Bu Blogda Ara

9 Mart 2025 Pazar

Sokaklar Kimin? İnsan Güvenliği ve Hayvan Hakları Arasındaki Çatışma

Son yıllarda toplumlarımızda başıboş sokak köpekleri sorununa dair tartışmalar giderek artmaktadır. İnsan güvenliği ve kamu sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturan bu durum, sadece yerel yönetimlerin değil, aynı zamanda küresel ekonomik ve siyasi aktörlerin de dikkatini çeken bir mesele hâline gelmiştir. Onlarca insanın, özellikle çocukların, köpek saldırıları sonucu hayatını kaybetmesine rağmen, bu soruna yönelik caydırıcı ve etkili tedbirler alınmaması, durumun ardında ciddi ve sistematik bir plan olup olmadığı sorusunu akıllara getirmektedir.

Küresel Kapitalizm ve Hayvan Endüstrisi Sokak köpekleri sorununun çözüme kavuşamamasının en büyük nedenlerinden biri, küresel kapitalist sistemin bu durumdan büyük kazanç sağlamasıdır. Evcil hayvan sektörü, mamalar, ilaçlar, veteriner hizmetleri ve aksesuarlar üzerinden yıllık milyarlarca dolarlık bir pazar oluşturmuştur. Bu sektörden elde edilen büyük kârlar, bazı çevrelerin sokak köpekleri konusunda katı düzenlemeler yapılmasını engellemelerine neden olmaktadır.

Özellikle hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia eden grupların, insan güvenliğini ikinci plana atarak, köpeklerin sokakta kontrolsüz şekilde yaşamasına göz yummaları düşündürücüdür. Çocukların ve savunmasız bireylerin köpek saldırılarına uğramasına rağmen bu grupların sessiz kalması, aslında bu durumun arkasında organize bir yapı olduğunu düşündürmektedir.

Ulusal Çerçevede Mevcut Durum Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sokak hayvanları konusu, çoğu zaman yerel yönetimlerin insiyatifine bırakılmıştır. Ancak yerel belediyelerin bütçeleri ve imkânları bu sorunu çözmeye yetmemektedir. Hayvan barınaklarının yetersizliği, kısırlaştırma projelerinin başarısız olması ve sahiplendirme programlarının etkisizliği sorunun daha da büyümesine neden olmaktadır.

Ayrıca, mevcut yasal çerçeve sokak hayvanlarının kontrol altına alınmasını zorlaştırmaktadır. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, hayvanların yaşam hakkını koruma amacı taşırken, insan güvenliği konusunda ciddi eksiklikler içermektedir. Türkiye’de her yıl yüzlerce insan köpek saldırısına maruz kalırken, yasalar caydırıcı olmaktan uzaktır.

Sokak Hayvanları Üzerinden Kurgulanan Küresel Stratejiler Köpek popülasyonunun kontrolsüz şekilde artması, aslında sadece yerel değil, küresel çapta da bir stratejinin parçası olabilir. Bu noktada, hayvan refahı adı altında yürütülen uluslararası politikaların arka planında, belirli ekonomik aktörlerin çıkarlarını koruma amacı taşıdığı iddia edilebilir. Küresel hayvan mamaları ve veteriner ilaç firmaları, devletlerin katı düzenlemeler yapmasını istememekte, aksine bu durumdan daha fazla kâr elde etmek istemektedirler.

Ayrıca, toplum içinde bir korku ve kaos ortamı yaratmak, kentsel dönüşüm ve şehir planlaması açısından da belirli aktörlerin işine gelebilir. İnsanların sokakta yürümekten çekindiği, çocuklarını dışarı çıkarmakta tereddüt ettiği bir ortam, bireyleri daha fazla dijital dünyaya ve kapalı alanlara yönlendirebilir. Bu da modern toplumun dijitalleşmesine hız kazandırabilir.

Çözüm Önerileri ve Uygulanabilir Programlar

  1. Yasal Düzenlemeler:

    • Hayvanları Koruma Kanunu’nun revize edilmesi, insan güvenliğini önceleyen düzenlemelerin eklenmesi.

    • Başıboş köpeklerin saldırganlık durumuna göre kategorize edilerek, rehabilitasyon merkezlerine alınması.

    • Sahipsiz hayvan besleyen kişilere yönelik düzenlemeler getirilerek, kontrolsüz beslenmenin önüne geçilmesi.

  2. Kısırlaştırma ve Barınak Politikaları:

    • Her belediyeye, zorunlu kısırlaştırma merkezleri kurma yükümlülüğü getirilmesi.

    • Sokak hayvanlarının barınaklara alınarak kontrollü bir şekilde yaşatılması, sahiplendirme teşvik edilmesi.

    • Sokakta yaşayan hayvanların aşılama, sağlık kontrolü gibi hizmetlere erişiminin artırılması.

  3. Denetim ve Caydırıcı Önlemler:

    • Köpek saldırılarında mağdur olan bireylerin hukuki haklarını kullanmasını kolaylaştıracak düzenlemelerin getirilmesi.

    • Çip takma zorunluluğunun genişletilerek sokak hayvanlarının takibinin sağlanması.

    • Belediyelerin, sahipsiz köpek popülasyonunu kontrol etme konusunda performanslarını değerlendirecek ulusal bir denetim mekanizması oluşturulması.

  4. Toplum Bilinci ve Eğitim:

    • Kamu spotları ve bilinçlendirme kampanyaları ile sokak hayvanları konusunda toplumun bilinçlendirilmesi.

    • Okullarda çocuklara hayvanlarla doğru iletişim kurma ve olası saldırılara karşı korunma yöntemleri öğretilmesi.

    • Hayvan sahiplenmenin teşvik edilerek sokaktaki köpek sayısının azaltılması.

Sonuç Sokak köpekleri sorunu, sadece bir hayvan refahı meselesi değildir; aynı zamanda insan güvenliği, kamu sağlığı ve küresel ekonomik çıkarlarla doğrudan ilişkilidir. Mevcut politikaların başarısız olması, bu sorunun arkasında belirli grupların çıkarlarının olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu durum sadece eleştirmekle çözülemez; somut, uygulanabilir ve etkili programlarla yönetilebilir.

Yetkililerin ve sivil toplumun bu konuya daha fazla eğilmesi, toplumun zarar görmesini engellemek adına atılacak ilk adımlardır. İnsan yaşamının öncelikli olduğu bir yaklaşım benimsenmeli, sokak hayvanları kontrol altına alınarak, sürdürülebilir bir çözüm üretilmelidir. Aksi takdirde, toplum içinde artan kaygı ve güvensizlik ortamı, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde tehdit etmeye devam edecektir.

Bahadır Hataylı/06.03.2025/Sancakte/İST

8 Mart 2025 Cumartesi

Lazkiye Katliamı ve Mezhep Çatışmalarının Gölgesinde Suriye Gerçeği

Suriye, tarih boyunca etnik ve mezhepsel farklılıkların iç içe geçtiği, her dönemde dış güçlerin ve iç dinamiklerin etkisiyle farklı mücadelelerin sahne aldığı bir coğrafya oldu. Son yıllarda ise bu mücadele, sadece siyasi bir çekişme olmaktan çıkıp, mezhepsel ayrışmaların ve dış müdahalelerin beslediği acımasız bir katliama dönüştü. Özellikle son günlerde Lazkiye’de yaşananlar, bu çatışmaların ne denli derinleştiğini ve insanlık dramına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Tarihsel Arka Plan

Suriye’nin bugünkü yapısını anlamak için geçmişe bakmak gerekiyor. Osmanlı’dan sonra bölgenin Fransız mandasına girmesiyle, mezhepsel ayrışmalar derinleşmeye başladı. Fransız yönetimi, Alevileri ve Dürzileri yönetime daha yakın tutarken, Sünni çoğunluğu daha fazla baskı altında tuttu. 1946’da bağımsızlığını kazanan Suriye, Soğuk Savaş yıllarında Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle sosyalist bir yönetime evrildi. Hafız Esad ile başlayan Alevi yönetimi, Sünni çoğunluğun içinde uzun yıllar süren huzursuzluğa yol açtı.

2011’de Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan halk ayaklanması, kısa sürede büyük bir iç savaşa dönüştü. Rejim güçleri ve muhalifler arasındaki mücadele, sadece bir iktidar savaşı olmaktan çıkıp, Şii-Sünni ekseninde şekillenen mezhepsel bir çatışmaya dönüştü. İran’ın desteklediği Şii milisler, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteklediği Sünni gruplarla çatışırken, ABD ve Rusya gibi küresel güçler de bu sahnede yerlerini aldılar.

Lazkiye’deki Son Katliam ve Mezhepsel Gerilim

Lazkiye, Suriye’deki Alevi nüfusun en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olması nedeniyle, savaşın başından beri Esad yönetimi için stratejik bir konumdaydı. Ancak burada yaşayan Sünni Araplar ve Türkmenler de savaş boyunca baskı altına alındı. Son günlerde Lazkiye’de yaşanan katliamlar, sadece mezhepsel değil, aynı zamanda bölgesel bir hesaplaşmanın sonucu olarak da değerlendirilebilir.

İki gün önce Lazkiye’de başlayan şiddet olayları, Alevi mahallelerinde büyük bir korkuya neden oldu. Sünni isyancı gruplar tarafından yapılan saldırılar, sivilleri hedef aldı ve Esad yönetimine bağlı güçler karşı saldırıya geçti. Ancak bu durum, sadece Lazkiye özelinde değil, tüm Suriye’de yeni bir mezhep savaşının fitilini ateşleme riski taşıyor.

Bu olayları anlamak için şu sorulara yanıt aramak gerekiyor:

  1. Neden şimdi? – 12 yıldır devam eden savaşta bu tür olaylar defalarca yaşandı, ancak Lazkiye gibi stratejik bir şehirde yeniden büyük bir katliam dalgası başlaması, yeni bir bölgesel çatışmanın habercisi olabilir mi?

  2. Kimler faydalanıyor? – Mezhep savaşları genellikle dış güçlerin bölgeyi kontrol etmek için kullandığı bir araç haline geliyor. Lazkiye’deki olaylar, Suriye’deki mevcut dengeleri nasıl değiştirebilir?

  3. Çatışmalar nereye evrilecek? – Eğer bu olaylar kontrol altına alınmazsa, sadece Suriye ile sınırlı kalmayıp Lübnan, Irak ve Türkiye gibi bölge ülkelerine sıçrayabilir mi?

Olası Senaryolar ve Çıkış Yolları

1. Çatışmanın Bölgeselleşmesi

Lazkiye’deki olaylar, Şii-Sünni eksenli bir çatışmayı tetikleyebilir ve İran, Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkelerin müdahalesine yol açabilir. Eğer mezhep savaşları daha da derinleşirse, Irak ve Lübnan da bu girdabın içine çekilebilir. Özellikle Lübnan’daki Hizbullah’ın Suriye’deki Alevilere destek vermesi, Sünni radikal grupları daha da kışkırtabilir.

2. İç Savaşın Yeni Bir Aşaması

Suriye’de rejim güçleri ile muhalifler arasındaki savaşın yeni bir boyuta evrilmesi mümkündür. Lazkiye’de başlayan şiddet, diğer şehirlerde de benzer mezhep temelli saldırıları tetikleyebilir. Bu durum, zaten yıllardır parçalanmış olan Suriye’yi daha da istikrarsızlaştırabilir.

3. Uluslararası Müdahale

Eğer çatışmalar hızla büyürse, Rusya ve ABD gibi küresel güçler yeniden sahaya inebilir. Bu durumda, Suriye bir vekalet savaşının merkezi olmaktan çıkıp doğrudan bir büyük güçler çatışmasına sahne olabilir. Özellikle Rusya’nın Lazkiye’de askeri üslerinin olması, bölgeyi kritik bir nokta haline getiriyor.

4. Barışın Tek Yolu-Mezhep Siyasetinden Uzaklaşmak

Suriye’deki bu çatışmalardan çıkış yolu, mezhep eksenli siyasetten uzaklaşmaktan geçiyor. Ancak bunu sağlamak, şu an için oldukça zor görünüyor. Çünkü mevcut liderler, iktidarlarını mezhep kimlikleri üzerinden güçlendirmek için bu ayrışmaları besliyorlar. Gerçek anlamda bir çözüm, tarafların ortak bir anayasal çerçevede buluşmasıyla sağlanabilir.

Lazkiye’de yaşananlar, Suriye’deki büyük mezhep savaşının sadece bir yansımasıdır. Ancak bu tür katliamların devam etmesi, bölgenin daha da kaosa sürüklenmesine neden olacaktır. Eğer uluslararası toplum bu çatışmaları durduramazsa, önümüzdeki yıllarda Suriye tamamen bölünmüş, mezhep çizgileriyle ayrılmış ve sürekli çatışma içinde bir ülke olmaya devam edecektir.

Bugün bize düşen en önemli görev, bu mezhep savaşlarının kimlere hizmet ettiğini sorgulamak ve savaşın gerçek nedenlerini anlamaktır. Çünkü tarih boyunca olduğu gibi, bu tür çatışmalar en çok mazlum halklara zarar vermiş, büyük güçlerin oyunlarına hizmet etmiştir.

Suriye’nin geleceği, mezhep eksenli bir savaşla değil, tüm tarafların ortak bir gelecek inşa etme iradesiyle kurtulabilir. Ancak bu irade, şu an için oldukça zayıf görünüyor.

Bahadır Hataylı/08.03.2025/Sancaktepe/İST

Yeni Dünya Düzeni-İnsanın Ruhuna Karşı Açılan Savaş

 

Dünya, küresel bir dönüşüm sürecine hızla ilerliyor. Bu dönüşümün arkasında, insanı kendi doğasından koparıp, biyolojik ve dijital bir varlığa dönüştürmek isteyen büyük güçler var. İklim yasaları, karbon ayak izi hesaplamaları, yapay etler, laboratuvar ortamında üretilmiş gıdalar, dijital para birimleri, biyometrik kimlikler, sosyal kredi sistemleri… Bunların her biri, insanlığa kurtuluş reçetesi gibi sunulsa da, gerçekte bir “modern kölelik” düzeninin altyapısını hazırlıyor.

Peki, bu düzenin gerçek amacı ne? İnsanları neden doğal yaşamdan koparıp, yapay bir düzene entegre etmek istiyorlar? Kimler bu projelerin arkasında ve bizleri nasıl manipüle ediyorlar?

İklim Yasaları ve Karbon Ayak İzi-Yeni Düzende Bir Kafes

İklim değişikliği adı altında sunulan politikalar, aslında bir ekolojik denge kurma çabasından ziyade, bireysel özgürlükleri kısıtlama ve halkları belirli kalıplar içinde kontrol etme projesidir.

Örneğin, karbon ayak izi ölçümü, bireylerin ve şirketlerin enerji tüketimini takip eden bir sistemdir. Günümüzde bu sadece bilgilendirme amacıyla kullanılıyor gibi görünse de, ilerleyen süreçte kredi kartlarınızın harcamalarına, seyahat etme hakkınıza, hatta yemek yeme alışkanlıklarınıza kadar müdahale eden bir sisteme dönüşebilir. “Çok fazla karbon harcadınız, bu ay uçak bileti alamazsınız”, “Fazla kırmızı et tükettiniz, haftalık gıda limitinizi aştınız” gibi kısıtlamalar gündeme gelebilir.

Küresel medya kuruluşları ve akademik çevreler, bu düzeni “dünyayı kurtarma” adı altında pazarlarken, gerçekte yeni bir kast sistemi inşa ediliyor. Üst sınıf yöneticiler ve küresel elitler istedikleri gibi hareket edebilirken, halk kontrollü bir hayat sürmeye zorlanacak.

Yapay Et, GDO ve Laboratuvar Gıdaları- Biyolojik Kırılmanın Eşiğinde

Son yıllarda yapay etler, böcek bazlı proteinler ve genetiği değiştirilmiş gıdalar, insan sağlığı için çok faydalı ve çevreci çözümler olarak tanıtılıyor. Ancak bu gıdalar, insan bedenine ve ruhuna nasıl bir etki yapacak?

Gerçek etin yerini alacak bu laboratuvar üretimi proteinlerin, insan vücudu üzerindeki uzun vadeli etkileri tam olarak bilinmiyor. Ancak, birçok uzman, bu tür gıdaların doğal olmayan bileşenler içermesi sebebiyle insan sağlığını bozabileceğini öne sürüyor.

Bunun yanı sıra, geleneksel tarım ve hayvancılığın tasfiye edilmesi, milyonlarca çiftçinin işsiz kalmasına, doğal besin kaynaklarının yok olmasına ve gıda üzerindeki kontrolün tamamen büyük şirketlerin eline geçmesine yol açacaktır. Bugün çiftçiler toprağı ekip biçebiliyorken, yarın laboratuvar lisanslarına bağımlı hale gelecekler.

Tarih boyunca insan sağlığına zarar verdiği anlaşılan birçok “bilimsel devrim” yaşandı. Sigaranın bir dönem doktorlar tarafından önerilmesi, trans yağların sağlıklı beslenme listelerinde yer alması, tarım ilaçlarının güvenli ilan edilmesi gibi hatalar, yıllar sonra felaketlere yol açtı. Yapay et ve laboratuvar gıdaları da benzer bir akıbetle karşılaşabilir.

Dijital Para- Ekonomik Kölelik Düzeni

Geleneksel paranın yerini alması planlanan dijital para birimleri, sadece bir finansal devrim değil, aynı zamanda büyük bir gözetim ve kontrol mekanizmasıdır.

Nakit parayla yapılan işlemler anonimdir ve bireylerin harcamalarını serbestçe yapmasını sağlar. Ancak dijital para sistemine geçildiğinde, tüm işlemler kayıt altına alınacak, belirli harcamalar yasaklanabilecek ve bireyler ekonomik olarak tamamen sistemin kontrolüne girecektir.

Çin’in sosyal kredi sistemi bu sürecin bir prototipidir. Bir bireyin hükümet politikalarına uyumu, harcamaları ve sosyal medya paylaşımları, puan sistemine tabi tutulmakta ve düşük puan alan kişiler belirli hizmetlerden mahrum bırakılmaktadır.

Bugün bir kişi, siyasi otoriteye veya küresel sistemin belirlediği “ahlaki” kurallara uygun davranmazsa, banka hesapları dondurulabilir, kredileri iptal edilebilir ve ekonomik olarak sistem dışına itilebilir. Dijital para, bu kontrolün en büyük aracıdır.

Medyanın Rolü- Modern Sihirbazlar

Firavun döneminde sihirbazlar, halkı illüzyonlarla yönlendirerek Firavun’un mutlak otoritesini pekiştiriyordu. Günümüzde ise medya, aynı rolü üstlenmiş durumda.

Yapay etin sağlıklı olduğu, karbon vergisinin dünyayı kurtaracağı, dijital paranın hayatı kolaylaştıracağı, sosyal kredi sistemlerinin toplum düzenini sağlayacağı gibi söylemler, her gün televizyon ekranlarından ve haber sitelerinden pompalanıyor.

Bunun yanında, bu sisteme karşı çıkan herkes, “bilim karşıtı”, “komplo teorisyeni”, “geri kalmış” ya da “fanatik” olarak yaftalanıyor. Oysa gerçekte, bu düzeni eleştirenler sadece daha fazla sorgulama yapılmasını, insanlığın doğal yaşam haklarının korunmasını istiyor.

Bir Kavşakta Duruyoruz

Bugün insanlık, geri dönüşü olmayan bir yola doğru itiliyor. Önümüzde iki seçenek var:

1. Bu düzeni sorgusuz sualsiz kabul edip, modern bir köle haline gelmek.

2. Bu gidişatı sorgulayıp, doğallığı ve insan onurunu savunarak alternatif yollar aramak.

Eğer ikinci seçeneği tercih edeceksek, öncelikle medya manipülasyonlarına karşı bilinçli olmalı, her anlatılanı sorgulamalı, geleneksel yaşam biçimlerini korumalı ve bağımsız bilgi kaynaklarına yönelmeliyiz.

Ey milletim!

Bindiğiniz trenin nereye gittiğini fark edin. Bu tren, sizi gelişime değil, özgürlüklerinizi kaybedeceğiniz bir sisteme taşıyor. Bugün seçim hakkımız varken, hangi yöne gideceğimizi düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Çünkü yarın, seçim şansı elimizden tamamen alınabilir.

Bahadır Hataylı/07.03.2025/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!