Bu Blogda Ara

10 Ocak 2025 Cuma

Güneş Çıkınca Ay Kaybolur

 

Tarihi Bir Yolculuk-Muaviye ve Algı Yönetiminin Temelleri

Muaviye dönemi, İslam tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu dönemde, dinin otoriteyi meşrulaştırma aracı olarak kullanılması ve toplumun algılarının yönlendirilmesi noktasında ciddi adımlar atılmıştır. Hatırlayalım, Hz. Peygamber (sav) "Ben size sadece Kur'an'ı bırakıyorum" derken, dinin temel kaynağının Kur'an olduğunu açıkça belirtmiştir. Ancak Muaviye'nin siyaseti, bu netliği bulandırmış ve dinin üzerine yeni katmanlar ekleyerek halkın algısını şekillendirme çabasına girişmiştir.

Muaviye, kendi otoritesini meşrulaştırmak için halkın sevdiği ve güvendiği Hz. Peygamber'in adını kullanarak, ona ait olmayan sözler üretmiştir. Bu sözler, zamanla hadis literatürüne girmiş ve İslam'ın temel öğretilerini gölgede bırakan bir anlayış oluşturmuştur. Özellikle, "Kur'an, sünnet, kıyas ve icma" olarak hiyerarşik bir din anlayışını benimseyen bu yaklaşım, halkı dinin asli kaynağından uzaklaştırmıştır. Düşünsenize, bir yandan "aklı olmayanın dini yoktur" diyorsunuz, diğer yandan aklı sadece kıyasta bir mantık yürütme aracı olarak sınırlıyorsunuz. Bu, tam anlamıyla bir çelişki değil midir?

Din, Siyaset ve Toplum-Algı Yönetimi Nasıl İşler?

Algı yönetimi dediğimiz şey, insanların gerçekliği algılama biçimini değiştirmek için yapılan sistematik bir çabadır. Muaviye'nin döneminde bu, halkın Hz. Ali gibi hakiki bir liderden uzaklaştırılarak, kendisinin "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak algılanmasını sağlama çabasıyla başlamıştır. İnsanların değer verdiği din ve Peygamber, bu süreçte manipülasyon aracı haline getirilmiştir. Özellikle, "Allah Resulü şöyle buyurdu" diyerek dinin özüne aykırı söylemler ortaya atanlar, halkı Kur'an'dan uzaklaştırmışlardır.

Bu manipülasyonun amacı, halkı itaate zorlamak ve zulmü meşru göstermekti. "İmamınıza itaat edin, çünkü o Allah'ın takdiridir" gibi söylemlerle, zulüm karşısında halkın sessiz kalması sağlandı. Ancak bu durum, sadece bir dönemle sınırlı kalmadı; sonraki yüzyıllarda da bu algı yönetimi devam etti. Her dönemde, yöneticiler kendi otoritelerini meşrulaştırmak için dini araç olarak kullandılar.

Dinin Kaynağı ve Hiyerarşik Yapı-Sorun Nerede Başladı?

Dini kaynakları Kur'an, sünnet, kıyas ve icma olarak sıralayan anlayış, aslında dinin özüne aykırı bir hiyerarşi oluşturmuştur. Bu hiyerarşik yaklaşım, halkı Kur'an'ın anlaşılabilir ve evrensel mesajından uzaklaştırmıştır. Örneğin, Kur'an'da herkesin aklını kullanması, düşünmesi ve tefekkür etmesi gerektiği açıkça belirtilirken, bu hiyerarşi aklı sadece bir araç olarak sınırlamıştır. Tefekkür, yani düşünme ve sorgulama, adeta din dışı bir eylem olarak gösterilmiştir.

Bu anlayış, sadece geçmişte değil, günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Bugün birçok insan, dini anlayışını sadece belli bir otoritenin sözlerine dayandırmakta ve Kur'an'ı kendi aklıyla, kendi diliyle anlamaya cesaret edememektedir. Bunun sonucu olarak, dinin özünden uzaklaşan bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.

Günümüzde Din ve Manipülasyon

Günümüzde din, hâlâ manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Bazı gruplar, Kur'an'ın mesajını kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtmakta ve insanları bu çarpık anlayışa inandırmaktadır. Örneğin, "Allah böyle emrediyor" diyerek kadınları, gençleri veya farklı düşünceleri susturmaya çalışanlar, aslında dinin evrensel mesajını örtmektedir. Bu kişiler, Kur'an'ı değil, kendi çıkarlarını referans almaktadır.

Bugün "din" adı altında yapılan birçok şey, aslında dinin özüne tamamen aykırıdır. Örneğin, dinin temelinde adalet varken, adaletsizliklerin din adına meşrulaştırıldığını görüyoruz. Bu durum, dinin yanlış anlaşılmasının ve manipüle edilmesinin bir sonucudur.

Manipülasyonun Önlenmesi-Çözüm Ne Olabilir?

Bu manipülasyonu önlemenin yolu, insanların Kur'an'ı anlamasını ve ona doğrudan ulaşmasını sağlamaktan geçer. Kur'an, herkesin okuyabileceği ve anlayabileceği bir kitaptır. Ancak bu açık gerçeği gizlemek için oluşturulan hiyerarşik yapı, insanların Kur'an'dan uzaklaşmasına neden olmuştur.

Bunun yanı sıra, eğitim ve bilinçlendirme çok önemlidir. İnsanlar, dini sadece belli bir grubun tekelinde değil, kendi akıllarıyla ve vicdanlarıyla değerlendirmelidir. Tefekkür, yani düşünme ve sorgulama, yeniden dinin merkezine alınmalıdır. Dinin, bireyin hayatında bir rehber olabilmesi için, onun özgürce düşünmesini teşvik etmesi gerekir.

Hakikat ve Manipülasyonun Çatışması

Tarihten günümüze, dinin manipülasyon aracı olarak kullanılması, toplumları yozlaştırmış ve bireyleri dinin özünden uzaklaştırmıştır. Ancak bu durum, değiştirilebilir. Kur'an'ın evrensel mesajını anlamak ve onu hayatımıza rehber etmek, bu değişimin anahtarıdır. Geçmişte yapılan hataları tekrar etmemek için, bugün daha bilinçli ve sorgulayıcı bir yaklaşım benimsemeliyiz.

Unutmayalım, hakikat her zaman manipülasyondan daha güçlüdür. Ancak hakikatin gücü, ona ulaşmaya çalışan bireylerin çabasına bağlıdır. Bugün, bu çabayı göstermek ve dinin özüne dönmek bizim sorumluluğumuzdur. Çünkü ancak bu şekilde, dini manipülasyondan kurtarabilir ve onu hakiki bir rehber olarak yeniden inşa edebiliriz.

Erol Kekeç/06.01.2025/Sancaktepe/İST

Ahlak ve Bilinç

 Dostlar,

Hepimizin farkında olduğu bir gerçek var: İnsanlık, tarih boyunca hem yarattıklarıyla hem de kendi elleriyle getirdiği felaketlerle şekillendi. Bu süreçte, bazı temel hatalar var ki bunları tekrar etmek, yalnızca bireyleri değil, bütün toplumları etkiliyor. Bugün konuşmak istediğim konu, bizi yok edecek unsurlar ve bunlardan nasıl kaçınabileceğimiz üzerine. Bu, yalnızca bir eleştiri yazısı değil; aynı zamanda bir sorgulama, bir yüzleşme.

İlkesiz siyaset-Prensiplerden yoksun gücün tehlikesi

Düşünelim; siyasetin temeli, toplumun sorunlarına çözüm bulmak, adaleti sağlamak ve daha iyi bir yaşam standardı oluşturmak olmalıdır. Ancak, ilkesiz bir siyaset, bunların tam tersine hizmet eder. İlkesiz siyaset, güç elde etmek ve bu gücü korumak için yalanın, manipülasyonun ve çıkarların merkezde olduğu bir düzen yaratır. Kısa vadede kazananları olabilir, ama uzun vadede hepimiz kaybederiz.

"Peki, ne yapmalıyız?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. İlkesiz siyasetin panzehiri şeffaflık ve hesap verebilirliktir. Her birimiz, seçtiğimiz liderlerin yalnızca sözlerine değil, icraatlarına da dikkatle bakmalıyız. Onları sorgulamalı, yanlışları karşısında sesimizi yükseltmeliyiz. Bireylerin uyanık olması, yozlaşmanın panzehiridir.

Vicdanı sollayan eğlence-Düşünmeyi terk etmek

Eğlence kötü bir şey mi? Elbette hayır. İnsan olmak demek, yalnızca çalışmak değil, aynı zamanda hayatın tadını çıkarmaktır. Ancak, eğlence, düşünmenin, vicdanın ve sorumlulukların önüne geçtiğinde tehlikeli hale gelir. Bugün, sosyal medyadan televizyon programlarına kadar pek çok yerde, dikkatimiz bilinçli bir şekilde dağıtılıyor. Kendimizi tüketirken, dünyanın dertlerine karşı körleşiyoruz.

Unutmayalım; insan, yalnızca keyif almak için değil, daha derin bir anlam bulmak için de yaşar. Vicdan sahibi olmak demek, eğlenirken bile başka bir insanın haklarını, doğayı ve toplumu unutmamaktır. Eğlenceyi bir uyuşturucu değil, bir dinlenme aracı olarak görmeliyiz.

Çalışmadan zenginlik-Kolaycılığın cazibesi

Hepimiz rahat bir yaşamı hayal ederiz. Ancak, çalışmadan kazanılan servet, genellikle kısa sürede insana ve çevresine zarar verir. Tarih boyunca gördük ki, emeksiz kazanç çoğu zaman adaletsizlik doğurur. Servetin bir değer yaratma aracı olmaktan çıkıp bir güç sembolüne dönüştüğü toplumlarda, yozlaşma kaçınılmazdır.

Çalışarak zenginleşmek, yalnızca bireysel bir başarı değil, toplumsal bir modeldir. Herkes, emeklerinin karşılığını adil bir şekilde aldığını hissettiğinde, daha eşitlikçi ve huzurlu bir toplum yaratabiliriz. Gençlere, kısa yoldan köşeyi dönmenin değil, uzun vadeli hedeflere ulaşmanın güzelliğini öğretmek zorundayız.

Bilgili ama karaktersiz insanlar-Ahlak ve bilginin ayrılmazlığı

Bilgi güçtür, evet. Ancak bilgi, karakterden yoksunsa, bu güç yıkıcı hale gelir. Günümüzde, teknoloji ve bilimin gelişimi sayesinde bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay. Ancak bu bilgiler, karaktersiz insanların elinde, insanlığa büyük zarar verebilir. Silah teknolojileri, çevresel yıkımlar ya da manipülatif medya içerikleri buna örnektir.

Karakter, bilginin rehberidir. Bu yüzden, yalnızca bilgiyi öğretmekle yetinmemeli; aynı zamanda ahlak ve değerler de aşılanmalıdır. Okullarda, akademik başarının yanında, toplumsal değerlerin önemini de gençlere öğretmek şarttır. "Bilgili olmak yeterli değildir, bilginin nasıl kullanılacağını bilmek gerekir."

Ahlâktan yoksun bir iş dünyası-Sınırsız kazancın bedeli

Bugün, şirketlerin büyük bir kısmı kâr odaklı çalışıyor. Doğal kaynakların talan edilmesi, çalışanların sömürülmesi, çevrenin hiçe sayılması... Bunlar, ahlaktan yoksun bir iş dünyasının karanlık yüzü. Kapitalizmin bu kör noktası, yalnızca ekonomiyi değil, aynı zamanda insanlığın geleceğini de tehdit ediyor.

Peki, ne yapılabilir? Ahlak, iş dünyasına entegre edilmelidir. Sürdürülebilirlik, etik değerler, çalışan haklarına saygı, uzun vadeli planlamalar gibi kavramlar, birer seçenek değil zorunluluk olmalıdır. Tüketici olarak bizlere de büyük iş düşüyor. Bilinçli tüketim yapmak, sadece fiyatı değil, ürünlerin arkasındaki hikayeyi de sorgulamak bu sürecin bir parçasıdır.

İnsan sevgisini alt plana itmiş bilim

Bilim, insanoğlunun en büyük armağanlarından biridir. Ancak insan sevgisinden yoksun bir bilim, varoluşumuzu tehdit eden bir güç haline gelir. Silahlanma yarışları, doğanın yok oluşunu hızlandıran teknolojiler, insanları ayıran değil, birleştiren teknolojilerin eksikliği... Bunlar, bilimin insanlıktan uzaklaştığı anlarda karşılaştığımız sonuçlardır.

Bilimin merkezinde her zaman insan olmalıdır. Bilim insanlarının, teknolojik ilerlemelerin arkasındaki etik sorumlulukları sorgulaması, hem bireyler hem de toplumlar için bir zorunluluktur. İnsanlık sevgisi olmayan bir ilerleme, ilerleme değildir.

Özveriden yoksun bir din anlayışı-Maneviyatın yanlış anlaşılması

Din, birçok insan için yol gösterici bir ışıktır. Ancak, özveriden yoksun bir din anlayışı, yalnızca bireysel kurtuluş peşinde koşan, başkalarını umursamayan bir topluluk yaratır. Din, paylaşmanın, sevginin ve yardımlaşmanın merkezindeyken; yanlış yönlendirilmiş bir din anlayışı, bölünmelere, ötekileştirmelere yol açabilir.

Özveri, inancın temel taşlarından biri olmalıdır. İnsanın, yalnızca kendisi için değil, başkaları için de yaşaması gerektiği, her dini anlayışın özünde yer alır. Dinî liderlerin ve inananların, sevgi ve fedakarlığı yeniden hatırlaması şarttır.

Dostlar,

Bu saydıklarım yalnızca sorunlarımızın bir özeti. Ancak çözüm, hepimizin içinde. Daha bilinçli, daha vicdanlı, daha sorumluluk sahibi bireyler ve toplumlar olursak, bu sorunların her biriyle başa çıkabiliriz. Unutmayalım; bizi yok edecek unsurlardan kaçınmak, yalnızca kendimizi kurtarmak değil, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak demektir. Gelin, bu mücadeleyi hep birlikte verelim.

Erol Kekeç/08.01.2025/Sancaktepe/İST

Adaletsiz Rejimi Adaletle Yıkınız-Alkışlar Önüne Kansız Ellerle Çıkınız

 


Adaletsizlik, toplumların en eski ve en tehlikeli hastalıklarından biridir. Tarih boyunca birçok medeniyet, adaletsizliğin yayılmasıyla çöküşe sürüklenmiştir; örneğin, antik Roma'da yozlaşma ve sosyal eşitsizlikler imparatorluğun dağılmasında büyük rol oynamıştır. Modern çağda da adaletsiz uygulamalar, toplumları kutuplaştırarak sosyal huzursuzluklara yol açmıştır. Güçlünün hukuku yazdırdığı, zayıfın ezildiği, hakkın, emekçinin ve mazlumun sesi duyulmadığı bir sistemin ömrü uzun değildir. Ancak bu ömür, insanların suskunluğu, korkusu ve tepkisizliğiyle uzar. Bugün burada, tarihten aldığımız derslerle, adaletsiz rejimlere karşı nasıl adaletle savaşabileceğimizi konuşacağız.

Adaletsizliğin Karakteri Nasıl İşler?

Adaletsizlik, ilk başta bir damla zehir gibi sinsice yayılır. Bir yasa, bir karar, bir taviz... Örneğin, özgürlükleri kısıtlayan bir yasa çıkarıldığında, insanlar "geçici bir önlem" diyerek bunu küçümseyebilir. Ya da bir lider, adil olmayan bir karara imza attığında, "şartların gereği" diye düşünülerek tepki gösterilmeyebilir. Ancak bu küçük gibi görünen adımlar, bir adaletsizlik zincirinin ilk halkalarını oluşturur. "Bu kadarından bir şey olmaz," diyerek göz ardı edilen her adaletsizlik, sonraki büyük felaketlerin zeminini hazırlar.

Bir adaletsiz rejim, kendi varlığını sürdürebilmek için öncelikle korkuyu besler. Korkunun temel kaynağı, cezasızlık ve göstermelik cezalandırmadır. Adaletsizlikle yoğrulan bir rejim, "herkesin eşit olduğunu" iddia eder; ancak eşitliğin gerçek anlamda uygulanmadığı her yerde adaletsizlik kaçınılmazdır.

Tarih boyunca gördük ki, adaletsiz rejimlerin çöküşü hep aynı yöntemle olmuştur: İnsanların bilinçlenmesi ve kitlesel harekete geçmesi. Bu harekette kan dökülmeden, kalem ve kelam ile savaşılmışsa, uzun vadede toplum daha sükunetli bir yeniden inşa süreci yaşamıştır. Bugün amacımız da budur: Adaletsiz rejimi, adaletin şafağıyla yok etmek.

Adaletle Yıkılan Duvarlar

Adaletsiz rejimler birer beton duvar gibidir. Sadece sert darbelerle kırılmaz; şöhretlerinin altındaki çürük temel, adaletsizlikle atılmış yasalar, baskıyla susturulmuş halk sesleri ve yozlaşmış liderlerin kendi çıkarları için attıkları yanlış adımlarla ortaya çıkarıldığında, kendileri de yıkılır. Bu yıkılışı hızlı ve etkili hale getirmek için aşağıdaki yollar izlenmelidir:

  1. Hakikati Savunun: Adaletsiz rejimler hakikatten kaçar. Yanlış bilgiler yayarak halkın gerçeklere ulaşmasını engeller. Bu nedenle, birinci önceliğiniz hakikati savunmak olmalıdır. Hakikat, en güçlü silahınızdır.

  2. Eğitim ve Bilinçlendirme: Adaletsiz rejimlerin en korktuğu şey bilinçli bireylerdir. Eğitim, cehaletin karanlığını aydınlığa dönüştürecek bir meşaledir. Toplumu, hakları ve adalet anlayışı konusunda bilinçlendirin.

  3. Pasif Direniş: Adaletsizliğe tepki göstermek, mutlaka sert ve yıkıcı olmasını gerektirmez. Gandhi’nin pasif direniş ilkesi, bu konuda en iyi örnektir. Örneğin, İngilizlerin tuz tekeli kanunlarına karşı başlattığı 'Tuz Yürüyüşü,' basit bir eylem gibi görünse de, milyonların katılımıyla bir direniş hareketine dönüşmüş ve İngiltere’nin sömürgeci politikalarını ciddi şekilde sarsmıştır. Sessiz oturma eylemleri, boykotlar ve sembolik gösterilerle rejimi zayıflatabilirsiniz.

  4. Medya ve Sosyal Medyanın Gücü: Bilgi, bugünün en değerli varlığıdır. Adaletsizliğin belgelerini, masumiyetin görüntülerini ve hakikatleri yayın. Toplumun her kesimine ulaşmak için medya ve sosyal medya çok önemlidir.

  5. Toplumsal Dayanışma: Ayrılıkları bir kenara bırakın. Adaletsiz rejimler, toplumu bölerek gücünü korur. Birlik olun, dayanışma ruhuyla hareket edin. Komşularınıza, iş arkadaşlarınıza, akrabalarınıza seslenin ve onların da yanınızda olmasını sağlayın.

  6. Hukukun Önünde Durun: Adalet, hukuk sürecinde ortaya çıkar. Hakkınızı mahkemelerde aramaktan korkmayın. Haksızlıkları belgeleyin, kayıt altına alın ve adaletin çarklarını döndürmek için mücadele edin.

Alkışlar Önüne Kansız Ellerle Çıkınız

Tarihte büyük liderlerin en etkileyici zaferleri, kan dökmeden kazandıkları olmuştur. Martin Luther King Jr., özgürlük ve eşitlik için savaşırken "rüyasıyla" hareket etti. "Benim bir rüyam var," dediği konuşmasında, insanların ten rengine göre değil, karakterine göre değerlendirildiği bir dünya özlemini dile getirdi. Bu hayali, milyonlarca insanı harekete geçiren barışçıl bir direnişin sembolü haline geldi. Mandela, güney Afrika'nın karanlık günlerini geride bırakması için sabırla mücadele etti. Onların izinden gitmeliyiz. Bu yol zor olabilir; ancak insanlığın onuru, hakkın ve adaletin zaferi bu yolla gelir.

Unutmayın, alkışlar en güzel silahınızdır. Kanla kirlenmiş ellerin karşısına, temiz ve barış dolu yüreğinizle çıkın. Adaletsiz rejimlere verilecek en iyi cevap, şeffaf bir vicdan, korkusuz bir duruş ve sevgi dolu bir mücadeledir. Adaletle yıkın, sevgiyle inşa edin. Kaleminizle savaşın, kelimelerinizle kazandırın.

Adalet her zaman galip gelir; sadece zamana ihtiyacı vardır. Bu zamana ışık tutmak, bizim sorumluluğumuzdur.

Bugünün çağrısı budur: Adaletsiz rejimleri, adaletin özüne sımsıkı sarılarak devirelim. Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en değerli miras, adaletle taçlanmış bir toplumdur.

Erol Kekeç/09.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!