Bu Blogda Ara

14 Şubat 2025 Cuma

Mezhepler Siyaset ve Küresel Oyunlar


Bugün İslam coğrafyasını incelediğimizde, iç çatışmaların ve mezhepçi ayrılıkların Müslümanların gerçek düşmanlarını gözden kaçırmalarına sebep olduğunu açıkça görebiliriz. Şia-Sünni ayrımı üzerinden yaratılan fitne, emperyalizmin en büyük silahlarından biri haline gelmiştir. Bu ayrımın ne kadar derinleştirildiğini, Müslümanların birbirleriyle uğraşırken asıl düşmanlarına karşı nasıl hareketsiz kaldıklarını anlamak için bazı temel gerçeklere bakmak gerekiyor.

Bugün Siyonizm ve emperyalizm karşısında fiilen direnen kimler? Lübnan'da Hizbullah, Filistin’de Hamas, Yemen’de Husiler… Ancak ne ilginçtir ki, bu gruplar sadece emperyalistlerin değil, Sünni dünyasının da bir kısmının hedefinde. Oysa gerçekte Siyonist işgale karşı savaşan bu hareketlerden başka bir aktör var mı? Sünni ya da Şii fark etmeksizin, kim emperyalizme karşı bir duruş sergiliyorsa sistematik bir şekilde hedef haline getiriliyor.

Gerçek Düşman Kim?

Bu noktada bazı kritik sorular sormak gerekiyor: Devlet bazında İsrail’e karşı doğrudan direnen kim var? Yemen ve İran dışında Siyonistlere doğrudan bir tehdit oluşturan ülke görüyor muyuz? Hayır. Ancak bu iki ülke sürekli olarak Batı ve bölgedeki müttefikleri tarafından tehdit ediliyor, yaptırımlara maruz kalıyor. Hatta Sünni dünyadan bazı sesler bile "İran tehlikesinden" bahsediyor. Oysa bu anlatı, emperyalizmin elindeki en büyük silahlardan biri.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken şey, emperyalizmin Müslümanlar arasındaki ayrımları nasıl kullandığıdır. Mezhebi farklılıklar kullanılarak bir grup hain, bir grup düşman ilan ediliyor. Ancak kimse bu sürecin arkasında kimin olduğunu sorgulamıyor. Bir taraftan İsrail’in bölgedeki varlığına ses çıkarılmazken, diğer taraftan İran’ın ve onun desteklediği hareketlerin her hamlesi eleştiriliyor.

Azerbaycan ve İran Üzerinden Oynanan Oyunlar

Örneğin Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalar gündeme geldiğinde, "İran neden Azerbaycan’ı desteklemiyor?" sorusu ortaya atılıyor. Ancak kimse Azerbaycan’ın İsrail’e sağladığı petrol desteğinden bahsetmiyor. Daha da ötesi, Türkiye üzerinden aktarılan enerji hatlarıyla İsrail'in ekonomik varlığı korunuyor. İran ise Siyonist tehlikeye karşı direnç gösterdiğinde "Savaş çıkarmak istiyor" yaftasıyla suçlanıyor. Gerçekleri görmek bu kadar zor mu?

Azerbaycan topraklarında "Akıllı Köy" adı altında İsrail’in kurmaya çalıştığı askeri üsler gündeme gelmiyor. Ancak İran’ın, Siyonist tehdide karşı verdiği tepki her zaman "mezhepçi" bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Müslümanların çıkarlarını gerçekten gözeten kimse, düşmanın Siyonizm olduğunu fark etmelidir. Ancak bu gerçeği göz ardı edenler, emperyalist propagandaların esiri olmaktan kurtulamıyor.

Suriye ve Katar Üzerinden Dönen Oyunlar

Suriye’de yaşanan süreç de benzer bir planın ürünüydü. Esad’ın ordusundaki üst düzey komutanlara Katar üzerinden rüşvet verilerek ordudan ayrılmaları sağlandı. Muhalifler bir anda Suriye’nin yönetimini ele geçirdi. Ancak ilginçtir ki, İsrail Suriye’ye saldırdığında bu sözde "muhaliflerin" sesi hiç çıkmadı. İsrail, Suriye savunmasını tamamen yok etti, topraklarına çit çekerek sınırlarını genişletti ama Suriyeli muhalifler bunu görmezden geldi. Ancak Hizbullah’ın Lübnan’da varlık göstermesi bir tehdit olarak lanse edildi.

Şimdi soralım: Kim gerçekten emperyalizme hizmet ediyor? İsrail, yıllardır işgal ettiği topraklarda Müslümanları katlederken, Filistin’e destek veren gruplar "radikal" ya da "terörist" olarak gösteriliyor. Oysa asıl tehdit, Siyonizmin elini güçlendirenlerdir. Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi ülkeler, İsrail’in çıkarlarına zarar verecek her harekete karşı refleks gösterirken, neden Husilerin Kızıldeniz’de İsrail gemilerini vurmasını tehdit olarak görüyorlar?

Türkiye’nin Konumu-Pragmatizm mi, Manipülasyon mu?

Türkiye özelinde bakıldığında ise durum daha karmaşıktır. İsrail’i korumak için kurulan radar sistemleri, süregelen ticaret anlaşmaları ve Gazze’ye yardım götürmek için günlerce bekletilen gemiler, bölgedeki siyasetle ilgili ciddi soru işaretleri yaratıyor. Halk meydanlara inip "Filistin için" sloganlar atarken, İsrail gemilerine lojistik destek sağlanması, gösterilerle manipüle edilen bir kamuoyunun varlığını kanıtlıyor.

Üstelik "Lozan Antlaşması’nın sona ermesiyle Türkiye’nin tüm madenlerini çıkaracağı" gibi asılsız propagandalarla, toplumun dikkatinin gerçeklerden uzaklaştırılması sağlanıyor. Emperyalizme karşı gerçekten dik duracak bir duruş sergilenmezse, söylemlerin hiçbir anlamı olmayacaktır.

Hakikat Nedir?

Bugün İslam dünyasında mezhepler üzerinden bölünme yaşanırken, esas düşman Siyonizm ve emperyalizmdir. Mezhep farklılıkları, Müslümanların birbirlerini düşman olarak görmesine yol açıyor ve emperyalizm tam da bunu istiyor. Oysa hak ile batıl arasındaki ayrımı yapmak için Kur'an yeterlidir. Kim Siyonizm’e karşı duruyorsa, kim emperyalizmin boyunduruğuna girmemek için mücadele ediyorsa, işte hak odur.

Mezhebi ve etnik unsurlar üzerinden bir ayrım yaparak Müslümanları parçalamak, sadece emperyalizmin çıkarlarına hizmet eder. Gerçek anlamda özgürlük ve bağımsızlık için bu oyunları görmek ve ifşa etmek gerekmektedir. Hakikatin peşinden gitmeyenler, sonunda kendilerini Siyonizm'in esaretinde bulacaktır.

İşte bu yüzden, bugün mezhep ya da etnik kimliklerimizden ziyade, emperyalizme karşı kimin gerçekten mücadele ettiğini ve kimin bu sömürü düzeninin bir parçası olduğunu sorgulamalıyız. Aksi takdirde, düşman olarak gösterilenler gerçekte hakikatin savunucusu olabilirken, dost sandıklarımız bizleri esarete sürükleyenler çıkabilir. Akıl ve irademizle düşünmeli, Kur'an’ın ışığında hakikati görmeliyiz. 

Özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi ülkelerin emperyalizmin finansörleri olarak nasıl hareket ettiklerini görmekteyiz. Bu ülkeler, sadece kendi çıkarlarını korumak adına değil, aynı zamanda Batı'nın ve Siyonizm'in bölgedeki hakimiyetini pekiştirmek için muhalif grupları parayla kontrol altına almakta ve yönetimleri şekillendirmektedir.

Bugün bölgede yaşanan savaşlar, çoğu zaman ekonomik güçlerin ve çıkar gruplarının manipülasyonlarıyla yönlendirilmektedir. Suudi Arabistan, BAE ve Katar, İslam dünyasının kaderiyle oynayan birer finansal piyon gibi hareket etmekte, emperyalist güçlerle iş birliği yaparak halkları sindirmekte ve onların uyanmasını engellemektedir. Petrol zenginliği, halklarına refah sağlamak yerine emperyalizmin ve sömürgeci güçlerin çıkarlarına hizmet eden projelere aktarılmaktadır. Yemen’de Emrullah'a karşı sürdürülen savaş, bunun en net örneğidir. Suudi ve BAE’nin, İsrail’in güvenliğini sağlamak adına Yemen’i kan gölüne çevirdiği açıktır.

Ayrıca bu ülkeler, yalnızca doğrudan askeri müdahalelerle değil, dolaylı yöntemlerle de bölgeyi dizayn etmektedir. Katar’ın Suriye’de muhalifleri satın alarak yönetimleri değiştirme çabası, Libya’da paralı milis gruplarını besleyerek ülkeyi istikrarsızlaştırması, Suud’un Mısır’daki askeri darbeyi finanse etmesi gibi örnekler emperyalizmin nasıl doğrudan ve dolaylı yöntemlerle bölgeyi şekillendirdiğini göstermektedir.

Bütün bu oyunların karşısında durabilecek olan tek güç, emperyalizme boyun eğmeyen, sadece Allah’ın emirlerini esas alan bir bilinç ve mücadele ruhudur. Etnik ve mezhepsel ayrımların ötesinde, hakikati rehber edinen bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Yoksa, emperyalizmin oyunlarına hizmet eden kuklalar olarak kalmaya devam ederiz.

Bahadır Hataylı/14.02.2025/Sancaktepe İST


13 Şubat 2025 Perşembe

Ortadoğu'da Güç Dengeleri-ABD ve İsrail'in Stratejik Hamleleri

 


Donald Trump ve Benyamin Netanyahu’nun Ortadoğu politikaları, bölgesel güç dengelerini İsrail ve ABD lehine değiştirmeye yönelik uzun vadeli stratejileri içermektedir. Bu politikalar özellikle Filistin, Suriye ve bölge ülkeleri üzerinden şekillendirilmiş, askeri ve diplomatik adımlarla desteklenmiştir.

Filistin ve Gazze Üzerindeki Stratejiler

Trump ve Netanyahu, Filistin meselesini tamamen etkisiz hale getirmek amacıyla çeşitli planlar geliştirmiştir. “Yüzyılın Anlaşması” adı altında sunulan plan, Filistin’in egemenliğini büyük ölçüde yok sayan ve İsrail’in güvenliğini esas alan bir düzenlemeyi içermiştir. Bu plan, Filistin topraklarını parçalayarak Filistin yönetimini ekonomik vaatlerle susturmayı amaçlamıştır.

Gazze Sözleşmesi ve Filistin’in Diplomatik Olarak Yalnızlaştırılması:

  • İsrail’in Gazze üzerindeki askeri baskıyı artırmasıyla birlikte bölgeye insani yardımların kısıtlanması planlanmıştır.

  • Gazze’deki direnişin tamamen kırılması için Arap ülkeleriyle yapılan gizli anlaşmalar sonucu Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerden gelen desteğin kesilmesi sağlanmıştır.

  • Filistin yönetimi ekonomik baskılar ve yardımların koşullandırılması yoluyla siyasi olarak zayıflatılmıştır.

  • Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Filistin’in diplomatik gücünü tamamen kırmaya yönelik bir hamle olarak kullanılmıştır.

  • Yeni Gazze Sözleşmesi kapsamında İsrail’in, Gazze’ye insani yardımları kontrol eden tek taraf olarak belirlenmesi planlanmıştır. Böylece İsrail, Gazze’yi açlıkla terbiye etme stratejisini rahatça uygulayabilecektir.

Suriye ve Bölgesel Güç Dengelerinin Değiştirilmesi

Trump yönetimi, Suriye’yi bölgesel bir denge unsuru olmaktan çıkararak İsrail’in güvenliği için uygun bir jeopolitik ortam yaratmayı hedeflemiştir. Bu süreçte şu adımlar izlenmiştir:

  • Golan Tepelerinin İlhakı: Trump yönetimi, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Golan Tepeleri’ni İsrail’in bir parçası olarak tanımıştır. Bu hamle, İsrail’in Suriye üzerindeki stratejik üstünlüğünü pekiştirmek amacıyla yapılmıştır.

  • İsrail’in Askeri Operasyonları: İsrail, Suriye’deki İran destekli güçlere yönelik sürekli hava saldırıları düzenleyerek bölgedeki askeri dengeleri değiştirmiştir.

  • PKK/YPG’nin Desteklenmesi: ABD, Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG güçlerini destekleyerek Türkiye’yi baskı altında tutarken, İsrail’in güvenliği için bir tampon bölge oluşturmayı amaçlamıştır.

  • Suriye’nin Yeni Bölünme Planı: ABD ve İsrail’in gizli planlarına göre Suriye’nin doğusu ABD destekli Kürt yönetiminde bırakılacak, güneyde İsrail yanlısı bir tampon bölge oluşturulacak ve geri kalan bölge İran ile Rusya’nın etkisine terk edilecektir.

Bölge Ülkelerine Verilen Görevler ve Gizli Planlar

Bölgedeki ABD-İsrail ittifakı, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Mısır ve Türkiye’yi çeşitli rollere büründürerek kendi stratejik hedeflerine ulaşmayı planlamaktadır.

  • Suudi Arabistan ve BAE:

    • İsrail ile normalleşme sürecini hızlandırarak Filistin davasını zayıflatma görevi üstlenmiştir.

    • İran’a karşı oluşturulan askeri blokta ABD-İsrail ekseninin en önemli destekçileri olarak konumlandırılmıştır.

    • Enerji piyasasını ABD lehine yönlendirme ve Çin’in Ortadoğu’daki etkinliğini sınırlama çabalarına öncülük etmektedir.

  • Mısır:

    • Gazze Şeridi’nin kontrolünü sağlamak ve Hamas’ın etkisini kırmak için İsrail ve ABD ile ortak hareket etmektedir.

    • Sina Yarımadası’nda radikal unsurlar bahane edilerek Gazze’ye baskıyı artırmak için askeri operasyonlara zemin hazırlanmaktadır.

  • Ürdün:

    • Filistinli mültecilerin barındırılması konusunda bir tampon bölge olarak kullanılmaktadır.

    • ABD’nin ekonomik yardımlarıyla iç siyaseti kontrol altında tutularak İsrail karşıtı çıkışların engellenmesi sağlanmaktadır.

  • Türkiye:

    • Suriye’nin kuzeyindeki operasyonları ABD ve NATO çerçevesinde desteklenerek Türkiye’nin bölgedeki hareket alanı belirlenmektedir.

    • İsrail ile doğrudan bir çatışmaya girmemesi için çeşitli diplomatik baskılar uygulanmaktadır.

    • Libya ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri kontrol altında tutulmaya çalışılarak İsrail’in enerji politikalarına tehdit oluşturmaması sağlanmaktadır.

Küresel Güç Dengeleri ve Gelecekteki Senaryolar

ABD ve İsrail’in nihai hedefi, Ortadoğu’yu tamamen kontrol altına alarak Rusya ve Çin’in bölgedeki etkisini kırmaktır. Bu doğrultuda şu stratejiler izlenmektedir:

  • Enerji Kaynaklarının Kontrolü: ABD, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerini İsrail ve müttefikleri aracılığıyla kontrol etmeye çalışmaktadır. Çin’in enerji arzını kısıtlama stratejisi, ABD’nin bölgedeki etkisini artırma planlarıyla örtüşmektedir.

  • Silah Satışları ve Askeri Bağımlılık: Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler ABD’den milyarlarca dolarlık silah alımları yaparak askeri olarak ABD’ye bağımlı hale getirilmiştir.

  • Rusya ve İran’ın Etkisiz Hale Getirilmesi: Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı, ABD ve İsrail için bir tehdit olarak görülmekte ve buna karşılık olarak Suriye’deki muhalif gruplara destek verilmektedir. İran’a karşı ekonomik yaptırımların artırılması ve İsrail tarafından hedef alınması planlanmaktadır.

Trump ve Netanyahu’nun Ortadoğu politikaları, kısa vadede İsrail’in güvenliğini artırmış gibi görünse de, uzun vadede bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirmiştir. Bölgesel çatışmaların körüklenmesi, Arap ülkeleri arasında düşmanlıkların artırılması ve enerji kaynaklarının kontrol altına alınması, Ortadoğu’nun geleceğini belirsiz bir noktaya sürüklemiştir.

Bu bağlamda, ABD ve İsrail’in bölgesel planlarının detaylı bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Türkiye, İran, Rusya ve Çin gibi bölgesel ve küresel aktörlerin bu süreçte nasıl bir strateji izleyeceği, Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır.

Bahadır Hataylı/10.02.2025/Sancaktepe/İST

12 Şubat 2025 Çarşamba

Gerçekler ve Manipülasyonlar arasında Bir Toplum

 



Son yirmi yıldır ülke medyasının en büyük gündem maddesi, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, muhalefetin kendi içinde çatışma yaşayıp yaşamadığı ve bu belirsizlik içinde nasıl ülkeyi yönetmeye talip oldukları üzerine kurulu bir tiyatrodan ibaret. Gerçek meseleler, derin krizler, toplumu sarsan ekonomik ve sosyal sorunlar göz ardı edilirken, medya tarafından yaratılan suni gündemlerle halk oyalandı ve manipüle edildi. Peki, bu manipülasyonun arkasında ne var? Gerçek sorunlar neden tartışılmıyor?

BİR TOPLUM NASIL YÖNETİLİYOR?

Toplumlar ancak bilgiye ulaşabildikleri kadar bilinçlenir ve geleceklerine yön verebilirler. Ancak medya aracılığıyla bilinçli olarak gerçekten uzak, suni gündemlerle oyalandıklarında, insanlara hakikat yerine yön verilmiş algılar sunulur.

Ekonomi dar boğulmaktayken, işsizlik oranları artıp insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmişken, medya gündeminde bunların yer bulmaması neyle açıklanabilir? Aile yapısı çöküş yaşarken, intihar vakaları artarken, sosyal çöküntü toplumun üzerine karabasan gibi çökerken, neden asıl meseleler tartışılmıyor?

Bunun cevabı, iktidar yanlısı medya organlarının oluşturduğu algı operasyonlarında gizli. Günlük kaotik bir atmosfer yaratılıyor ve toplum önemli meselelere değil, suni ve tüketilmesi kolay içeriklere odaklandırılıyor. Bu süreçte insanlar kendi yaşadıkları sefaletin bile farkına varamayacak hale geliyor.

BİR TOPLUMUN MANİPÜLASYONLA UYUŞTURULMASI

Ekonomik kriz derinleşmiş, pahalılık çıtaları çoktan  aşmış, barınma ve temel ihtiyaçlar bile lükse dönüşmüş, ancak medya, sahte zaferler, görkemli açılışlar, abartılı kahramanlık hikayeleriyle insanlara yalancı bir mutluluk tablosu sunuyor. Bu tablonun dışında kalan ve gerçeği görenler ise susturuluyor, "muhalif" ya da "hain" ilan ediliyor.

Sosyal medya, bağımsız haber kaynakları ve sokaktaki gerçek hayat, ana akım medyanın sunduğu sahte mutluluk tablosunu sürekli olarak çürütüyor. İnsanlar, market raflarındaki fiyatlara, fahiş kiralara, geçim sıkıntısına ve geleceğe dair belirsizliklere bakarak gerçekleri görüyor. Ancak medya, bu çürümüş düzenin sürdürülebilmesi için gerçekleri perdelemekten vazgeçmiyor.

GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK VE ALGI OPERASYONLARI

Gazze'de yaşanan insanlık dramı, medya için sadece sıradan bir haber maddesi haline gelmişken, aynı medya ülkede yaşanan fakirleşme, yozlaşma, hukuk sistemindeki adaletsizlikleri asla gündeme taşımıyor. Oysa gerçekler ortada:

  • Artan intihar vakaları,

  • Gençlerin geleceğe dair umutsuzlukları,

  • Adaletin tamamen yitirilmesi,

  • Güçlü hukuk yerine, hukukun güçlülerden yana işlemesi,

  • Aile yapısının bozulması,

  • Toplumsal değerlerin yozlaşması,

  • Eğitim sisteminin çöküşü ve liyakat sisteminin ortadan kalkması,

  • Sağlık sistemindeki aksaklıklar ve halkın temel hizmetlere ulaşımında yaşanan zorluklar.

Bunları tartışmayan, sorgulamayan ve haber yapmayan bir medya, toplumun gerçek sorunlarını çözmek yerine, bilinçli olarak halkın gerçeği görmesini engelleyen bir perde işlevi görüyor. Üstelik medya sadece susmakla kalmıyor, iktidarın hatalarını tartışmaya açan muhalif kesimleri de hedef alarak onları itibarsızlaştırıyor.

BİR MİLLETİN KADERİ-UYUŞTURULMUŞ ZİHİNLER VE SUSTURULMUŞ GERÇEKLER

Bugün bir televizyon açıldığında, sabah programlarından akşam haberlerine kadar görülen tablo şöyledir: Sürekli bir yapay gündem oluşturulur. Ya bir skandal, ya bir magazin figürü, ya da aslında önemi olmayan bir tartışma ekranları süsler. Medyanın bu bilinçli yönlendirmesiyle, toplumun bilinçlenmesi, sorgulaması ve çözüm talep etmesi engellenir.

Bir toplum sürekli olarak "zafer" hikayeleriyle uyutulurken, kendi içindeki sorunlarla ilgilenemez hale gelir. Bu nedenle, yönetici sınıfların en büyük silahı medya manipülasyonu ve algı yönetimidir.

GERÇEK BİR MEDYA VE HALKIN BİLİNÇLENMESİ

Gerçek bir medya, gündemi manipüle etmek yerine halkı bilgilendiren, sorgulatan, gerçek sorunları öne çıkaran bir medya olmalıdır. Oysa bugün medya, topluma sadece uyutucu masallar sunuyor. Toplum ise bu masalları dinlerken, aslında kendi geleceğini kaybettiğini fark etmiyor.

Toplumun bilinçlenmesi ve manipülasyondan kurtulması için tek çıkış yolu, sorgulamak ve gerçekleri görmek için çaba sarf etmektir. Her bir bireyin sorumluluğu, sadece tüketici bir medya izleyicisi olmak değil, medyanın sunduğu içerikleri sorgulayan, gerçekleri arayan aktif bir insan olmaktır.

SUSTURULAMAYACAK GERÇEKLER

Ne kadar manipüle edilirse edilsin, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, gerçekler ortadadır. Bir toplum, gerçekleri gördüğü ve sorguladığı oranda özgürleşir. Yoksulluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın normalleştirildiği bir ortamda, bu gerçekleri dile getirmek her bir bireyin vicdani sorumluluğudur.

Suni gündemlerin ötesine geçmek, yalnızca bireysel bir farkındalık değil, toplumsal bir zorunluluktur. Ancak o zaman, gelecek nesillere onurlu ve özgür bir toplum bırakabiliriz.

Bahadır Hataylı/12.02.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!