Bu Blogda Ara

1 Ocak 2025 Çarşamba

Zenginleşen Yönetim Yoksullaşan Halk

 "Sevgili dostlar, bugün burada sizinle insanlık tarihinden süzülüp gelen çok önemli bir düşünceyi paylaşmak ve birlikte sorgulamak için bu satırlardayım. Malcolm X’in bu sözü, sadece tarihin bir parçası değil; günümüzün, geleceğimizin ve her şeyden önemlisi adalet anlayışımızın aynasıdır: 'Seni yöneten zenginleşiyorsa, çıkardığı yasalara iyi bak. O yasalar seni korumak için değil, kendisini senden korumak içindir.'

Bu sözü bir an için düşünelim. Bir toplumda bir lider ya da yönetici, kendini ve çevresini zenginleştirirken, halkın çıkarlarını nasıl savunabilir? İşte bu, adaleti sarsan temel sorulardan biridir. Şimdi bu sözün derinliklerine inelim.

1. Yasaların Doğası ve Toplum İçin Anlamı

Yasalar neden çıkarılır? Görünürde toplumun düzenini sağlamak, bireylerin haklarını korumak ve adaletin teminatı olmak için. Ama gerçek böyle midir? Eğer yasa koyucu, kendi menfaatlerini halkın menfaatlerinin önüne koyuyorsa, bu durumda yasa, adaletin değil, bir baskı aracının simgesi haline gelir. Peki, böylesi bir durumda halk ne yapmalı? Sessiz kalmalı mı? Yoksa direnmenin ve sorgulamanın yollarını mı aramalı?

2. Yönetici Zenginleşmesi Neyi Gösterir?

Bir lider ya da yönetim sistemi, kişisel çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koyduğunda, bu durum birkaç kritik soruyu beraberinde getirir:

Kaynaklar kimden ve nasıl alınıyor?

Bu kaynaklar kimlere ve nasıl dağıtılıyor?

Eğer zenginlik bir avuç elitin elinde toplanıyorsa, halkın yoksullaşması kaçınılmazdır. Bu durum, ekonomik adaletsizliğin ve sınıfsal ayrımların büyümesine yol açar. O zaman bu soruyu sormalıyız: Yönetimlerin zenginleşmesi bir başarı göstergesi mi, yoksa yozlaşmanın açık bir kanıtı mı?

3. Halkın Sorumluluğu ve Sorgulama Bilinci

Sevgili dostlar, sorgulama bir erdemdir. Eğer halk, kendisini yönetenlerin zenginleşmesini sadece izliyorsa, bu durum toplumsal bir çöküşe işarettir. Halkın, yöneticilerinin hareketlerini sürekli olarak analiz etmesi ve adalet talep etmesi gerekir. Sorgulama bilinci olmayan bir toplum, özgürlüğünü kaybetmeye mahkûmdur. Ancak şunu unutmayalım: Sorgulamak bir suç değil, aksine insan özgürlüğüne önem veren bir yönetimin en temel yapı taşıdır.

4. Yasalarda Saklı Çelişkiler

Malcolm X’in dikkat çektiği başka bir gerçek de yasaların iki yüzlü olabileceğidir. Görünüşte halkın çıkarını savunan yasalar, aslında iktidarın çıkarlarını koruyabilir. Örneğin, bir yasa, güvenlik bahanesiyle özgürlükleri kısıtlayabilir. Ya da ekonomik kalkınma adına çıkarılan bir düzenleme, halkın emeğini hiçe sayabilir. Bu durumda halkın yasaları nasıl değerlendirmesi gerektiğini yeniden düşünmeliyiz. Yasalar adaletin mi, yoksa gücün aracı mı?

5. Geleceğe Dair Dersler

Malcolm X’in sözü, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda bir eylem çağrısıdır. Bu çağrı, adaleti savunmaya, haklarımızı korumaya ve yozlaşmaya karşı durmaya yöneliktir. Eğer bu dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek istiyorsak, hepimizin aktif birer vatandaş olması gerekir. Güç sahiplerini sorgulamalı, adaletsizliklere karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Unutmayın, adalet sustukça kaybolur, ama savundukça büyür.

6. Çıkış Yolu: Toplumun Birlikte Hareketi

Birey olarak belki gücümüz sınırlıdır, ama bir araya geldiğimizde devasa bir güç oluşturabiliriz. Halk, adaletsizliklere karşı birleştiğinde, hiçbir yasa, hiçbir güç bu direnci kıramaz. Bunun için önce bireysel farkındalığımızı artırmalı, sonra bu farkındalığı toplumsal bir bilinç haline getirmeliyiz.

Sevgili dostlar, Malcolm X’in bu sözünü, sadece bir düşünce olarak değil, bir uyarı olarak kabul edelim. Kendimizi, toplumumuzu ve liderlerimizi sürekli sorgulamalı, adaletin yanında durmalıyız. Çünkü adalet, bir toplumun temeli; özgürlük ise onun ruhudur. Eğer bu iki değeri kaybedersek, geriye sadece bir kabuk kalır."

Erol Kekeç/28.12.2024 21:50/Sancaktepe/İST


İnsanlığın Vicdanı ve Gazze'nin Çığlığı

 

Gazze, Yeryüzünün en küçük coğrafyalarından biri, fakat insanlığın en büyük utancını sırtında taşıyan toprak parçası. Bu küçücük toprak, yıllardır süregelen bir trajedinin merkezi; her bir taşı, her bir sokağı bir başka acıya tanıklık ediyor. Ve bugün, Gazze'nin çocuklarını donduran sıcaklık, insanlığın ortak vicdanını cehennem ateşi gibi yakıyor.

Soruyorum size; İnsanlık nerede? Vicdanlarımız ne zaman bu kadar karardı? Yeryüzü, bu kadar sessizliğe, bu kadar kayıtsızlığa daha ne kadar dayanabilir?

Gazze- Kapanmayan Bir Yara

Gazze, onlarca yıldır devam eden bir trajedinin adıdır. Bu trajedi, sadece savaşların, bombaların ve kuşatmaların adı değildir; bu aynı zamanda insanlığın vicdanındaki kapanmayan bir yaranın da adıdır. Çocukların oyun oynarken bombalara hedef olduğu, annelerin çocuklarını kucaklayarak hayata tutunmaya çalıştığı bir yer Gazze.

Burada her gün yeni bir acı yazılıyor. Evler yıkılıyor, okullar yerle bir ediliyor, hastaneler bombalanıyor. Çocukların bedenleri, annelerin gözyaşlarıyla yıkanıyor. İnsanlığın utancı, Gazze'nin mazlum halkının çığlıklarında yankılanıyor.

Ve dünya bu trajediye sessiz. O büyük şehirlerde, neon ışıkları altında yaşayan bizler, ekranlarımızdan izliyoruz bu acıyı. Belki birkaç damla gözyaşı döküyoruz, belki bir dua mırıldanıyoruz. Ama Gazze'nin yarasına merhem olamıyoruz.

Soykırımın Sessiz Tanıkları

Gazze'de yaşananlar, açıkça bir soykırımdır. İnsan hakları, uluslararası hukuk, vicdan, ahlak… Hepsi bu topraklarda ayaklar altına alınmış durumda. Siyonist rejim, Gazze'yi sadece bir toprak parçası değil, bir halkın yaşam hakkını da hedef alarak yok etmeye çalışıyor. Ve dünya bu soykırıma sessiz kalıyor.

Uluslararası toplum, büyük güçler, örgütler… Hepsi Gazze'nin çığlıklarına sağır. İnsanlık tarihinin bu kara lekesi, hepimizin gözleri önünde yazılıyor. Gazze'deki çocukların gözlerindeki korku, insanlığın en büyük utancının resmidir. Bu çocuklar, ne suça ne günaha sahiptir. Onlar sadece çocuk… Ve bugün onların yaşadığı trajedi, bizim ortak utancımızdır.

Vicdanlara Çağrı

Bugün Gazze, sadece Filistinlilerin meselesi değildir. Bugün Gazze, tüm insanlığın vicdanıdır. Eğer Gazze'deki çocukların çığlıklarına sessiz kalırsak, eğer bu trajediye dur demezsek, insanlık tarihindeki yerimizi kaybederiz. Bugün Gazze için konuşmak, insanlık için konuşmaktır. Bugün Gazze'yi savunmak, adaleti savunmaktır.

Gazze'nin çocukları, insanlığın ortak vicdanına bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak vermek, hepimizin görevidir. Bugün Gazze için ayağa kalkmalıyız. Bugün Gazze için konuşmalıyız. Bugün Gazze için mücadele etmeliyiz.

Unutmayalım; Gazze'nin çocuklarını donduran sıcaklık, hepimizi cehennem ateşi gibi yakacak. Eğer şimdi harekete geçmezsek, eğer bu trajediye dur demezsek, bu ateş hepimizi saracak.

İnsanlığın Ortak Vicdanı

Bu manifesto, Gazze'nin çığlıklarına bir cevap olmalıdır. İnsanlığın ortak vicdanı olarak, bu trajediye dur demeliyiz. Siyonizm'in soykırım terörüne karşı sesimizi yükseltmeli, adaleti savunmalıyız. Çünkü Gazze'nin çocukları bizim çocuklarımızdır. Onların yaşadığı acı, bizim acımızdır. Ve bu acıya sessiz kalmak, insanlık onuruna ihanettir.

Bu manifesto, Gazze'nin çığlıklarına bir çağrıdır. İnsanlık olarak bu çağrıya kulak vermek, hepimizin görevidir. Çünkü Gazze'nin çocukları, insanlığın ortak vicdanına emanettir. Ve bu emaneti korumak, hepimizin görevidir.

Erol Kekeç/31.12.2024/Namazgah/İST

31 Aralık 2024 Salı

BOB Proje PKK Analizi

 


Sevgili Dostlar,

Bugün sizlerle, özellikle son dönemlerde bölgemizde yaşanan gelişmeler üzerine zihinsel bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Hepimizin çok iyi bildiği gibi, emperyalizmin bölgemiz üzerindeki planları asla sona ermedi. Tarih boyunca çeşitli projelerle karşımıza çıkan bu oyunlar, şu anda daha karmaşık ve dijital çağın hızıyla birlikte daha görünür bir hal aldı.

İlk olarak, bölgeyi şekillendirme amacı taşıyan ve sözde büyük projeler olarak lanse edilen planlardan bahsetmek gerekiyor. Bir zamanlar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla ortaya atılan bu planlar, çeşitli isimlerle ve araçlarla tekrar tekrar gündeme getiriliyor. Peki, bu projelerin ardındaki gerçek amacı nedir? Bu soruyu yanıtlamak için tarihsel perspektifi ve mevcut gelişmeleri bir arada değerlendirmek gerekiyor.

PKK ve BOP İlişkisi

PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Abdullah Öcalan liderliğinde kurulan ve Türkiye başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı tehdit eden bir terör örgütüdür. 1978 yılında kurulan PKK, başlangıçta Kürt milliyetçiliği temelinde hareket etmiş, zamanla uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerle finanse edilen bir yapı haline gelmiştir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bazı çevrelerce bölgedeki siyasi haritanın yeniden düzenlenmesi ve enerji kaynaklarının kontrol altına alınması amacı taşıdığı öne sürülen bir stratejik plan olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda PKK, BOP’un bölgedeki hedeflerine hizmet eden araçlardan biri olarak görülmüştür. PKK, bölgede etnik ve mezhepsel ayrılıkları derinleştirerek, istikrarsızlık yaratma ve sınırların değişimi gibi hedeflere katkıda bulunmuştur. Örgüt, bu hedefler doğrultusunda uluslararası destekçilerden lojistik, finans ve silah yardımı almıştır.

BOP çerçevesinde şekillenen politikalar, bölgemizdeki ülkeleri zayıflatmak, parçalamak ve kontrol altına almak için tasarlandı. PKK ve benzeri yapıların ortaya çıkışı, bu planların önemli bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu yapılar, bir yandan terör faaliyetleriyle bölge halklarının arasına nifak sokarken, diğer yandan büyük güçlerin özellikle enerji kaynaklarını kontrol altına alma hedeflerine hizmet etti. Ancak şimdi yeni bir aşama görülüyor: PKK gibi yapıları etkisizleştirip meşrulaştırılmış alternatiflerle yola devam etmek.

Geçmişte Apo'nun yakalanması ve uzun yıllar hapis yatması, bölgeye dair emperyalist planlarda bir duraklama yaratmış gibi görülse de, aslında bu durum yeni bir stratejinin parçasıydı. Apo'nun teslim edilmesi, bölgede yeni bir denge oluşturmak ve PKK'yı yeni bir formatta sahneye çıkarmak için bir ara dönem olarak değerlendirilmelidir. Şimdi, bu yapının etkisiz hale getirilmesi adına Apo'nun siyasete entegre edilmesi gibi söylemler dile getiriliyor. Peki, böyle bir adımın ardından gerçekten kalıcı bir çözüm mümkün olacak mı? Yoksa bu da yeni bir oyunun sahnelenmesinden mi ibaret?

Burada asıl mesele, bölge halklarının bu planların farkında olup olmadığı ve özellikle Türkiye'nin bu oyunlara karşı nasıl bir strateji belirlediğidir. Geçmişte çeşitli politikalar ve askeri operasyonlarla PKK'ya karşı ciddi bir mücadele verilmiştir. Ancak, bu mücadelede uluslararası kamuoyunun tutumu çoğu zaman karşımızda olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada ise, sınırlarımızın ötesinde bir güvenlik koridoru oluşturmak ve terör tehdidini tamamen ortadan kaldırmak için yeni bir politika izlenmektedir.

Emperyalizmin, Türkiye'yi şu an bulundurduğu pozisyonda daha fazla taviz vermeye zorladığı bir gerçektir. Ancak bu tavizlerin şartları ve getirileri dikkatlice değerlendirilmelidir. Apo'nun serbest bırakılması ve siyasete entegrasyonu gibi öneriler, PKK'yının tamamen yok edilmesi koşuluyla sunuluyor olabilir. Bu, kağıt üzerinde mantıklı görülse de, gerçekte yeni bir kaosa kapı aralayabilir.

Öte yandan, emperyalizmin 100 yıldır bu bölge üzerindeki planlarını göz ardı etmek mümkün değildir. Tarihsel olarak bölgeyi "böl ve yönet" politikalarıyla kontrol altında tutmaya çalışan bu güçler, şimdi de dijital çağın getirdiği hız ve olanaklardan faydalanmaktadır. Burada Türkiye'nin yapması gereken, hem bu planların farkında olarak hareket etmek hem de kendi uzun vadeli stratejilerini oluşturmak olmalıdır.

Türkiye'nin bölge politikalarındaki temel hedefi, terör tehdidini ortadan kaldırırken aynı zamanda milli çıkarlarını korumak ve bölgesel istikrarı sağlamak olmalıdır. Ancak bu hedeflere ulaşılırken, uluslararası arenada yalnız kalmamak için akılcı bir diplomasi izlenmesi gerekmektedir.

Son olarak, burada ortaya çıkan planların ve stratejilerin her birinin çok boyutlu olduğunu unutmamak gerekir. PKK ve Apo meselesi, sadece Türkiye'nin bir iç meselesi değil, aynı zamanda büyük bir uluslararası oyunun parçasıdır. Bu nedenle, meseleye dar bir çerçeveden değil, büyük resmi görerek bakılmalıdır.

Tüm bu değerlendirmeler, sadece bir zihin jimnastiği ve tartışma ortamı yaratmak içindir. Temennimiz, bölgede barış ve istikrarın hakim olması ve halkların daha mutlu, daha sağlıklı bir geleceğe yürümesidir.

Hepimize düşünce dolu, umut dolu bir gelecek diliyorum.

Bahadır Hataylı/29.12.2024/Sancaktepe/İST


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!