“Bir Gece Ansızın Geliriz” Rant Düzeninin Karanlık Anatomisi ve Umut İçin Yeni Bir Şehir Anlayışı
Türkiye son 30 yılda özellikle AKP iktidarının 23 yıllık yönetim sürecinde kentleşme, imar ve mülkiyet rejimi açısından derin bir dönüşüme sahne oldu. Bu dönüşüm, bir modernleşme ya da şehirleşme atılımından çok; rant, talan ve çıkar odaklı bir sömürü düzeninin inşası oldu. “Bir gece ansızın geliriz” sözü, artık milletin toprağına, geçmişine, geleceğine çökmek için söyleniyor. İstanbul’un her karışında, Hatay’ın yıkıntılarında, Anadolu’nun yürek coğrafyasında bu talanın izleri duruyor. Ve bu düzen, sadece binaları değil; hafızayı, ruhu ve halkın yarınlarını da gasp ediyor.
Bu yazıda, Türkiye’deki rant düzeninin işleyişini, bunun sosyal, kültürel ve ekonomik sonuçlarını ve toplumsal hafızayı nasıl un ufak ettiğini detaylandıracağız. Ardından alternatif, insan merkezli, doğayla uyumlu, adalet ve ortak iyilik odaklı kentsel modelleri ve çözüm yollarını tartışacağız.
I. Rant Düzeni- Nasıl Çalışır, Kim Kazanır, Kim Kaybeder?
1. Talimatla Değişen Planlar Bugün Türkiye’de kentsel planlama hukuku, idari kararlardan çok siyasi ve çıkar odaklı müdahalelerle şekilleniyor. Bir gece ansızın bir arsa imara açılıyor, plan notları değişiyor, yükseklik sınırları kaldırılıyor. Ve bu, hukuki değil siyasi ilişkilerle yürüyor. Devletin en üst makamlarından gelen örtülü talimatlar ya da yandaş şirketlerin talebiyle milyonluk araziler dönüştürülüyor.
2. Arsadan Altına-Rant Üretme Mekanizması Kent merkezlerinde değerli arsalar düşük fiyatla kamulaştırılıp özel şirketlere peşkeş çekiliyor. Sonra oraya lüks konutlar, AVM’ler ya da ofis kuleleri yapılıyor. Belediyeler ve merkezi idare bu işten doğrudan veya dolaylı komisyonlar ve imtiyazlar sağlıyor. Esas mağdur ise arsa sahipleri ve kent yoksulları.
3. Hak Sahiplerinin Gaspı Bir adamın babasından kalan arsaya 400 dükkan yapıp, arsa sahibine bir tane bile bırakmamak; işte sistemin tam özeti bu. Yasal kılıflarla hak sahipleri edilgenleştiriliyor. Rezerv alan ilanları, afet bahanesiyle kamulaştırmalar, kentsel dönüşüm baskıları bu gaspın resmileşmiş araçları haline geldi.
4. İstanbul Kanalı-Ekolojik ve Sosyal Yıkım Projesi Kanal İstanbul projesi sadece doğayı değil, tarihi yerleşimleri ve bölgenin kültürel dokusunu da geri dönülemez şekilde yok edecek. Bunun adı imar değil; organize rant operasyonudur. Tarım arazileri, su kaynakları ve ormanlar sermaye gruplarının özel mülkü haline getirilirken, halk yarınına dair tüm söz hakkını kaybediyor.
5. Hatay ve Afet Sonrası Rezerv Alanları Deprem sonrası Hatay’da kurulan rezerv alanlar, halkın canı yanmışken mallarına el koymanın kılıfı oldu. Rantçılar için afet, ganimet; halk için yıkım demektir. Şehir halkının tarihi yaşam alanları, dayanışma kültürü, mezarları ve anıları hoyratça yok ediliyor.
II. Bu Düzenin Türkiye'ye Getireceği Karanlıklar
1. Toplumsal Adaletsizlik ve Sınıfsal Derinleşme Rant projeleri zenginleri daha da zengin ederken, yoksulları kent dışına sürüyor. Fahiş kira artışları, konut sahipliği oranının düşmesi, gecekondu mahallelerinin yıkılmasıyla derin sınıfsal uçurumlar oluşuyor.
2. Kent Kimliğinin ve Hafızanın Silinmesi Her mahallenin bir ruhu, her sokağın bir hafızası vardır. AVM’leşen kentlerde bu yok ediliyor. Modern kuleler, rant parkları ve lüks rezidanslar, insanı yalnızlaştıran, toplumsal aidiyeti çözen yapılardır.
3. Ekolojik Tahribat Tarım arazileri, ormanlar ve su havzaları göz göre göre imara açılıyor. İstanbul Kanalı gibi projeler, sadece kenti değil bölgenin doğal dengesini de tehdit ediyor. Deprem riskinin artışı cabası.
4. Hukuksuzluk ve Yargı Bağımsızlığının Zayıflaması Bu projeler için yürütmeyi durdurma kararları çıkaran hakimler sürülüyor, kamu yararı raporları yok sayılıyor. Hukuk sistemi rant düzeninin önünde engel olmaktan çıkarılıyor.
III. Çözüm Yolları ve Alternatif Kentsel Modeller
1. Katılımcı Kent Planlaması Her mahallenin, her semtin sakinleri kendi bölgelerinin imar ve dönüşüm kararlarında söz sahibi olmalı. Belediyeler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve halkın doğrudan katıldığı şehir meclisleri kurulmalı.
2. Ortak Mülkiyet ve Kolektif Projeler Kooperatif tipi toplu konut sistemleri, ortak mülkiyete dayalı işyerleri ve mahalle pazarları yeniden kurulmalı. Böylece hem halk kendi mahallesinde kalabilir hem de gelir ortaklaşır.
3. Ekolojik Kentler ve Yeşil Dönüşüm Beton kentler yerine yeşil koridorlar, yağmur suyu toplama sistemleri, enerji tasarruflu binalar ve permakültür bahçeleriyle doğayla barışık kent modelleri hayata geçirilmeli. İsveç’in Malmö’sü, Danimarka’nın Kopenhag’ı bu işin başarılı örnekleridir.
4. Kentsel Hafızayı Korumak Her mahallenin belleği; sokak isimleri, tarihi yapıları, anıt ağaçları, geleneksel esnaf kültürüyle yaşatılmalı. Tüm dönüşüm projelerinde tarihi dokunun korunması ve yerinde dönüşüm esas olmalı.
5. Adalet Temelli Mülkiyet Reformu Devlet, kamusal mülkiyeti bir ganimet olarak değil; halk yararına yönetilmesi gereken kutsal bir emanet olarak görmeli. Kamulaştırma kararları ancak gerçekten kamu yararı varsa alınmalı ve hak sahiplerine adil bedel ödenmeli.
6. Bağımsız Yargı ve Denetim Mekanizmaları Rant düzenini ancak bağımsız ve cesur bir yargı sistemi, güçlü denetim mekanizmaları ve hesap verebilir yöneticilerle durdurabiliriz. İhale şeffaflığı, mal bildirimleri ve halk denetimi zorunlu olmalı.
7. Afet Sonrası Toplumsal Dönüşüm Planları Afet sonrası bölgeler rant iştahına değil, halkın yaşam hakkına göre planlanmalı. Hatay modeli bir daha asla yaşanmamalı. Yerel halkın ortak kararı ve talepleri öncelikli olmalı.
Türkiye, tarihinin en büyük kent talanına tanıklık ediyor. Bu düzen sadece binaları değil; vicdanı, adaleti ve yarını da tüketiyor. Fakat bu karanlık mutlak değil.
Yapılması gereken, umudu yeniden örgütlemek ve kentleri yeniden halk için inşa etmek. Bu toprakların vicdanlı insanları, tarihte olduğu gibi bugün de direnebilir. Yeter ki biz; umudu unutmadan, düşmeden, sesimizi kaybetmeden, ilmek ilmek hakikatin ağını örmeye devam edelim.
Çünkü biz biliyoruz, karanlıktan beslenenler aydınlıktan rahatsız olacaklar, bunları göze alarak insanlarımızı aydınlatmaya devam edeceğiz...
Tilhabeşlifilozof/22.04.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder