Bugün dünyaya baktığımızda adaletsizliğin yandığı, ama kimsenin su taşımadığı; hatta çoğu zaman, çoğunun körükle gittiği bir manzara görüyoruz. Bu bir çağrıdır, Yangın büyümeden, bizi de kül etmeden, uyanalım.
Tarihten günümüze adaletsizlik gizli yangınların hikayesi
Adaletsizlik, insanlık tarihinin sürekli tekrarlayan felaketidir. Firavun ’un kölelere uyguladığı zulümden tutun, Roma'nın gladyatör arenalarındaki vahşete, Orta Çağ'ın Engizisyon mahkemelerinden modern çağın medya eliyle yapılan algı cellatlıklarına kadar her dönem, bir adaletsizlik yangınıyla sınanmıştır.
Toplumlar çoğu kez bu yangını ya görmezden geldi ya da kendi güvenli odalarında oturup camdan izledi. Ancak unutulan bir gerçek var: Adaletsizlik bir apartman dairesinde değil, bir ormanda çıkar; bir kez başlarsa, nereye sıçrayacağını kimse kestiremez.
Bugün sokaklarda susanlar, yarın kendi evlerinde yangın hortumu arayacak. Ama geç olacak.
Uyutulan toplumların sendromu -bana dokunmayana Nice bin yıllar
Modern toplumlar adaletsizliğe karşı duygularını kaybetti. Çünkü her şey “bireysel konfor” üzerinden kurgulandı. “Bana dokunmayan zulüm, bana ait değildir” anlayışı hâkim oldu. Sosyal medya linçlerinde bir insanın hayatı karartıldığında “zaten bir şey yapmıştır” diyerek geçiştirenlerin yarısı, yarın aynı çarkın altında öğütüleceklerinden habersiz.
Çünkü adaletsizlik, seçici değildir. Bugün susan, yarın konuşmaya kalktığında sesini kimse duymayacaktır. Yangın başladığında bağırmak değil, su taşımak gerekir. Ama biz toplumca bağırmayı seviyoruz, taşımayı değil.
Adaletin çocuğa benzeyen yüzü- susarsan ölür
Adalet, çocuk gibidir. İlgilenilmezse büyümez. Korunmazsa ölür. Eğer bir toplum, çocuklarına oyuncak alırken adil olamıyorsa, mahkemelerde, devlet dairelerinde, sokakta ya da okulda adil olması zaten mümkün değildir.
Bugün yargının siyasallaşması, kamu kaynaklarının yandaşlara aktarılması, liyakat yerine sadakatin tercih edilmesi gibi olaylar sadece bir sistem sorunu değildir. Bunlar bir toplumun adaletle olan duygusal bağının kopmasının sonuçlarıdır. Adalet ölmüyor, öldürülüyor.
Ve biz, o cenazeye katılmıyoruz.
Adalet yoksa merhamet yalandır, Din boş bir ritüeldir, ahlak mizah konusudur
Bir toplumda adaletin olmadığı yerde başka hiçbir kavram sahici kalamaz. Dindarlık şekle, ahlak slogana, merhamet ise reklama dönüşür. Bugün sosyal medya fenomenlerinin yardım adı altında yaptığı şovlar, devletin asli vazifesini halkın duygularına havale etmesi, vicdanı da kapitalizmin eline teslim etmiştir.
Gerçek adalet, bir garibanın hakkını gasp eden güçlüye karşı ses çıkarmaktır. Ama biz güçlüyü alkışlıyor, mazlumu ise "zaten ezik" diyerek suçluyoruz. Bu ise toplumsal cinnetin sessiz provasını yapmaktır.
Yangın Başladı-Adaletsizliğin günümüz portresi
Bugün, milyonlar işsizken birkaç yüz kişinin holding kasalarını doldurduğu bir sistem var. Üniversitelerden mezun gençler diplomalarını çöpe atarken, torpille işe alınan bir zümre toplumun vicdanına tokat gibi iniyor.
Gazze bombalanırken dünya susuyor. Kadınlar sokakta öldürülüyor ama faili ‘iyi hal indirimi’ alıyor. Kamu ihaleleri üç beş yandaş şirket arasında dönüyor. Sözüm ona ‘adalet sistemi’ kendini değil, iktidarı koruyor. Yangın artık her evin balkonuna sıçramış durumda. Ama hâlâ bazıları “bizim kata çıktığında söndürürüz” sanıyor. Oysa bina temelinden çöküyor.
Neden uyandırılmadık, kim uyutuyor bizi?
Bizi uyutanlar sadece iktidarlar değil. Medya, siyaset, cemaatler, şirketler, hatta bazı sözde muhalifler... Hepsi kendi menfaatini sürdürmek için adaletsizliğe göz yumuyor. “Düzen böyle” lafı, tarihin en kirli uyuşturucusudur.
Toplumlara “aman huzur bozulmasın” diye diye adalet unutturuldu. Huzur dedikleri; zenginlerin doyması, halkın susması, çocukların hayal kurmaması... İşte bu yüzden Herakleitos’un uyarısı sadece bir cümle değil, bir kırmızı alarmdır: UYANIN!
Çare Ne
Adalet, tepeden inme gelmez. Adalet, halkın içinde doğar, çoğalır, kök salarsa devlet olur. O yüzden:
Her bir birey, en yakın çevresinde adaleti yaşatmalı. Torpile karşı çıkmalı.
Her yurttaş, seçimlerde oy verirken adaleti ölçü almalı.
Her öğrenci, öğretmen, memur, işçi; hakkını ararken başkasının da hakkını savunmalı.
Her sanatçı, her yazar, her kanaat önderi, susmamalı.
Her anne baba, çocuklarına önce adaleti öğretmeli.
Çünkü adaletsizliği bir kişi durduramaz. Ancak halk, birlikte yürürse yangını söndürebilir.
Yangın Bizi Yakmadan
Adaletsizliğe karşı ses çıkarmazsak, sadece hakkımızı değil; insanlığımızı da kaybederiz. Vicdan, bir kere sustuğunda, sonra konuşmaya çalıştığında dili dönmez.
Herakleitos’un sözünü bir duvara asmak değil; bir karaktere dönüştürmek zorundayız.
“Adaletsizliği bir yangından daha hızlı önleyin. Çünkü adalet yandığında, hiçbir şey sağlam kalmaz.”
Sadece bir ideolojiye, partiye, cemaate, kimliğe değil... Bu yazı, insan olan herkesin yüzüne tutulmuş bir aynadır. İsteyen yüzünü yıkar, isteyen aynayı kırar. Ama hakikat, aynaya değil, yüzümüze yapışıktır.
Ve hakikatin tokmağı çalıyor; “Adaletsizlik başlarsa, hiçbirimiz kurtulamayız.”
Erol Kekeç/18.03.2024/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder