Bu Blogda Ara

12 Şubat 2025 Çarşamba

Gerçekler ve Manipülasyonlar arasında Bir Toplum

 



Son yirmi yıldır ülke medyasının en büyük gündem maddesi, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, muhalefetin kendi içinde çatışma yaşayıp yaşamadığı ve bu belirsizlik içinde nasıl ülkeyi yönetmeye talip oldukları üzerine kurulu bir tiyatrodan ibaret. Gerçek meseleler, derin krizler, toplumu sarsan ekonomik ve sosyal sorunlar göz ardı edilirken, medya tarafından yaratılan suni gündemlerle halk oyalandı ve manipüle edildi. Peki, bu manipülasyonun arkasında ne var? Gerçek sorunlar neden tartışılmıyor?

BİR TOPLUM NASIL YÖNETİLİYOR?

Toplumlar ancak bilgiye ulaşabildikleri kadar bilinçlenir ve geleceklerine yön verebilirler. Ancak medya aracılığıyla bilinçli olarak gerçekten uzak, suni gündemlerle oyalandıklarında, insanlara hakikat yerine yön verilmiş algılar sunulur.

Ekonomi dar boğulmaktayken, işsizlik oranları artıp insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmişken, medya gündeminde bunların yer bulmaması neyle açıklanabilir? Aile yapısı çöküş yaşarken, intihar vakaları artarken, sosyal çöküntü toplumun üzerine karabasan gibi çökerken, neden asıl meseleler tartışılmıyor?

Bunun cevabı, iktidar yanlısı medya organlarının oluşturduğu algı operasyonlarında gizli. Günlük kaotik bir atmosfer yaratılıyor ve toplum önemli meselelere değil, suni ve tüketilmesi kolay içeriklere odaklandırılıyor. Bu süreçte insanlar kendi yaşadıkları sefaletin bile farkına varamayacak hale geliyor.

BİR TOPLUMUN MANİPÜLASYONLA UYUŞTURULMASI

Ekonomik kriz derinleşmiş, pahalılık çıtaları çoktan  aşmış, barınma ve temel ihtiyaçlar bile lükse dönüşmüş, ancak medya, sahte zaferler, görkemli açılışlar, abartılı kahramanlık hikayeleriyle insanlara yalancı bir mutluluk tablosu sunuyor. Bu tablonun dışında kalan ve gerçeği görenler ise susturuluyor, "muhalif" ya da "hain" ilan ediliyor.

Sosyal medya, bağımsız haber kaynakları ve sokaktaki gerçek hayat, ana akım medyanın sunduğu sahte mutluluk tablosunu sürekli olarak çürütüyor. İnsanlar, market raflarındaki fiyatlara, fahiş kiralara, geçim sıkıntısına ve geleceğe dair belirsizliklere bakarak gerçekleri görüyor. Ancak medya, bu çürümüş düzenin sürdürülebilmesi için gerçekleri perdelemekten vazgeçmiyor.

GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK VE ALGI OPERASYONLARI

Gazze'de yaşanan insanlık dramı, medya için sadece sıradan bir haber maddesi haline gelmişken, aynı medya ülkede yaşanan fakirleşme, yozlaşma, hukuk sistemindeki adaletsizlikleri asla gündeme taşımıyor. Oysa gerçekler ortada:

  • Artan intihar vakaları,

  • Gençlerin geleceğe dair umutsuzlukları,

  • Adaletin tamamen yitirilmesi,

  • Güçlü hukuk yerine, hukukun güçlülerden yana işlemesi,

  • Aile yapısının bozulması,

  • Toplumsal değerlerin yozlaşması,

  • Eğitim sisteminin çöküşü ve liyakat sisteminin ortadan kalkması,

  • Sağlık sistemindeki aksaklıklar ve halkın temel hizmetlere ulaşımında yaşanan zorluklar.

Bunları tartışmayan, sorgulamayan ve haber yapmayan bir medya, toplumun gerçek sorunlarını çözmek yerine, bilinçli olarak halkın gerçeği görmesini engelleyen bir perde işlevi görüyor. Üstelik medya sadece susmakla kalmıyor, iktidarın hatalarını tartışmaya açan muhalif kesimleri de hedef alarak onları itibarsızlaştırıyor.

BİR MİLLETİN KADERİ-UYUŞTURULMUŞ ZİHİNLER VE SUSTURULMUŞ GERÇEKLER

Bugün bir televizyon açıldığında, sabah programlarından akşam haberlerine kadar görülen tablo şöyledir: Sürekli bir yapay gündem oluşturulur. Ya bir skandal, ya bir magazin figürü, ya da aslında önemi olmayan bir tartışma ekranları süsler. Medyanın bu bilinçli yönlendirmesiyle, toplumun bilinçlenmesi, sorgulaması ve çözüm talep etmesi engellenir.

Bir toplum sürekli olarak "zafer" hikayeleriyle uyutulurken, kendi içindeki sorunlarla ilgilenemez hale gelir. Bu nedenle, yönetici sınıfların en büyük silahı medya manipülasyonu ve algı yönetimidir.

GERÇEK BİR MEDYA VE HALKIN BİLİNÇLENMESİ

Gerçek bir medya, gündemi manipüle etmek yerine halkı bilgilendiren, sorgulatan, gerçek sorunları öne çıkaran bir medya olmalıdır. Oysa bugün medya, topluma sadece uyutucu masallar sunuyor. Toplum ise bu masalları dinlerken, aslında kendi geleceğini kaybettiğini fark etmiyor.

Toplumun bilinçlenmesi ve manipülasyondan kurtulması için tek çıkış yolu, sorgulamak ve gerçekleri görmek için çaba sarf etmektir. Her bir bireyin sorumluluğu, sadece tüketici bir medya izleyicisi olmak değil, medyanın sunduğu içerikleri sorgulayan, gerçekleri arayan aktif bir insan olmaktır.

SUSTURULAMAYACAK GERÇEKLER

Ne kadar manipüle edilirse edilsin, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, gerçekler ortadadır. Bir toplum, gerçekleri gördüğü ve sorguladığı oranda özgürleşir. Yoksulluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın normalleştirildiği bir ortamda, bu gerçekleri dile getirmek her bir bireyin vicdani sorumluluğudur.

Suni gündemlerin ötesine geçmek, yalnızca bireysel bir farkındalık değil, toplumsal bir zorunluluktur. Ancak o zaman, gelecek nesillere onurlu ve özgür bir toplum bırakabiliriz.

Bahadır Hataylı/12.02.2025/Sancaktepe/İST

Faturalar Kabarıyor Umutlar Azalıyor

Son dönemde elektrik faturalarındaki yeni uygulama ve artış, sadece ekonomik bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal refahı ve adaleti doğrudan etkileyen bir kriz haline gelmiş durumda. Yüksek zamlar ve adaletsiz tarife uygulamaları, halkın bütçesini sarsarken, şirketlerin ve hükümetin enerji politikalarına yönelik büyük bir tepkiyi de beraberinde getiriyor.

Elektrik Zamları ve Toplum Üzerindeki Etkileri

1. Fatura Politikaları ve Hileli Uygulamalar

Öncelikle, 150 kWh üzeri elektrik kullanımına %126 oranında zam yapılması zaten büyük bir yüktü. Ancak bunun ardından sayaç okuma süresinin 35 güne çıkarılması, halkın bilinçli olarak daha yüksek tarifeye geçirilmesi anlamına geliyor. Çünkü 30 gün yerine 35 gün boyunca kullanılan enerji hesaplandığında, birçok abone otomatik olarak daha yüksek fiyatlı dilime giriyor.

2. Enerji Şirketleri ve Kar Maksimizasyonu

Özel enerji şirketleri, kârlarını artırmak için her türlü yöntemi kullanıyor. Fiyatlar yükselirken, hizmet kalitesinde hiçbir iyileşme yapılmaması dikkat çekiyor. Üstelik bakım ve altyapı yatırımları da yetersiz. Bu da demektir ki halk sadece yüksek fatura ödemiyor, aynı zamanda sık sık kesintilere de maruz kalıyor.

3. Devletin Rolü ve Denetim Eksikliği

Enerji sektörü devletin düzenlediği bir alan olmasına rağmen, zamlar karşısında halkın korunması konusunda ciddi eksiklikler var. Vergi ve ek maliyetler elektrik faturalarını şişirirken, kamu denetimi zayıf olduğu için şirketler istedikleri gibi hareket edebiliyor.

4. Vatandaş Üzerindeki Psikolojik Etki

Her ay gelen fatura bir kabusa dönüşmüş durumda. İnsanlar faturalarını ödemekte zorlanıyor, bazıları borçlanarak elektrik kullanmaya devam ediyor. Elektrik temel bir ihtiyaç olduğu için, "tasarruf" adı altında vatandaşlara sürekli kısıtlama getirilirken, büyük şirketlere ve sanayi kuruluşlarına daha uygun tarifeler sunuluyor.

5. Çözüm Önerileri ve Alternatifler

Kamusal denetimin artırılması ve fiyatların adaletli hale getirilmesi şart.

Alternatif enerji kaynaklarına (güneş, rüzgar) yapılan yatırımlar artırılmalı ve vatandaşlar için teşvikler sunulmalı.

Sayaç okuma sistemleri şeffaf hale getirilmeli ve oyunlara son verilmeli.

Dar gelirli vatandaşlar için enerji destek programları genişletilmeli.

Sonuç olarak, elektrik faturaları üzerinden yapılan bu tür oyunlar halkı canından bezdirdi. Eğer bu gidişata dur denmezse, insanların geçim sıkıntısı daha da büyüyecek ve sosyal huzursuzluk artacaktır. Bu noktada, enerji politikalarının halk lehine revize edilmesi ve adil bir sistemin oluşturulması hayati önem taşıyor.

Bahadır Hataylı/10.02.2025/Sancaktepe/İST

10 Şubat 2025 Pazartesi

Siyasette Rezaletler



Yolsuzluk, İhanet ve İkiyüzlülük Üzerine Bir İnceleme

Siyaset, toplumları yönetme sanatı olarak tanımlanır. Ancak ne yazık ki, birçok ülkede bu sanat; yolsuzluk, ihanet ve ikiyüzlülükle kirlenmiştir. Son yıllarda, özellikle Türkiye'de, kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanıldığına dair iddialar gündeme gelmiştir. Abdurrahman Dilipak'ın eleştirileri ve ortaya koyduğu iddialar da bu gerçeğin sadece küçük bir parçasıdır. Ancak, mesele sadece belirli bir grup ya da partiyle sınırlı değildir. Bu yazıda, siyasetteki rezaletleri derinlemesine ele alacak, örnekler ve analizler eşliğinde sistemin nasıl çürüdüğünü göstereceğiz.

1. Yolsuzluk-Kamu Malının Talanı

Siyasi arenada yolsuzluk, en yaygın ve en zarar verici suçlardan biridir. Kamu kaynaklarının bireysel menfaatler doğrultusunda harcanması, sadece ekonomik bir sorun yaratmakla kalmaz, toplumsal adaleti ve güveni de sarsar. Özellikle Türkiye'de, yolsuzluk vakalarının birçok kez gündeme geldiğini görüyoruz:

  • İhaleye fesat karıştırma: Devlet ihalelerinin belirli kişi ya da gruplara verilmesi, kamu kaynaklarının belirli zümrelerce sömürülmesine yol açar.

  • Rüşvet ve kayırmacılık: Devlet görevlilerinin iş insanlarından rüşvet alarak kamusal hizmetleri çıkar gruplarına göre yönlendirmesi en büyük sorunlardan biridir.

  • Varlık fonları ve özelleştirmeler: Devlete ait varlıkların ucuza yandaş şirketlere devredilmesi, halkın malının gasp edilmesidir.

Son yıllarda, birçok kamu kurumunda skandallar patlak vermiş ve devlet ihalelerinin yandaş şirketlere nasıl peşkeş çekildiği defalarca ortaya çıkmıştır. Ancak bu olayların sorumluları genellikle hesap vermemiş, hatta ödüllendirilmiştir.

2. Metres Skandalları ve Ahlaki Çöküş

Siyasetçilerin sadece ekonomik değil, ahlaki açıdan da çöküşe uğradığına dair birçok örnek vardır. Siyasi gücü ellerinde bulunduran bazı şahısların, metreslerine kamu kaynaklarından lüks harcamalar yaptıkları, otellerde, rezidanslarda kamu parasıyla lüks içinde yaşadıkları sıkça gündeme gelmiştir.

Bunun en büyük sorunlarından biri de bu skandalların toplumun gözleri önünde yaşanmasına rağmen, herhangi bir yaptırıma uğramamalarıdır. Ahlak kavramını dilinden düşürmeyen birçok siyasetçi, kendi özel hayatlarında tam tersini yaparak ikiyüzlülüklerini ortaya koymaktadır.

3. Kamu Kaynaklarının Usulsüz Kullanımı

Devlet yönetiminde olması gereken temel ilkelerden biri, kamu kaynaklarının halkın refahı için kullanılmasıdır. Ancak Türkiye gibi ülkelerde bu kaynaklar genellikle kişisel ya da grup menfaatleri doğrultusunda harcanmaktadır. Bunlara örnek olarak:

  • Hazine garantili projeler: Köprüler, yollar, havalimanları gibi büyük altyapı projelerinin, belirli şirketlere büyük garantilerle verilmesi, devletin kasasını boşaltırken belirli şirketlerin kasalarını doldurmuştur.

  • Siyasi yakınlara verilen devlet kadroları: Liyakat yerine sadakatin esas alınması, devlet kurumlarının çökmesine ve işleyişin aksamasına neden olmaktadır.

  • Belediyeler ve vakıflar: Belediyelerin ya da devlet kurumlarının, belirli cemaat veya vakıflara büyük bütçeler ayırarak kamu kaynaklarını aktarması da yaygın bir yolsuzluk biçimidir.

4. İhanet ve İkiyüzlülük

Siyasi figürlerin halka verdikleri sözleri tutmamaları, hatta tam tersini yapmaları artık alışılagelmiş bir durum haline gelmiştir. Bir zamanlar savundukları değerleri, çıkarları doğrultusunda terk eden, ideolojik olarak sağcı ya da solcu gibi görünüp, aslında tamamen pragmatist bir tutum sergileyen siyasetçiler, halkın güvenini sarsmaktadır.

  • Dindar görünüp dinin değerlerini çiğneyenler

  • Milliyetçi geçinip ülke kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çekenler

  • Halka dürüstlük vadederek en büyük yolsuzlukları yapanlar

Bu tarz politikacılar, kısa vadede kazanım elde etseler de, uzun vadede toplumun tüm ahlaki ve etik değerlerini çökertmektedir.

5. Çözüm Ne Olmalı?

Bu kadar büyük bir çürümenin yaşandığı bir ortamda çözüm bulmak kolay değildir. Ancak yapılması gereken bazı temel reformlar şunlar olabilir:

  • Şeffaflık ve hesap verilebilirlik: Devlet kurumları, harcamalarını şeffaf bir şekilde halka sunmalı, bağımsız denetimler sıklaştırılmalıdır.

  • Bağımsız yargı: Yolsuzluk ve siyasi skandallarla ilgili soruşturmalar, siyasi baskılardan arındırılmış bağımsız mahkemeler tarafından yürütülmelidir.

  • Medya özgürlüğü: Skandalları ortaya çıkaran gazetecilere baskı yapmak yerine, onların çalışmalarına destek olunmalıdır.

  • Halkın bilinçlenmesi: Toplumun, manipülasyonlardan uzak durarak gerçekleri sorgulayan bireyler haline gelmesi sağlanmalıdır.

Siyaset, toplumun geleceğini belirleyen en önemli mekanizmalardan biridir. Ancak, Türkiye'de olduğu gibi, siyaset yolsuzluk, ihanet ve ahlaksızlıkla iç içe geçtiğinde, toplumun tamamı bundan zarar görür. Bugün yaşanan skandallar sadece birkaç kişinin hatası değil, sistemin çöküşünün bir göstergesidir. Eğer halk, bu çürümenin farkına varmaz ve hesap sormazsa, gelecekte daha büyük skandallarla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.

Bu yüzden siyasette temiz eller hareketi gibi radikal bir değişime ihtiyaç duyulmaktadır. Halkın bu tür rezaletlere göz yummaması, bilinçli bir şekilde siyasetçileri sorgulaması ve ahlaki değerlere sahip çıkması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, siyaset gerçek anlamda halkın menfaatine hizmet eden bir mekanizma haline gelebilir.

Bahadır Hataylı/10.02.2025/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!