Bu Blogda Ara

2 Ocak 2025 Perşembe

Hakikatin Penceresinden- Güce Tapınma-Allah ve Otorite


Dinin birincil amacı, insanları dünya hayatındaki sorumluluklarına yönlendirerek ilahi hakikate ulaştırmak ve yalnızca Allah’a kulluk etmelerini sağlamaktır. Ancak tarih boyunca ve günümüzde, insan topluluklarının çoğunlukla güce tapınma eğilimi gösterdiği, otoriteleri neredeyse bir ilah gibi gördüğü dikkat çeker. Bu durum, kutsal metinlerde yer alan derin anlamlı ifadelerle de vurgulanır. Mesela şu ayet bu durumu çarpıcı bir şekilde dile getirir:

“Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlerin korktuklarını, içlerinin titrediğini görürsün. Ancak Allah edindikleri ilahlarla birlikte anıldığı zaman güldüklerini, mutlu olduklarını görürsün...”

Bu ifade, yalnızca Allah’a iman eden ve bununla yetinen insanların, iktidar ve otoriteye itaat eden geniş halk kitleleri tarafından neden dışlandığını ve yaftalandığını gözler önüne serer. İnsanların büyük kısmı, yönetimlere ve otoritelere kayıtsız şartsız bağlanarak bir tür sahte ilahlık sistemi inşa etmiştir. Ancak bu durum çoğu zaman fark edilmez, çünkü bu bağlanma zımni bir şekilde gerçekleşir ve hayatın normal bir parçası gibi algılanır.

Güce Tapınmanın Sosyolojik Yansımaları

İnsanoğlu, tarih boyunca çeşitli otoritelere itaati içselleştirmiştir. Krallar, hükümdarlar, modern yönetimler ya da ideolojiler… Hepsinde insanlara gücün “en doğru” olduğunu telkin eden bir mekanizma vardır. Gücü elinde bulunduranlar, propagandaları ve yönlendirmeleri sayesinde toplumun geneline kendi doğrularını kabul ettirebilir. Bu kabul, bir noktadan sonra dini değerleri gölgede bırakacak bir etkileyiciliğe ulaşır.

Bugün baktığımızda, güçlü yöneticiler ya da iktidar sahiplerinin, toplumun üzerinde neredeyse kutsal bir otorite kurduğunu görürüz. Otoritenin ya da güçlülerin görüşleri, Allah’ın emir ve yasaklarının üzerinde algılanır hale gelir. Bir lider, bir yönetici ya da bir ideolojiye gösterilen koşulsuz bağlılık, aslında bir çeşit sahte tapınma biçimidir.

Güncel Bir Örnek-İsrail ve Filistin Meselesi

Bugün dünya üzerinde Filistin halkının yaşadığı zulme karşı kitlelerin tepkisini gözlemlediğimizde, insanların çoğunlukla yönlendirildiği bir atmosferde harekete geçtiğini fark ederiz. Gerçek bir destek göstermek için yapılan bağımsız hareketler, çoğu zaman ya otoriteler tarafından baltalanır ya da yönlendirilir. Filistin’in özgürlüğü için samimi bir çabayla meydanlara çıkan bireyler, baskıcı rejimler ve otoriteler karşısında yalnız bırakılır.

Otoritenin işaretiyle yapılan bir Filistin mitingi ise herkesin katılım gösterdiği, hatta bir çeşit manevi tatmin aracı haline gelir. Çünkü bu ortam, gücün denetiminde ve kontrolünde bir eylemlilik alanıdır. Burada bireyler, otoritenin çizdiği sınırlar içerisinde hareket eder. İşte ayetin işaret ettiği anlam, böyle durumlarda somut bir gerçeklik haline gelir:

"Allah adına tek başına yapılan bir mücadele, sahte ilahlara yönelen toplulukları rahatsız ederken, sahte ilahların varlığına meşruiyet sağlayan ortamlarda bu rahatsızlık hissedilmez."

İlah Kavramının Çarpıtılması

Ayetlerin ışığında baktığımızda, “ilah” kelimesinin anlamını ve insanın bu kavrama yüklediği değeri yeniden değerlendirmemiz gerekir. İlah, yalnızca yaratıcı olan Allah’tır. Ancak insanoğlu, Allah dışında birçok varlık ya da unsuru ilahlaştırabilir. Bu ilahlaştırma açık bir şekilde putlara tapınma olabileceği gibi, gizli bir şekilde bir otoriteye körü körüne itaat olarak da tezahür edebilir. Mesela:

  • Bir siyasi liderin sözünü sorgusuz sualsiz kabullenmek,

  • Bir ideolojiyi din gibi savunmak,

  • Toplumsal kabul görmek adına hakikatten vazgeçmek.

Bu tür sahte ilahların yaratılması, aslında bir çeşit ruhsal teslimiyetin çarpık bir yansımasıdır. İnsan, Allah’a teslim olmak yerine güçlü gördüğü varlıklara teslim olmayı seçer.

Yaftalama ve Dışlama Mekanizması

Allah’a ve yalnızca O’na inanan bireyler, genellikle bu düzenin dışına çıkarlar. Bunun sonucunda, gücü elinde bulunduranlar ve onlara biat edenler tarafından yaftalanır, toplum dışına itilmek istenirler. Çünkü bu bireyler, ilahî gerçekleri dile getirdiklerinde, otoritenin manipülasyonlarına ve kurduğu sahte ilahlar sistemine ciddi bir tehdit oluştururlar.

Bu tehdit hissi nedeniyle, iktidarlar şu yollarla bu bireyleri baskı altına almaya çalışır:

  • Yaftalama (örneğin radikal, tehlikeli, marjinal gibi sıfatlarla anmak),

  • Toplumun dikkatini başka konulara çekmek,

  • Dini değerlere atıfta bulunarak kendi otoritelerini pekiştirme çabası.

Allah’a İman ve Dosdoğru Yaşamak

Allah’a inanmak, ahiret gününe iman etmek ve dosdoğru bir yaşam sürmek, bir Müslüman’ın en temel hedeflerinden biridir. Ancak bu hedef, otoritelerin şekillendirdiği ve manipüle ettiği toplumsal düzende genellikle büyük bir meydan okuma haline gelir. Bu nedenle Allah’a dosdoğru inanmak ve sahte ilahların etkisinden kurtulmak, ciddi bir bilinç ve irade gerektirir.

Böyle bir hayat tarzının temel taşları şunlardır:

  1. Dinin Tek Kaynağı Olarak Allah’ı Kabul Etmek: Kutsal metinlerin ve Allah’ın sözlerinin, bireyin tek yol göstericisi olduğuna inanmak.

  2. Sahte İlahları Reddetmek: Güç, otorite ya da toplumda kabul gören yanlış normlara direnmek.

  3. Hakikat Mücadelesi Vermek: Hakikati dile getirirken karşılaşılan yaftalamalara ve baskılara sabırla karşılık vermek.

Çıkış Yolları

Bir toplumun, yalnızca Allah’a iman ederek sahte ilahlardan kurtulabilmesi için atması gereken adımlar vardır:

  • Eğitim Sistemi: Allah’ın hakikatini anlatan ve bireylerin eleştirel düşünme becerisini geliştiren bir eğitim anlayışı inşa edilmelidir.

  • Toplumsal Dayanışma: Allah’a inanan bireylerin, kendi aralarındaki dayanışmayı güçlendirerek bir direnç hattı oluşturmaları gerekmektedir.

  • Medya ve İletişim Araçları: Sahte ilahların etkisine karşı uyanık bir medya ve toplumu hakikate davet eden etkili iletişim kanalları oluşturulmalıdır.

  • Bireysel Sorumluluk: Her bireyin, Allah’ın emir ve yasaklarını hayatının merkezine alarak yaşayacağı bir sorumluluk anlayışı geliştirmesi gerekir.

Gerçek Hakikatin Işığında Yaşamak

Allah’a iman etmek ve dosdoğru bir şekilde yaşamak, insanoğlunun yaratılış gayesidir. Ancak, tarih boyunca sahte ilahlar, güçlü otoriteler ve manipülatif ideolojiler, bu gayeyi gölgelemeye çalışmıştır. İnsanoğlu bu dünyada, yalnızca Allah’a teslimiyetle ruhsal huzur ve toplumsal adalet sağlayabilir.

Her Müslüman, içinde bulunduğu toplumun baskılarına rağmen hakikati savunmalı, sahte ilahların etkisini sorgulamalı ve yalnızca Allah’a kulluk eden bir hayatın ne kadar değerli olduğunu hatırlamalıdır. Çünkü ancak bu bilinçle, bireysel ve toplumsal özgürlük mümkün olur.

Bahadır Hataylı/13.12.2024/Sancaktepe/İST

Dijital Çağda Algoritmalar ve Toplumsal Kutuplaşma

 

Dijital dünyada algoritmalar, bireylerin hayatını şekillendiren ve toplumsal etkileşimleri yönlendiren en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Algoritmaların bireysel tercihlere göre içerik sunma kabiliyeti, kullanıcı deneyimini özelleştirerek konfor alanları yaratır. Ancak bu "konfor alanları", bireylerin sadece kendi görüşlerine uygun içeriklerle karşılaşmasını sağlayarak, toplumsal kutuplaşmayı artıran bir etkiye dönüşebilir. Özellikle siyasi, dini ve sosyal konularda farklı görüşlere tahammül azalırken, toplumun çeşitli kesimleri arasında empati ve anlayış eksikliği belirginleşir. Bu yazıda, algoritmaların bu süreci nasıl yönlendirdiği, sonuçları ve çözüm yollarını  ele alacağız...

Algoritmaların İşleyişi ve Etkileri

Algoritmalar, büyük veri yığanlarını analiz ederek kullanıcıların geçmişteki davranışlarını ve tercihlerini anlamaya çalışır. Örneğin, bir sosyal medya platformunda belirli bir siyasi içerikle ilgilenen bir kullanıcı, aynı veya benzer görüşleri destekleyen içeriklerle karşılaşmaya devam eder. Bu süreç, şu şekilde işler:

  1. Veri Toplama: Kullanıcıların beğenileri, paylaşımları, yorumları ve arama geçmişleri kaydedilir.

  2. Analiz: Bu veriler, kullanıcıların ilgi alanlarını ve eğilimlerini anlamak için analiz edilir.

  3. İçerik Sunumu: Analiz sonuçlarına göre, kullanıcıya ilgi duyabileceği içerikler sunulur.

Bu mekanizma, platformların kullanıcı bağlılığını artırma ve reklam gelirlerini maksimize etme amacına hizmet eder. Ancak, bireylerin sadece kendi dünya görüşlerini destekleyen içeriklere maruz kalması, "onaylama yanlılığı"  dediğimiz psikolojik eğilimi güçlendirir.

Kutuplaşmanın Aşamaları

  1. Fikir Tüneli Oluşumu
    Algoritmaların seçici içerik sunumu, bireylerin bilgiye erişimini sınırlandırır. Bu, "fikir tüneli"  olarak adlandırılan bir durum yaratır. Kendi görüşlerinin sürekli teyit edilmesi, bireylerin farklı düşünceleri sorgulama veya anlamaya çalışmasını engeller.

    Örnek: Bir kullanıcı, belirli bir politik lideri destekleyen içeriklere ilgi gösterdiğinde, zamanla karşıt görüşlere dair içeriklerle karşılaşma olasılığı azalır. Bu, kişinin sadece kendi görüşünü haklı görmesine ve diğer görüşleri yanlış ya da değersiz olarak algılamasına yol açar.

  2. Kutuplaşmanın Derinleşmesi
    Sadece belirli bir gruba hitap eden içeriklerin sürekli paylaşılması, toplumdaki farklı gruplar arasında bir "biz ve onlar" ayrımı yaratır. Algoritmalar, bu ayrımı körükleyerek çatışmacı bir söylemin yayılmasına zemin hazırlar.

    Örnek: Bir sosyal medya platformunda, bir grup kullanıcı sürekli olarak diğer grupları eleştiren içeriklerle karşılaşırsa, bu içeriklerin doğruluğunu sorgulamadan kabullenme eğiliminde olabilir.

  3. Empati Eksikliği ve Toplumsal Yabancılaşma
    Algoritmaların yarattığı kutuplar arasındaki ayrım, bireylerin başkalarının yaşam deneyimlerini anlamasını zorlaştırır. Bu da empati eksikliği, önyargı ve toplumsal yabancılaşma gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olur.

    Örnek: Farklı grupları temsil eden insanlar, dijital platformlarda birbirleriyle yapıcı bir diyalog kurmak yerine hakaret ve ithamlarla dolu bir iletişim kurar.

Kutuplaşma Sonuçları

Toplumsal kutuplaşma, sosyal uyumun zayıflamasına ve ortak değerlerin giderek yitimine yol açar. Bu durumun bazı temel etkileri şunlardır:

  1. Siyasette Güvenin Azalması: Farklı siyasi gruplar arasındaki iletişim eksikliği, toplumun demokratik süreçlere olan güvenini sarsar.

  2. Toplumsal İzolasyon: Kendi fikir tünellerinde sıkışıp kalan bireyler, toplumun geri kalanına yabancılaşır.

  3. Düşünce Çeşitliliğinin Kaybı: Tek tip bilgi akışı, toplumun üretkenliğini ve yenilikçiliğini zedeler.

Çözümler ve Farkındalık Yaratma

Algoritmaların toplumsal etkilerini azaltmak ve dijital dünyada daha uyumlu bir toplum yaratmak için şu adımlar önerilebilir:

  1. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Algoritmaların karar mekanizmaları şeffaf hale getirilmeli ve bu mekanizmaların etik sorumluluk taşıması sağlanmalıdır.

  2. Fikir Çeşitliliğini Teşvike Yönelik Tasarımlar: Platformlar, kullanıcıları farklı görüşlere maruz bırakacak algoritmik düzeltmeler yapmalıdır.

  3. Dijital Okuryazarlık: Bireyler, algoritmaların işleyişi ve etkileri konusunda bilinçlendirilmelidir.

Son olarak, bireyler dijital platformlarda maruz kaldıkları bilginin doğruluğunu sorgulama alışkanlığı geliştirerek, farklı fikirlerle diyalog kurmaya çalışmalıdır. Empati, şeffaflık ve bilinçli katılım, dijital çağda toplumsal uyumun yeniden inşa edilmesinde önemli birer araçtır.

Bahadır Hataylı/01.01.2025/Sancaktepe/İST

1 Ocak 2025 Çarşamba

Kulluk Bürokrasi



Değerli okuyucular,

Bugün sizlere bir hikâye anlatır gibi, fakat gerçeklerin acımasız yüzünü sergileyen bir tablo çizmek istiyorum. Bu tablo, özellikle son yıllarda kamu düzeni adı altında gelişen, ancak aslında toplumu çöküşe sürükleyen bir sistemin ürünü. Sizlerle bu yapının temel unsurlarını, çelişkilerini ve gelecekteki tehlikelerini ele alacağız.

Kamu Düzeni ve Liyakat Sistemi-Nereden Nereye?

Bir zamanlar kamu sektörü, toplumun vicdanının yansımasıydı. Kamu görevlileri, şeffaf ve adil bir sistemle seçilir, liyakat esastı. Bir kişi, bilgisi, tecrübesi ve yeteneği ile kamuya hizmet ederdi. Ancak, bugün bu böylemi gerçekten duyduğunuzda sadece ironik bir gülümseme belirebilir yüzünüzde.

Son yıllarda özelleştirme furyası ile kamunun çoğu alanı özel sektöre devredildi. Bu durum şu soruyu akla getiriyor: "Eğer kamu hizmetleri özel sektöre devredildiyse, neden kamu çalışanı sayısı giderek artıyor?" Bu soru, bugünün kamu yönetiminde çelişkili ve şaşırtıcı bir tabloyu gözler önüne seriyor.

Kamu Çalışanı Artışı ve Siyasal Sadakat

Özelleştirme politikaları sonucu, kamuya ait çoğu şirket ve kuruluş özel sektöre devredildi. Ancak kamu çalışanı sayısındaki artış, sistemin asıl amacını ortaya koyuyor: Sadakat bazlı bir kulluk bürokrasisi oluşturmak. Kamu personeli seçiminde liyakat yerine siyasi bağlılık esas alınıyor. Bu sistemde, kamu görevlisi olabilmenin şartı, iktidara sadakatle yakın durmak.

Bu düzen, adaletin temel prensiplerini yerle bir ederken, toplumda büyük bir güven krizine neden oluyor. Adil ve şeffaf bir sistemin yerine geçen bu politikalar, devleti bir siyasi partiye ya da belirli bir gruba hizmet eden bir yapıya dönüştürdü.

Ekonomik Adaletsizlik-Kamu ve Özel Sektör Dengesi

Özel sektörün bir zamanlar emeğin kıymet bulduğu bir alan olduğunu hatırlayanlarız vardır. Ancak bugün tablo tamamen tersine dönmüş durumda. Kamu çalışanları, özel sektörde çalışanlara göre çok daha yüksek maaşlarla çalışıyor. Aynı işi yapan iki kişiden biri, kamu sektöründe daha az çaba harcayarak 40-50 bin TL gibi maaşlar alırken, diğeri özel sektörde kıt kanaat geçinebiliyor. Bu dengesizlik, sadece ekonomik yapıyı değil, toplumsal düzeni de bozuyor.

Vergi Yükü ve Halkın Ezilmesi

Kamu çalışanlarına verilen yüksek maaşların finansmanı, halkın omuzlarına yükleniyor. Yeni vergi kalemleri, cezalar ve harçlar ile halkın cebindeki son kuruş dahi alınmaya çalışılıyor. Bu durum, sadece çalışan kesimi değil, emeklileri ve işsizleri de derinden etkiliyor. Adaletsiz bir ücretlendirme sistemi ve çarpık mali politikalar, insanların temel yaşam standartlarını dahi karşılayamayacak hale getiriyor.

Adaletin ve Liyakatin Yok Oluşu

Adalet ve liyakat, bir toplumun ayakta kalabilmesi için en temel iki taştır. Ancak bugün bu taşlar yerinden sökülmüş ve yerine sadakat konmuştur. Hak edenin değil, sadakat gösterenlerin ödüllendirilmesi, toplumda derin yaralar açıyor. Bu durum sadece bireyleri değil, toplumu da yozlaştırıyor.

Dinin Araçsallaştırılması-Halkın İnancı Üzerinden Manipülasyon

Bir diğer önemli mesele de dini değerlerin siyasi çıkarlar için araçsallaştırılmasıdır. Din, insanların manevi rehberi olması gerekirken, bugün bir kontrol aracı haline getirilmiştir. Halkın inancı, siyasi çıkarlar uğruna sömürülmekte, dini sloganlarla insanların gerçekleri görmesi engellenmektedir. Bu durum, sadece dini değerlere değil, toplumsal bütünlüğe de zarar vermektedir.

Toplumsal Çöküşün Anatomisi

Bugün geldiğimiz nokta, toplumsal çöküşün eşik noktasıdır. Eğitim, sağlık, adalet ve ahlak sistemi ciddi bir çöküş içinde. Halk, yönetimin baskıları ve adaletsizlikleri karşısında sessiz kalıyor gibi gözükse de, bu sessizlik bir kabulleniş değil, bir birikimdir. Bu birikim, gelecekte daha büyük toplumsal çalkantılara neden olabilir.

Umut ve Uyarı

Sözlerimin sert olduğunun farkındayım. Ancak birilerinin bu gerçekleri dile getirmesi gerekiyor. Adalet, liyakat ve şeffaflık yeniden inşa edilmedikçe, bu düzenin uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Halkın sesini duymayan bir yönetim, er ya da geç halkın çığlığıyla yüzleşecektir.

Bu yazı, sadece bugünün gerçeklerini dile getirmekle kalmayıp, geleceğe dair bir uyarı niteliği taşıyor. Toplum olarak adalet, liyakat ve dayanışma değerlerini yeniden inşa etmek zorundayız. Ancak bu şekilde daha adil ve şeffaf bir gelecek kurabiliriz. Bu yolda hepimize büyük görev düşüyor.

Bahadır Hataylı/30.11.2024 21:50/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!