Bir filozofun gölgesinde ne öğrenebilir insan? Ya da daha doğru bir soruyla başlayalım: İnsan, gerçekten ne zaman dinlemeye başlar? Cevap ne bilgiyle, ne yaşla, ne de eğitimle ilgilidir. İnsan, sadece ilgisini çeken bir şey olduğunda gerçekten dinler. Tıpkı filozofun bir gün başına gelen o acı tecrübe gibi...
Bir meydanda toplanmış insanlara, can alıcı hakikatleri anlatmaya başlayan filozof, içindeki hakikat aleviyle konuşur, konuşur, konuşur... Ancak o ne kadar içten, ne kadar yakıcı anlatırsa anlatsın, topluluk birer birer uyuklamaya başlar. Göz kapakları düşer, başlar yana kayar. Filozof, içinde yanan hakikatin karanlıkta kaybolduğunu görür.
Sonra birden durur ve tebessümle der ki:
“Pekâlâ, madem hakikat uyutuyor, size bir eşek fıkrası anlatayım.”
Topluluk hemen canlanır. Gözler açılır, başlar dikleşir, kulaklar kesilir.
“Bir adam sıcak bir yaz gününde eşeğiyle yolculuğa çıkar. Yolun bir yerinde başka bir adamla karşılaşır. Adam, eşeği görünce, 'Bu sıcak havada sen yürürken eşeğin boş gitmesi yazık,' der. 'Onu bana kiralar mısın, parasını veririm.' Eşeğin sahibi kabul eder.
Adam eşeğe biner, sahibi yürümeye devam eder. Güneş tam tepede, beyin kaynıyor. Adam bir süre sonra dayanamayıp eşekten iner ve der ki: 'Biraz dinlenelim.'
Eşeği bir kurumuş ağacın altına çekerler. Adam, eşeğin gölgesine oturmak ister. Ancak eşeğin sahibi çoktan gölgeye yerleşmiştir. Adam sinirlenir:
— 'Eşeği ben kiraladım, gölgesi de benimdir!'
Sahibi:
— 'Hayır, ben sana eşeği kiraladım, gölgesini değil!'
Tartışma büyür, kavgaya dönüşür...
Filozof burada durur. Topluluk sabırsızca sorar:
— 'Peki hocam, eşeğin gölgesi kime düştü?'
Filozof gülümser:
— 'Ben size ne anlattım, siz neye takıldınız? Şu ana kadar söylediğim hiçbir hakikat aklınızda kalmadı ama eşeğin gölgesini kimin aldığına kafayı taktınız! İşte bu yüzden dünya bu halde. İnsanlar gerçeğe değil, dedikoduya, fıkraya, hikâyeye kulak veriyor. Oysa hesabınız masallardan değil, hakikatlerden sorulacak.'”
Bu basit gibi görünen fıkranın, aslında bir çağın fotoğrafı olduğunu anlamak için derin düşünmeye gerek yok.
Gölgeye Değil, Güneşe Bak
Bugün hepimiz birer eşeğin gölgesine bakıyoruz. Kim haklıydı, kim kazandı, kim daha zekice davrandı? Kim daha çok alkış aldı, kim daha çok oy aldı? Ama kimse, gölgede neyin kaybolduğunu sormuyor: Hakikat!
Çünkü hakikat kavurur insanı. Güneş gibi yakar. Uyuşturmaz, sarhoş etmez, uyandırır. Ve insanlar, uyanmaktan çok, güzel uyutulmaya razı. Filozofun kalabalığı gibi, bugün de nice konuşmalar, vaazlar, kitaplar anlatılır; ama dinlenmez. Sadece eğlendirici olan ayakta kalır.
Hakikatin Bedeli
İnsanlar hakikati dinlemek istemezler, çünkü hakikat çağırır:
Hesap vermeye,
Vicdanla yüzleşmeye,
Konfor alanını terk etmeye,
Ve değişmeye...
Ama bir fıkra güldürür, düşündürmeden. Bir hikâye avutur, zorlamadan. O yüzden filozofların sözleri değil, stand-upçuların esprileri viral olur. O yüzden adalet isteyenler yalnız, mizah yapanlar meşhurdur. O yüzden gölge, eşekten daha değerlidir...
Peki, Ne Yapmalı?
Önce bu soruyu kendimize sormalıyız:
“Ben hangi hakikatten kaçıyorum?”
Bir toplumu uyandırmak için, o toplumun kendi rızasıyla uyanmayı istemesi gerekir. Kimseyi hakikate zorla götüremezsiniz. Ama hakikati unutmamak için şu soruları sormayı bırakmamalıyız:
Neden bu kadar eğleniyoruz?
Neden hiçbir şeyden etkilenmiyoruz?
Neden bu kadar duyarsızlaştık?
Neden eşeğin gölgesini merak ediyoruz ama gölgede neyin kaybolduğunu sormuyoruz?
Hakikatle Hesaplaşmak
Şimdi tüm insanlığa seslenmek istiyorum:
Ey insan!
Kendi hayatında bir filozof sustuğu için mi karanlıktasın? Yoksa sen kulaklarını hikâyelere açıp, hakikati kulak ardı ettiğin için mi?
Bugün dünyada insanlar katlediliyor, bebekler açlıktan can veriyor, şehirler bombalanıyor, zihinler uyuşturuluyor.
Ama sen hâlâ ekrandaki dizi karakterinin sevgilisini mi merak ediyorsun? Bir futbol maçında kaç gol atıldığını mı önemsiyorsun? Ya da sosyal medyada hangi fıkranın daha çok beğeni aldığını mı?
Masallar avutur, hakikat uyandırır!
Eşeğin gölgesi değil, hakikatin ışığı kurtarır!
Uykudaki vicdan, uyanmayan bir çağın aynasıdır!
Gölgeye değil, yarınlara bak!
Gülmeye değil, düşünmeye cesaret et!
Hikâye anlatan çok; hakikati haykıran kaç kişi var?
Uyandığında geç kalmış olma!
Soru sormayan, cevap bulamaz!
Eğlenceyle büyüyen toplum, gerçekle küçülür!
Hesap günü, fıkralardan değil, vicdandan sorulacak!
Son sözüm şudur sizlere,
Filozofun anlattığı sadece bir fıkra değildi, bir uyarıydı. Ama insanlar, hakikati uyarıdan değil, trajediden öğrenir. Oysa geç kalmadan, gölgenin ötesine geçmek, kendine ve insanlığa dönmek gerek.
Yoksa gün gelir de, gölgesine oturacak bir eşek bile bulamayabiliriz...
Ve işte o zaman, güldüğümüz fıkrada bile ağlayacak hiçbir yer bulamayız.
Çünkü hakikat bir kez susarsa, onu tekrar konuşturmak, bir çağın küllerini üflemek kadar zordur.
Gelin, hâlâ geç değil. Gölgeye değil, hakikate yönelin.
Filozofların sesine kulak verin.
Söz dinlemeyen çağlara, söz bırakın.
Çünkü masallar unutulur. Ama hakikat, hesapta sorulur...
Bahadır Hataylı/Şubat-2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder