Kur’an-ı Kerim’in her ayeti, insanlığa bir yön gösterir; karanlık zihinleri aydınlatır, hak ile batıl arasındaki farkı ortaya koyar. Ahzab Suresi’nin ilk üç ayeti, yalnızca Resûlullah’a değil, onun şahsında tüm müminlere yöneltilmiş derin mesajlar barındırır. Allah’ın peygamberine verdiği öğüt, aslında bizlere ilahi ölçüler çerçevesinde nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini anlatır. Bu ayetlerde Allah, peygamberine şu emirleri verir:
Allah’a karşı gelmekten sakınmak (takva),
Kâfirlere ve münafıklara itaat etmemek,
Vahye uymak,
Sadece Allah’a güvenmek ve O’nu vekil edinmek.
Bu dört temel öğreti, yalnızca Resûlullah’ın değil, onun izinden giden her müminin hayat düsturu olmalıdır. Ancak günümüzde bu temel ilkelerden sapmalar yaşanmakta, tevhit inancı bozulmakta ve peygamber sevgisi adı altında şirk dolu bir din anlayışı zihinlere yerleştirilmektedir.
I. Tevhidin temeli sadece Allah'a kulluk
Tevhit, kelime anlamı olarak “birlemek” demektir. Dini anlamda ise, Allah’ı bir bilmek, O’na hiçbir varlıkta ortak koşmamak, tüm ibadetleri yalnızca O’na yöneltmek demektir. Bu inanç İslam’ın temelidir:
"De ki: O Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu tek varlık). Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir." (İhlas Suresi)
Bu kısa ama özlü sure, tevhit inancının özünü yansıtır. Ancak tarih boyunca insanların büyük bir kısmı bu inancı bozmuş, Allah’ın yarattıklarına tanrısal özellikler atfetmiş, putlara tapınmış ya da peygamberleri, velileri ilahlaştırmıştır.
Bugün aynı tuzak başka bir kılıkla insanlığın karşısındadır. Şirk, eski çağlardaki taş heykellere tapınmaktan ibaret değildir. Bugünün şirki, insanların Allah’ın dışında kurtarıcı, affedici, rızık verici, şefaat yetkilisi, hüküm koyucu olarak birilerini yüceltmeleri şeklinde tezahür etmektedir. Bunlar arasında en yaygını da Allah’ın peygamberini, Kur’an’ın tarif ettiği sınırların ötesine taşımak, onu Allah’ın yetkilerini paylaşan bir konuma yükseltmektir.
II. Peygamber sevgisi mi Peygambere şirk mi?
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), Allah’ın kulu ve elçisidir. Bu iki sıfat, onun yüceliğinin ve seçkinliğinin delilidir. Ancak aynı zamanda insan oluşunun, kul oluşunun da en temel göstergesidir. Ne yazık ki bugün bazı çevrelerde peygambere öyle sıfatlar yüklenmektedir ki, bu sıfatlar doğrudan Allah’a ait olan yetkileri kapsamaktadır.
Örneğin:
“O olmasaydı kainat yaratılmazdı” gibi sözler,
“Allah’tan isteme, peygamberden iste” türünden dualar,
“Allah affetmezse peygamber affeder” inancı,
“Peygamberin ruhu her yerde hazır ve nazırdır” gibi batıl düşünceler,
Bu inançların hiçbiri Kur’an’da yoktur. Aksine, Allah Resul'üne şirk koşulmaması için defalarca uyarılar yapılmıştır:
"De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana, ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin!" (Fussilet/ 6)
"De ki: Allah katında benim için hiçbir kimse bir şey yapamaz. O’nun emrine karşı gelmem ancak bana azap olur." (Cin Suresi/ 21)
Bu ayetlerde peygamber açıkça sınırını bildiriyor: O bir beşerdir, bir kuldur, görevli bir elçidir. Vahiy ona emanet edilmiştir, ama hüküm koyma, affetme, şefaat etme gibi mutlak yetkiler yalnızca Allah’a aittir.
III. Şirk bataklığının günümüzdeki görüntüleri
Şefaat Yetkisini Peygamberin Tekeline Vermek: Kur’an’da şefaat konusu oldukça net bir şekilde açıklanmıştır. Allah dilemeden hiç kimse şefaat edemez. Peygamber dahil:
"Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?" (Bakara/ 255)
Peygambere Yardım Etme/Onu Memnun Etme Üzerinden Cennet Umut Etmek: Bazı kişiler, peygamberin razı olmasıyla cennete gidileceğine inanır. Oysa Kur’an’a göre cennete giriş yalnızca iman ve salih amel iledir. Peygamber razı olsa da, Allah razı değilse hiçbir şey ifade etmez:
"Hayır! Kim kötülük işler ve günahı kendisini kuşatırsa, işte onlar cehennemliktir, orada ebedi kalacaklardır. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliktir." (Bakara /81-82)
Allah’ın Sıfatlarını Peygambere Atfetmek: Allah’tan gaybı bildiğini, kalpleri okuduğunu, her yerde hazır ve nazır olduğunu söylemek şirktir. Bunlar sadece Allah’a ait sıfatlardır.
Kabirlerden Medet Umma: Peygamberin ya da velilerin mezarına gidip onlardan yardım istemek, Allah’tan başkasından beklenti içine girmektir. Bu da tevhit inancını zedeler:
"De ki: Allah’ın dışında taptıklarınıza dua edin. Onlar sizden zararı gideremezler, fayda da veremezler." (İsra /56)
IV. Peygamberin gerçek mirası Kur'an ve onun uygulaması Resulün Hayatı
Resûlullah, ardında mal mülk değil, Kur’an’ı ve uygulamalarını (sünnet) bırakmıştır. O’na düşen yalnızca tebliğdir. Bu noktada Allah şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun mesajını iletmemiş olursun." (Maide /67)
Peygamberimiz, kendi istek ve arzusuyla hareket etmemiş, tüm söz ve eylemleri vahyin kontrolünde olmuştur:
"O, hevâdan (kendi isteğiyle) konuşmaz. Onun söyledikleri, vahyedilenden başka bir şey değildir." (Necm/ 3-4)
Bu bağlamda, peygambere uymak, onun sünnetini takip etmek demektir. Onu sevmek ise Kur’an’a ve onun öğrettiği hayata sımsıkı sarılmaktır. Şirke düşmeden peygamber sevgisi, işte budur.
V. Şirkle savaş kurtuluşun tek yolu Tevhhid
Bugün ümmetin en büyük problemi şirk ve bidatlerle dolu bir din anlayışına sahip olmasıdır. Kalpler Allah’a değil, aracılara bağlanmakta; dualar doğrudan Allah’a değil, kuldan medet umarak yapılmaktadır. Oysa Rabbimiz, yalnızca kendisine kulluk etmemizi emretmiştir:
"Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz." (Fatiha/ 5)
Tevhit, bütün peygamberlerin ortak mesajıdır:
"Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona 'Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin' dememiş olalım." (Enbiya /25)
Tevhit, Kurtuluştur; Şirk, Helaktır
Ahzab Suresi’nin başındaki ayetler, bir pusula gibi bizlere doğru yolu gösteriyor. Resûlullah’a çizilen sınır, bizim için de bir uyarıdır: Allah’ın elçisi, vahyi getiren, uygulayan ve tebliğ eden kutlu bir insandır. Ama o da bir kuldur. Şayet biz, onu Allah’ın yerine koyar, O’na ait sıfatları Resûlullah’a yüklersek, işte o zaman tevhitten sapar, şirke düşeriz.
Tevhit, insanı özgürleştirir. Aracıları ortadan kaldırır. Sadece Allah’a yönelen bir kul, asla kula kulluk etmez. Bu özgürlük, iman edenin izzetidir:
"İzzet, yalnızca Allah’a, peygamberine ve müminlere aittir." (Münafikun/ 8)
Bugün her Müslüman, imanını Kur’an süzgecinden geçirmeli, batıl geleneklerle örülmüş şirk perdelerini yırtmalı ve tevhit nurunu hayatına hâkim kılmalıdır. Şirk bataklığına saplanmış insanlara da bu yolu göstermek, her müminin görevidir. Yol bellidir:
Tevhit.
Sadece Allah’a kulluk.
Ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak...
Erol Kekeç/17.04.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder