"Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının! Herkes yarın için ne takdim ettiğine bir baksın. Allah’tan korkup sakının! Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unuttukları (için), Allah’ın da onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Bunlar, fasıkların ta kendileridir." (Haşr Suresi/18-19)
Bu ayetler, bir uyarıdan çok daha fazlasıdır. Bu, gözünü açmış ama görmeyenlere, kulağı duyan ama işitmeyenlere, kalbi atan ama hissizleşenlere Allah’tan gelen bir sarsıcı çağrıdır. Bugünün insanına, ekranlara gömülmüş, hazların kölesi olmuş, sesi kısılmış ve iradesi elinden alınmış bireye yönelik, zamana kazınmış bir feryattır bu ayet.
Allah’ı Unutmak Ne Demektir?
Allah’ı unutmak; sadece O’nu zikretmemek, adını anmamak değildir. Allah’ı unutmak, hayatın merkezinden Allah’ı çekip almak, O’nun hükmünü göz ardı etmek, O’nun emirlerini hayatın dışına itmektir. Ticaretinde Allah yoksa, evliliğinde Allah yoksa, siyasetinde, adaletinde, dostluklarında Allah yoksa sen Allah’ı unutmuşsun demektir.
Ve bu unutkanlık, sadece bir ihmal değil, bir tercihtir. İnsan Allah’ı unuttuğunda, aslında bir başka şeyi merkeze koyar: Nefsini, arzularını, çıkarlarını, rahatını, çevresini, ideolojisini… Bu yeni merkez, insanın içini kemiren bir kurt olur. Yavaşça insan kendine yabancılaşır. Ayetin ikinci kısmı bunu haykırır: "Allah da onlara kendi nefislerini unutturur."
Kendi Nefsini Unutmak
Peki insan nasıl olur da kendini unutur? Bu, sadece bir hafıza sorunu değil, bir varoluş sorunudur. Kendini unutmak, neden yaratıldığını, nereye gittiğini, bu dünyada niçin bulunduğunu unutmaktır. İnsanın gözünü kör eden, kulağını sağır eden bu gaflet; onu başkalarının biçtiği bir role hapseder.
Reklamların, algoritmaların, politik vaatlerin, sanal kimliklerin içinde kaybolan insan; kim olduğunu, neye hizmet ettiğini, niçin yaşayıp niçin öldüğünü bilemez hâle gelir. Modern insan, yüzüne sürdüğü pudralarla, selfie'leriyle, filtrelenmiş mutluluk görüntüleriyle, kendi benliğinden kaçmakta, bir illüzyonun içinde yaşamaktadır.
Gafletin Resmi-Günümüz Toplumu
Bugün sokaklar Allah’ı unutanlarla dolu. Adalet sarayları, Allah’ın hükmünü değil, zenginlerin menfaatini gözetiyor. Medya, hakikatin değil, çıkarların sözcülüğünü yapıyor. Eğitim, bireyin ahlakını değil, sistemin çarkını döndürecek dişlileri yetiştiriyor. İnsanlar sabah kalkıyor, işe gidiyor, mesai bitince eve dönüyor; ama bu kısır döngünün nereye vardığını, neden yaşadıklarını düşünmüyorlar.
Sosyal medyada gösterişli hayatlar, şöhretin peşinde koşan bedenler, içi boş ama süslü sözler dolaşıyor. Herkes konuşuyor ama kimse düşünmüyor. Herkes bir yerlere koşuyor ama kimse nereye gittiğini bilmiyor. İşte bu, kendini unutan insanın tablosudur.
“Yarın İçin Ne Takdim Ettin?”
Ayet, bir yönlendirme sunar: "Herkes yarın için ne takdim ettiğine baksın." Buradaki "yarın", sadece fiziksel bir zaman dilimi değildir. Asıl olarak ahireti, ebedi geleceği ifade eder. Bu soru, insanın en can alıcı sorgusudur: Bugün ne yaptın ki, yarın neyle karşılaşacaksın?
Evin mi var? Yarın mezarın olacak. Araban mı var? Yarın kefenin olacak. Mevkiin mi var? Yarın bir avuç toprak içinde unutulacaksın. Yarın, bugünün hakikatle çarpışacağı gündür. O gün için hangi amelin, hangi duruşun, hangi hakkın, hangi sabrın var?
Unutanların Yıkımı-Tarihten İbretler
Firavun da Allah’ı unutmuştu. Kaleleri vardı, orduları vardı, büyücüleri vardı. Ama kalbine korku yerleştirildiği gün, o yıkılmaz sandığı sistem yerle bir oldu.
Ehl-i Kitap da Allah’ı unuttu. Kendilerine gönderilen peygamberleri yalanladılar, ayetleri tahrif ettiler, dinlerini pazarlık konusu yaptılar. Ve sonunda Allah, onları kendi elleriyle yurtlarını yıkmaya mecbur bıraktı. (Bkz: Haşr Suresi 2. ayet)
Bugün, modern çağın "ilahsızları", teknolojiye, paraya, bilime, diplomasiye, silaha güveniyor. Kalelerini dev binalar, nükleer başlıklar, finansal güçlerle kurmuş durumdalar. Ama Allah, onları da hiç beklemedikleri bir yerden vuracak. Çünkü bu ayet, sadece geçmişe değil, her çağa hitap eder.
Çaresizlik Değil, Feraset Gerek
Ayetin son kısmı net: "Onlar fasıkların ta kendileridir." Fısk, Allah’ın sınırlarını aşmak, emirlerine karşı gelmektir. Ve bugün Müslüman toplumlar, fıskı sadece başkalarında değil, kendi içlerinde aramalıdır.
Zulmü sadece zalime yüklemek kolaydır. Ama zulmü görüp susan, zalime meyleden, hakkı savunmaktan kaçan da o fısk zincirine dahildir. Allah’ı unutan bir toplum, hakikati de unutur, adaleti de, merhameti de… Ve böyle bir toplumun içinde boğulup giden birey de kendini unutur.
Kurtuluş Nerede?
Kurtuluş, Allah’ı hatırlamakta. Kalbi diriltmekte. Her sabah, “Bugün Allah rızası için ne yapabilirim?” diye sormakta. Çocuklarımıza, makam değil iman bırakmakta. Evimize lüks değil huzur taşımakta. Sosyal medyada değil, secde taşında iz bırakmakta.
Zikirsiz hayat, kimliksiz bir varlık haline getirir insanı. Zikir sadece dilin söylediği söz değil, kalbin O’na yönelmesi, aklın Onunla düşünmesi, bedenin Onunla hareket etmesidir.
Ey insan, kendine gel! Bu ayet sana yazılmış bir mektuptur. Mezara indiğinde duyacağın ilk ses olabilir. Ölüm geldiğinde, elinde hangi amelle duracaksın Rabbinin huzurunda?
Evlatlarına ne bırakacaksın? Bir telefon, bir ev, biraz para mı? Yoksa Allah’ı unutmayan bir kalp, vicdanlı bir yaşam, sabır ve direnişle yoğrulmuş bir karakter mi?
Dünyanın gürültüsü seni kendinden geçirmesin. Kalabalıklar seni kendi içine kapatmasın. Allah’ı hatırla ki, kendini hatırlayasın. Kendini hatırla ki, yarın için ne takdim ettiğini bilesin.
"Allah’ım! Bizi unutanlardan eyleme. Bizi kendini unutanlardan eyleme. Bize basiret ver, feraset ver, dirayet ver. Bize seni unutturmayan acılar, seni hatırlatan sevinçler, seni seven dostlar nasip eyle. Amin."
Unutma ey okuyan, Allah seni unutmaz. Sen O’nu hatırladıkça…
Erol Kekeç/05.06.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder