesi değil, aynı zamanda bir bağımsızlık mücadelesidir.
Erol Kekeç/23.02.2025/Sancaktepe)İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder