Bundan belki yıllar sonra tarihçiler bu dönemi incelerken, uzun uzun şaşkınlıklarını yazacaklar.
Diyecekler ki:
"Nasıl oldu da milyonlarca insan, her gün kendisine yalan söyleyen insanlara alkış tuttu?
Nasıl oldu da bir halk, defalarca kandırıldığını bildiği halde aynı yüzlere umut bağladı?
Nasıl oldu da siyaset, halkın hizmetkârı olmak yerine efendisi oldu, ama kimse bunun farkına varamadı?"
Biz bugün, bu çarpıklığın tam ortasındayız.
Ve şunu artık yüksek sesle söylemenin vakti geldi:
Siyaset, bu ülkede halkı yönetmek değil; halkı aldatmak için kurulmuş bir illüzyon oyununa dönüştü.
Siyasetin Anlamı ve Gerçek Mahiyeti
Siyaset, kelime anlamı olarak yönetmek, idare etmek, toplumu düzene sokmak gibi anlamlar taşır.
İdeal anlamda siyaset; halkı adaletle, şeffaflıkla, ehliyetle, liyakatle yönetmek için organize edilmiş bir mekanizmadır.
Toplumda huzurun, barışın, refahın, gelişmenin altyapısını kurmak için vardır.
Siyasetçi; halkın hizmetkârıdır, hesap verendir.
Siyaset; bilgiye, veriye, ahlaka ve vicdana dayanır.
Yani aslı itibariyle siyaset, bir erdem sanatıdır.
Ama ne zaman ki bu erdemin yerini çıkarlar aldı,
Ne zaman ki hesap vermek değil, sadece "seçimi kazanmak" öncelik hâline geldi,
İşte o zaman siyaset, bir yönetim sanatı olmaktan çıktı,
Halkı kandırma sanatı hâline geldi.
Bugün Türkiye'de siyaset, ahlaki bir mecra değil,
taktiksel bir manipülasyon tiyatrosudur.
Aldatma ve Manipülasyonun Kurumsallaşması
Bugün hangi politikacının konuşmasını açarsanız açın,
Geçmişte söylediği şeylerle çelişmeyen bir cümlesini bulmak neredeyse imkânsız.
Bir gün “asla yapmayız” dedikleri şeyi, ertesi gün “yaptık ve çok doğru yaptık” diye savunurlar.
Bir gün “hain” ilan ettiklerini, öbür gün “kardeşim” yaparlar.
Bir gün “bizim kırmızı çizgimiz” dedikleri şeyi,
Ertesi gün siler atarlar, hem de halkı ikna etmeye bile tenezzül etmeden.
Çünkü bilmektedirler ki:
Bu halkın hafızası zayıftır.
Ve bu halk; ne kadar kandırılırsa kandırılsın, yine kandırana koşacaktır.
Ve böylece yalanlar bir yöntem değil, bir sistem hâline gelir.
Siyasetçi, ne kadar çelişirse çelişsin,
Eğer medyasını, istatistiğini, anketini kontrol ediyorsa,
Her türlü manipülasyonu “doğruymuş gibi” sunabilir.
İşte buna, kurumsallaşmış aldatma denir.
Yani sadece kişisel bir yalan değil,
Devlet aygıtının içinden organize bir kandırma operasyonu...
Siyasetin Günlük Eğlenceye Dönüştüğü Zamanlar
Her gün televizyonları açtığınızda aynı yüzler, aynı mimikler, aynı boş vaatler…
Siyaset konuşması adı altında yapılanlar,
Aslında bir tür gösteri sanatıdır.
“Şov yapıyoruz, ama ciddiyiz” denilen bir çelişki…
Milletin gözüne baka baka edilen yalanlar,
Ve ertesi gün o yalanlara kahkahalarla gülen kitleler…
Bir kabare gibi:
Bir aktör çıkıyor, esip gürlüyor,
Arkasından bir başkası geliyor, ötekini yalanlıyor,
Sonra hepsi bir araya geliyor, unutulmuş gibi yapıyor…
Tıpkı bir şirket tiyatrosu gibi…
Senaryosu belli, oyuncuları sabit, sahnesi parıltılı, seyircisi hipnotize…
Ve dikkat edin:
Bu tiyatroda kimse “gerçeği” umursamıyor.
Herkes bir oyun oynuyor.
Herkes bir rol kesiyor.
Ama hakikat?
O sahnede hiç görünmüyor.
Milleti “Günlük Eğlence Malzemesi ”ne Dönüştüren İktidarlar
Günümüz siyasetinde millet, artık bir hedef değil; bir araçtır.
İktidarlar için halk;
Sadece seçim zamanı hatırlanacak bir sayıdan ibarettir.
Siyasetçi halkı kandırır,
Ama öyle bir dille yapar ki, kandırıldığını bile hissettirmez.
Ekonomi çöker, o hâlâ “uçuyoruz” der.
İşsizlik patlar, “bu bizim stratejimiz” der.
Adalet çöker, “karar bağımsızdır” der.
İnsanlar açlıktan kırılırken, “şükretmeyi unutmayın” diye vaaz verir.
Yani halk, bir deney kobayı gibi kullanılmakta,
Her türlü başarısızlık, bir “zafermiş” gibi sunulmakta,
Ve halk, bu büyük illüzyona mecbur bırakılmaktadır.
Siyasetçinin Hesap Vermezligi-Yalanın Özgürlüğü
Siyasetçinin en büyük güvencesi şudur:
Hesap vermez.
Çünkü zaten halk, hesap sormaz.
Ne bir bakan görevinden alınır,
Ne bir başkan özür diler,
Ne bir lider yanlışını kabul eder.
Dün dediğini bugün inkâr etmek normalleşmiştir.
Bugün muhalefeti suçlayan,
Yarın aynı şeyleri kendi yaparken hiçbir yüz kızarması göstermez.
Çünkü yüz kalmamıştır.
Ve halk, tüm bu olanlara rağmen,
O siyasî figürü alkışlamaya devam eder.
İşte bu, büyük çöküştür.
Ahlaki felâket budur.
Bilimsel Planlamanın Yerini Popülizm Alınca
Gerçek siyaset, bilimsel verilerle yapılır.
Uzun vadeli planlama, sağlam kadrolar, liyakat esaslı atamalar, adaletli kararlar gerekir.
Ama bugünkü sistemde bunların hepsi rafa kaldırılmıştır.
Onun yerine ne vardır?
Göz boyama…
Kısa vadeli müjdeler…
Seçim öncesi “bir defalık” yardımlar…
Ve elbette “algı operasyonları”…
Bir ülkenin ekonomisi çökerken hâlâ “büyüme rekoru kırıyoruz” diyebilen bir sistem varsa,
Orada bilim değil, büyü yapılıyordur.
Ve bu büyüye halkı inandırmak için medya, anket şirketleri, troller, sosyal medya orduları seferber olur.
Yani yalan; sadece ağızdan çıkmaz,
Devletin bütçesinden beslenir.
“Halk İçin” Değil, “Kendisi İçin” Siyaset
Siyasetçi bir makama geldikten sonra halkı unutur.
Artık onun önceliği makamı korumaktır.
O yüzden ilk değişen şey, “dili” olur.
Seçim öncesi: “Biz hizmet için geliyoruz.”
Seçim sonrası: “Bizi eleştiren vatan hainidir.”
Seçim öncesi: “Halkın sofrasında olacağız.”
Seçim sonrası: “Lüks araçlar, korumalar, protokol orduları…”
Yani siyasetçinin değişmeyen özelliği,
İktidar koltuğunda kendine saray inşa ederken, halkı çadırda yaşamaya mahkûm etmesidir.
Ve en büyük utanç şudur:
Millet, bu zulme alışmıştır.
Çözüm Ne? Siyaset Yeniden Ahlaklı Olabilir mi?
Elbette çözümler vardır.
Ama bu, mevcut sistem içinde mümkün değildir.
Çünkü bu sistem, halkı kandırmaya göre kurgulanmıştır.
Burada dürüst bir siyasetçi barınamaz.
Burada ahlaklı olan dışlanır.
Burada şeffaf olan linç edilir.
Çözüm, önce halkın uyanmasıdır.
Unutmamalıyız ki:
Yalancı bir siyasetçi kadar, o yalana inanan halk da sorumludur.
Eğer millet hesap sorarsa,
Siyasetçinin dili değişir.
Eğer halk bilgiyle, bilinçle yaklaşırsa,
Yalanı ayıklamaya başlar.
Eğer medya özgür olur, bilim rehber olur,
O zaman siyaset, gerçekten yönetim sanatı hâline gelebilir.
Maskeler Düşmeden Değişim Olmaz
Bugün geldiğimiz nokta, siyaset adına bir ahlak iflasıdır.
Ne sözün bir değeri kalmıştır,
Ne yeminlerin, ne yasal sorumlulukların...
Siyaset; milleti oyalamak, avutmak, eğlendirmek için yapılan bir şov hâline gelmiştir.
Ama artık bu maskeleri indirme vakti gelmiştir.
Yarın bir gün tarih yazıldığında bu dönem şöyle anılacaktır:
“Yalanın, manipülasyonun, çelişkinin hüküm sürdüğü,Halkın kandırılmayı alışkanlık edindiği,Siyasetin aldatmanın kurumsal adı olduğu bir dönem…”
Ama belki de bazıları, işte o günün utancını bugünden hissetmeli.
Çünkü asıl mesele, ne partidir, ne liderdir, ne propaganda…
Asıl mesele: Gerçeği konuşma cesaretidir.
Ve bu yazı, bir başlangıç olsun diye yazıldı...
Bahadır Hataylı/10.06.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder