Adalet... Kağıt üstünde kalan, nutuklarda yankılanan, meydanlarda alkışlanan ama hayatın içinde yitip giden bir kelime. Kulağa ne kadar güçlü geliyor değil mi? Ama ne zaman gerçekten hissedildi bu ülkede? Hangi sokakta, hangi mahkemede, hangi kurumda, hangi ekmek kuyruğunda, hangi ihalede, hangi sınavda adalet vardı?
Bugün bu ülkenin sokaklarında yürüyen her insanın yüzüne dikkatlice bakın. Kimsenin vicdanı rahat değil. Çünkü herkes bir noktada adaletsizliğin keskin bıçağıyla yaralandı. Kimisi işinde hakkını alamadı, kimisi sınavda emeğinin çalındığını gördü, kimisi yargı karşısında güçlülerin kayrıldığını izledi, kimisi sadece fikrini söylediği için baskıya uğradı. Ve en acısı, kimisi adaletin sadece parası olanlara, arkası güçlü olanlara, tanıdığı olanlara çalıştığını gördü.
Bu ülkede adalet artık bir ticaret metaıdır. Parası olanlar için satın alınabilir, olmayanlar için ulaşılmazdır. Yoksul bir genç, marketten ekmek çalsa manşetlere çıkar, ama milyonları çalanlar ihale peşinde koşmaya devam eder. Hangi patron, hangi siyasetçi, hangi kodaman hesap verdi? Kim hırsızlıktan, yolsuzluktan, halkın hakkını yemekten gerçekten yargılandı ve ceza aldı?
Bu ülkede fakirin suçu büyütülür, zenginin suçu örtülür. Garibanın çocukları hapishaneleri doldurur, parası olanın çocukları yurt dışındaki en iyi okullarda okur.
Sınavlarda Çalınan Hayatlar
Bir öğrenci yıllarca çalışır, emek verir, gece gündüz ders çalışır ama sınav soruları birilerine önceden verilir. Milyonlarca gencin umutları bir gecede çöpe atılır. Sonra ne olur? “Soruşturuyoruz” derler, birkaç göstermelik açıklama yapılır ve her şey unutulur. O çocuk ne yapar peki? Belki ailesine yük olmamak için bir fabrikada asgari ücrete çalışmaya başlar, belki yurt dışına kaçmanın yollarını arar, belki de umutsuzluk içinde hayata küser.
Ama çalanlar, torpille yerleşenler, hakkı olmayanı alanlar yollarına devam eder. Üstelik bir de bu düzenin “adalet” olduğunu savunurlar. İşte bu yüzden adaletin olmadığı yerde kıyametin kopmasını istemek haktır!
Mahkemelerde Kimin Adaleti?
Adalet saraylarına gittiğinizde, tabelalarda büyük harflerle yazılmış “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” sözünü görürsünüz. Ama içeride işler öyle yürümez. Parası olanın davası hızlı görülür, avukat tutacak gücü olmayan yıllarca bekler. Adaletin kılıcı zayıfın üstüne iner, güçlünün üstüne kalkmaz.
Bir hırsız, çocuğuna ekmek götürmek için bir şey çaldığında “suçlu” ilan edilir. Ama bir müteahhit, halkın vergileriyle yapılması gereken yolları eksik yapıp milyonları cebine indirir, sonra hiçbir şey olmamış gibi yeni ihalelere girer. Bunun adı “iş dünyasının gerçekleri” olur.
Bir genç, sosyal medyada bir eleştiri yaptığında gözaltına alınır, hapse atılır. Ama ülkeyi yönetenlere hakaret eden değil, halkın malını çalanlar serbestçe gezer. Bir insan fikrini söyledi diye yargılanır ama kamu malını çalanlar ödüllendirilir.
Kamu İhaleleri-Adaletin Yok Olduğu Yer
Bu ülkede bir iş yapmak istiyorsanız, liyakatinizden çok kimleri tanıdığınız önemlidir. Devletin kaynakları, halkın vergileri birkaç ailenin, birkaç şirketin cebine akar. Açılan her büyük ihaleyi aynı şirketler alır, aynı müteahhitler zenginleşir.
Bir devlet çalışanı maaşıyla kıt kanaat geçinirken, bir “ihale baronu” kısa sürede servetini katlar. Kime gideceği önceden belli olan ihaleler, göstermelik rekabetle sunulur. Küçük esnaf devletten bir iş alamaz, çünkü “güçlü” olanların arasında yeri yoktur. Peki, bu mu adalet?
Torpilin Gölgesinde Gelecek Yok
Bir genç, okulu dereceyle bitirse bile işe giremez. Neden mi? Çünkü babasının bir tanıdığı yoktur, çünkü siyaseten birilerinin adamı değildir. Ama daha okulu bitirmemiş bir başkasının, sırf ailesi bağlantılı olduğu için en iyi yerlere getirildiğini görür.
Bu adaletsizlik sadece bireysel değil, toplumsaldır. Torpilin olduğu yerde liyakat olmaz, liyakatin olmadığı yerde gelişim olmaz. Adaletin olmadığı toplumlarda, çalışkan olanlar değil, güçlü bağlantıları olanlar kazanır. Sonra bir bakarsınız, ülke yerinde sayıyor, beyin göçü hızlanıyor, eğitimli insanlar kaçacak yer arıyor. İşte bu yüzden “adalet gelmeyecekse kıyamet kopsun” demek, bu çürümüş düzenin ifşasıdır!
Kıyamet Kopmazsa Çürüme Devam Eder
Adaletin olmadığı bir ülkede insanlar önce sessizleşir, sonra umutsuzlaşır, en sonunda da yok olur. Gençler geleceklerini başka ülkelerde aramaya başlar, insanlar haksızlığı kabullenir hale gelir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı toplumun damarlarına işler. Ama unutmayın, o yılan eninde sonunda herkesi sokar.
Peki, ne yapmalı? Önce adaletin kimin için işlediğini sorgulamalıyız. Kendimiz adaletli olmalıyız, haksızlık karşısında susmamalıyız. “Bana ne” dememeliyiz. Çünkü bir gün bu adaletsizlik bize de dokunacak.
Adaletin olmadığı bir ülke, bir hapishaneden farksızdır. İnsanlar dört duvar arasında değil belki, ama korku, yoksulluk, haksızlık ve torpil çemberinde sıkışmış halde yaşar. Eğer bu düzen değişmeyecekse, bu haksızlıklar sürecekse, bu sistem devam edecekse, o zaman gerçekten “Bu ülkeye adalet gelmeyecekse, kopsun kıyamet!”
Erol Kekeç/08.02.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder