Bu Blogda Ara

6 Haziran 2025 Cuma

Artık Çok Geç Demeden-İmanın Son Fırsatı ve İnsanlığın Yol Ayrımı



Son Pişmanlık Fayda Verir mi?

"O azabı görünce 'İnandık!' dediler. Ama artık çok geç..."

Bu cümle, bir insanın yaşayabileceği en trajik ânı özetliyor. Kur'an-ı Kerim’in Sebe Suresi'nin 52, 53 ve 54. ayetleri, sadece tarihsel bir uyarı değil, çağlara sığmayacak bir gerçekliği haykırıyor: İman, ölümden önce; fırsat, kıyametten önce; uyanış, azap gelmeden önce gerçekleşmeli. Aksi hâlde, bütün çırpınışlar, bütün "keşke"ler, insanın kendi yankısı olur ve yankılar ne kadar çok tekrar edilirse edilsin, asıl sesi geri getirmez.

Bugün insanlık olarak o kritik çizgideyiz. Savaşların, adaletsizliklerin, açlığın ve umursamazlığın kol gezdiği, mazlumların iniltisinin göklere yükseldiği bir çağda yaşıyoruz. Peki biz neredeyiz? Hangi saftayız? Gerçekten inandığımızı mı sanıyoruz, yoksa azabı görünce mi "inandık" diyeceğiz?

Bu yazı, o sona gelmeden önce bir çığlıktır. Bir hatırlatma. Bir yol haritası. Dünya hayatının son çıkış levhası.

1. Ayetlerin Derin Anlamı- İman Nerede ve Ne Zaman Gerekli?

Sebe Suresi'nin 52. ayeti çok net: "Artık uzak bir yerden iman nasıl elde edilebilir?" Ayet, zaman ve mekân vurgusu yapıyor. Uzak yer, bu dünya değil; ahiret. İman ise sadece bu dünyada geçerli. Öldükten sonra gelen iman, şahit olduktan sonra gelen tasdik, aklen değil, mecburiyetle yapılır. Zaten bu yüzden geçersizdir.

Dünyada insanın önünde bir tercihler denizi vardır. İyi ile kötüyü, hak ile batılı, vicdan ile nefsaniyet arasında seçim yapabilir. İşte imanın kıymeti bu özgür tercihte saklıdır. Ölüm gelip çattığında ise tercihler kapanır, perde iner, gerçekler çıplak gözle görünür hâle gelir ama o an imanın kıymeti kalmaz.

Bugün dünyanın içinde bulunduğu durum, ayetin bu uyarısını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

2. Çağın Gafleti-İnsanlık Ne Hâlde?

Dünya büyük bir tiyatroya dönüşmüş durumda. Sahnede savaşlar var, zalimler var, mazlumlar var. Ama seyirciler uyuyor. Gözleri açık, ama kalpleri kapalı. Kulakları işitiyor, ama hakikati duymuyor. Tıpkı Sebe Suresi 53. ayette belirtildiği gibi: "Daha önce inkâr etmişlerdi ve uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı."

Bugün ekran başında savaşları izleyen, sofrada açlıktan ölen çocukların haberini yemek yerken tüketen, haksızlık karşısında sessiz kalan bir kitle var. İnsanlık; zulmü alışkanlık, adaletsizliği kader, yozlaşmayı medeniyet, sapkınlığı özgürlük sanır oldu. Göz göre göre yanlışın arkasında saf tuttu, sonra da 'biz bilmiyorduk' demeye kalktı.

Oysa Allah her dönemde elçilerini gönderdi, kitaplarını indirdi, vicdanı fısıldattı, olayları gösterdi. Ama insanlar, Allah’a kul olmak yerine egolarına taptı, vicdanlarını susturdu, ekranları Tanrılaştırdı. Bu yüzden o an geldiğinde "İnandık!" demeleri hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

3. Mazlumların Çığlığı, Zalimlerin Sessizliği

Bugün Filistin’de, Gazze’de, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Afrika’nın unutulmuş köylerinde binlerce insan ölüyor. Her ölüm bir annenin kalbini delik deşik ediyor. Her bomba bir çocuğun gülüşünü toprağa gömüyor. Ve dünya, bu ölümlere karşı ya sessiz ya da tarafsız kalıyor. Oysa sessizlik, zulmün başka bir adıdır. Tarafsızlık, zalimin yanında durmaktır.

Bir çocuk annesinin cesedine sarılıp ağlarken, bir başkası yeni ayakkabı almak için alışveriş merkezinde geziyor. O çocuğun gözyaşları arşa yükselirken, bu dünyanın lüks kafelerinde kahkahalar yükseliyor. İşte bu ikilik, insanlığın çöküşünün işaretidir. Artık zaman, hakla batılın net bir şekilde ayrıldığı zaman.

4. Hakikate Sırt Dönmek-Modern Putperestlik

İnsanlık, putlara taptığını sanmıyor, çünkü ellerinde put yok. Ama kalplerinde taht kurmuş putlar var: Para, şöhret, kariyer, beğeni, beden, konfor, ideoloji. Artık insanlar Allah’a değil, markalara inanıyor. Dua yerine kredi çekiyor, tevekkül yerine sigorta yaptırıyor, sadaka yerine lüks harcama yapıyor.

Allah’a olan inancı sadece dilde taşıyanlar, aslında hayatlarında başka ilahlara kulluk ediyor. Tıpkı Sebe Suresi'nde anlatılan o inkârcılar gibi, gayba dair yorumlar yapıyor ama kalplerinde derin bir şüphe var. İmanın yerini moda almış, tevhidin yerini ideolojik aidiyetler.

5. Yol Haritası-Şimdi Ne Yapmalıyız?

Peki bu kadar karanlık bir tablo karşısında ne yapılmalı? İşte bu soruya Kur’an cevap veriyor. Ayetler, sadece eleştirmez, aynı zamanda kurtuluş yolunu da gösterir. Şimdi adım adım insanlık için, özelde de bu ülke insanı için bir yol haritası çizelim:

A. Tevbe ile Başla
İlk adım: tevbe. Gerçek bir pişmanlık, yöneliş, silkiniş. Tevbe, sadece günah işlememek değil, hakkı bırakıp batıla kaymanın farkına varmaktır. Bugün toplum olarak önce neyi kaybettiğimizi anlamalıyız. Vicdanı, merhameti, hakikati, adaleti... Bunların yokluğu için tövbe etmeli, yeniden inşa için gayret etmeliyiz.

B. Bilinçli Bir İman İnşası
İman, sadece sözle olmaz. Bilgiyle, bilinçle, sorgulamayla, teslimiyetle olur. Çocuklarımıza sadece “Allah vardır” demek yetmez; O’nun hayatımıza ne kattığını, neye karşı durmamız gerektiğini, nasıl yaşamamız gerektiğini öğretmeliyiz.

C. Hakikati Savun, Tarafını Belirle
Müslüman, tarafsız kalamaz. Zalimle mazlum arasında kalamaz. Zalim karşısında susmak, ona destek olmaktır. Bugün hakikati haykırmayan her birey, zulmün parçasıdır. Mahalle baskısı, sosyal medya linçleri, kariyer endişesi hakikatin önüne geçmemeli. Çünkü ahirette geçerli olan, Allah'ın huzurunda hangi safta durduğundur.

D. Merhameti ve Dayanışmayı Canlandır
İnsanlık, ancak merhametle ayağa kalkar. Komşusunu tanımayan bir toplum, kardeşliğin ne demek olduğunu bilemez. Paylaşmak, sadaka, iyilik, dayanışma... Bunlar ahiret azığımız olduğu gibi, dünyada da zulmü engelleyen en büyük kalkandır. Toplumda dayanışma ruhunu yeniden inşa etmeliyiz.

E. Yeni Nesli Kurtar
En büyük savaş, zihin savaşıdır. Çocuklarımızı ekranların değil, Kur’an’ın gölgesinde yetiştirmeliyiz. Onlara hakikati, adaleti, merhameti, cesareti öğretmeliyiz. Yeni nesil kaybedilirse, gelecek kaybedilir.

F. Takvayı Hayatın Merkezine Al
İmanın gerçek meyvesi takvadır. Her adımda Allah’ın rızasını gözetmektir. Ticaretten siyasete, ilişkilerden eğitime kadar her alanda Allah merkezli bir yaşam modeli kurulmalı. Çünkü hesap vereceğimiz bir hayat yaşadığımızı unutmadan yaşarsak, adımımız da sözümüz de sağlam olur.

G. Unutma: Azap Gelmeden Önce!
Yukarıdaki her madde, ancak şimdi işe yarar. Şimdi, bu dünyadayken... Ölüm gelip çattığında, gözler kapanıp da gerçekler göründüğünde artık geri dönüş yok. O an, iman etmek isteyenin çırpınışları, boğulan bir insanın boşlukta kulaç atmasına benzer. Su çoktan dolmuştur ağzına, nefes çoktan kesilmiştir.

6.Uzak Yerden Gelen İman

Sebe Suresi 54. ayette bu hakikat şöyle özetleniyor: "Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. Çünkü onlar derin bir şüphe içindeydiler."

Bugün birçoğumuz "cennet"i arzuluyoruz ama ona engel olan bir hayat yaşıyoruz. Haksızlık karşısında susuyor, batıla selam çakıyor, zalimle aynı sofrada yemek yiyoruz. Ve sonra da cenneti istiyoruz. İşte ayetin ifadesiyle bu arzunun önüne bir engel konulacak.

Daha önceki kavimler gibi. Nuh’un kavmi, Lut’un halkı, Semûd, Âd... Onlar da azabı görünce "inandık" dediler ama artık çok geçti. Şimdi sıra bizde. Azap gelmeden önce uyanmak, iman etmek, safımızı belirlemek, tövbe etmek ve hakkı tutup kaldırmak...

Çünkü yarın değil, şimdi iman zamanı. Ölümden önce, pişmanlıktan önce, cehennemden önce...

Şimdi sıra sende-Hangi taraftasın?

Erol Kekeç/11.01.2025/Sancaktepe/İST

İnsanlığın Hakikatle Yüzleşmesi

1. Çağın Karanlığında Bir Işık Arayışı

Ey kardeşim,

Zaman öyle bir hâle geldi ki, kalpler taşlaştı, gözler görmemekte direndi, kulaklar hakikate karşı sağır kesildi. İnsanlık büyük bir girdabın içine düşmüş durumda. Zenginlik ve teknolojiyle süslenen bir çağda yaşıyoruz ama ruhlarımız yoksullukla, kalpler kuraklıkla boğuşuyor. Her şeyimiz var gibi ama hakikat yok. Şimdi sana Kur’an’ın o diriltici sözleriyle, Rabbin apaçık kelamıyla bir çağrı yapmak istiyorum. Çünkü bu çağrı sana, bana, hepimize.

Bu yazının merkezine Sebe Suresi’nin 47-51. ayetlerini aldım. Çünkü bu ayetler sadece bir zamanın değil, her çağın insanına, her kalbe sesleniyor. İstersen gel birlikte okuyalım, düşünelim ve kendimize bir yol haritası çizelim. Belki de şimdiye kadar unuttuğumuz hakikatleri hatırlarız. Belki de bu satırlarda kendimizi buluruz.

2. “Benim ücretim ancak Allah’a aittir”: Menfaat Dünyasında Karşılıksız Hakikat

"De ki: ‘Sizden herhangi bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a aittir. O, her şeye hakkıyla şahittir.’"

Ey insan, bu ayet Resulullah’ın dilinden dökülse de aslında her hakikat yolcusunun ruhuna kazınması gereken bir ilkedir: Hakikati satılık hâle getirme! Bugün etrafımıza bak: Her söz, her eylem, her çağrı menfaatle ölçülüyor. "Bana ne kazandırır?" sorusu, artık en yaygın ölçü oldu. Bu yüzden hakikati konuşanlar yalnız kalıyor. Çünkü onların konuşmaları dünyalık getirmiyor. Bilakis onları yalnızlaştırıyor, dışlıyor, yoksullaştırıyor. Ama olsun!

Ey kardeşim, şunu bil: Hakikatin ücreti insanlardan değil, Allah’tandır. Sen doğruyu konuştuğunda alkış bekleme. Belki taşlanırsın, belki susturulursun. Ama O her şeye şahittir. Senin niyetine, duruşuna, sabrına. İşte yolun ilk adımı bu: Doğruyu karşılıksız söylemek. Gerçekleri dile getirirken “acaba ne kaybederim?” dememek.

Örnek mi istiyorsun? Bugün hâlâ mazlumların sesi olmak için dünyada canını ortaya koyan insanlar var. Gazze’de bombalar altında çocuklara sarılan anneler, Myanmar’da sürgün edilmiş yaşlılar, Afrika’nın ortasında bir tas suyla ümmetini hatırlayan garipler... Onlar menfaat için değil, Allah için yaşıyor. Biz de böyle yaşamalıyız.

3. “Rabbim gerçeği ortaya koyar”: Gerçeğin Sahibi Kimdir?

"De ki: ‘Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar. O, gaybleri hakkıyla bilendir.’"

Ey hakikat arayıcısı, gerçek nedir? Kimin gerçeği gerçektir? Bugün her taraf sahte hakikatlerle dolu. Medya, algoritmalar, propaganda makineleri sürekli bir şeyleri ‘gerçek’ diye önümüze koyuyor. Ama Rabbimiz buyuruyor ki: Gerçek, yalnızca O'nun ortaya koyduğu şeydir.

Yani sen eğer bir hakikati öğrenmek istiyorsan, yönünü O’na dönmelisin. Bugünkü haber kaynaklarının, sosyal medyanın, yönlendirilmiş yorumların değil, Allah’ın indirdiği vahyin rehberliğine başvurmalısın. O gaybı bilir. Sen bilmiyorsun. O, perde arkasını görendir. Biz sahneyi izliyoruz, perde arkasındaki tezgâhları değil.

Mesela bugün Filistin meselesi… Kim kiminle, neyi planlıyor? Bu karmaşık ilişkiler ağında doğruyu nasıl ayırt edeceğiz? İşte cevabı burada: Rabbimiz gerçeği ortaya koyar. Sen O’na tutunursan şaşmazsın. O yüzden Kur’an’ı bırakma elinden, çünkü o en sağlam pusuladır.

4. “Hak geldi; artık batıl yoktur”-Hakikatin Zaferi Kaçınılmazdır

"De ki: ‘Hak geldi. Artık batıl yeni bir şey ortaya çıkaramaz, eskiyi de geri getiremez.’"

Ey kardeşim, hak ve batıl savaşı, Adem’le başladı, kıyamete kadar sürecek. Ama bu ayette müjdelenen bir hakikat var: Hak geldiğinde batıl yok olur. Çünkü batıl, esasen bir hiçtir. Var gibi gözükse de özü boşluktur.

Bugün batıl çok güçlü görünüyor olabilir. Zalimler tahtlarında, zalimler ekranlarda. Ama bil ki, onların saltanatı bir seraptır. Ne yeni bir şey üretebilirler, ne de kaybettiklerini geri alabilirler. Çünkü hakikatin karşısında tutunamazlar.

Senin görevin ne? Hakikati temsil etmek. Yaşayarak, konuşarak, durarak. Bir öğrencinin okulda adalet için sesini yükseltmesi, bir annenin evladına Allah’ı öğretmesi, bir çalışanın rüşvete karşı durması… Bunlar hakikattir. Ve bunlar birleşince, batılın karanlık duvarları yıkılır.

5. “Hidayet varsa, O’nun vahyiyle vardır”-Sapma ve Doğru Yolun Kaynağı

"De ki: ‘Ben eğer sapmışsam, ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem, bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, kuluna çok yakındır.’"

Ey insan, burada çok derin bir sır var: Hidayet, yalnızca Allah’ın vahyiyle mümkündür. Sen doğruyu arayabilirsin, ama bulman için Allah’ın rehberliğine muhtaçsın.

Bugün insanlar “kendimce doğruyu buldum” diyor. Bu çok tehlikeli bir söz. Çünkü kişi kendini ilahlaştırmaya başlıyor. Halbuki doğru, bireysel yorumlarla değil, vahyin rehberliğiyle bulunur. Kur’an dışı hiçbir yol, seni kurtuluşa götürmez.

Peki saparsan ne olur? Kendi aleyhine saparsın. Başkasını değil, kendini mahvedersin. O yüzden nefsine değil, vahye güven. Ve unutma, Allah seni işitir, sana yakındır. O'na bir adım gitsen, O sana koşarak gelir. Kalbini aç, o zaman doğru yol sana açılır.

6. “Onları bir görsen!”-Hakikatten Kaçanların Sonu

"Sen onları, dehşetli bir korkuya kapılıp da kaçıp kurtulamayacakları ve yakın bir yerden yakalanacakları zaman bir görsen!"

Bu ayet, gaflet içinde yaşayanların, hakikatten kaçanların, mazluma sırt çevirenlerin akıbetini anlatıyor. Kardeşim, burada çok çarpıcı bir manzara var. İnsanlar birden yakalanıyor. Kaçamıyorlar. Korku içindeler. Ama artık çok geç.

Bu, sadece ahiret sahnesi değil. Dünyada da bu manzara yaşanıyor. Depremlerle, sellerle, savaşlarla, yıkımlarla… Bir an geliyor ki, insan ne yapacağını şaşırıyor. Hiçbir teknoloji, hiçbir zenginlik onu koruyamıyor.

Yakın bir yerden yakalanmak… Bu, gafletin içinde yaşamaktır. Hakikati burnunun dibinde olduğu hâlde görmemek. Bu çağda Kur’an elimizin altında. Camiler yanı başımızda. Ama biz kaçıyoruz. Sanki yokmuş gibi yaşıyoruz.

7. Peki Ne Yapmalıyız? Bir Yol Haritası

İşte şimdi sana açık, doğrudan ve pratik bir yol haritası sunuyorum. Bu çağın gafletinden kurtulmak ve hakikatin tarafında olmak için:

  1. Niyetini düzelt: Her işin başı niyettir. Menfaat için değil, Allah için yaşa. Her gün kendine sor: “Bugün Allah için ne yaptım?”

  2. Kur’an’a sarıl: Vahiy senin pusulandır. Günde en az 15-20 dakika Kur’an oku. Anlamıyla birlikte. Bir ayet bile seni değiştirebilir.

  3. Mazlumun yanında ol: Zulüm nerede varsa, oraya bak. Filistin, Doğu Türkistan, Yemen… Ama unutma, mahallende haksızlığa uğrayan bir komşun da mazlumdur. Sessiz kalma.

  4. Batıla karşı dur: Televizyonda, okulda, sokakta, iş yerinde… Batıl bir söz mü duyuyorsun? Tepki ver. Korkma. Sessizlik, onaydır.

  5. Nefsini denetle: Her gece vicdan muhasebesi yap. Nerede gaflete düştüm? Nerede yalan söyledim? Nerede bir mazlumu görmezden geldim?

  6. İyiliği çoğalt: Küçük iyilikler bile karanlığı dağıtır. Bir tebessüm, bir dua, bir selam. Allah katında büyüktür.

  7. Toplumunu uyar: Sosyal medya, sohbetler, dersler… Nerede olursan ol, hakikati konuş. İnsanları uyandır. Herkesin sana ihtiyacı var.

  8. Kalbini diri tut: Dua et. Sessiz bir köşede Allah’a içini dök. O seni dinler. Ve unutma: O, sana çok yakındır.

8.Gafletin Perdesini Yırt

Ey kardeşim, bu çağda yaşamak zor. Ama hakikatsiz yaşamak daha da zor. Bu yazının başında dediğim gibi, bu çağda her şeyimiz var ama hakikatimiz yok. Şimdi karar zamanı. Ya gafletin içinde sürükleneceğiz ya da vahyin ışığında ayağa kalkacağız.

Hak geldiğinde batıl yok olur. Ama hak, önce kalplerde doğar. Bu yüzden önce sen hak ol. Kalbini hakla doldur. O zaman çevren de değişir, toplum da değişir.

 “O, her şeyi hakkıyla işitir, kuluna çok yakındır.” Unutma, seni kimse anlamasa bile O seni anlar. Kimse duymasa bile O seni duyar. Kimse sana yardım etmese bile O yeter. Yeter ki sen O’na yönel.

Haydi, artık kalk ve yürü. Çünkü hakikat seni bekliyor.

Erol Kekeç/09.01.2025/Sancaktepe/İST

Toplumun Mevcut Durumu ve Yol Haritası


Sebe Suresi 34–46. Ayetleri Işığında Bir Muhasebe ve Uyanış Çağrısı

Sebe Suresi'nin 34–46. ayetleri, tarihin her döneminde insanlık için geçerli olan büyük bir hakikati dile getirir: Gaflet içindeki toplumlar, kendilerine gönderilen ilahi mesajları çoğu zaman küçümsemiş, reddetmiş ve bu reddedişin bedelini hem dünyada hem de ahirette ödemiştir. Zenginliğe, güce ve sayıca çokluğa güvenip ilahi uyarıları hafife alan kavimler, aynı hatayı tekrar tekrar işlemiştir. Bu ayetler yalnızca geçmişe dair ibretler değil, aynı zamanda bugüne ışık tutan ve geleceğimizi şekillendirmemiz için bize yol gösteren uyarılardır.

İnsanlık olarak geldiğimiz nokta, maalesef bu ayetlerde tarif edilen gaflet ve kibir halinden farklı değildir. Mazlumların feryadına kulak tıkanmakta, zenginliğe ve dünyalıklara olan düşkünlük her geçen gün artmakta, hakikat göz göre göre reddedilmektedir. Özellikle yaşadığımız coğrafyada, İslam beldelerinde, zenginliğin sarhoş ettiği yöneticiler ve gaflet içinde olan halklar, ilahi mesajın ciddiyetinden bihaber yaşamakta, dünya hayatını ebedi sanmaktadır.

Bu ayetler ışığında hem insanlık için hem de özelde yaşadığımız toplum için bir muhasebe yapmak ve bir yol haritası sunmak, artık ertelenemez bir sorumluluktur.

1. Gafletin Kökü-Zenginliğe ve Sayıca Çokluğa Güvenmek

Sebe Suresi 34–35. ayetlerde şımarık zenginlerin inkâra meyilli olduğu anlatılır. Mallarına ve evlatlarına güvenerek, Allah’tan gelen uyarıları umursamayan bu insanlar, “Bize azap edilmeyecek” diyerek kibirlenmişlerdir. Bugün de aynı kibri görüyoruz. Şehirlerde devasa binalar dikenler, şirketlerinde milyarlar yönetenler, halkın sırtından geçinen yöneticiler kendilerini dokunulmaz zannediyor. Zenginliklerini adalet için değil, tahakküm için kullanıyorlar.

Ama Allah şöyle diyor: “Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir!” (Sebe/ 37)

Yani kimsenin malı mülkü, Allah katında ayrıcalık sebebi değildir. Aksine bu nimetler, kulluğun, sorumluluğun ve hesaba çekilmenin vesilesidir. Bugün toplumda yaygın olan “parası olan haklıdır” anlayışı, bu ayetlerin ruhuna tamamen zıttır.

2. Mazlumlara Duyarsızlık-Sessizliğin Günahı

“Zulmedenlere ‘Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın’ denilecektir.” (Sebe /42)

Zulüm yalnızca fiilen yapılan bir eylem değildir; ona sessiz kalmak da bir zulümdür. Bugün Gazze'de, Yemen'de, Doğu Türkistan’da, Afrika'da binlerce çocuk açlıktan, bombalardan, ihmalden ölüyor. Bizler ise ekran başında içimizi ferahlatan dizilerle, lüks kahvelerle ve bireysel dertlerimizle meşgulüz. “Ben karışamam” diyenler, zulme ortak olduğunu fark etmiyor.

Oysa Kur’an bize der ki, mazluma el uzatmayan, zalimi engellemeyen topluluklar da azaba uğratılmıştır. Bu yüzden toplum olarak, yalnızca dua etmekle değil, bilinçli ve kararlı bir şekilde harekete geçerek mazlumların yanında olmalıyız.

3. Hakikati Reddetmek-“Bu Apaçık Bir Büyüdür” Diyenler

Sebe Suresi 43. ayette anlatılan inkârcılar, peygamberin getirdiği vahyi alaya alırlar ve “Bu bir büyü” derler. Bu tutum da günümüzde farklı şekillerde kendini gösteriyor. Kur’an mesajını hayatına taşımaya çalışan insanlar “gerici”, “çağ dışı” diye aşağılanıyor. Ahlak savunucuları, toplumu ifsat eden eğlence sektörünün dilinde “huzur kaçıranlar” ilan ediliyor.

Hakikat, her devirde önce yadırganmış, sonra alay edilmiş, en sonunda kabul edilmiştir. Ama bu kabul, çoğu zaman çok geç gerçekleşmiştir. Biz geç kalanlardan olmak istemiyorsak, bu hakikate bugünden sarılmalı, onun etrafında birleşmeli, onu hayatın merkezine yerleştirmeliyiz.

4. Yol Haritası-Karanlıktan Aydınlığa Çıkış 

A. Tevhide Dönüş

Allah’ın yardımını, adaletini ve bereketini hayatımıza çekmenin ilk şartı, O’nu birleyerek yaşamaktır. Dualarımızda Allah’tan isterken, günlük yaşamda başka otoritelere kul olmamalıyız.

B. Bireysel Sorumluluk Bilinci

“Aklınızı başınıza alın, bir kişi bile kalkıp düşünsün.” (Sebe/ 46)

Bu çağrı, toplu gafletten uyanmak için bireysel farkındalıkla başlamak gerektiğini gösterir. Herkes, “Benim görevim nedir?” diye düşünmeli. Anne-baba çocuğuna, öğretmen öğrencisine, iş insanı çalışanına karşı sorumludur.

C. Zenginliği Paylaşmak ve Sınırlamak

Sebe 39. ayette şöyle buyrulur: “Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine daha iyisini verir.”

Zenginlik paylaşılmak içindir. Toplumda sadaka, zekât, infak bilinci yeniden canlandırılmalı. İsraf kültürü terk edilmeli, sade yaşam özendirilmelidir.

D. Hakikati Savunanlara Sahip Çıkmak

Bugünün “peygamber varisleri”, hakkı savunan dürüst aydınlar, mazlumlardan yana olan kanaat önderleri, yolsuzlukla mücadele eden gazetecilerdir. Onlara sahip çıkmak, adalet mücadelesine omuz vermek demektir.

E. Eğitimde Ahlak ve Kur’an Temelli Dönüşüm

Toplumun temel taşı olan eğitim sistemi yeniden şekillendirilmelidir. Müfredatlara sadece bilgi değil, değer ve ahlak da eklenmeli. Kur’an öğretileri çocuk yaşta anlatılmalı; düşünmeye, sorgulamaya ve anlamaya teşvik edilmelidir.

F. Adaletin Tesisi ve Hesap Verebilir Yönetim

Adaletin olmadığı yerde din de, huzur da, bereket de olmaz. Kamu yöneticileri hesap verir olmalı. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma gibi illetlerle mücadele edilmelidir. Bu mücadeleye halk destek vermezse, çürüme kaçınılmaz olur.

G. Medya ve Kültürel Temizlik

Bugünün “şeytanî cinleri” ekranlardadır. İnsanların aklını çelen, ahlakını bozan, kalbini karartan yayınlar yaygın. Bu yayınların etkisi, Sebe 41. ayetteki “Onlar cinlere tapıyorlardı” cümlesini adeta hatırlatıyor. Medya ahlaklı ve denetlenebilir olmalı.

5. Geçmişten Ders-Uyarılar Gelmişti, Ama Dinlemediler

Sebe 44–45. ayetler der ki: “Oysa biz onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik... Öncekiler de yalanlamıştı.”

Bu, şunu gösteriyor: Kimse, “Bilmiyordum” diyemez. Çünkü Allah, her topluma ya doğrudan kitap, ya da onu anlayan, anlatan kişileri göndermiştir. Bugün ise Kur’an elimizde, ama okumuyoruz. Bilenler konuşuyor ama dinlemiyoruz. Bu yüzden bahane yok. Bu yüzden kurtuluş ancak tevbe ve dönüşle olur.

Gerçeğe Dönüş ve Yeni Bir Başlangıç

Sebe Suresi 46. ayet, tüm bu yolculuğun özetini sunar: “Ben size yalnızca bir şeyi tavsiye ediyorum: Allah için birer ikişer ya da tek başınıza kalkıp düşünmeniz.”

Birey olarak, toplum olarak yapmamız gereken budur: Düşünmek. Sorgulamak. Uyanmak. Sonra harekete geçmek. Kalplerdeki putları yıkmadan, sistemdeki zulmü kaldıramayız. Evdeki israfı bitirmeden, dünyadaki açlığı dindiremeyiz. Yalanı terk etmeden, hakikati savunamayız.

Bu yüzden artık silkelenip kendimize gelme zamanı. Gafleti bırakıp tevhide, zulmü terk edip adalete, gösterişi bırakıp ihlâsa dönme zamanı. Çünkü Allah, “azaptan önce uyarıyorum” diyor. Bu bir tehdit değil, rahmettir. Uyarıya kulak verelim ki, azaba muhatap olmayalım.

Unutma, Hakikat seni çağırıyor. Duyuyor musun?

Erol Kekeç/07.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!