AKP Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in, İsrail’in “geleneksel dostumuz” olduğunu ifade eden sözleri, yalnızca diplomatik bir yaklaşım değil; aynı zamanda derinlerde yatan, yıllardır süren stratejik bir müttefikliğin ve ikiyüzlü politikaların da itirafı gibidir. Bu açıklama, Türkiye'nin dış politikasındaki çelişkileri anlamak açısından son derece önemli bir çıkıştır. Zira Türkiye, bir yandan Gazze’deki soykırımı kınarken, öte yandan İsrail'le olan ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkilerini sürdürmekte, hatta geliştirmektedir. Bu da halk nezdinde ciddi bir güvensizlik ve samimiyetsizlik algısı yaratmaktadır.
Bu yazı, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin tarihsel arka planını, Gazze'deki trajedinin ortasında yürütülen ticaretin ve diplomatik temasların perde arkasını, AKP iktidarının söylemleri ile eylemleri arasındaki uçurumu ve bu durumun Ortadoğu’daki direniş hareketleri üzerinde nasıl bir etki yarattığını ele almaktadır.
1. Türkiye-İsrail İlişkilerinin Tarihsel Arka Planı
Türkiye, 1949 yılında İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. Ancak ilişkiler zamanla sadece diplomatik bir tanımanın ötesine geçmiş, ekonomik ve askeri iş birliklerine dönüşmüştür. Özellikle 1990’lı yıllarda imzalanan askeri anlaşmalar, ortak tatbikatlar ve istihbarat iş birlikleri iki ülkenin adeta stratejik ortak haline geldiğini göstermektedir.
AKP iktidarının ilk yıllarında bu ilişkilerde belirli bir soğuma gözlemlense de, 2008 Gazze Saldırısı sonrası yaşanan “One Minute” krizi dışında, ilişkiler genel itibariyle istikrarlı biçimde sürmüştür. Her ne kadar kamuoyuna İsrail karşıtlığı üzerinden bir politika izleniyor gibi sunulsa da, arka planda devam eden ticaret ve enerji iş birlikleri, bu söylemlerin büyük ölçüde iç kamuoyuna yönelik olduğunu ortaya koymaktadır.
2. Gazze’de Katliam, Türkiye’de Kınama, Ama Limanlarda Ticaret
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarında on binlerce insan hayatını kaybetmiş, şehirler yerle bir edilmiş, kadınlar ve çocuklar katledilmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’den sürekli “kınama” açıklamaları gelmiş, BM’de Filistin lehine oylamalarda oy kullanılmış, hatta Cumhurbaşkanı seviyesinde bazı çıkışlar yapılmıştır. Ancak bunların hiçbiri İsrail’in saldırganlığını durdurmaya yetmemiştir.
Peki, neden? Çünkü İsrail, Türkiye'nin bu söylemlerinin sadece göstermelik olduğunu biliyor. Zira bir yandan sert açıklamalar yapılırken, diğer yandan Mersin ve İskenderun limanlarından İsrail’e mal taşıyan gemiler sessiz sedasız gidip gelmekteydi. Üstelik bu gemiler, savaşın en kızgın dönemlerinde dahi rotalarını değiştirmeden yol almaya devam etmiştir.
İsrail'e ihraç edilen ürünler arasında demir-çelik, çimento, gıda ve hatta bazı elektronik parçaların bulunması, bu ticaretin sıradan bir alışveriş değil; savaş mekanizmasını ayakta tutan bir destek olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’den giden çimentoların, Gazze'de yıkılan binaların yerine İsraillilerin kurduğu yeni yerleşim yerlerinde kullanıldığına dair iddialar, halkın vicdanını daha da sarsmıştır.
3. Söylem ve Eylem Arasındaki Derin Uçurum
AKP iktidarı, söylem düzeyinde İsrail'e karşı sert bir tutum takınsa da, fiiliyatta bunun tam tersi bir görüntü vermektedir. “PKK’ya bir gece ansızın gelebiliriz” diyen bir yönetimin, Karabağ’a doğrudan askeri destek sunarken, Ukrayna’ya Bayraktar SİHA’ları verirken, Gazze için yalnızca sembolik gıda gemileri göndermesi; bu durumu çok daha net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Üstelik gönderilen gemiler aylarca limanlarda bekletilirken, İsrail'e giden ticari gemilerin anında dönüş yapması, bu kınamaların yalnızca halkı oyalamak amacıyla yapıldığını düşündürmektedir. “One Minute” çıkışı sonrası Davos’ta yaşanan gerilimin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ben o çıkışı moderatöre yaptım” şeklindeki açıklaması da, bu tutarsızlığın bir başka göstergesidir.
4. Filistin Direnişine Giden Yolların Kapatılması ve Suriye Dosyası
Suriye meselesi, Filistin'e giden direniş hatlarının en önemli geçiş güzergâhlarından biridir. İsrail, Esad rejimi çöker çökmez, Suriye'deki savunma sistemlerini bombalayarak bu hata darbe vurmuştur. Türkiye’nin, Suriye muhalefetine verdiği destek ilk bakışta Esad karşıtlığı gibi görünse de, sonuç itibariyle İsrail’in işine yarayan bir tablo oluşmuştur.
Suriye’nin dağılmasıyla birlikte, Hizbullah ve Hamas gibi direniş örgütlerine ulaşan lojistik ve stratejik destek yolları kesilmiş; İsrail’in güvenliği sağlanmış; İran destekli milislerin önü kapatılmıştır. Bu gelişme, Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu sorgulatan önemli bir başlıktır. “Komşularla sıfır sorun” söylemiyle yola çıkan bir yönetimin, komşularını savaş alanına çevirmesi ve Filistin direnişine giden tüm yolların kapanmasına yol açması, başlı başına bir ironi olarak karşımızda durmaktadır.
5. Halkın Tepkisi Bastırılıyor, İsrail'le Aynı Masada Oturuluyor
Türkiye'de halk, Gazze'deki vahşet karşısında ciddi bir öfke içerisindedir. Protestolar, yürüyüşler, boykot çağrıları giderek yaygınlaşmış, özellikle gençler arasında bir bilinçlenme süreci başlamıştır. Ancak bu süreçte devletin güvenlik güçleri, İsrail’le ticareti protesto edenleri şiddetle bastırmış; bazı kadınların çıplak aramaya maruz kaldığı haberleri kamuoyuna yansımıştır.
Diğer yandan, İsrail’le Azerbaycan üzerinden görüşmeler sürdürülmüş; İsrail heyetleriyle aynı masada oturularak Suriye dosyası tartışılmıştır. Bu ikiyüzlü yaklaşım, halkın vicdanını derinden yaralamaktadır. “Mescid-i Aksa kırmızı çizgimizdir” diyen bir yönetimin, Aksa’da top oynayan siyonistlere karşı sessiz kalması, tüm bu söylemlerin ne kadar içi boş olduğunu göstermektedir.
6. Gerçekler Ne Diyor?
Gerçek şu ki, Türkiye ile İsrail arasında çok boyutlu ve stratejik bir ilişki vardır. Ticaret, savunma, teknoloji, enerji ve istihbarat alanlarında süren bu iş birlikleri; iktidarın İsrail karşıtı söylemlerini boşa düşürmektedir. Ömer Çelik’in “İsrail bizim geleneksel dostumuzdur, onların güvenliği bizim için önemlidir” sözleri, aslında bu ilişkinin şifresidir.
Bu açıklamayı hafife almamak gerekir. Çünkü bu sözler, bugün Gazze’nin neden yalnız bırakıldığını; neden hiçbir somut adım atılmadığını; neden Türkiye’nin Suriye politikasının Filistin davasına zarar verdiğini; neden halkın tepkisinin bastırıldığını anlamak açısından çok şey söylemektedir.
Türkiye’nin İsrail politikası, söylemler ve eylemler arasındaki uçurumu gösteren en çarpıcı örneklerden biridir. Bir yanda meydanlarda atılan sloganlar, öte yanda limanlarda İsrail’e gönderilen ürünler… Bir yanda Mescid-i Aksa’nın kırmızı çizgi olduğu iddiası, diğer yanda orada yaşanan hakaretlere sessizlik…
Bu ikiyüzlülük sadece Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili değil; aynı zamanda halkın aklıyla dalga geçmektir. Halk, artık söylemlere değil; somut adımlara bakmaktadır. Ve bu adımlar, Gazze için atılmamaktadır. Bu da Türkiye’nin Filistin davasına gerçekten sahip çıkıp çıkmadığını sorgulatan temel meselelerden biridir.
Dolayısıyla Ömer Çelik’in açıklaması, bir gaf değil; gerçeğin ta kendisidir. İsrail, Türkiye’nin geleneksel dostudur. Ama bu dostluk, Gazze’nin mezar taşıdır.
Tilhabeşlifilozof/17.04.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder