İstanbul... Asırlar boyunca medeniyetlerin göz bebeği, ticaretin, kültürün, sanatın ve ilmin kalbinin attığı yer. Roma’nın Konstantinopolis'i, Osmanlı’nın payitahtı, İslam’ın doğudaki parlayan yıldızı... Fakat şimdi, bu kadim şehir bir başka tehdidin, çok daha sinsi bir işgalin kıskacında: küresel finans sermayesinin taşınması adı altında yapılan büyük yer değiştirme ve yağma operasyonu.
Son birkaç yıldır duyduğumuz bir hikâye var: "Dünya finans merkezleri İstanbul’a taşınacak. İstanbul, küresel ekonominin yeni kalbi olacak." Bu söylem, ilk duyulduğunda birçok insanı heyecanlandırdı. Sanki İstanbul Wall Street ile Londra City’nin birleşimi olacak, dünya piyasalarını yöneten o meşhur ‘masalar’ artık Boğaz’ın serin rüzgarı eşliğinde kurulacaktı.
Ancak işin derinliklerine inildiğinde ortaya çıkan manzara, hiç de bu kadar parıltılı değil.
Küresel Merkez mi, Kukla Şehir mi?
Öncelikle şunu sormak lazım: Gerçekten de İstanbul, dünyayı yöneten finansal kararların merkezi olacak mı, yoksa bir taşeron karakolu mu olacak? Yani egemenliğin el değiştirdiği, yerel halkın haklarının, yaşam alanlarının ve hatta tarihi hafızasının küresel bir elit tabakanın çıkarlarına satıldığı bir sömürge bölgesi mi hazırlanıyor?
Bugün dünyada hiçbir finans merkezi (New York, Londra, Frankfurt, Singapur) kendi halkının elinden toprağını gasp ederek, onları evlerinden sürerek büyümemiştir. Oysa İstanbul'da tam tersi bir süreç işliyor:
-
Rant projeleri adı altında mahalleler boşaltılıyor.
-
Kentsel dönüşüm bahanesiyle dar gelirli yerli halk şehrin çeperlerine sürülüyor.
-
Emekli, memur, işçi, esnaf; artık İstanbul’da yaşaması ekonomik olarak imkânsız hale geliyor.
-
Konut fiyatları, kira bedelleri astronomik rakamlara ulaşıyor.
Peki kimin için bu hazırlık? Cevap açık: Geleceğin elit küresel yerleşimcileri için.
İstanbul’un "Yeni Sahipleri" Kimler Olacak?
Bunu anlamak için biraz daha derine inelim.
Bugün İstanbul’un özellikle sahil kesimlerinde ve merkezi bölgelerinde inşa edilen ultra lüks rezidanslar, dev ofis kuleleri, alışveriş merkezleri ve yapay akıllı şehir projeleri; yerli halkın ihtiyacına göre değil, küresel sermayenin yeni göçmenleri için yapılıyor.
Bu kesimin kim olduğunu anlamak için birkaç parametre var:
-
Uluslararası şirketlerin üst düzey yöneticileri,
-
Kripto para, blokzincir ve yapay zekâ merkezlerinde görev yapan elit kadrolar,
-
Küresel finans gruplarının yöneticileri ve ortakları,
-
Diplomatlar, istihbarat mensupları, uluslararası ajans çalışanları,
-
Ve "Altın Vize" ile ülke değiştiren yeni nesil elit zenginler...
Bunlar için İstanbul, sadece çalışacakları bir yer değil; yüksek güvenlikli, yüksek refahlı bir "yaşam kampüsü" olarak tasarlanıyor.
Özetle: İstanbul artık İstanbullular için değil, yeni sahipleri için dönüştürülüyor.
Deprem ve Hayat Pahalılığı-Yerli Halk İçin Bir Cehennem Tasarımı
Bir tarafta ultra lüks siteler yükselirken, diğer tarafta şehrin sıradan halkı ciddi bir cehenneme sürükleniyor:
-
Kira ödeyemeyenler şehir dışına itilmek zorunda kalıyor.
-
Yoksulluk artıyor, orta sınıf eriyor, işsizlik tırmanıyor.
-
Sağlık, eğitim ve sosyal yaşam alanlarına erişim zorlaşıyor.
-
Hayat pahalılığı akıl almaz boyutlara ulaşıyor.
Ve beklenen büyük İstanbul depremi...
Birçok uzman, 7'nin üzerinde bir depremin kapıda olduğunu söylüyor. Deprem, mevcut plansız yapılaşma ve çürük binalarla İstanbul için bir yıkım olacak. Ancak dikkat edin: Bu yıkım da bir fırsat olarak görülüyor!
Deprem sonrası oluşacak boşluk, "yeniden inşa" adı altında küresel projelerle doldurulacak. Yerli halk zaten ya yok olacak ya da şehrin dışına itilmiş olacak. Kalan alanlar, küresel sermaye için sıfırdan kurulmuş bir yeni şehir cenneti haline getirilecek.
Bu yüzden deprem sadece doğal bir afet değil, toplumsal mühendislik için planlı bir fırsat olarak görülüyor.
Kimin Cenneti, Kimin Cehennemi?
Bugün "İstanbul dünya finans merkezi olacak" diyenler aslında şunu söylüyor:
"Biz şehri size değil, küresel elitlere hazırlıyoruz. Sizinse burada yaşamamanız gerekiyor."
İstanbul artık;
-
Yerli halk için bir cehennem,
-
Küresel elitler için bir cennet olacaktır.
Ve bu süreç öyle sinsice işliyor ki; insanlar farkında bile olmadan kendi yaşam alanlarını, kendi geleceklerini satıyorlar. Aldıkları üç kuruşluk rantla, torunlarının yaşayacakları toprakları ipotek ettiklerinin bile farkında değiller.
Küresel Planların İncelikleri
İstanbul’un dönüşümünde kullanılan birkaç temel taktik var:
-
Mekânsal Ayrışma: Şehir içinde yüksek güvenlikli alanlar ve gettolar oluşturmak.
-
Fiyatlandırma Yoluyla Dışlama: Ekonomik olarak zayıf kesimleri doğal yoldan şehir dışına sürmek.
-
Yabancı Yatırımcıya Kolaylık: Gayrimenkul ve mülk edinimini yabancılar için teşvik etmek.
-
Yasal Manipülasyon: Kentsel dönüşüm yasalarıyla halkın itiraz mekanizmalarını yok etmek.
-
Medya Manipülasyonu: "Yeni İstanbul" projelerini ulusal onur ve ekonomik kalkınma yalanlarıyla pazarlamak.
Bu süreçlerin hepsi eş zamanlı ve koordineli bir şekilde işliyor.
Geleceğe Dair Öngörüler
Eğer bu gidişat durdurulmazsa, birkaç on yıl içinde İstanbul şöyle bir yer olacak:
-
Yerli halkın azınlıkta kaldığı bir metropol.
-
Kültüründen, tarihinden, maneviyatından arındırılmış steril bir küresel şehir.
-
Sadece para için yaşayan ve sadece elit bir azınlığa hizmet eden bir yer.
-
Sosyal adaletsizliklerin ve sınıf çatışmalarının tavan yaptığı bir alan.
-
Ruhsuz, köksüz ve kimliksiz bir mega şehir.
Bu İstanbul ne Fatih’in, ne Kanuni’nin, ne Eyüp Sultan’ın, ne Yahya Kemal’in, ne Mehmet Akif’in hayal ettiği İstanbul olacak.
Bu, tarihinden koparılmış bir küresel lojistik ve finans üssü olacak.
Ne Yapmalı?
Peki yapılacak hiçbir şey yok mu?
Var, her zaman vardır.
-
Bilinçlenmek: Öncelikle bu büyük planı anlamak ve anlatmak gerekiyor.
-
Toplumsal Örgütlenme: Yerel halkın kendi mahallesine, şehrine sahip çıkması şart.
-
Alternatif Modeller Geliştirmek: Sadece eleştirmek yetmez, yerli halkın da onuruyla yaşayabileceği şehir planlamaları oluşturulmalı.
-
Direniş Mekanizmaları Kurmak: Hukuki, sosyal ve ekonomik her alanda direnç noktaları oluşturmak gerekiyor.
-
Hakikati Dillendirmek: Medyanın, siyasetin, çıkar gruplarının yalanlarına karşı hakikati her platformda savunmak şart.
Unutulmamalı ki, bir şehir sadece binalardan ibaret değildir. Bir şehir; tarihi, kültürü, ruhu, insanı ve duasıyla şehirdir.
İstanbul; rant projelerine, küresel manipülasyonlara ve halkını sürgün eden bir ihanete kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir.
Bugün İstanbul’u satılığa çıkaranlar, yarın o şehrin sokaklarında bile dolaşamayacak. Çünkü bir halk kendi değerlerine, kendi topraklarına sahip çıkmazsa, başkaları gelir ve o boşluğu doldurur.
Ve şunu unutmayalım:
Ya kendi İstanbul’umuzu koruyacağız, ya da başkalarının İstanbul’unda sığınmacı gibi yaşayacağız.
İstanbul, bir masal değil, bir emanettir.
Emanete sahip çıkmak boynumuzun borcudur.
Bahadır Hataylı/27.04.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder