Bu Blogda Ara

22 Haziran 2023 Perşembe

DEVLET HER ŞEYE ULAŞMALI ULAŞAMIYORSA SORGULANMALI

Bir toplumda güç ve imkanların belli ellere verilmesinin amacı, onların kendi yaşam düzeylerini erişilmez kılmak için değil, aksine toplumsal yaşamda oluşacak karakaşa kaos ve aşırılıkları kontrol altına alarak toplumsal kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının devamına ve gelişmesine katkı sunarak yaşamın huzurlu olmasını sağlamaktır.

İlkçağ site(şehir) devletlerinin ortaya çıkmasından bir nebze haberi olanlar, devletin varlık sebebini ve gücün neden belli ellerde olmasının önemini ve gereğini anlar. İnsanlar ilkel toplayıcılık ve avcılık yaşamından yerleşik yaşama geçişleriyle birlikte, elde ettikleri ürün fazlalıklarını başkalarıyla paylaşmak istedi ve bunların karşılığı olarak da farklı ihtiyaçlarını giderme ihtiyacı doğdu. Dolayısıyla bu istek ve çabalar beraberinde ekonomik piyasayı ve toplumsal etkileşimi ortaya çıkardı. Bu ortamlarda zaman zaman insanlar arası haksızlıklar ve aşırı rekabetler yaşamı zorlaştırmaya başladı. Bu durumdan rahatsız olan piyasadaki insanlar, bu olumsuzlukların önüne geçmek için ferdi olarak altından kalkamayacakları sorunların üstesinden gelmek için, organizeli bir yapı oluşturarak insanlar üzerinde yaptırım yapacak tek güç olarak bu yapıyı güçlendirmek istediler. Bu yapının varlığı o beldenin tüm insanlarının kendi yapmak istediklerini bu güç aracılığıyla yaparak, adil ve paylaşımcı bir yaşamın oluşmasını sağlamaktı. Yani devlet birilerinin menfaatinin koruyanı değil, toplumsal yaşamın kargaşaya neden olmadan düzenli bir şekilde sürekliliğini sağlamak için oluşmuştur. Bu durum daha sonralarda daha aktif ve güç kullanabilecek tek kurum haline gelmiş hatta belli dönemlerden sonra kutsallaştırılarak dokunulmazlık zırhına bürünmüştür. Devletin dokunulmazlığı adalet hakkaniyet koruyuculuk, merhamet ve yönetiminde olan insanların her an sorunlarını çözmesinden doğmuştur. Durup dururken oraya görev için gelenlerin, toplumdan topladıkları vergileri kendi aralarında paylaşarak hesapsızca istedikleri yere harcamasından doğan bir kutsallık değildir. Devlet görevlilerinin aşırı zenginleşmesine göz yuman bir devlet anlayışı zaten toplumsal kaotik ortamların doğmasının yegâne sebebidir. Devleti yönetenler, toplumda ayrıcalıklı bir sınıf haline geliyor ve otoriteyi ele geçirdikten sonra, istediklerini zenginleştiriyor, istediklerinin mal varlıklarına çökerek onların sahibi oluyor ve istediği yere aktarıyorsa, devlet doğuştaki fonksiyonelliğine bağlı olarak kendisine atfedilen kutsallığını kaybeder, insanlara zulmeden despotik bir araca dönüşür. Ne yazık ki, günümüzdeki çağdaş devlet tanımlamaların neredeyse istisnasız büyük çoğunluğu böylesi bir despotlukta level atlamış görünmekteler. Bazı anarşist kuramcıların devlet hakkında söyledikleri, devlet soğuk kanlı canavarların en soğuk kanlısıdır derken bir tecrübeye göre böyle açıklamalar yaptıklarını da anlamış oluyoruz.

Devlet, belli bir zümrenin çıkarlarının korunmasını öncelikli ilke olarak göremez. Çünkü devlet, yönetimi altında bulunan tüm insanlar adına o görevi üstlenmiştir ve toplum onu organizasyonun tek sorumlusu olarak görürken, kendisinin uğraşamayacağı alanların da devlet tarafından yerine getirildiği güvencesiyle yaşamına devam eder. Ancak devlet tarafından korunduğu ve güvence altına alındığına inandığı noktalarda çürümüşlükleri ve kontrolsüzlükleri gördüğü zaman devlete ve devletin gücüne olan inancını kaybeder. Dolayısıyla insanların devlete olan güvenlerini kaybetmesinin temel nedeni yönetici olarak getirdiği insanların devleti işlevsiz ve denetim yapamayan hantal bir yapıya taşımalarıdır. Devlet denetim yapamıyor demek bu çürümüşlüğün en açık örneğidir. Devlet, tebaasından gözünü kırpmadan tüm vergileri alıyor, yetmiyor bir daha alıyor hatta tükettiği oksijene kadar vergi alacak duruma gelmesine rağmen, vatandaşın normal bir yaşam sürmesini sağlayamıyor ve toplumdaki kaotik çıbanları bulup tedavi edemiyorsa, devlet nerede ya da devlet yok mu gibi haykırışları duymak devletin en tabi hakkı olur. Devlet, kendisinin oluşturduğu ya da kendisi görevini yerine getirmediğinden dolayı denetimsizlikten kaynaklanan problemlerin verdiği acılardan rahatsız olan ve bu acıların altında inim inim inleyen insanların acısına çare olmak ve onları dindirmek yerine, onların devlete karşı potansiyel tehlike oluşturduğunu söyleyerek, toplumsal ayrışmaya ve toplumsal çatışmaya sebebiyet vermekle, meşruiyetini kaybettiğini görmesi gerekir. Bir devletin temel meşruiyet gerekçesi kanunlar değil, toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul görmek ve benimsenmektir. Kanunlarla kendisini meşru kılmaya çalışan ve bu kanunlar yaşama aykırı olduğundan dolayı benimsemeyenleri de bastırmaya çalışırsa, devlet tam bir deve dönüşür. O zaman da varlık gerekçesini kendisi tehlikeye sokar.

Ne yazık ki, bizim toplumda devlet bu saydığımız olumsuzlukların neredeyse tamamını iliklerine kadar yaşamasına rağmen, hala en güçlü devlet bizim devlet gibi kıytırıktan sloganlar atarak geçmişteki savaşları diziler haline getirip onlarla övünerek bir çıkar yol bulmaya çalışmak, yolların sonuna gelindiğinin kanıtı olur. Hangi devletler geçmişteki tarihi başarıları destanlaştırarak ayakta kalmıştır. Yaptıklarınız çok güzel ise tarihinizdeki güzelliklerin bu başarılarınıza ışık tuttuğunu anlatmanız sizin geçmişe saygınızdan ve kökünüze sahip çıktığınızdandır. Ancak toplumsal yaşam olarak çamura saplanıp kaldığınız bir dönemde onlara sığınıp onlardan medet umanların hiçbirisi aydınlık yarınlara çıkamamıştır ve de çıkamayacaktır.

Ülkemiz gerçeğini dikkate alırsak, corona salgını döneminde herkesi evlere tıkayan devlet istediğini yapıyor, istediği malın fiyatını belirliyordu ancak geldiğimiz noktada piyasaya gücü yetmiyor demek devlete en büyük hakarettir. Piyasa aldı başını gitti, kimin eli kimin cebinde belli değil, insanlar sinir katsayıları yükselmiş yüksek gerilim hattında bulunduğundan her an patlamaya hazır bir bomba gibi, bir etki beklerken siz bunları hiç görmeyeceksiniz ama devlet güçlü dünyanın her tarafına uzanıyoruz diyerek masallar anlatacaksınız. Kendi içindeki sorunları çözememiş devletler hiçbir zaman güçlü olamazlar. Güçlülüğün en açık göstergesi kendi sorunlarını en aza indirgemektir. Kendi sorunları olan bir insanın nasıl ki başkalarına yardım etme ve onların sorunlarını çözüme kavuşturması mümkün değilse, devletler için de böyledir.

Devlet yetkilileri, halkın devlete neden bu yetkileri verdiğini ve nasıl bir yaşamı devletten bekledikleri için bu kadar vergiyi karşılıksız gözlerini kırpmadan hibe ettiklerini anlamadıkları müddetçe, toplumsal sorunların üstesinden gelinemeyecektir. Bugün ülkenin her tarafındaki açık alanlar sıfır araç ahırlarına dönmüş, evler kiralık verilmeyerek bekletiliyor, sebzeler meyveler çöpe atılıyor, esnaflar kafalarına göre istediği gibi fiyat arttırıyor, bir ayakkabı alacak gücünüz kalmamışsa, devlet ben güçlüyüm diyorsa yalan söyler. Çünkü devlet hiyerarşisi içinde görev yapanlar geçimlerini sağlasınlar diye onlara özel bir yaşam alanı tahsis edilmedi, insanların huzur ve mutluluğu için devletin tüm birimlerinde bir aksama olmadan devlet en uç noktalara kadar yetersiz kalmasın, öyle insanlar çalıştırsın ki, halk içinde karmaşa kaos oluşturup haksız kazanım sağlayacak olanlara fırsat vermesin diye bunları orada görmek istiyor. Bundan dolayı da bir beklenti içinde, halkın devletten beklentisi gayet doğal ve devletin bu beklentileri yerine getirmesi de onun rollerini oynamasıdır. Ancak ne hikmetse devlet kendi görevlerini yerine getirmediği halde neden bunları yapmıyorsun diyenlere de sen devleti eleştiremezsin sen kimsin diyerek, yırtıcı dişlerini göstererek hemen canavar kesiliyor. Devletin Ali kıran baş kesen olarak görüldüğü bir yerde hiçbir zaman devlet sorunları çözmek ve insanları mutlu etmek gibi bir derdin içinde olmaz. Devlet, kurumları işgal eden kişilerin arzu istek ve gelecek kaygılarını korumak adına çırpınırsa, bu da halkın sömürülme süresinin henüz sona gelmediğini gösterir.

Şunu artık birileri anlamalı, devletin işleyişini en güzel şekilde devam ettirerek, insanların yaşamlarını kolaylaştırsınlar diye göreve getirdiklerimiz bizim kendilerini göreve getirme gerekçemize kulak versinler. Devlet vatandaşa verdiği imkanları babasının hayrına vermiyor, kendisi toplumdan ayrı bir kuruluş ve oluşum değildir. Devlet belli kişi grup ve kurumlara barajın kapılarını sonuna kadar açarken, belli kişi ve kuruluşlara da barajların kapaklarını kapadıktan sonra alttan sızanlara ağzınızı dayayın yoksa canınızı okurum diyerek başına güvenlik görevlisi koyan olamaz. Ama ne yazık ki bizim ülkemiz de bu acı trajik yaklaşım ve uygulamadan nasibini alıyor, hatta o kadar fazla alıyor ki baraj kapaklarından damlayan suların bile, yatak boyunca tüm arazileri sulayacak bir su taşıdığını iddia edenlerin yalakalıklarını koro halinde devlet orkestrası eşliğinde milli marş olarak söyleyecek duruma getiriyor. Şahsen kendi adıma ifade ediyorum, ben böylesi uygulamaların her geçen gün ruhuma ve vicdanıma dokunduğu bir çağda, bu uygulamaları yapanlar ve onlara alkış tutanlarla aynı havayı teneffüs etmekten utanmaya başladım. Ondan dolayı hala hatırlatma ve uyarılarımı yapmaya devam ediyorum…

Devleti, devlet olarak piyasada görmek istiyoruz, bunların hepsi devletin yapacağı bir şey değil deniyorsa, o zaman devlet bize yaşamı cehennem edenlerin cehennemine odun taşıyor ve bu odunların yanması için ateşi temin ediyor anlamına gelir. Biz, bizi yakanların cehenneminin ortağı devlet istemiyoruz, devleti, cehennemi söndüren ve cehennem oluşturanları kendi cehenneminde yakan güçlü kuvvetli, vatandaşını koruyan merhametli elleriyle her ocağa ulaşan bir devlet istiyoruz. Bunu yapamayacaksa bunu da açıkça deklare etsin ki başımızın çaresine biz bakalım, bu hayatın acısını kaldıramaz olduğumuzu beyan ediyorum…

Basınç çok yüksek bu basıncı bu bedenler kaldıramaz, üsten bu basınç artıkça alttan ne kadar tazyikli akacağını ve patlayacağını düşünmek bile istemiyorum. Bazı durumlar var ki bunlar zamana bırakılmadan ivedilikle çözülmesi ve zamanla da bağlayıcı boyuta getirilmesi gerekir. Benim, devletin yapmasını istediğim ve görüp üzerine yoğunlaşmasının şart olduğunu anlattığım mesele tam da budur. Fazla uzatmaya gerek yok uyanmak isteyene bir buse yeter uyanmak istemeyene de ne söylersen söyle hatta domuz çanına vur heba…Heba olmayacak hatırlatmalar olması dileğimle selam saygı muhabbet ve iyilik dileklerimle…

Kalın sağlıcakla…

Bahadır Hataylı/21.06.2023/ 13.56/Namazgah/ST



Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!