Bu Blogda Ara

15 Ağustos 2025 Cuma

Eşekleşmek yok İnsan Kal!

Eşekleşmek; beynin var, ama başkasının dizgininde yürüyorsun demektir.
Eşekleşmek; gözün var, ama gördüğün gerçeği kabullenemiyorsun demektir.
Eşekleşmek; dilin var, ama hakikat yerine ezberi tekrarlıyorsun demektir.
Ve en tehlikelisi: Eşekleşmek, sana bunu normalmiş gibi hissettirmesidir.

Halkı yönetenler, önce onun aklını uyuşturur.
Uyuşmuş bir akıl, ne yalanı fark eder ne hakikati.
Uyuşmuş bir vicdan, ne zulme isyan eder ne adalet ister.
Böylece, zinciri boynuna takmaya bile gerek kalmaz;
Sen kendi kendine boynunu uzatırsın.

Eşekleşme;

  • Sorgulamayı bırakmaktır.

  • “Ben bilmem” cümlesinde huzur bulmaktır.

  • Konfor uğruna iradeni pazarlamaktır.

  • Doğruyu gördüğünde bile “işime gelmez” demektir.

Bu, emperyalizmin işini kolaylaştıran iç ihanettir.
Dışarıdan gelen baskı seni zorlar, ama içerideki uyuşukluk seni öldürür.
Çünkü silahın susturamadığını, rahat koltuk susturur.
Zincirin kilitleyemediğini, kredi kartı kilitler.
Sürgünün yapamadığını, eğlence ve magazin yapar.

Eşekleşmenin sonuçları:

  • Çocuk, doğruyu sormaz.

  • Genç, yanlışla kavga etmez.

  • Yaşlı, adalet yerine “eskiden nasıldı”yı anlatır.

  • Millet, geleceğini başkalarına bırakır.

Ve işte asıl felaket:
Eşekleşmiş bir toplum, kendi celladını alkışlar.
Ona zulmeden eli öper.
Onu sömüreni korur.

O yüzden bu çağrı:
Ayağa kalkman, sadece zulme karşı değil; uyuşukluğa karşı da bir direniştir.
Önce düşünce zincirini kır.
Önce dilindeki ezberi at.
Önce konforuna dokun, çünkü konforun seni köleleştiren yumuşak halattır.

Unutma:
Zalim güçlü olduğu için değil, sen sustuğun için var.
Hakikat uzak olduğu için değil, sen görmezden geldiğin için kayıp.
Özgürlük pahalı olduğu için değil, sen ucuz yaşamak istediğin için yok.

Bu yüzden bugünden itibaren:

  • Sormak, ibadettir.

  • İtiraz etmek, vatana sadakattir.

  • Düşünmek, direniştir.

  • Hakikati söylemek, en büyük devrimdir.

Eşekleşmek yok!
İnsan kal, insan kal, insan kal!

Bahadır Hataylı/10.08.2025/Sanccaktepe/İST

14 Ağustos 2025 Perşembe

Bağımlılık mı Bağlılık mı?

 


Hakikati seçen mi olacaksın, yoksa zincirlerini sevmeye devam mı edeceksin?

Hayatta bazı kelimeler vardır ki, kulağa birbirine yakın gelir ama manada birbirine zıt iki dünyayı anlatır. Bağımlılık ve bağlılık da bunlardandır.
Aralarındaki fark, yalnızca kelimede değil; insanın iradesi, duruşu ve hayatı üzerindeki etkisindedir.
Bir milletin yükselip yükselmeyeceğini, adaletin yaşayıp yaşamayacağını, insanın özgür olup olmayacağını bu iki kavram belirler.

Bağımlılık, Özgürlüğün Sessiz Katili

Bağımlılık, zihni uyuşturan, iradeyi felç eden görünmez bir kelepçedir.
İlk bakışta sana güven, aidiyet, güç hissi verir. Ama bu sadece bir tuzaktır. Çünkü bağımlılıkta sen seçmezsin; senin yerine bağımlı olduğun şey seçer.

Bu bir madde olabilir, bir alışkanlık, bir ideoloji, bir grup, bir kişi, hatta bir “lider sevgisi” bile olabilir.
Görünürde sadakat gibi dursa da, bağımlılıkta sorgulama yoktur. Yanlış bile olsa “doğru” demeye mecbursundur.

Tarihte nice toplumlar, bağımlılık yüzünden yıkıldı. Roma halkı, gladyatör arenalarında kan izleyerek uyuştu; ekmek ve eğlence verildiğinde yöneticilerinin zulmüne ses çıkarmadı.
Osmanlı’nın son döneminde, padişahı “gölgede Allah” gibi gören bir kitle, hatalara karşı sesini kısmıştı; o sessizlik imparatorluğun çöküşünü hızlandırdı.
Günümüzde ise, bir siyasi liderin yanlışını görüp eleştirmek yerine “O yapıyorsa doğrudur” diyenler, bağımlılığın modern örnekleridir.

Bağımlı insan vicdanını kiraya verir. İradesi ipoteklidir. Haksızlığı gördüğünde bile “Ama benim tarafım” diyerek sessiz kalır. Ve böylece, zalimlerin en büyük destekçisi olur.

Bağlılık, Bilinçli Bir Seçim

Bağlılık ise uyanık bir sadakattir.
Bağlı olduğun şeye neden bağlı olduğunu bilirsin. Sorgulamış, ölçmüş, anlamış, kabul etmişsindir. Yanlış gördüğünde de uyarmaktan çekinmezsin. Çünkü bağlılıkta körlük değil, bilinç vardır.

Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği döneminde, hutbede “Yanlış yaparsam ne yaparsınız?” diye sorması üzerine bir sahabenin “Kılıcımızla düzeltiriz” cevabına memnun olması… Bu bağlılıktır. Çünkü bağlı olan, liderini sever ama onun doğruluk üzere kalmasını ister.

Bağlı insan, yanlış karşısında susmaz; çünkü sevgisi, hakikatten bağımsız değildir.
Allah’ın istediği de budur: Kullukta bağlılık. Yani imanını kör taklitle değil, bilinçli tercihle yaşamak. Sadece geleneklerden devraldığı için değil, sorgulayıp doğruluğunu gördüğü için seçmek.

Bağımlılığın Toplumsal Bedeli

Bağımlı kitleler, zalimlerin sigortasıdır.
Hitler, Nazi Almanya'sını bağımlı hale getirdiğinde; insanlar, akıllarının değil liderlerinin gözlerinden dünyaya bakmaya başladı.
Bugün de benzerini görüyoruz: Bir futbol taraftarı, takımı yenildiğinde bile “Hakem suçlu” diyerek gerçeği reddedebiliyor. Bir parti seçmeni, yanlış icraatı bile savunabiliyor.
Bağımlılık, toplumu ikiye bölüp kör saflara ayırır. Herkes kendi liderini savunur ama kimse hakikati savunmaz.

Bağlılığın Gücü

Bağlılık, yanlışa karşı durabilme cesaretidir.
Bağlı bir toplum, yöneticisini sever ama yanlışını da söyler. Çünkü bilir ki, hakikat kişilere göre eğilip bükülmez.
Tarihte bağlı topluluklar, zulme karşı birleşerek devrimler yaptı, adaleti yeniden inşa etti. Peygamber (s.a.v.)’in ashabı, bağlıydı; O’nun doğruya çağrısına uydu ama gerektiğinde “Bu bize vahiy mi, yoksa şahsi görüşün mü?” diye sormaktan da çekinmedi.

Sen Hangisisin?

Bağımlılık, seni köleleştirir ve zincirlerini sevdirmeye çalışır.
Bağlılık, seni yüceltir ve özgürlüğünün sorumluluğunu verir.
Eğer yanlışta bile alkışlıyorsan, sen bağımlısın. Ama doğruyu savunmak için gerekirse kendi sevdiğine bile “yanlış yapıyorsun” diyebiliyorsan, işte o zaman bağlısın.

Allah, kendi yoluna bağlı kullar ister; yani imanını seçen, sorgulayan, hakikate sarılan kullar…
Bağımlı kullar istemez; çünkü onlar hakikati değil, sadece bağlı oldukları kişiyi ya da grubu savunur.
Unutma, Bağımlılık, narkozlanma halidir; bağlılık ise uyanık bir tercihtir.
Zincirlerini sevmek kolaydır, ama onları kırmak cesaret ister.

Erol Kekeç/13.08.2025/Sancaktepe/İST

13 Ağustos 2025 Çarşamba

Cennet vatanı cehenneme çevirenler

“İş başına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarır; ekini ve nesli helâk etmeye çalışır. Allah fesadı sevmez.” (Bakara 2/205)

Bu kısa ama sarsıcı ifade, Kur’an’ın iktidarla, yöneticilerle ve onların yarattıkları sonuçlarla ilgili uyarılarından biridir. O uyarı, salt bireysel günahı değil; güç ve imkân eline geçenlerin, sistemleri ve toplumları nasıl tahrip edebileceğini vurgular. Bu ayetin maksadını günümüz dünyasında, yönetenlerin uygulamalarına, çevresel tahribata, toplumsal çürüme ve nesillerin ifsadına dair pratik örneklere bakarak anlamaya çalışalım. İlk dayanaktan başlayalım: ayetin lafzı ve klasik tefsirleri bize ne söylüyor? 

1. Ayetin lafız ve maksat boyutu — kısa bir tefsir

Bu ayette geçen “yeryüzünde fesat çıkarmak” (yufsidu fiha) ifadesi iki ayağı olan bir yıkım tasvir eder: birincisi doğanın, tarımın, ekin ve hayvancılığın bozulması; ikincisi nesillerin — hem fizikî hem ahlâkî — zarar görmesi, yok edilmesi. Klasik müfessirler, burada geçen tür bozgunculuğun yalnızca savaş veya isyan olmadığı; bazen rüşvetle, zulümle, kökleşmiş zulüm politikalarıyla, kaynakların yağmalanmasıyla ve toplumların geleceğini çalan sistematik kararlarla da ortaya çıktığını söylerler. Ibn Kathir gibi tefsirciler bağlamında, ayetin örnek kişiliğinin (münafık veya iktidarın kötü kullanımı) nasıl hem toprakları hem insanları mahvettiğini açıklarlar. 

Bu yüzden “ekini ve nesli helâk etmek” metaforu hem somut çevresel tahribatı hem de manevi, kültürel ve demografik yıkımı kapsar. Bir liderin siyaseti, ekonomik tercihi veya kısa vadeli çıkar hesapları, tarlaları kurutan, suyu zehirleyen, gençliği umutsuzluğa iten, aileleri parçalayan sonuçlar doğurabilir. Bu ayet bize o sonucu hatırlatır: iktidarın kötüye kullanımı sadece bugünü bozmaz; gelecek kuşakların yaşam alanlarını ve umutlarını da çalar.

2. Fesadın biçimleri-toprak, nesil, vicdan

Ayet iki örnekle somutlaşır: harth (ekin) ve nesl (nesl = soy/nesil). Modern dünyada bunlar şu biçimlerde tezahür eder:

  • Çevresel tahribat (ekin): Ormanların yakılması, sulak alanların kurutulması, su kaynaklarının kirletilmesi, endüstriyel kirliliğin tarımı öldürmesi. İklim kriziyle birlikte artan kuraklıklar, toprak erozyonu ve biyolojik çeşitlilik kaybı, “ekini” fiilen yok eder. Bu, sadece tabiatın değil, insanların geçim kaynaklarının ve gıda güvenliğinin de yok olması demektir. IPCC gibi uluslararası raporlar, insan faaliyetlerinin ekosistemler üzerinde geri döndürülemez etkiler yarattığını, toplumların direncini azalttığını ve kırılgan grupları daha savunmasız kıldığını açıkça ortaya koyar. Bu gerçeklik, ayetin “ekini helak etme” tasvirinin güncel izdüşümüdür.

  • Toplumsal/nesil tahribat (nesl): Eğitim sisteminin çökmesi, gençliğin sistematik olarak işsizlik ve umutsuzluğa itilmesi, adaletin bozulmasıyla hak ve özgürlüklerin elinden alınması, kültürel hafızanın yok sayılması — hepsi “nesli” tüketir. Savaş, göç, ekonomik çöküş de aileleri parçalar; çocuklar güvenli bir çevrede büyüyemez; gelecek beklentileri tükenir. Bu, neslin manevî ve maddî çöküşüdür.

  • Ekonomik ve kurumsal çürüme: Yolsuzluk, kayırmacılık, kamu kaynaklarının talanı, hizmetlerin ticarileştirilip erişilemez hale gelmesi; şehirlerin çürüyüşü ve kırsal alanların metalaşması da esasen “ekini ve nesli” dolaylı ve kalıcı olarak zedeler.

3. Somut örnekler-çevre, savaş ve yönetişim

Sözün soyutluğundan çıkıp, birkaç güçlü örnekle ayetin yükünü bugün nasıl taşıdığını görelim.

  • Ormansızlaşma ve Amazon: Son yıllarda Brezilya Amazon'unda ormansızlaşma hızında belirgin artışlar kaydedildi; 2019–2020 döneminde büyük yüzölçümleri yok oldu. Bu tahribat sadece biyolojik çeşitliliği değil, bölge halklarının geçim kaynaklarını, iklim dengesini ve küresel karbon döngüsünü de bozdu. Bu tür devlet politikaları ve denetimsizlik, “ekini helak etmenin en belirgin örneklerinden biridir. 

  • Savaş ve toplu yıkım (Suriye örneği): On yılı aşkın süredir süren çatışma, Suriye’nin birçok bölgesinde altyapıyı, tarımı, sağlığı ve ailelerin sosyal dokusunu yok etti. 2024 insani ihtiyaç değerlendirmeleri, on milyonlarca insanın yardıma muhtaç olduğunu gösteriyor; milyonlarca insan ya yerinden edildi ya yaşam alanları tahrip edildi. Burada yöneticilerin, tarafların veya güç odaklarının kararları, bir ülkeyi yaşanılamaz hale getirdi; aynı ayet, bu durumu tarif eder gibi. 

  • Yönetişim zaafı ve ekonomik çöküş — çevresel ve sosyal bileşim: Devlet eliyle sürdürülen yağma, kısa vadeli sermaye çıkarları adına kamusal alanların ve doğal kaynakların satılması, altyapının kaderine terk edilmesi; bütün bunlar uzun vadeli insani maliyetlere yol açar. İnsanların suyu tükendiğinde, tarlalar verimini kaybettiğinde ve çocuklar eğitimden mahrum kaldığında, “nesil” fiilen yok edilir. Bu tür örnekleri dünyanın çeşitli yerlerinde — farklı biçimler altında — görmek mümkündür.

4. Neden “efsad” sadece fiziki değil manevî de ağırdır

Efsad söz konusu olduğunda iki haritalama gerekir: fizikî (toprak, su, hava) ve manevî (adil düzen, vicdan, eğitim, güven). Bir şehirde çürümüş bir yönetim varsa, insanlar arası güvensizlik, örgütsüzlük, nefret kültürü ve umutsuzluk kök salar. Bu da çoğu zaman şiddeti, ayrışmayı, ekonomik sömürüyü tetikler; sonuç: bir nesil hem ruhen hem maddeten zarar görür. Ayetin “nesli helak etmek” sözü, tam da bu bütünsel zarar modelini anlatır: sadece tarlayı yıkmak değil, insanı insan olmaktan uzaklaştırmak.

5. Kimdir bu “fesat çıkaranlar”? karakter tipleri

Ayetin tarihsel bağlamında örneklendirilen kişiler, pratikte şu niteliklere sahip olabilir:

  • Kendini aklayıp halkı kandıran ama fiilen yağma yapanlar;

  • Kısa vadeli ekonomik çıkarı, uzun vadeli toplumsal faydaya tercih eden siyasetçiler;

  • Zulüm, baskı ve kutuplaştırma politikalarıyla toplumu parçalayarak kendi iktidarını sürdürenler;

  • Doğal kaynakları ulusal veya uluslararası çıkar gruplarına peşkeş çeken, hesap verebilirliği öldüren yöneticiler;

  • Eğitim ve bilimden uzaklaşmayı teşvik eden, gençleri tüketim ve şiddet kültürüne iten aktörler.

Bu karakter tipleri her yerde farklı isimler alır; ama hepsinin ortak yanı, bugün ve gelecek arasında bir köprü yakmalarıdır.

6. Mü’minler, toplum sorumluluk — yol haritası

Ayet sadece suçlayıcı bir cümleyle bırakmaz; aynı zamanda bir uyanıştır. Bizler, ferdî ve toplumsal sorumluluğumuzu şöyle kurmalıyız:

  1. Fıtrî emanet bilinciyle hareket etmek: Yeryüzü insanlar için bir emanet ve kanaatle kullanılması gereken bir kaynak. Bereketi yok eden politikalar karşısında sorumluluk; tüketimi azaltmak, yerel tarımı desteklemek, ekosistemi korumakla başlar.

  2. Hakkaniyetli ve hesap soran yurttaşlık: İktidarın meşruiyeti, halka hizmetle ölçülür. Şeffaflık ve hesap sorulabilirlik talebi, sivil itiraz, hukuki mücadele ve örgütlenme halkın en meşru savunma araçlarıdır. Rüşvet, kayırmacılık ve talan mekanizmaları karşısında toplum iradeyi göstermelidir.

  3. Eğitim ve kültürel hafıza: Nesli korumanın en kalıcı yöntemi eğitimdir. Gençlere ilmî, ahlaki ve tarihsel perspektif kazandırmak; tüketim kültürüne karşı eleştirel düşünceyi aşılamak bir neslin umudunu kurtarır.

  4. Mazlumların savunusu ve şefkat: Zulüm kural olunca toplum çöker. Zalimlere karşı ses çıkarmak, mazluma el uzatmak, yardımlaşma ağları kurmak hem dünyevi hem uhrevi bir görevdir. Bu, ayetin “nesli koruma” çağrısına yanıt verir.

  5. Ekolojik adalet politikaları: Yerel ve küresel düzeyde sürdürülebilir politikalar talep etmek, iklim adaleti için mücadele etmek; şirketlerin çevre tahribatına karşı yasal mekanizmaları işletmek somut eylemlerdir. IPCC raporları bize insanın doğaya olan etkisini ve bunun insan toplumlarına dönüşünü net şekilde gösterir; dolayısıyla ilmi veriye dayalı politika zorunludur. 

7. Yönetenlere doğrudan bir nasihatname

Ey iktidar sahibi olan! Bil ki bir milleti yönetmek, geçici bir emaneti mühürlemek değil; gelecek kuşaklara bir dünya teslim etmektir. Eğer oturduğun makamdan:

  • Tarlaları, ormanları, suları yağmalıyorsan,

  • Hakkı, adaleti, hukuku parselleştirip satıyorsan,

  • Gençlerin umudunu tüketip onları çaresizliğe mahkûm ediyorsan,

  • Sesleri, eleştiriyi boğup toplumun nefes alanlarını kapatıyorsan,

bil ki yaptığın sadece bugünü çalmaktır; yarınları da çalıyorsun. Tarih seni sadece bugün yaptıklarınla değil, ardında bıraktığın dünya ile hatırlayacaktır. Kur’an, gücü kötüye kullananları ağır sözlerle uyarır; çünkü iktidar, sorumluluk demektir. Bunun aksi size ne dünyada ne ahirette hayır getirmez. 

8. Toplumun direnci-somut stratejiler

Bir toplumun kendini yeniden kurması, birkaç pratik adımla başlar:

  • Hukuki reforma odaklanmak: Bağımsız yargı, etkili denetim organları, şeffaf ihaleler, varlık soruşturmaları, kamu kaynaklarının takibi.

  • Yerel ekonomiyi güçlendirmek: Kooperatifler, yerel tohum bankaları, su havzalarının yerel yönetimi; böylece “ekin” toplumun elinde kalır.

  • Gençliği yeniden umutlandırmak: Mesleki eğitim, yerel üretim projeleri, demokratik katılım kanalları açmak.

  • Sivil toplum ağlarını genişletmek: Kriz anlarında hızlı destek sunan ağlar; gönüllü sağlık, eğitim, barınma projeleri.

  • Uluslararası hukuk ve dayanışma: Savaş, ekolojik talan ve kitlesel hak ihlalleri karşısında uluslararası mekanizmaları işletmek, uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek.

Bu adımlar, hem  etkili olabilir hem de uzun vadede “nesli” koruyan yapılar inşa eder.

9. Umut ve tevbe kapısı

Ayet sert bir uyarıdır ama aynı zamanda dönüş kapısını işaret eder. Bir toplumun kurtuluşu, yönetenlerin ve yönetilenlerin samimi tevbesi, yanlış politikaların düzeltilmesi ve adaletin yeniden tesis edilmesiyle mümkündür. İnanç, sadece eleştiri mekanizması değildir; aynı zamanda insanı doğruya çağıran, yürekleri onaran, topluma umut aşılayan bir güçtür. Küçük bir dönüşüm dalgası, kırılgan bir toplumun kaderini değiştirebilir.

10.Miras bırakmak mı, mirası gasp etmek mi?

Sonunda sorulması gereken basit ama hayati soru budur: Bugünü yönetirken gelecek nesillere ne bırakıyorsunuz? Bir lider, milletin çocuklarına temiz su, iş, adalet, doğa ve onurlu bir yaşam mı bırakır; yoksa kısa vadeli çıkarlar uğruna topraklarını, kültürünü ve umutlarını mı tüketir? Kur’an’ın uyarısı açık: iktidarı fesat için kullananlar tarih önünde suçludur; onların yaptığı sadece bir kuşağı değil, bütün bir medeniyetin geleceğini riske atar. Bakara 205’in sesi bugün yankılanıyor: “Allah fesadı sevmez.” Biz de sevmezdik; sevmemeliyiz.

Bahadır Hataylı/11.08.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!