“Eğer bir halk, iktidarda bulunanların haksızlığını, hukuksuzluğunu, hırsızlığını, yolsuzluğunu, ihanetini, yalnızca kendi siyasi görüşlerini taşıyor oldukları için görmezden geliyorsa, o halk, erdemini yitirmiş demektir. Erdemini kaybeden halk bir gün ülkesini yitirir.”
Toplumun erdem yoksunluğunu tüm yönleriyle sorgulamak için, ahlaki çöküşün nedenlerini, sonuçlarını ve çözüm yollarını detaylıca ele almak gerekir. Erdem yoksunluğu, bireylerin ve toplumun adalet, dürüstlük, hakkaniyet gibi değerleri göz ardı etmesiyle başlar ve zamanla toplumsal dokunun çürümesine yol açar.
1. Erdem Yoksunluğunun Temel Nedenleri
Toplumun erdem yoksunluğuna sürüklenmesinde pek çok faktör etkili olabilir. Ancak bunları birkaç ana başlık altında toplamak mümkündür:
a) Ahlaki Çöküş ve Çifte Standartlılık
Bir toplumda adaletin yalnızca belli gruplar için geçerli olması, ahlaki çöküşün ilk işaretlerinden biridir. İnsanlar, kendi siyasi görüşlerine yakın olanları haklı çıkarmak için yanlışları görmezden geldiğinde, ahlaki çifte standart oluşur. Örneğin:
Bir politikacı yolsuzluk yaptığında, kendi taraftarları bunu görmezden gelip “Hizmet yapıyor” diyorsa, bu çifte standarttır.
Haksız yere suçlanan bir kişi, yalnızca karşıt görüşte olduğu için savunulmuyorsa, bu ahlaki çöküştür.
Bir gazeteci doğruyu yazdığı için hapse atıldığında, toplum bunu umursamıyorsa, erdem yoksunluğu başlamıştır.
Toplumun büyük bir kesimi, yalnızca kendi menfaatine uyan adalet anlayışını benimsediğinde, artık gerçek adalet işlemeyecek ve yozlaşma kaçınılmaz olacaktır.
b) Menfaatçilik ve Çıkar İlişkileri
Modern toplumlarda bireyler, maddi kazanç ve statü için ahlaki değerleri ikinci plana atabiliyor. Bu, siyaset, ekonomi ve sosyal ilişkilerde kendini gösteriyor:
İşe alımlarda liyakat yerine torpil tercih edilirse, yeteneksiz insanlar önemli mevkilere gelir.
Kendi menfaatine ters düşmediği sürece, haksızlık karşısında susmak norm haline gelirse, zulüm yaygınlaşır.
Bir toplum, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışını benimsediğinde, erdem tamamen kaybolur.
Bu yaklaşım, toplumu giderek hak yerine güç merkezli bir yapıya dönüştürür ve güçlü olanın her zaman haklı olduğu yanılgısını doğurur.
c) Toplumsal Belleğin Zayıflaması ve Unutkanlık
Toplumlar geçmişte yaşanan haksızlıkları unuttukça, aynı hataları tekrar yapmaya başlarlar. Tarih bilinci olmayan toplumlar, her dönemde manipülasyona açık hale gelirler.
Daha önce yolsuzluk yaptığı bilinen kişiler, kısa sürede unutulup tekrar lider seçiliyorsa, toplum belleğini kaybetmiş demektir.
Eski hatalar hatırlanmadığı için, sürekli aynı hatalı politikalar tekrar ediliyorsa, bu, ders alınmadığını gösterir.
Geçmişte zulme uğrayan bir kesim, gücü ele geçirince zulmeden tarafa dönüşüyorsa, tarih bir döngü içinde tekrarlanıyor demektir.
Belleğini kaybetmiş toplumlar, tarih boyunca hep aynı trajedileri yaşamaya devam etmiştir.
d) Korku Kültürü ve Güce Tapınma
Toplumun büyük bir kısmı haksızlığa karşı çıkmaya cesaret edemez hale gelirse, korku kültürü egemen olur. İnsanlar adalet aramak yerine, güçlü olanın yanında durmayı tercih ederler:
Haksızlığa uğrayan biri olduğunda, insanlar destek vermek yerine susmayı tercih eder.
Güçlü olan her zaman haklı kabul edilir ve onun yanlışları görmezden gelinir.
Halk, yöneticilerin yanlışlarını dile getirenleri düşman olarak görmeye başlar.
Bu korku kültürü, erdem yoksunluğunun en tehlikeli boyutlarından biridir.
2. Erdem Yoksunluğunun Sonuçları
Erdemini yitirmiş bir toplum, zamanla çok daha büyük problemlerle karşı karşıya kalır. Bunları birkaç temel başlık altında ele alalım:
a) Hukuksuzluğun Normalleşmesi
Eğer toplum, hukuksuzluğu kanıksarsa, artık hiçbir hukuki güvence kalmaz. Hukukun üstünlüğü yerine güçlünün üstünlüğü kabul edildiğinde:
Adalet sistemi çöküşe geçer.
Suçlular cezasız kalırken, masumlar cezalandırılır.
İnsanlar hak aramaktan vazgeçer.
Hukuksuzluk, toplumsal çürümenin en tehlikeli boyutlarından biridir.
b) Liyakatsizlik ve Kurumsal Çöküş
Liyakat sistemi bozulduğunda, yetkin olmayan insanlar önemli görevlere gelir. Bu da:
Devlet kurumlarının işlemez hale gelmesine neden olur.
Bilim, sanat, eğitim gibi alanlarda büyük gerilemelere yol açar.
Üretken bireylerin sistemden dışlanmasına sebep olur.
Bir toplum, hak edene hakkını vermediği sürece gelişemez.
c) Bireysel ve Toplumsal Çıkmazlar
Erdem yoksunluğu, bireysel düzeyde de ciddi zararlar verir:
İnsanlar güven duygusunu kaybeder.
Toplumsal bağlar zayıflar.
Bireyler giderek yalnızlaşır ve umutsuzluğa kapılır.
Eğer insanlar adaletin olmadığını hissederse, ya sisteme tamamen uyum sağlar ya da tamamen dışlanır.
3. Çözüm Yolları-Erdemli Bir Toplum Nasıl Oluşturulur?
Erdem yoksunluğundan kurtulmak, bilinçli çabalar gerektirir. Toplumun yeniden ahlaki değerlere dönmesi için şu adımlar atılmalıdır:
a) Adalet İlkelerinin Yeniden Tesisi
Hukukun herkese eşit uygulanması sağlanmalıdır.
Yolsuzluk, adam kayırma gibi suçlara karşı etkili cezalar verilmelidir.
Güçlü veya zayıf fark etmeksizin, herkesin yasalar karşısında eşit olduğu bilinci yerleştirilmelidir.
b) Eğitim Sisteminde Ahlaki Değerlerin Öncelenmesi
Eğitimde sorgulama ve eleştirel düşünme teşvik edilmelidir.
Ahlaki ve etik dersler, okullarda daha fazla yer almalıdır.
Genç nesillere erdemli birey olmanın önemi anlatılmalıdır.
c) Özgür ve Bağımsız Medyanın Güçlendirilmesi
Hakikati dile getiren basın organları desteklenmelidir.
Manipülatif ve yanlı medyanın etkisi azaltılmalıdır.
Toplum, medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmelidir.
d) Sivil Toplum ve Kolektif Bilinç
İnsanlar haksızlıklar karşısında bir araya gelmelidir.
Toplumsal hareketler desteklenmeli ve cesaretlendirilmelidir.
İnsanların birbirine güvenmesini sağlayacak sosyal projeler geliştirilmelidir.
Erdemini yitirmiş toplumlar, er ya da geç çöküşle karşılaşır. Adalet, dürüstlük ve ahlaki değerler korunmadığında, güçlü olanın haklı olduğu bir düzen inşa edilir ve bu düzen her zaman yıkılmaya mahkumdur.
Toplumun kendini kurtarması, hakikati savunma cesaretini göstermesiyle mümkündür.
Erol Kekeç/22.03.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder