Bu Blogda Ara

20 Ocak 2025 Pazartesi

Gazze Ateşkesinin Arka Planı


İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bölgedeki diğer stratejik çıkarlarla bağlantılı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Özellikle Suriye üzerinde uzun süredir devam eden jeopolitik mücadeleler düşünüldüğünde, İsrail’in bu ateşkesi geçici bir soluklanma ve kaynaklarını farklı bir cepheye yönlendirme fırsatı olarak görmesi muhtemeldir. Gazze’deki Filistinli direniş gruplarına karşı sahip olduğu üstün askeri güç, İsrail’e istikrarlı bir avantaj sağlamaktadır. Bununla birlikte, Gazze üzerindeki kontrolünü sağlama alırken Suriye’deki hedeflerini daha agresif bir şekilde ilerletmek gibi bir strateji güdülmüş olabilir.

İsrail’in Gazze Politikası ve Suriye Bağlantısı

Gazze üzerindeki durum, İsrail için uzun süredir devam eden bir güvenlik meselesidir. Gazze’deki direniş gruplarının İsrail’e yönelik saldırıları, özellikle roket saldırıları, sürekli bir tehdit algısı yaratmaktadır. Ancak, bu tehdit İsrail’in bölgedeki askeri varlığını ve uluslararası destek arayışını gerekçelendirmek için de kullanılmaktadır. İsrail, Gazze’deki operasyonlarını genellikle çok boyutlu bir strateji ile yönetmektedir:

  1. Askeri üstünlük: İsrail, Gazze’yi sürekli olarak askeri baskı altında tutarak direniş gruplarının gücünü sınırlamaktadır.

  2. Diplomatik denge: İsrail, Mısır ve Katar gibi ülkeleri arabulucu olarak kullanarak ateşkesi yönetmekte ve Gazze’nin direniş kapasitesini kısıtlamaya çalışmaktadır.

  3. Uluslararası kamuoyu yönetimi: İsrail, Gazze’deki operasyonlarını genellikle “meşru müdafaa” adı altında sunarak Batı dünyasından destek almayı başarmaktadır.

Bu bağlamda, İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bir yandan bu bölgedeki tehdit algısını yönetme çabası iken, diğer yandan Suriye’deki stratejik hedeflerini ilerletmek için bir fırsat yaratma amacını taşıyor olabilir. İsrail, Suriye’deki İran varlığını ve Hizbullah’ın etkinliğini kendisi için büyük bir tehdit olarak görmektedir. Gazze’de nispeten istikrarlı bir durum yaratıldığında, İsrail’in dikkatini ve kaynaklarını Suriye’ye yönlendirme şansı artar.

Ateşkes ve Suriye Planları

İsrail’in Suriye üzerindeki hedefleri, İran’ın bölgedeki nüfuzunu azaltma, Hizbullah’ın askeri kapasitesini sınırlama ve Suriye’deki çatışma ortamından stratejik avantaj elde etme üzerine kuruludur. Bu bağlamda, ateşkes, İsrail’e Suriye’de daha geniş bir manevra alanı sunabilir.

  1. Askeri Operasyonlar: İsrail, Suriye’de İran’a ait olduğu iddia edilen hedeflere düzenli olarak hava saldırıları düzenlemektedir. Gazze’de ateşkes sağlanması, İsrail’in Suriye’deki operasyonlarına daha fazla odaklanmasına olanak tanıyabilir.

  2. Uluslararası Destek: İsrail, Gazze ile ateşkes yaparak Batı dünyasında barışçıl bir imaj yaratabilir ve Suriye’deki askeri operasyonlarına yönelik eleştirileri azaltabilir.

  3. Bölgesel İşbirliği: İsrail, Mısır ve Katar gibi ülkelerle işbirliği yaparak Gazze’de istikrarı sağlarken, aynı zamanda bu ülkelerin Suriye’deki politikalarını etkilemeyi hedefleyebilir. Özellikle Körfez ülkelerinin İran karşıtı duruşları, İsrail’in Suriye’deki stratejilerine dolaylı destek sağlayabilir.

ABD ve İsrail’in Suriye Üzerindeki Planları

ABD, İsrail’in Orta Doğu’daki en büyük müttefikidir ve Suriye konusunda da iki ülke arasında güçlü bir işbirliği bulunmaktadır. İsrail’in Suriye’deki hedefleri genellikle ABD’nin bölgedeki çıkarlarıyla uyumludur:

  1. İran’ın Nüfuzunu Azaltma: Hem ABD hem de İsrail, İran’ın Suriye üzerinden Hizbullah’a silah sağlamasını engellemeye çalışmaktadır. Bu amaçla, İsrail’in hava saldırıları ABD’nin bölgedeki politikalarıyla paralel hareket etmektedir.

  2. Enerji Koridorları: ABD ve İsrail, Suriye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji koridorları üzerindeki stratejik önemini göz önünde bulundurarak, bu bölgeyi kontrol altında tutmayı hedeflemektedir.

  3. Rejim Değişikliği Stratejileri: ABD’nin Suriye’deki rejim değişikliği politikası, İsrail’in güvenlik çıkarlarına hizmet etmektedir. İsrail, Esad rejiminin zayıflamasını veya İran etkisinden arınmasını istemektedir.

Ateşkesin Geleceği ve Pragmatizm

Bu ateşkesin uzun vadeli olmayacağına yönelik öngörüler, İsrail’in pragmatik stratejilerinden kaynaklanmaktadır. İsrail, Gazze üzerindeki kontrolünü tam anlamıyla kaybetmek istemez ve bu nedenle ateşkes sadece geçici bir nefes alma süreci olarak görülebilir. Pragmatizmin bu süreçteki rolü, İsrail’in kısa vadeli kazançlar elde etmek için farklı cephelerde farklı stratejiler uygulamasına dayanır.

  1. Ekonomik Faktörler: İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının maliyeti yüksektir ve bu ateşkes, ekonomik olarak bir rahatlama sağlayabilir. Ancak bu rahatlama, aynı zamanda kaynakların Suriye’ye yönlendirilmesi için de kullanılabilir.

  2. Bölgesel Denklemler: İsrail, Gazze’deki durumu kontrol altında tutarken, Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini hızlandırmayı hedefleyebilir. Bu süreç, Suriye üzerindeki stratejik hedeflere ulaşmak için de destek sağlayabilir.

  3. Halkların Manipülasyonu: Ateşkes, İsrail’in uluslararası alanda “barış yanlısı” bir görüntü çizmesine olanak tanıyabilir. Ancak bu durum, Filistin halkının daha fazla baskı altına alınması ve Suriye gibi diğer bölgelerdeki planların daha az dikkat çekerek ilerlemesine neden olabilir.

Geleceğe Dönük Öngörüler

  1. Gazze’de Yeni Çatışmalar: Bu ateşkesin uzun vadeli olması düşük bir ihtimaldir. İsrail, Gazze’deki direnişi tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediği için, yeni çatışmaların ortaya çıkması muhtemeldir.

  2. Suriye’de Daha Yoğun Operasyonlar: İsrail’in Suriye’deki hedeflerine daha fazla odaklanması beklenebilir. Özellikle İran’a ait askeri tesislere yönelik saldırılar artabilir.

  3. ABD-İsrail İşbirliği: ABD, İsrail’in Suriye’deki operasyonlarını desteklemeye devam edecektir. Bu durum, bölgedeki çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getirebilir.

  4. Arap Ülkelerinin Tavrı: Arap ülkeleri, İsrail’in politikalarına karşı daha fazla tepki göstermeye başlayabilir. Ancak bu tepkiler, genellikle sözde kalabilir ve somut bir eyleme dönüşmeyebilir.

  5. Halkların Tepkisi: Bölgedeki halklar, İsrail ve ABD’nin stratejilerinden giderek daha fazla rahatsız olabilir. Ancak bu rahatsızlık, örgütlü bir tepkiye dönüşmedikçe etkisiz kalacaktır.

İsrail’in Gazze ile ateşkes yapması, bölgede sınırlı bir rahatlama sağlarken, esasen Suriye gibi çok daha karmaşık ve öncelikli hedeflere odaklanılması için bir zemin hazırlamış olabilir. Ateşkesin pragmatik bir araç olarak kullanıldığı bu tabloda, hem bölgesel hem de uluslararası dengelerin yeniden şekillenmesi kaçınılmazdır.

Bahadır Hataylı/16.01.2025/Sancaktepe/İST


Suriye ve Bölgesel Dinamiklerin Stratejik Analizi

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, kaderimiz coğrafyamızla çok derinden bağlı. Tarih boyunca bu topraklarda yaşanan güç mücadeleleri, medeniyetlerin çatışma ve uzlaşı alanı haline gelen coğrafyamızı, çalkantılı bir tarih yazgısıyla öne çıkarmıştır. Bugün ise bu kader, Suriye krizinin yarattığı karmaşa ile çok daha farklı bir boyut kazanmış durumda.

Suriye'de yıllardır devam eden savaş, bölge halklarını zalim Baas rejiminin baskısından kurtulma umuduyla başlasa da, zamanla şiddetli bir çöküşe ve kontrolsüz bir güç mücadelesine dönüştü. Ancak bugün Suriye'nin geldiği nokta, bir kurtlar sofrasında elleri ve ayakları bağlı, savunmasız bırakılmış bir öküzün aç kurtlar tarafından çembere alındığı trajik bir manzara sunuyor. Bu metafor, bölgedeki iç karışıklıkları ve dış müdahalelerle birleşen güç oyunlarının, halkları nasıl bir av gibi ortada bıraktığını acı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Bu karmaşaya üç büyük emperyalist güç; ABD, Birleşik Krallık ve İsrail yön veriyor. Colani ve HTŞ gibi yapıların, bu üçlüden bağımsız hareket ettiğini iddia etmek, gözümüzü ve kulağımızı kapatmamızı gerektirir. Bu emperyal güçlerin stratejileri, bölgeyi istikrarsız hale getirip çıkarlarına uygun şekilde yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor.

Türkiye’nin Rolü ve Sınırlardaki Tehditler

Türkiye, bölgede çıkarlarını koruma ve istikrarı sağlama konusunda kritik bir rol oynuyor. Ancak bu kolay bir görev değil. Türkiye’nin sınırlarında terörle mücadele ederken karşılaştığı zorluklar, emperyal güçlerin bölgeyi dizayn etme çabalarıyla daha da artıyor. ABD’nin YPG ve PYD’ye olan desteği, bu çabaların bir parçası. Kuzey Suriye’de YPG ve PYD’nin kontrolü altındaki enerji kaynakları, bölge ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. ABD’nin bu bölgede asker bulundurması ve yüzlerce tır silah göndermesi, bölgede kurulması planlanan adı konulmamış bir devleti desteklediğini gösteriyor. Bu destek, Türkiye'nin bölgedeki stratejik rolünü karmaşıklaştırırken, aynı zamanda bölgesel etkisini sınırlandırmayı hedefleyen bir hamle olarak değerlendiriliyor. Türkiye’nin bu durumu dengeleme çabaları, sadece askeri alanda değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik düzlemde de daha geniş bir strateji gerektiriyor.

Türkiye ise komşusu Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak istiyor. Ancak bu hedef, emperyal güçlerin planlarıyla çelişiyor. Bu çelişki, bölgede çok daha büyük bir çatışma potansiyeli taşıyor. ABD, YPG ve PYD’nin özerklik ilanına karşı çıkan Türkiye’yi diplomatik ve stratejik oyunlarla oyalamaya çalışıyor.

PKK ve Güney’deki Yapılanma

PKK terörü ile mücadele konusundaki çabalarının büyük bir başarı ile sonlandığı anlatısı, çözümün sadece yüzeysel bir mesajdan ibaret olduğunu düşünmemize neden oluyor. PKK unsurlarının güneydeki yeni yapılanmaya entegre edilmesi gibi bir ihtimal, örgütün aslında çekildiği ama tamamen yok olmadığı anlamına geliyor. Bu durum, Türkiye’ye içeride PKK tehdidinin sona erdiği mesajını vermek amaçlı diplomatik bir manevra olarak algılanabilir. Ancak güneydeki bu yapı, bölgedeki istikrarsızlığın bir kaynağı olmaya devam edecektir.

Emperyal Güçlerin Stratejik Hedefleri

ABD, Birleşik Krallık ve İsrail gibi ülkeler, bölgeyi istedikleri şekilde dönüştürmek ve güç dengelerini kendi lehlerine çevirmek için büyük bir plan uyguluyor. Bu planların özü, bölge halkları arasındaki etnik ve mezhepsel çatışmalardan yararlanarak çıkarlarına uygun bir coğrafi ve siyasi düzen kurmaktır. HTŞ gibi yapılar, bu planların uygulamasında kilit rol oynuyor.

Emperyal güçlerin çıkarları, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak yerine, bölgeyi parçalayıp kontrol edilebilir özerk yapılar oluşturmak üzerine yoğunlaşıyor. Bu strateji, bölgede uzun vadeli istikrarsızlık yaratırken, aynı zamanda bölge halklarının kendi geleceklerini belirleme hakkını da ellerinden alıyor.

Bölgedeki Aktörlerin Rolleri ve Türkiye’nin Stratejik Yaklaşımı

Suriye krizinde yer alan bölgesel aktörlerin her biri, kendi çıkarlarını maksimize etmek için farklı stratejiler izliyor. İran, Esad rejimine verdiği destekle bölgede nüfuzunu artırmayı amaçlarken, Rusya, Suriye’deki askeri varlığı üzerinden küresel bir güç olarak konumunu sağlamlaştırıyordu. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri ise, mezhepsel farklılıkları derinleştirecek politikalar izleyerek kendi bölgelerindeki hakimiyetlerini artırmaya çalışıyor. İsrail ise İran’ın bölgedeki etkisini sınırlandırmak için askeri operasyonlarını sürdürüyor.

Türkiye’nin bu denklemin içinde dengeli ve çok yönlü bir politika izlemesi hayati önem taşıyor. Hem sınır güvenliğini sağlamak hem de bölgesel istikrarı korumak adına Türkiye’nin atacağı adımlar, hem bölge halkları hem de uluslararası toplum için belirleyici olacaktır. Bu bağlamda Türkiye, şu stratejileri benimseyebilir:

  1. Diplomatik İnisiyatifler: Bölgedeki tüm aktörlerle diyalog kanallarını açık tutarak, barışçıl bir çözüm için liderlik rolü üstlenebilir. Astana ve Soçi süreçlerine daha aktif bir şekilde dahil olunmalı, uluslararası toplum nezdinde güçlü bir diplomasi yürütülmelidir.

  2. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma: Suriye’nin kuzeyinde ekonomik kalkınmayı destekleyen projeler geliştirilerek, bölge halkının Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurması sağlanabilir. Bu, terör örgütlerinin bölgedeki etkisini azaltmada önemli bir rol oynayacaktır.

  3. Askeri Kapasitenin Güçlendirilmesi: Türkiye, sınır güvenliğini artırmak için savunma sanayine yaptığı yatırımları sürdürmeli ve askeri caydırıcılığını korumalıdır. Özellikle insansız hava araçları ve siber güvenlik alanlarındaki başarılar, bölgedeki tehditlere karşı etkili bir çözüm sunmaktadır.

  4. Mülteci Politikaları: Suriye’den gelen mültecilerin insani koşullar altında yaşamlarını sürdürebilmeleri için daha uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar geliştirilmelidir. Ayrıca, güvenli bölgelerin oluşturulmasıyla mültecilerin gönüllü geri dönüşü teşvik edilmelidir.

Ortak Gelecek İnşası

Suriye krizinin çözümü, sadece askeri yöntemlerle değil, aynı zamanda uzun vadeli diplomatik, ekonomik ve insani çabalarla mümkün olacaktır. Bölge ülkeleri ve uluslararası aktörler, kısa vadeli çıkar hesaplarından vazgeçerek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve halkların barış içinde yaşamasını sağlayacak adımlar atmalıdır.

Türkiye’nin bu süreçteki rolü, sadece kendi güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrar için de hayati bir öneme sahiptir. Ancak bu hedeflere ulaşmak için Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada güçlü bir liderlik sergilemesi ve stratejik planlamayı öncelik haline getirmesi gerekmektedir.

Bahadır Hataylı/10.01.2025/Sancaktepe/İST

16 Ocak 2025 Perşembe

Mazlumlara Duyarsız Kalmak ve Gerçek İman Testi


“Onların bu konuda bir bilgisi yoktur; atalarının da yoktu. Ağızlarından çıkan söz ne kadar büyük! Onlar sadece yalan söylüyorlar.” (Kehf Suresi/5. Ayet)

Bu ayet, insanoğlunun söylediği sözlerin gerçeklikten ve samimiyetten uzak olabileceğine dikkat çekiyor. Kendini imanın merkezinde konumlandıran ve sözde “Müslümanız” diyenlerin, eylemleriyle imanlarının derinliğini sorgulamaları gerekmektedir. Bu çağda, mazlumlara yardım etmek bir yana, mazlumların çektikleri acılara karşı duyarsız kalmak bile büyük bir sorumluluk ve vebaldir. Empati, vicdan ve dayanışma duygularını yitiren toplumların çöküşü, manevi bir felaketin habercisidir.

İmanı Eylemlerle Sınamak

İnsanlar çoğu zaman mazlumların çektikleri acılar karşısında, “Bizim elimizden bir şey gelmez, emperyal güçlerin karşısında biz ne yapabiliriz ki?” diyerek sorumluluktan kaçıyor. Ancak bu şekildeki sözler, ayette belirtildiği gibi, büyük bir şekilde söylenen ama içi boş, eylemden yoksun sözlerden ibarettir. İman sadece dille söylenen bir olgu değil, aksine eylemle desteklenmesi gereken bir haldir.

Kur'an'ın bizlere öğrettiği gibi, bir insanın gerçek imanı, mazlumlara yardım etme konusundaki çabalarıyla test edilir. Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”

Bugün sadece komşusu değil, dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan, savaşlardan ve zulümlerden etkilenen milyonlarca insan vardır. Onlara yardım etmek bir tercihten öte, imanın gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mazlumlara Karşı Sorumluluklarımız

Mazlumlar için dua etmek elbette önemlidir, ancak sadece dua ile yetinmek, çaresizlik bahanesiyle harekete geçmemek büyük bir yanılgıdır. Kur'an, inananlara şu çağrıda bulunur:

“Hafif ve ağır olarak (imkânınıza göre) savaşa çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihat edin. Bu sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.” (Tevbe Suresi/41. Ayet)

Bugünün savaşı, silahlı bir mücadele yerine; mazlumların hakları için ses çıkarmak, zalimlerin oyunlarını bozmaya çalışmak, ekonomik destek ve dayanışma yollarıyla onların yanında olmaktır.

Emperyalizme Karşı Bilinçli Durmak

Emperyal güçlerin mazlum toplumlar üzerindeki etkisini kırmak için şunları yapabiliriz:

  1. Bilgilendirme ve Farkındalık Yaratma: Zalimlerin oyunlarını ifşa ederek toplumlarda farkındalık oluşturabiliriz. Medya, sosyal medya ve diğer iletişim kanallarını kullanarak mazlumların sesi olabiliriz.

  2. Ekonomik Destek: Mazlumların yaşam koşullarını iyileştirmek için ekonomik yardım kampanyaları düzenleyebilir, bağış yapabiliriz. Aynı zamanda zalim güçlerin ekonomik planlarına hizmet eden tüketim alışkanlıklarından kaçınmalıyız.

  3. Eğitim ve Bilinçlendirme: Toplumda adalet, dayanışma ve yardımlaşma bilincini yaymak için eğitim faaliyetleri düzenlenebilir. Gençlere vicdanın, adaletin ve yardımlaşmanın önemini aşılamak, geleceği şekillendirecektir.

  4. Zalimleri Boykot Etme: Zalim devletlerin ürettiği ürün ve hizmetleri boykot ederek ekonomik gücünü zayıflatabiliriz. Bu bireysel bir çaba gibi görünse de, toplu halde yapıldığında çok etkili olabilir.

  5. Siyasi Bilinç: Yerel ve uluslararası siyasette, mazlumların yanında duran, adalet ve barışı savunan liderleri desteklemek, zalimlerin oyunlarına karşı etkili bir mücadele yürütür.

Çıkar ve Dünya Malına Tapanlar

Bugün kendini “Müslüman” olarak tanıtan bazı insanların dünya malı peşindeki yarışı, imanlarıyla çelişkili bir durumu ortaya koyuyor. Mallarını, makamlarını ve servetlerini düşünmekten mazlumlara yardımı ikinci plana atan bu bireyler, söyledikleri sözlerle imanı gerçek anlamda yaşamayan kimselerdir. Halbuki İslam, dünya malına tamahı değil, yardımlaşmayı öncelikli kılar.

İyiliğe Giden Yol

Mazlumlara yardım etmek, zalimlere karşı şaşmayan bir duruş sergilemekle başlar. Şöyle bir düşünün: Eğer dünyada herkes zalime sessiz kalsaydı, hangi iyilik yeşerirdi? Sessiz kaldığımız her an, zalimin cesaret bulmasına vesile olur.

Büyük sözler yerine, küçük ama samimi adımlar atarak mazlumların sesi olabiliriz. Unutmayalım ki, bir insanın imanı, mazlumlara olan duyarlılığı kadar gerçektir. İyilik için atılan her adım, imanımızı pekiştiren bir sınavdır. Rabbimiz bizleri bu sınavdan başarıyla çıkan, mazlumların yanında duranlardan eylesin. Âmin.

Erol Kekeç/15.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!